Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü saygı sevgi minnetle anarak * Atatürk dönemi ve sonrası ulusal ekonomi * MAZLUM MİLLETLERİN GÖK GÖZLÜ PAŞASI…

Naci Kaptan
10. Kasım.2015

Türkiye’yi emperyalist işgalden kurtaran
Batmış ve parçalanmış Osmanlı’nın küllerinden
Yeni bir Devlet var eden,
kısa ömrünü büyük askeri zaferler ve
Çağdaş aydınlanma devrimleriyle taçlandıran
Dünyanın mazlum devletlerinin örnek aldığı
Düşmanı olan emperyalist devletlerin dahi
önünde saygı ile eğildiği
Unesco tarafından Yüzyılın Devlet adamı seçilmiş olan
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü
Ölümünün 77.yılında saygı sevgi ve minnetle anıyorum.

***

Atatürk’ün ölümü üzerine bir yabancı tarafından
söylenmiş olan en güzel sözlerden birisi ;

“SEZAR, İSKENDER, NAPOLYON
AYAĞA KALKIN BÜYÜĞÜNÜZ GELİYOR

Asaf İlbay oğlu Nahit’i Tahsil için İsviçre’ye götürecek ve aynı zamanda karaciğer rahatsızlığını da gösterecektir.Gitmeden önce son bir kez Ata’yı görmek için 20 Ekim 1938 günü, Dolmabahçe Sarayı’na gider. Ancak Seryaver Celal Bey’den artık görüşmeye izin verilmediğini öğrenir. Büyük bir keder ile saraydan ayrılır ve ertesi gün yola çıkar.

Oğlunu üniversiteye kaydettirir ve Paris’te tedavi olur. İtalya üzerinden dönerken Milano’da “Glararipa de Campari” gazinosunda “Atatürk, 10 Kasım 1938 günü saat dokuzda, gözlerini hayata kapamış, ebediyete kavuşmuştur” anonsu acı acı haykırılır. İlbay, derhal tren biletini alır ve İstanbul’a doğru hareket eder. İstasyonda bir Türk vatandaşı, sabah çıkan gazetelerden birisinde, bir İtalyan profesörünün Atatürk’e dair yazdığı bir yazıyı tercüme eder: “Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkınız, büyüğünüz geliyor.”

Yabancı devlet adamları , aydınları , gazetecileri tarafından Atatürk için söylenmiş ve yazılmış onurlandıran güzel düşünceleri ,deyişleri ve yazıları burada yazmayacağım. Fakat Bugünlerde Atatürk ve aydınlanma devrimlerini yok etmeye çalışan siyasetçilere bir çift sözüm var ;

Önce Winston Churcill’in cephede düşmanı olan ATATÜRK’ hakkındaki deyişini hatırlayınız ;

“Yüzyıllar nadiren dâhi yetiştirir.
Şu talihsizliğimize bakın ki,
o da Türk Milleti’ne nasip oldu.”

Ve 64 senede bir Türkiye’ye Recep Tayyip Erdoğan gibi bir siyasetçi gelir.

Churcill bugün yaşasa idi acaba Dünyanın en büyük antiemperyalizm savaşını vererek Türkiye’yi var eden Ulusal kahramanlarımız Atatürk ve İsmet İnönü’ye , “İki ayyaş” demek gafletinde bulunan Recep Tayyip Erdoğan hakkında ne derdi ???
Bunu tarih ileride daha açıkça yazacaktır.

Günümüzün aktüel politik gündeminde yabancıların Recep Tayyip Erdoğan hakkında söyledikleri Türk Ulusunun canını acıtacak ve üzecek kadar ağırdır. AKP’nin dış politikaları ve içerideki yolsuzluklar ,baskıcı rejim , demokrasinin askıya alınması v.b. uygulamalar nedeniyle yabancılar tarafından ağır eleştiriler alarak ulusal onurumuz sürekli kırılmaktadır. Ülke itibarımız çok aşağılara düşmüştür. Yabancı sınır kapılarında Ay-Yıldızlı pasaport 3. sınıf uygulama görmektedir.

AKP iktidarı ve yandaşları Atatürk’e ,aydınlanma devrimlerine ve Laik Cumhuriyet’e karşı gerici bir kalkışma halindedirler. Ülkemizin yüzü çağdaşlık ve bilimden , arap cahiliyesine ve gericiliğine döndürülmüştür. Toplum siyasi rantlar ve kişisel hırslar uğruna kavgalaştırılarak bölünmektedir. Türkiye bölünmenin kenarına getirilmiştir.

Atatürk sadece emperyalizmle baş etmemiş ,sadece aydınlanma devrimlerini yürürlüğe sokmamış Osmanlı ve sultanlık hayranlarının görmezden geldiği düyunu umumiye ile yabancılara verilmiş olan Vergi toplama ve vergi bağışıklığı ile Türkiye’de ticaret yapma , işletme kurma gibi bir esaret anlaşmasını kaldırarak , Osmanlı’dan kalan tüm borçları dışarıdan tek kuruş borç almadan ödemiştir.

TESLİM EDİLEN EKONOMİK BAĞIMSIZLIK

Atatürk’e saygısızlık yapanlar ekonomik bağımsızlığımızı da yabancılara teslim ettiler . Cumhuriyet hükümetlerinin yaptıkları tüm Milli yatırımları değerinin altında yabancılara ve yandaşlara yarı fiyatına sattılar . Özelleştirme masalıyla ekonomik bağımsızlığımız yaklaşık 52 milyar dolara satıldı.Ki satılanların değeri en az bunun 2 misli idi.

Türkiye’nin iç-dış borcu AKP iktidarıyla birlikte 500 milyar doları’yi aşmış, AKP, on yılda devleti önceki 80 yıldan daha fazla borçlandırmıştır. Emperyalizm EMİR vermek için önce BORÇ VERİR !

Cari açık AKP döneminde tüm Cumhuriyet hükümetlerinin dönemindeki cari açığa göre yüzde 730 artmıştır.

2002-2014 kalkınma hızı Cumhuriyet hükümetleri arasında en düşük seviyeye geldi.

2002 de borsada yabancı payı %37 idi
2014 de      ”              ”               “ %60 oldu

2002 de bankacılıkta yabancı payı %3 idi
2014 de          ”                 ”               ” %62 oldu

2002 – 2014

Dış borçlarımız 130.00 milyar USD’den   563.500 milyar USD oldu

Cari açık                 0.60      ”             ”             65.000      ”              ”

Ve bu tablo topluma ekonomide başarı olarak sunuluyor !!!

Bugün AKP’nin Düyunu Umumiyesi tüm ekonomimizi teslim almıştır. Atatürk döneminde başlayan ve Cumhuriyet hükümetleri tarafından tuğla üzerine tuğla konularak yapılmış olan fabrikalar, tesisler , rafineriler , limanlar, bankalar özelleştirme masallarıyla elden çıkarılırken satılanların yerine ulusal ekonomiye katkı ve istihdam sağlayacak hiç bir yatırım yapılmamıştır.

2009’a 10,4 milyar lira açık verme hedefiyle başlayan AKP hükümeti, yılı 52,2 milyar liralık bütçe açığı ile kapattı. Açık, hedefi beşe katladı.

Bugün Türkiye’nin 3,3 milyon işsizi var. İşsizlik, resmi açıklamalarda bile % 13’ün altına düşmüyor. 2009’da 569 bin kişi işsizler ordusuna eklendi. Genç nüfusta işsizlik oranı 2009’da % 2,2 artarak % 24 oldu. Her dört gençten biri işsiz… Hazine, önümüzdeki yıl 200,3 milyar TL borç ödeyecek. Bunun 56,7 milyar TL’lik kısmı faiz…

İşçiler ve memurlar eylemde… Halkın büyük bir kesimi yoksulluk sınırının altında yaşam savaşı veriyor, açlıkla pençeleşiyor, kendisine karnını doyurmaktan başka bir kazanç sağlamayan işini kaybetmemek için her tür haksızlığı sineye çekiyor.

Daha geçen yıl ekonomisi yüzde 6 civarında küçülerek dünyada en büyük başarısızlık yaşayan ilk beş ülke arasında yer alan, işsizlikte dünya ikincisi olan bir ülkenin iyi yönetildiğini düşünmek mümkün müdür? 7 yılda iç ve dış borçları, 82 yılda Cumhuriyet hükümetlerinin toplam borçlarının 2 kat üstüne çıkan, 30 milyar dolardan fazla varlık satışı yapan ama işadamları intihar eden, gençleri işsiz dolaşan bir ülke… Basını baskı altında, hâkimleri tele-kulak şantajlarına açık, suikast ve terör senaryolarıyla aydınları, askerleri tutuklanan, etnik ayrışma dayatılan, kardeşlik betonu çatlatılmak istenen bir ülke…

ATATÜRK DÖNEMİNDE EKONOMİ

Atatürk’ün örtülü ödeneği yoktu.
Hazineden kişisel harcamalar yapmak , akraba,yandaşlara ulufe dağıtmak yoktu.
Devlet kasasından harcanacak KÖR KURUŞUN hesabı yapılırdı.
Ve hatta Atatürk tüm varlığını Türk halkına bıraktı.
Devlet el oğlundan bir tek kuruş borç para almadı kendi yağıyla kavruldu.
Osmanlı’nın yabancılara teslim ettiği Düyunu Umumiye borçları ödendi
Aşağıdaki şartlara rağmen 1923-1938 yılları arasında kalkınma hızı %8 olmuştur.

Bugünün imkanlarıyla Geçmiş Cumhuriyet dönemlerindeki farkı hatırlamamız gerek. Lütfen sıkılmadan okuyunuz ki Atatürk döneminin başarıları sadece askeri zaferler , aydınlanma devrimleriyle sınırlı olmayıp yokluklara rağmen nasıl ekonomik mucizeler de yarattığını daha iyi kavrayabiliriz.

1923 – 1938 dönemi

yaklaşık 10 yıldır kesintisiz süren savaşlarda nüfusunun en genç, en verimli, en vasıflı insanlarını kaybetmiş, Osmanlı’nın dış borçlarının 2/3’sini üstlenmiş, ülkenin ekonomik birikimlerinin tamamına yakınını ellerinde tutan azınlıklarca altın stokların büyük çoğunluğu yurtdışına kaçırılmış, petrol kaynaklarının tamamını kaybetmiş, milli burjuvazisi oluşmamış, birkaç atölye dışında sanayi tesisi bulunmayan, Lozan Anlaşması gereği 1928 yılına kadar gümrük mevzuatını düzenleme yetkisi olmayan, büyük çoğunluğu yaşlı ve çocuklardan oluşan 12 milyon nüfusunun %80’i kırsal alanda yaşayan bir ülkede, dünyanın en büyük ekonomik krizi yaşandığı bir dönemde, yorgun ve yılgın insanlarla gerçekleştirildiği dikkate alınırsa, 15 yılda gerçekleştirilen bu ekonomik gelişme tek bir kelimeyle tanımlanabilir: Mucize…

Osmanlı devleti I. Dünya Savaşı sonunda hem mali hem de siyasi bağımsızlığını kaybetmiştir. Daha sonra gerçekleştirilen kurtuluş savaşı ile Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve bağımsızlığını ilan etmiştir. Cumhuriyetle birlikte yeni dünya ekonomisiyle bütünleşme sürecinde Atatürk, ekonominin düzeltilmesi konusuna öncelik vermiştir.

Atatürk’ün uygulamaya koyduğu maliye politikalarının temellerini kavrayabilmek için yeni kurulan Cumhuriyetin devraldığı ekonomik yapı ve şartları da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Bu anlamda, Osmanlı’dan kalan sosyo-ekonomik mirası bilmek önem arz etmektedir. Doğrudan veya dolaylı olarak nüfusun 4/5’i tarımla uğraşan Osmanlı Devleti’nde, iç ve dış ticaretin neredeyse tamamı azınlıkların elinde bulunuyordu.

Sanayi üretimi el sanatlarından öteye geçemiyor ve sanayi ürün ihtiyacını ithalatla karşılıyordu.1 Ayrıca Osmanlı döneminde Avrupa ülkelerine tanınan kapitülasyonlar zaman içinde genişleyerek, tekel, demiryolları, madenlerin işletilmesi, deniz ulaştırması gibi iktisadi ve mali alanları Avrupa’nın denetimi altına sokmuştu. Baskı altındaki Osmanlı yönetimi yabancılardan borçlanmaya gitmiş ve zaman içerisinde alınan borçlar ödenemez hale gelmişti.

Osmanlı Maliyesi 1881’de II. Abdülhamit dönemimde (1876–1909) yürürlüğe giren “Muharrem Kararnamesi” ile yabancı alacaklıları temsil eden beş ülke temsilcisi ve yerli alacakları temsil eden iki temsilciden oluşan, Düyun-u Umumiye İdaresinin denetimi altına girmiştir. Bu dönemde Osmanlı’nın ekonomik ve mali kaynaklarını denetim altına alan Düyun-u Umumiye İdaresi ikinci bir Maliye Bakanlığı gibi uygulamada bulunabiliyordu. İdare, vergileme hakkını devletin elinden almış ve 1838 yılında İngiltere ile imzalanan Baltalimanı Ticaret Anlaşması sonrası Avrupa malları Osmanlı pazarlarını doldurmuş, ülkedeki geleneksel üretici kesim Batı ürünlerinin rekabeti karşısında iktisadi hayattan silinmişti. Gümrüksüz giren İngiliz gelişmiş makine endüstrisi malları Osmanlı’nın korumasız el tezgahı endüstrisini kısa zamanda ezmişti. Türk ekonomisinde Türk’ün adı yoktu. 1900 yılında nüfusunun ¾’ü Türk olan Amasya’da 115 işyerinden 95’i Rumlar, 20’si Ermeniler tarafından işletilmekteydi. Kurtuluş savaşı öncesi ülkedeki bankacılık, ticaret ve endüstri işlerinin 4/5’i azınlıklar elindeydi. Babıali mali gücünü kaybetmiş ve büyük devletler tarafından, gelirlerinin denetimini uluslararası bir örgüt olan Duyunu Umumiye’ye bırakmaya zorlanmıştı.

Yaşanılan siyasi ve ekonomik dalgalanmalar ve büyük borçlanmalar altında idari ve siyasi alanlarda sıkıntılar yaşayan Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na da dahil olmuş ve ağır şartlarda savaşmıştır. Savaş sonrasında Osmanlı Devleti, ekonomik yönden çökmüş bir ülke görünümünde idi. Savaşların finansmanında iç kaynaklar yetersiz kalmış ve Osmanlı yönetimi yüksek miktarda borçlanmaya girmiştir. Yıllar süren savaşlar sonrasında, birçok işyeri kapanmış, üretken erkek nüfusu azalmış, aileler parçalanmış, göçler nedeniyle işsizlik had safhaya varmış, mevcut kaynaklar da önemli ölçüde tükenmiştir.

Osmanlı’dan kalan bu şartlar altında 1920–22 dönemi ülkemiz için Kurtuluş Savaşı’nın yaşandığı zor yıllar olmuştur. Bu dönemde yorgun, maliyesi çökmüş, güzide evlatlarını dört cephede kaybetmiş Türkiye5 kendi imkanları ile yeterli olma yoluna gitmiştir. Atatürk, bu ekonomik koşullar altında sınırlı kaynaklarla Cumhuriyeti kurabilmek için tam bir bağımsızlık savaşı vermiştir.

Zor şartlar altında kazanılan Kurtuluş savaşı sonrasında 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye’nin siyasi bağımsızlığı tanınmıştır. Ancak Lozan Antlaşması ile elde edilen bu siyasal bağımsızlığın sürdürülebilirliği, ekonomik bağımsızlığın da gerçekleşmesi ile mümkündü. Bu amaçla 17 Şubat 1923’te bağımsız ekonomi için Atatürk’ün desteği ile ilk adım atılarak Türkiye İktisat Kongresi toplanmıştır.

İşte böyle değerli okur,
Atatürk’e ihanet edenlerin sulta sürdüğü bu dönemde ve uygun imkanlara rağmen borçlanma politikalarıyla ulusal ekonomiyi rehin verenlerin yanında  Savaş sonrası yokluk , yoksulluk , eğitimsiz ve savaşlardan yorulmuş , iş üretecek erkek nüfusunu yitirmiş bir toplumdan böylesi ışıltılı , başarılı askeri ve aydınlanma devrimleriyle , ekonomik başarıları yaratan bir önderin önünde saygı sevgi ve minnetle eğilmek ve O’nun aydınlanma , bilim , çağdaşlık ve bağımsızlık izinden yorulmadan Laik Cumhuriyet’i ve ışık devrimlerini sahiplenmek ve büyütmek asli ödevimizdir.

Dr.Noyan Umruk’un aşağıdaki güzel yazısını okumanıza sunarım.

kalın sağlıcakla

Naci Kaptan

MAZLUM MİLLETLERİN GÖK GÖZLÜ PAŞASI

Dr. Noyan UMRUK
10 Kasım 2015

“Bugün, ufukta güneşin doğduğunu nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu uluslarının uyanışını da öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüklerine kavuşacak olan daha çok kardeş ulus var… Bu uluslar, bütün güçlüklere, bütün engellere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen bağımsızlığa kavuşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünde yok olacak ve yerlerine ulusların aralarında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeden yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır…” (M. Gönlübol –C. Sar, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası(1919-1938), Ankara 1997 ,s.145; E.Z. Karal,Atatürk’ten Düşünceler, İstanbul 1981, s. 14)İşte böyle, bütün zamanların gök gözlü paşasının insanlık ideali…

Milli Mücadele, XX.Yüzyılda emperyalizme karşı indirilen ilk büyük darbedir; ama orada kalmaz… :“Efendiler bu saldırılar Anadolu’ya yöneltilmiş ve ayrılmış değildir. Bu saldırıların genel hedefi bütün doğudur. Anadolu her türlü saldırılara karşı bütün varlığıyla kendini savunmaktadır. Ve bundan başarıya ulaşacağından eminim. Anadolu bu savunmasıyla yalnız kendi yaşamına ait görevi ifa etmiyor, belki bütün doğuya yönelik saldırılar mutlaka kırılacaktır.”(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri-II,s.44 ;O. Koloğlu, Mazlum Milletler Devrimleri, Ankara, 1979 s.41

Türk milletinin bu süreçte nasıl ağır bir maliyet ödediğini ise şöyle ifade ediyor: “”Türkiye’nin bugünkü mücadelesi, yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye, büyük ve mühim bir gayret sarf ediyor. Çünkü müdafaa ettiği bütün mazlum milletlerin, bütün doğunun davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiye, kendisiyle beraber olan doğu milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir.” (1922) (Atatürk’ün S.D. II, s. 40)

Gök Gözlü Paşanın, emperyalistler için hala karabasan olmasının asıl nedeni bu… Mazlum milletlere ve o ülkelerin önderlerine, aydınlarına, esin kaynağı olması ve de bunu hala sürdürmesi… Bin bir manipülasyonla O’nun yerine milletlerin başına son tahlilde kendilerine “kusursuz hizmette kusur etmeyecek lümpen adamları” musallat etmelerinin temel nedeni bu…

Nitekim, o dönemde örneğin;

*Dönemin Fransa başbakanı Poincare’nin İngiltere dışişlerine (Curzon’a) 2 Şubat l922 de gönderdiği yazının eki Mareşal Foch’un değerlendirme notunda “Fransa ve özellikle İngiltere açısından Yakın Doğudaki askeri ve siyasi eylemlerinin başarısızlığa uğraması vahim tehlikeler yaratabilir. Böyle bir başarısızlık, bölgede ve Avrupa’da doğuracağı sonuçlar dışında, bu iki devletin sömürge imparatorluklarının uzak köşelerinde de yankılar uyandıracaktır. Türk Milliyetçiliğinin itilaf Devletlerine karşı elde edeceği açık bir zafer, Arap Krallıklarında ve Hindistan’da Müslüman halkın dini fanatizmini ve bunun yanında bağımsızlık ruhunu uyandırmaktan ve şahlanmaktan geri kalmayacaktır … Müzakerelerde İtilaf Devletlerinin göz önünde tutmaları gereken gerçekler bunlardır.”(Turhan Feyzioğlu, Milli Kurtuluş Önderi Atatürk , ve Milletler Arası Etkisi, Atatürk Araştırma MerkeziDergisi , CIII.,Kasım 1986 sayı 7’den ayrıbasım, s.1211)

