Yılmaz Özdil
yozdil@sozcu.com.tr
23 Ağustos 2015
Cumhuriyet
Uyuyan bombalar uyusun da büyüsün diye, millete ninni söyleyenler kimdi?
Açılım’ın revaçta olduğu günlerdi. Murat Karayılan, Kandil’de basın toplantısı düzenledi. Yüce Türk basını koştura koştura gitti. Bazı yalaka köşe yazarlarımız, aman geç kalmayayım diye iki gün önceden gitti. Bizim gaztecileri kalaşnikoflarla karşıladılar. Apo posterleriyle, PKK bayraklarıyla donatılmış mekanlarda tavuk-pilav yedirdiler. Muz cumhuriyeti’nden geldikleri için, muz ikram ettiler. Karınlarını doyurunca, hepsini sıraya soktular, donlarına kadar aradılar. Kamyonet kasalarına bindirip, dağa çıkardılar.
160 gazteci gelmişti. Alayını çadıra soktular. Karayılan, Apo posteriyle PKK bayrağının önüne oturdu. Konuşma yapacağı masada, 34 ayrı televizyon kanalının mikrofonu vardı. Anadolu Ajansı bile oradaydı. Devletin resmi haber ajansı, Kandil’e gönderilmişti. