Avrupa’da Avrupa Birliği’ne en çok giren ülke Türkiye * Ramazan ayıydı. Asrın liderimiz, İtalya cumhurbaşkanıyla öğle yemeğine katıldı, oruçlu olmadığı anlaşıldı. Roma seferini 250 muhabirle takip eden ve abuk sabuk her detayı en ince ayrıntılarına kadar yazan sayın basınımız, oruç mevzusunu sansürledi, yazmadı.

Sözcü
Yılmaz Özdil
Aralık 8, 2015

Avrupa’da Avrupa Birliği’ne en çok giren ülke Türkiye

Hadi gözünüz aydın.
Gene AB’ye giriyoruz.

Gerçi AB’ye gireceğimiz tee 2003 senesinden zaten belliydi. Asrın liderimiz başbakan olur olmaz, resmi temaslar için Almanya’ya gitmiş, “en geç sekiz senede AB’ye üye oluruz” demişti. Sayın basınımız “sekiz seneye kalmaz” manşetleri atmıştı. Alman yeşiller partisi başkanı Claudia Roth da, kendisine hedef koymuştu, “size söz veriyorum, Türkiye AB’ye girdiği zaman evleneceğim” demişti.

Sayın basınımız haklı çıktı.
Sekiz seneye kalmadı.
Hemen o sene…
2004’te AB’ye girdik.

Asrın liderimiz Brüksel’den Ankara’ya geldi, kilometrelerce konvoyla karşılandı, “Avrupa Fatihi” pankartları açıldı, AB bayrağını simgeleyen mavi balonlar gökyüzüne bırakıldı, güpegündüz havayi fişekler fırlatıldı. Kamyonun üstüne çıkarak şehir turu atan asrın liderimiz, “bayramımız kutlu olsun, hedef tam üyelikti, tam üyelik alındı” dedi. “Hamdolsun başardık, hamdolsun bizim hükümetimize nasip oldu, inşallah bu başarımız ilerde romanlarda yazılacak” dedi. Türkiye seninle gurur duyuyor sloganları atıldı. Kendisine “işte lider işte AB” yazılı çiçek takdim edildi. Hep bir ağızdan “memleketim” şarkısı söylendi. Sayın basınımız “dünya bize hayran” manşetleri attı.

Sayın basınımız gene haklı çıktı.Hakikaten hayran olunmayacak gibi değildi. Çünkü, baktık ki şahane giriyoruz, 2004 henüz bitmeden AB’ye bi daha girdik.

Takvimde başka gün kalmamış gibi tam 29 Ekim’de, asrın liderimiz Roma’da Papa heykelinin önünde AB anayasasına imza attı. Kendi ülkesinin anayasasından devamlı şikayet eden ve değiştirmek isteyen asrın liderimiz, AB anayasasını pek beğenmişti, şak diye imzaladı.

Sayın gazetelerimiz AB’ye giriş üstüne giriş yapmamızın heyecanıyla olsa gerek, 5’inci Sixtus’un önünde imza atıldığını yazdı. Ertesi gün, ne kadar da “araştırmacı gazeteci” oldukları ortaya çıktı… Papa papaydı ama, 5’inci Sixtus değildi, 10’uncu Innocentus’tu. Ortak özellikleri Türk düşmanı olmalarıydı. Amaaann, bu tür mevzuları kafaya takmaya değmezdi, AB’ye girmiştik ya, sen ona bak’tı. Sayın basınımız “demokrasimiz taçlandı” manşetleri attı. Sayın köşe yazarlarımız “dünya gıptayla bizi izliyor” yorumları yaptı.

Ramazan ayıydı. Asrın liderimiz, İtalya cumhurbaşkanıyla öğle yemeğine katıldı, oruçlu olmadığı anlaşıldı. Roma seferini 250 muhabirle takip eden ve abuk sabuk her detayı en ince ayrıntılarına kadar yazan sayın basınımız, oruç mevzusunu sansürledi, yazmadı.