*Belçika Temsilcisi Michotte de Welle’nin l921 deki bir raporu da Milli Mücadelenin yurt dışındaki akislerini gösteriyor: “Türk Milli hareketi Ankara’dan Kafkasya’ya, İran, Arabistan , Suriye ve Mısır’a aksetmekle kalmadı. Tesir sahasını Balkanlar, Rumeli ve Arnavutluk’a kadar genişletti”.( E. Dayı , ,”Atatürk’ün Doğu ve Batı Alemine Tesirleri” Uluslar arası İkinci Atatürk Sempozyumu)

*Bir başka örnek 15 Mart l923de Foreing Affairs’de yayınlanan bir makale: “Hint Müslümanları da dahil olmak üzere milyonlarca Müslüman’ın İslâmın yenilmez kılıcı olarak gördüğü Türkiye, milyonlarca Müslüman olmayan Asyalı tarafından da desteklenmekte ve Batıya karşı ayaklanışın öncüsü sayılmaktadır.”.( E. Dayı , a.g.m., s.1087)

Emperyalist paradigma haklı… Gerçekten, Fas’tan Endonezya’ya kadar uzanan İslam dünyasında ve birçok Afrika ülkesinde Tunus’ta Burgiba, Mısır’da l952 de krallığı deviren Genç Subaylar Hareketi, Endonezya’da Sukarno, Hindistan’da Gandi, Pakistan’ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah, Cezayir Milliyetçileri, Afrika ve Asya’nın diğer mazlum milletleri için tek ilham kaynağı ve yol göstericisi Atatürk’ün Türkiye’si oldu.

Günümüzde bile O’nun insanlık ideallerine henüz ulaşamamış olsa bile, o dönemde bağımsızlığını kazanmış mazlum ülkeleri darmadağın etmek kendilerinin yarattıkları “Umacı İslama “ rağmen, Chavez’in Venezuela’sından tüm L.Amerika’ya yayılan antiemperyalist dalgada(1), beğenin beğenmeyin Esad’ın direnişinde, ona destek sağlayan Avrasya dayanışmasında, Tunus’un Nida’sında, Akdenizdeki gelişmelerde, PODEMOS(YAPABİLİRİZ-İspanya), Beş Yıldız(İtalya) ve SYRİZA’da Anıt Kabir’den esen kararlı ve tatlı rüzgarın etkisini hissetmiyor musunuz?

Rüzgârın bile, hala sadece bize değil yedi düvele yetiyor gök gözlü paşam… Işığını ve rüzgârını insanlıktan ve bizden esirgeme… Bize düşen ise O’nun ışığı ile aydınlanıp, O’nu çok daha iyi anlayıp, bıkmadan usanmadan dünya âleme anlatabilmek, devrimini korkusuzca sürdürebilmek… Unutmayalım; hiçbir atılım ya da devrim çoğunlukla başlamaz…

KAYNAKLAR

Atatürk’ün çocukluk arkadaşı ve en yakın dostlarından Asaf İlbay’ın anılarından
http://www.sozcu.com.tr/2014/ekonomi/akpnin-ekonomiye-12-yilda-12-kazigi-560458/
http://www.mahfiegilmez.com/2012/05/turkiyede-ekonomi-politikas-uygulamalar.html
dergipark.ulakbim.gov.tr/sufesosbil/article/download/…/5000054694
Noyan UMRUK; Chavez no nos dejes-Chavez Bizi Bırakma, Destek Yayınları, 2012
http://fazlikoksalekonomi.blogspot.com.tr/2009/02/ataturk-donemi-turkiye-ekonomisi-1923.html
https://tr-tr.facebook.com/notes/t%C3%BCrkiye-ger%C3%A7ekleri-realities-of-turkey/t%C3%BCrkiyeyi-bekleyen-nata%C5%9Faliktir/346673928799

This entry was posted in ATATURK, DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, Ekonomi, SİYASİ TARİH. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *