Aydoğan Kekevi
27.10.15
„Aldatılanlar Birliği“ne yine de hoşgeldiniz!
Bu „aldatıldım“ diye ortaya çıkanlar aydın değil, „Cumhuriyet aydını“ hiç değil; sadece ve sadece „mürekkep yalamışlar“, „okumuşlar“ veya „eli kalem tutan“lar.
Bunlar da zaten kendi içlerinde ikiye bölünüyorlar; bir bölümü temamen batıya endeksli „entel(ektüel)ler“; diğeri de Osmanlıya endekslenmiş geçmişi günümüze taşımak için çalışan „münevverler“ .
Bu ülkenin işçisinin köylüsünün esnafının orta sınıfının hatta sanayicisinin derdiyle dolmuş; ülkenin kalkınmasını kendisine dert edinmişlikleri yok; yok çünkü halkı ve onun sosyal yaşamını tanımıyorlar, yapısını bilmiyorlar, hele halkın içindeki 90 yıldır „kin ve nefret“le yetişmiş „dinciler“in iktidarı ellerine geçirmeleri durumunda neler yapmaya hazır olduklarını hiç bilmiyorlar.
Galiba biraz da „saftorik“ midirler nedir; kim „ben değiştim“dese hemen ardına düşüyorlar.
„Takiye“ diye bir şey olduğunun farkında değiller; yaşadıkları bu toprakların diiiiiiiiiiiiiiiiiiiinci yobazlarca „Dâr-ül harb“ olarak görüldüğünü bile bilmiyorlar ya da tehlikeyi „paranoya“ diye küçümsüyorlar.
Bütün bunları da „Humanlık, eşitlik, demokratik haklar“ vs. diye de alıyorlar.Her şeyleri ezber ve teori üzerine kurulmuş.Pratikleri yok, bütün pratikleri oturup sabahlara kadar sıgara dumanları içinde tartışmak..Gözleri akılları ya batıya odaklanmış ya Osmanlıya.
Bunların kendi aralarındaki tek müşterek tarafı „Atatürk karşıtlığı“; bunları gericiye dinciye partner yapan tek şey de yine bunların bu „Atatürk karşıtlığı“yla öbürlerinin „Atatürk düşmanlığı“.
Onun için kendilerini aldatanlara destek olmaya avuçlarında tuzla koşarken şehvetten gözleri döndüğü için de kendilerinin ve milletin başına neler gelebileceğini değil düşünmek hayal bile etmediler, „acaba“ bile demeden yeni gelin gibi koşuştular:
Ülkemizin bugünkü durumunda „iç ve dış mihraklar“ kadar AKP Projesine yaptıkları katkılarla; uzağı görememekle; Laik Cumhuriyet’in aydını olamamakla; ülkelerindeki siyasi akımları ve onların önüne düşenleri tanımamakla; halkı uyarmamakla, uyarmak bir yana Cumhuriyetin aksaklıklarını o aksaklıklardan arındırmaya çalışmak yerine uydurdukları bir „2.Cumhuriyet“in hayaliyle „AKP Projesi“nin peşine takılmakla en az onlar kadar bunlar da pay sahibidirler..
Cumhuriyet aydını olamadılar, halkın aydını olamadılar, olamadıkları için de kimlerle dans ettiklerini bilemediler. Onlar için „Atatürk ve Atatürk ün laik cumhuriyeti“nin hedefe oturtulmuş olması yeterliyidi. Bu yüzden gözlerini „şehvet bürümüş“tü, sağlıklı düşünmek, gerçekleri görmek yerine kanka olmayı yeğlediler. Kendilerini cumhuriyete bağlı halktan ayrı olduklarını göstermek için kendilerine 2.cumhuriyetçi dediler; bunlarla içli dişlı olup, aynı karede gözükmeyi yeğlediler.
Hele bir de Batılının BOP porjesinin uzantılarına destek verip, daha resmen seçilmeden Avrupa ve Amerika’da kırmızı halılar sererek karşılanmalarından; onların lobilerinden cesaret ödülü almalarını görünce iyice mayıştılar.
İçlerinde Liberal olduğunu söyleyip liberalleiği “liboşluğa çevirenler“ de oldu, zamanında uyanıp Liberal görüşün namusunu kurtarmaya çalışanlar da; tek tük de olsa kankalıktan nemalananları da oldu
Bunları tanıyan „AKP Projesi“nin ne olduğunu bilip anlayıp karşı çıkan gerçek cumhuriyet aydınları ise hem halkı hem bu eli kalem tutanları uyardılar zaten onun için de hem bunların kendileri hem de kankalık ettikleri tarafından sivil asker demeden projenin önünde engel görülerek13 yıldır itildiler kakıldılar.
Bunların yandaşlık ettikleri, yoluna güller döktükleri projenin yerli figuranları devlet erkini tümüyle ele geçirip madden manen güçlenip de bunlara ihtiyaçları kalmayınca da şey gibi attılar bunları,.
Bir kısmı uyandı bir kısmı uyumaya devam etti.
Bunlar işte o son kalıntılardan.
Yani „tekne kazıntısı“ gibi birşeyler.
Bunlar iktidardaki partinin üst kodamanlarıyla aynı kareye girmek için yarışırken, Ergenekonlara, Balyozlara destek çıkarken; sırtlarını dayadıkları iktidardan güç alarak muhalif kesime saldırılarını yoğunlaştırıken bizler gibi sıradan yurttaşlar yurt içinden yurt dışından bunları uyardılar, kimin koynuna girdiklerini, kiminle dans ettiklerini yazıp durdular; bunların ve kankalarının uzun soluklu taktiklerini, ülkenin başına gelecekleri görüp „Eğer sağ kemalistler sol kemalistler ve muhalefet birleşip bunlara karşı bir antikor geliştirmezlerse yolun sonu teokratik devletle sonuçlanacaktır“ mealinde yazılar yazdılar uyardılar.
4-5 yıl kadar önce bu 2. Cumhuriyetçiler için; „Daha 2.Cumhuriyeti göremeden langırt 3.Cumhuriyet‘te gözlerini açacaklar: 1.Cumhuriyeti arayacaklar“ dedik..
Aslında bunların kandırılmaları 13 yıl önce„biz artık değiştik“e inanıp peşlerine takıldıklarında başlamıştı; ama ya gerçekten zokayı yuttular, farkına varmadılar; ya da vardılar ama kemalist ve kemalizim karşıtlıkları ağır bastı.
Haberin başlığını „İki usta yazardan „kandırıldım“ itirafi“ koymuş arkadaşlar (haber aşağıda):
Eğer „Ustalık“uzun süre yazı yazmak; kelimeleri yerinde kullanmak; cümleleri iyi ve etkileyici olarak kurmak; gerçekleri baş aşağı etmekse; ustalık yaşadığı toplumun yapısını örgüsünü, tanımamaksa; ustalık kimlerle yatağa girdiğini bilememekse; peşine takıldıklarının destek verdiklerinin „kinini kibrini“ bilmemek ustalıksa; içinde yaşadığı Cumhuriyetin değerini anlamamak, kanla kurulmuş laik Cumhuriyeti yıkmaya ant içmişlerle elele verip cumhuriyetin onlara teslim edilmesine katkı sağlamak ustalıksa yerin dibine batsın böyle ustalık!!
Neyse „Aldatılanlar Birliği“ne yine de hoşgeldiniz
Media Watch
Eki 27, 2015
İki Usta yazardan ‘kandırıldım’ itirafı
Murat Belge ve Ayşe Kulin AKP’inin kendierini kandırdığını ifade etti. Kulin “AKP iktidar olunca önce sevindim sonra üzüldüm” dedi
Murat Belge’nin 2010 Referandumu’na dair Bugün Gazetesi’ne yaptığı “Kandırıldım” açıklamasına benzer bir çıkış da Yazar Ayşe Kulin’den geldi. Ayşe Kulin AKP’nin iktidara gelmesine başta sevindiğini belirtip “Ama şunu gördüm ki, din adına konuşan insanlarda ahlâk sıfır” dedi.
Zaman Gazetesi’nin Pazar ekinden Ali Pektaş’a röportaj veren Ayşe Kulin’in ilgili açıklamaları özetle şöyle:
Ancak en baştaki AKP ile günümüzde eleştirilen parti arasında büyük bir fark yok mu?
Olmaz olur mu? Ben AKP’ye oy vermedim benim yaşam tarzımı temsil eden bir parti değil. Ama sandıktan çıkıp iktidar olmasına sevindim. Nihayetinde benim memleketimin partisi. Bu ülkede o parti gibi düşünen insanlar var ve ben onlara saygı duyuyorum. Hepimiz birbirimize saygı duymak zorundayız. Solcu partiler, aşırı muhafazakar partiler de iktidara gelebilir. İktidara gelsinler normalleşelim, bunlara alışalım. Birlikte yaşamayı öğrenelim. Yanımdaki başörtülü beni rahatsız etmesin, ben de onu rahatsız etmeyeyim. Bu düşüncelerle sevinmiştim. Başında çok iyi işler yaptıklarını kabul ediyorum. Ekonomi sıçradı, AB ile ilişkiler hızlandı, birçok hayırlı işler yapıyorlardı.
DİNDARLIĞIN İÇİ BOŞALTILDI
Peki sonra ne oldu?
Sonra birdenbire şunu gördüm ve ona çok üzüldüm. AKP dindarız diye başa gelen bir partiydi. Dikkat edin muhafazakarız diye değil. Çünkü çok kısa bir dönemin dışında bu ülkeyi hep sağ muhafazakar partiler idare etti. Ama şunu gördüm ki, din adına konuşan insanlarda ahlâk sıfır. Bu, insana müthiş bir moral çöküntüsü yaşatıyor. Ben de dindar bir ailede büyüdüm. Bir tarafım Boşnak’tır. Hıristiyan bir toplumun içinde dayanma gücüne sahip olmak için dinine dört elle sarılmış insanlardır. Diğer tarafım da Çerkes’tir.
