Türksolu
Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan
12 Ekim 2015
Terör nasıl biter?
Yılgı-terör; yakma, yıkma, kaçırma, kırma, dökme, kaçırma, yasa dışılık, düzen bozma, vur kaç, korkutma, ürkütme, çatışma, kan akıtma, öldürme eylemlerini uygulayarak demokratik devlet düzenine karşı duran, toplum ile yönetimi yıldırma davranışların tümüdür. Yılgı, toplum ile devleti örseler, bir yiyilce-kanser gibi yer bitirir. Yılgıyla yaşamaya alışılamaz, onunla uzlaşılmaz, güven duyulmaz, düşük düzeyli yılgıya da izin verilmez, yoksa palazlanır.
Biricik çaresi, “milliyetçi” ya da “ümmetçi” yaklaşım değil, “ulus devlet” içinde kalarak, elerkini-demokrasiyi elden bırakmadan yılgıyı toptan kazıyarak atmaktır.
Yılgıyı besleyen unsurlar,
1. Güçsüz, Bilgisiz, Bölücü Yönetimler; ülkeyi yöneten ocak ya da karşıt-mualif ocakların bölücü, ayrımcı, ulus devletten ayrılma tutumlar, kötü yönetim, toplumun bütününü kucaklayamama.
2. Ayrımcılık kaynağı; toplumu; soy-ırk, din, mezhep, siyasi görüş ayrılığına göre ayrıştırma.
3. Akçal kaynaklar; kişi-insan tecimi, kaçakçılık, uyuşturucu, aşırma, haraç, soygun, uyuşturucu, yerli işadamları, sanatkarlar ile diğer devletlerin bağışlarından oluşur.
4. Destek kaynakları; komşu ülkelerin yardım ile yataklık etmesi, ayrıca eğitim vermesiyle gelişmiş savut-silah sağlaması, el yapımı patlatıcı yapma öğretilerinden oluşur.
5. Yılgıcı-terörist, insan kaynakları; ülkedeki yoksullar, işsizler, çaresizler, kaçırılanlar, eğitimsizler/eğitimliler, gönüllü yerli ile yabancılar, işbirliği içindeki diğer ayrımcı örgütler,
6. Siyasi kaynak; kendini özgürlükçü, barışçı ya da ulusal savaşçı gibi göstererek, AB, Birleşmiş Milletler, İHA, NATO gibi örgütlerle uluslararası sivil toplum kuruluşları ile yayılmacı, güçlü devletler ile ülkeye düşmanlık besleyen diğer ülkelerden aldığı yardımlar. Elerkil-demokratik davranışla, onların düşüncesi ile davranışını destekleyen “yerli siyasi partilerdir”.
7. Düşünce, yaklaşım, taktik ile tutum Kaynağı; yayılmacı devletlerden aldığı savaş ile taktik yöntemleri ile eğitimleri, gelişmiş savut-silahlar, yiyecek, giyecek, erken bilgilendirme ile sürey-zaman, olanak, ortam, donanım kullanımının ayarlanması, yönetilmesi.
8. Basın kaynağı, iletişim, bilgi edinme; yayılmacı devletler ile sözde insani kuruluşların yılgı bölgeleri ile içlerine yollamış oldukları bildiriciler-enformasyoncular, bilgi toplayıcılar, karşı telkinciler-propagandacılar, ülke içine sızmış, sözde aydınlardan beslenen çaşıtlar-casuslar ile yerli işbirlikçilerdir.
Bu sekiz bileşen kurutulmadıkça yılgı öldürmekle bitirilemez. Ağacın dallarını budarsan yeni filizler verir. Önemli olan kökü kurutmaktır. Kök de ülke dışındadır.
Türkiye’de yöneten ocak değişse yılgı biter mi? Belki azalır, belki azalmaz. Ancak, büyük oranda bitmez. Geçerli olan yönetimin en büyük yanılgısı, Cumhuriyetle bir “ulus devlet” olmuş Türkiye’yi soylara-ırklara göre bölerek “ümmet-i İslam” bayrağı altında toplamak olmuştur. Bunun sonucunda aydınların büyük bir çoğunluğu dinden soğumuş, ötesi terk etmiş, ulusçulukta cepheleşmiştir. Kaldı ki Türkiye’deki PKK yılgı örgütü, yapısal olarak dinsiz, Maocu, Marksist-Leninist’tir. Bu yönetim biçimleri ise doğdukları ülkelerde bile terk edilmiştir. Türkiye yerli kaynaklı solcusunu üretememiştir.
PKK yılgısı dinsiz olması nedeniyle, ayrımcılığı ırkçılığa göre, Türk’ü millet düzeyine indirip, Kürtçülük ülküsünü öne çıkararak yapmıştır. Diğer bir deyimle, bu bölücü ortam Türkiye’yi yöneten güçlü siyasi erklerce, ayrıca karşıt ocaklarca kendilerine altın tepsi içinde sunulmuştur. Sanki, Türkiye ulus devlet değilmiş gibi, “Türk-Kürt kardeştir” savsözü, “Apo” dışında diğer ocaklarca da yükseltilmiş, ayrıca “Türkiye’de Kürt sorunu vardır, ben de bunu çözmeye geldim” sözüyle pekişmiş, “Türkiye’de; Kürt de, Laz da, Gürcü de, Musevi de, Arap da, Türk de vardır” sözüyle ulus devlet anlayışına, Lozan’a saldırılmış, bölünmenin önü açılmış, “Hepimiz Allah’a şükür Müslümanız” sözüyle ulusu bırakıp ümmetçiliğe geçişin yolu açılmıştır. Son söz dışında diğer bütün söylemler “PKK” ya da başı olan “Apo” ile partisinin ilkesel söylemleriyle tıpa tıp örtüşmektedir.
Oysa, yılgıya başlıca destek veren ABD ile AB ülkelerinin tümü de, ayrıca Rusya ile Çin’de ulus devlettir.Türkiye’nin nimetlerinden eşit olarak yararlanan tüm Kürt soylu, ulus devlete inanmış Kürt yurttaşlarımız, ayrıclık ile yılgıya karşı seslerini gerek sokakta, gerekse basında yükseltmelidirler. Edilgen kalmak yılgıyı desteleme düşüncesinde birleşmek anlamına gelir.
Türkiye yılgısının akçal kaynaklarının başında uyuşturucu ile insan kaçakçılığı gelirleri önde gelir. Ötesi, Suriye, Libya, Afrika, Afganistan, Pakistan ile Irak’tan Ege ile Akdeniz üzerinden Avrupa’ya sığınmak isteyenlerini eşgüdümüyle kazanılan yasadışı gelirlerdir. Yurtiçi ile dışındaki ülkelerde yaşayan Türkiyelilerden alınan haraçlar, soygunlar diğer akçal kaynakları oluşturur. Bu konuda ana kaynak ülkeler; Almanya ile Fransa’dır. Hemen tüm AB ülkeleri buna kaynak oluşturur, ayrıca bunun sürdürülebilirliğine göz yumarlar. Onların pek azı gerçek dosttur. Uluslararası dostluklar da “Ahmet Mehmet” ilişkisine değil, “karşılıklı çıkarlara” dayanır. Kalıcı bir uluslar arası dostluk da yoktur.
Komşu ülkelerin yardım ile yataklık etmesi, ayrıca eğitim vermesiyle gelişmiş savut-silah sağlaması, el yapımı patlatıcı yapma öğretilerinden oluşturanlar; başta İran, Güney Kıbrıs ile Yunanistan olmak üzere Suriye, Irak, Ermenistan’dır.
Komşu olmayan Ülkerlerin başında ABD, Almanya, Fransa olmak üzere İtalya, İsveç, Bulgaristan, BAE gelmektedir. Bunların tümü de NATO ile Birleşmiş Milletler de bizim sözde yandaşlarımızdır. Özellikle ABD, Almanya, Fransa, İngiltere ile ortak bir toplantı yapıp, bu durumu doğrudan doğruya yüzlerine söylememiz, NATO ile AB-Gümrük Birliği üyeliğimizin yeniden gözden geçirileceğini belirtmemiz, Türkiye’de yılgı-terör bitinceye dek tüm NATO ile Amerikan üstlerinin, radarların, uyduların kullandırılmayacağını, Alman patriot füzelerini istemediğimizi belirtmemiz gerekir. Ayrıca, Yunanistan’a vize koyarak, Yunanların Türkiye’ye girmesi ya da mal edinmesini, Türklerin Ege adaları ile Yunanistan’a giderek gezgin gelirleri sağlanması, Yunan gemilerinin Türk limanlarına girişi dondurulmalıdır.
Savaşçı kaynağını kurutmak üzere, bölgedeki dershaneler, okullar denetlenmeli, gençler çeyniğe-spora, okumaya yönlendirilmeli, lüks tüketimlerden kısılarak işsizliği azaltan üretim kıskılına-ekonomisine dönüşüm sağlanmalıdır. Öncelikle Almanya ile Fransa ile anlaşmalar yaparak yılgı örgütüne katılımlar önlenmelidir. Yurtsever Ermeni yurttaşlarımızı dışta tutarak, yılgı örgütünün başlıca kaynağı ise Kürt ya da Türk görünümlü Ermeni yurttaşlarımız ile PKK’ye evrilmiş Ermeni Asala örgütüdür. Ülkenin bilgi alma kaynaklarının köreltilmesi, Türk düşmanı bu örgütlerin at koşturmasına neden olmuştur.
Türkiye iyi niyetli olarak, Kürt yurttaşlarımızın sorunlarını kamutaya getirmesi amacıyla bir siyasi oluşuma ön ayak olmuştur. Ne var ki, bu oluşum yanlış bir yola girerek, Türkiye için kötü duygular taşıyan örgütün siyasi temsilcisi gibi bir yanlış davranış içine girmiştir. Bu ocağın bir Türkiye ocağına evrilmesi sağlanmalıdır. “Adalıyla” uzlaşma aldatmacadır. Devletle uyuşum içinde görünmek taktiğin bir parçasıdır. Bu yanlış tutum ile görüşmeler durdurulmalıdır. Sonsuz tutukluluk kıyını almış bir kişiden devlet nasıl bir umut besler, onunla nasıl dayanışma içine girer şaşırmamak elde değil! Yılgı, yılgıcı ile uzlaşılmaz. Bu temel bir siyasi ilkedir. Yılanla ayni yatağa girilmez.
İşitsel, yazımsal, görsel basının Türkiye karşıtı yabancı yayınları denetim altına alınmalı. Yayılmacı devletler ile sözde insani kuruluşlarının yılgı bölgeleri ile içlerine yollamış oldukları gazeteciler, bilgi toplayıcılar, karşı telkincilerin peşine kollukgücü takılmalıdır. Ülke içine sızmış bu kişilere, bilgi sızdıran, bunlarla işbirliği yapan yerli işbirlikçiler belirlenip gerekli yasal kovuşturma yapılmalıdır.
1975’te dikilen, bugün kocaman bir ağaç olan yılgı, bir siyasi yönetimin dünden bugüne durdurabileceği bir durum değildir.
Ümmetçilik yanlış tutumundan, yeniden “ulus devlete” dönülerek, “tek bayrak, tek ülke, tek biril-üniter yönetim, bilimgüderlik-laiklik, tek ulus (millet değil)” ülküsü savunulmalıdır.Norveçlilerin başı sıkışınca dedikleri gibi;
“Atatürk gibi düşünmelidir”.
Böyle bir durumda Atatürk ne yapardı?
Esenlikler dilerim.