Ali Sirmen
asirmen@cumhuriyet.com.tr
Cumhuriyet
12 Eylül 2015 Cumartesi
Sivil 12 Eylül
Bugün 12 Eylül darbesinin 35. yılı.
Girin internete, Vikipedi’nin 12 Eylül maddesine bakın! Orada “1 milyon 683 bin kişi fişlendi, açılan 210 davada 230 bin kişi yargılandı…” diye başlayan artık hepimizin neredeyse ezbere bildiği bilançoyu okuyun! Bilseniz de okuyun! Hafızanız tazelenir.
Bugün 12 Eylül’ün görünen faillerinden hiçbiri siyaset sahnesinde, hatta belli başlıları dünyada bile yok. Ama yaşananlar hâlâ belleklerde taze; tekrar tekrar aynı noktalara dönmeden birkaç husus üzerinde durmak istiyorum.
12 Eylül 1980 günü başta Kenan Evren olmak üzere darbeciler, kamuoyunun büyük desteğine sahiptiler.11 Eylül 1980 ve hemen öncesi dönemi bilmeden, 12 Eylül olayı hakkında sağlıklı bir yargıya varmak mümkün değildir.
Darbecilere verilen büyük kamuoyu desteğini anımsatmamın nedeni tabii ki, onlara meşruiyet kazandırmaya çalışmak değil.Çünkü çoğunluk desteği bile bir diktayı meşru kılamaz.İktidarların meşruiyetlerini sadece arkalarındaki destekte aramak yanlıştır.
Ancak, 12 Eylülcüleri yalnızca, iktidarlarının kaynağına bakarak eleştirmek de olayı bütünüyle kavramayı engelleyen bir etkendir. Onları yalnızca ne yolla iktidara geldiklerine bakarak değil, ama aynı zamanda, iktidara geldikten sonra neler yaptıklarına bakarak da yargılamak gerekir.
İşledikleri cinayetler, çiğnedikleri özgürlükler, gasp ettikleri haklar, çaldıkları mallar, darbeyle gelmeyip, seçimle gelmiş olsalardı da suç oluşturacaktı ve tarih onlardan yine hesap soracaktı. 12 Eylül dönemiyle ilgili yazılanların en dikkate şayan olanları arasında Metin Toker’in yazıları da yer alır. M. Toker sık sık şunu tekrarlardı:
– Ne zaman 11 Eylül 1980’nin koşulları bir araya gelse, yeni 12 Eylül’ler kaçınılmaz olur.Bu doğru gözlemden yola çıkarak, diyebiliriz ki, 12 Eylül 1980’den uzaklaşıp uzaklaşmadığımızı anlamak için 35. yılında, Türkiye’nin 11 Eylül 1980’den ne kadar uzakta olduğuna bakmalıyız.
Evet, dün içinde yaşadığımız koşullar 35 yıl öncekinden çok iyi miydi ki, bugün 12 Eylül 1980’den daha iyi, daha huzurlu, daha demokratik, daha özgür, daha güvenli bir ortamda olalım? Ne yazık ki, bu soruya olumlu yanıt vermek mümkün değil!
***
11 Eylül 1980’de kardeş kavgası vardı, 11 Eylül 2015’te de var hem de en alasından.
11 Eylül 1980’de ülke kamplara ayrılmıştı. 11 Eylül 2015’te de…
11 Eylül’de ülke kan ve ateş içindeydi. 11 Eylül 2015’te de…
Bu durumda Metin Toker’in deyimiyle yeni 12 Eylül de kaçınılmazdır.
Bilmiyorum bu satırlar üzerine çıkıp da şu soruyu soracak gafil var mıdır:
– Eee peki hani yeni 12 Eylül?
Yeni 12 Eylül’ü görmemek için aptal ötesi olmak gerek.
Baksanıza, 12 Eylül’de başkan baba vardı da bugün ne var?
12 Eylül’de polis baskısı vardı, peki bugün ne var?
12 Eylül’de anayasal haklar, özgürlükler çiğneniyordu, bugün ne oluyor?
12 Eylül’de basın baskı altındaydı, bugün ne durumda?
Kısacası sakın “12 Eylül yeniden gelir mi” sorusunu sormayın! Çünkü o zaten burada.Halkın büyük bölümü de bunun farkında. Olmayanlar için ise söylenecek tek şey var: Başındaki musibetin farkında olmayanlar, ondan da büyük musibete duçardırlar.
Evet, az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, baktık ki 35 yılda, askeri 12 Eylül’den ancak sivil 12 Eylül’e gittik.
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/366691/Sivil_12_Eylul.html
Cumhuriyet
Orhan Erinç
oerinc@cumhuriyet.com.tr
12 Eylül 2015 Cumartesi
AKP’nin de 12 Eylül’ü Oldu…
Bugün 12 Eylül 1980 faşist darbesinin 35’inci yıldönümü. İzleri hâlâ silinmeyen, demokrasiye ve insan haklarına aykırı uygulamaların yıldönümünde, benzer yöntemleri uyguladığı belirtilen AKP’nin genel kurulu da bugün başlıyor.
AKP’nin geçmişte karşı çıktığı kimi olayların yıldönümlerini algı operasyonu için kullandığı bir gerçek.Örneğin özellikle yargıyı tümüyle ele geçirme amacıyla düzenlediği anayasa değişikliğini, 12 Eylül paşalarının yargılanmasını engelleyen geçici 15’inci maddeyi kaldırmayı da ekleyerek çıkarmıştı.
Anayasa değişikliğinin halkoylamasını da 12 Eylül 2010’da yaptırarak yarattığı ortamda gerçek amacını saklamayı başarmıştı. Çatışmasızlık sürecini (!) perçinlemeyi amaçlayan Dolmabahçe buluşmasını da Milli Güvenlik Kurulu’nun 28 Şubat 1997’de aldığı kararların yıldönümünde, 28 Şubat 2015’te düzenlemişti. Demokratikleşme girişimi olarak yansıtıyordu ama hem fos çıktı, hem de ters tepti.
AKP seçmene yönelik algı operasyonlarını bu kez kendi üyelerine ve illerden gelen delegelere uygulamak istiyor. Ne cevherler yumurtlanacak izleyip öğreneceğiz…
***
12 Eylül’ün 35’inci yıldönümünde etnik ayrımcılığın tırmandırılmasına yol açan uygulamalardan önemli birini anımsayalım.Evren yönetimi ve sıkıyönetim uygulamaları acımasızca sürdürülüyor. Ama ciddi bir korku da var. Bunun en açık örneği sıkıyönetim komutanlarının yaptığı açıklama: “Askeri noktalara elleriniz cebinizde olarak yaklaşmayınız.” Bu, silah kullanma için önemli mazeret yaratmanın yanında, saldırıdan korkmanın da dışavurumu.
Şehir içi, şehirler arası işleyen otobüsler durduruluyor. Timin başındaki rütbeli otobüse biniyor ve olabildiğince kibar davranıp “Lütfen kimliklerinizi çıkarın” diyor.Kimliklere bakılıyor ve kimi gençlere, “Sen aşağıya in” deniyor. Öğreniyoruz ki “in” denilenler kimliklerinde nüfus kaydı ya da doğum yeri “Tunceli, Bingöl, Hakkâri, Diyarbakır, Muş ve komşu iller” yazılı olanlar.
Denetleyen “Hayırlı yolculuklar” deyip iniyor, otobüs yola koyuluyor ve indirilen gençler orada kalıyor! Nelerle karşılaştıklarını, sorguda işkence görüp görmediklerini bilemiyoruz. Ama serbest bırakıldıklarında bilenmiş olarak çıktıklarından kuşku yok. Aynı yöntemi Demokrat Parti de 1959 sonrasında üniversite gençliği için uygulamış, karşıtlarını artırmayı başarmıştı. (!)
Şimdi de sıra AKP’ye geldi. Milisleri aracılığıyla doğum yerine göre dövdürüyor, dükkânlarını yakıp yıktırıyor. Mantık ve akıl dışı faşistlik uygulamasının son örneği yürekleri dağlıyor. “Muşlu” diye yok edilmeye çalışılan ailenin oğlu, ertesi gün “şehit asker” olarak dönüyor.
***
Başbakan Davutoğlu, AKP kurucularına verdiği yemekte şöyle demiş:
“7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını hep beraber doğru değerlendirirsek ve önde gidenlerin açtıkları çığırın ayak izleri üzerinden doğru bir istikamete, geleceğe azim ve kararlılıkla yürürsek Allah’ın izniyle yeni zaferler önümüzdedir. Bu zaferlerden biri de 1 Kasım seçimlerinde inşallah hem Türkiye’de hem de dünyada yankılanacak.”
Haydi hayırlısı
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/366697/AKP_nin_de_12_Eylul_u_Oldu….html