Onlar da aynı şekilde dinine hassasiyet gösterir. Böyle bir ailede büyüdüğüm için İslâm’ın en ulvi tarafları bana çocukken öğretildi. Müslüman ahlâklıdır, merhametlidir, temizdir. Kibir korkunç bir şeydir. Ben bu değerlerle büyüdüm. Ama bir bakıyorum ki karşımda dindar olduğunu söyleyen ama bütün bunları yıkmış sadece şekilden ibaret kalmış insanlar var. Din ve dindarlık sözcüğünün içini boşaltmış olmaları beni çok üzüyor. Çünkü artık gençlik Müslümanlığı hırçınlık ve hoyratlık olarak görüyor. Buna tepki iki türlü oluyor. Bu dinse ben dindar değilim diyor ya da elinde palası kırbacı olan insanlar çıkıyor ortaya. Çok büyük ve korkunç bir zarar verdiler dindarlığa. Dindarlıkla yan yana gelmeyecek kelimeler yan yana geldi maalesef. (…)”
MURAT BELGE DE AYNI SÖZÜ SÖYLEDİ: KANDIRILDIM
Ve Murat Belge de 5 yıl sonra aynı sözü söyledi…
Taraf gazetesi yazarı Murat Belge, kendisinin de bulunduğu “Akil İnsanlar Heyeti”ne ilişkin “Heyet konu mankeni gibiydi” dedi. Belge ayrıca 2010 Referandumunda “Evet” oyu kullanmasına dair “Kendimi kandırılmış hissediyorum” açıklamasında bulundu.
Murat Belge, Bugün Gazetesi’nde Hüseyin Keleş’e konuştu. Taraf yazarı Belge’nin “Akil İnsanlar Heyeti” ve 2010 Referandumu’na dair söyledikleri özetle şöyle:
“(…) *Akil İnsanlar Heyeti’ndeydiniz. Ümitle başlayan bir süreçti. Ancak Gezi’yi gerekçe göstererek istifa ettiniz heyetten.
‘Akil Adamlar’a şüpheci olarak girdim. Beşir Atalay telefon etti. Ben de ‘Bırakın, ben akil makil değilim’ dedim. Bu da onu şaka gibi aldı, ısrar etti. Sonra resmi olarak çağırdılar. Bir kere benim bir ilkem var. Bir iş yapmaya çağırdıkları zaman, o iş iyi bir işse, çağırana güvenmesem de giderim. Çoğu zamanda güvenmemekte haklı çıkarım. Bu da tamamen aynı hikâye. Adı ‘Akil Adamlar’ ama ‘Akil Adamlık’ falan yok burada. Zaten bizden beklenen bir şey yoktu.
ELiMiZE SADECE DEFTER KALEM VERİLDi
*Sadece ‘Gidin görünün’ gibi bir format mı vardı?
Evet. Bir de şu, mesela ben Güneydoğu Bölgesi’ndeydim. Bizler en lüzumsuz adamlardık. Çünkü biz gidip Kürtler’e ‘Barış iyidir’ diye anlatacağız. Zaten Kürtler bunun iyi olduğunu biliyorlar. Bize de ihtiyaçları yok. Mesele bunu Türkler’e anlatmakta. ‘Hükümet iyi yapıyor arkadaşlar, önyargılarınızı bir yana bırakın. Barış gelecek’ falan gibi şeyler söylenmesiydi iş. Yetkiler, imkânlar verilmeliydi. Senin tıkandığın yerde o adamların bu işi götürmesini mümkün kılacak aletler, anahtarlar verilmeliydi. Bize verilmiş bir şey yok. Sadece defter kalem verildi, Kürtler söyleyecek biz yazacağız. Bunun için bize de ihtiyaç yoktu. Hükümet gider, vali gider o işi onlar halledebilirdi.
*Amiyane tabirle Akil İnsanlar ‘Konu mankeni’ gibi miydi?
Ee öyle tabii. Öyle.
*Bu ifadeyi yazıyorum.
Tabii tabii.
DEMOKRASİDEN VAZGEÇTİ
*2010 Referandumuyla birlikte hem partide hem de hükümet politikalarında değişmelerin başladığı söylendi. Referandumla düzenlenen yasalardan bir dönüş olduğu görülüyor. ‘Evet’ diyenler kandırıldı mı?
Bence evet. Zaten bütün bu olanlar bir kandırmaca haline geldi sonunda. Ben de doğrusu kendimi kandırılmış hissediyorum. ‘Elim kırılaydı da oy vermeseydim’ diyecek halim yok. O zamanın şartlarında doğru davrandığımı düşünüyorum. Ama yanıltan bir şey olduğu besbelli. Sanıyorum olay şu; Türkiye’de İslamcı hareket kendini her zaman bir tehdit altında hissettiği için, korunma ihtiyacı duyuyordu. Sanırım genel olarak demokrasi ve AB karşısındaki tavır, bu korunma ihtiyacıydı. Ama ondan sonra kendini iktidar sahibi hissetmeye başlayınca memleket için demokrasiden vazgeçmeye başladı. Yani ‘Ben burada 150 gram daha garantideyim’ dediği zaman 150 gram daha eksiltti demokrasiyi. (…)”