O akşam… Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu için Roma Büyükelçiliğimize gidildi. Salondaki masada “nice yıllara” yazılı pasta vardı. Sayın basınımız pek sevindi, meyveli pastanın bütün açılardan fotoğrafları çekildi, “Cumhuriyet bayramımızı kutlama pastası değil mi?” diye soruldu. Değildi… Dışişleri bakanımız 29 Ekim doğumluydu. Asrın liderimiz, dışişleri bakanımıza sürpriz doğumgünü partisi düzenlemişti. “Hadi Abdullah kes bakalım” dedi. Abdullah pastayı kesti. Asrın liderimiz, Abdullah’a dolmakalem hediye etti, sonra da sayın basınımıza izahat verdi, “sabahtan beri bunu hazırlıyorduk, çaktırmadan bu noktaya kadar getirdik” dedi. Sayın basınımız “Avrupa Birliği’ni taçlandıran doğumgünü partisi” diye yazdı.

Taçlana taçlana bi hal olduk.
2005’te bi daha girdik AB’ye.
Brüksel ve Roma’dan sonra, bu defa Viyana’da girdik.

Asrın liderimiz “hedef tam üyelikti, hamdolsun tam üyelik alındı” dedi. Bu defa havayi fişekleri sayın basınımız fırlattı, en büyük puntolarla “merhaba Avrupa” manşetleri atıldı. “Üçüncü Viyana kuşatması” diyen de vardı, “Cumhuriyetin ilanından sonra en büyük adım” diyen de… Bazıları “her şey ona kısmet oldu, dimdik durdu” diyerek, asrın liderimizin hakkını teslim ediyordu. İşsizliğin biteceği, soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun daha temiz olacağı bile yazıldı. Köşe yazılarına pek güldüğüm duayen sıfatlı bi gazteci mesela… “Kompleksli ahmakların kafası ermiyor, tarihi zaferdir bu” diye yazdı.

2006’da AB’ye girmekle kalmadık… Asrın liderimiz, Viyana’daki halı saha maçında, Avrupa Birliği karmasında forma giydi. Sayın hükümetimiz kaç paraysa ödedi, Viyana sokaklarındaki reklam panolarını kiraladı, asrın liderimizin vole atarken çekilmiş posterlerini koydu. Asrın liderimizin vole reklamlarında “Avrupa Birliği takımının yeni forveti, birlikte daha güçlüyüz, Türkiye başbakanı Recep Tayyip Erdoğan” yazıyordu. Asrın liderimizin ısınma hareketleri sırasında, hükümetimizin bakanları tribünde bayrak salladı, salonu tezahüratla inletti. Sayın basınımız, tırışkadan halı saha maçına dünya kupası finali muamelesi yaptı, naklen yayınlayan televizyonlar bile oldu. Sayın gazetelerimiz “AB’de doksana taktık, AB’nin golcüsüyüz” manşetleri döşendi. Asrın liderimiz biri penaltıdan iki gol attı. Sayın köşe yazarlarımız “AB’yi Erdoğan sırtladı, Avrupa’ya galibiyeti Erdoğan getirdi, AB’nin santraforu” diye yazdı.

E gir gir, sıkıldık haliyle.
Bi süre girmedik AB’ye.

Ve dün okuyorum sayın basınımızı… Hamdolsun, en geç 2016’da gene giriyoruz. Stratejik liderimiz Ahmet Kiziroğlu, AB zirvesine damgasını vurmuş, vizeler en geç bu sene, bilemedin öbür sene kalkıyormuş. Sayın gazetelerimiz “AB kapıları açıldı” diyor.

Netice itibariyle.

Biz birbirimizi tanıyoruz, yalamaktan dilinde pütür kalmayan sayın basınımızın ne kadar haysiyetsiz olduğunu da biliyoruz ama… Bizim yüzümüzden Claudia Roth evde kaldı, o biraz ayıp oldu!

This entry was posted in AB, Politika ve Gundem, Yılmaz Özdil. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *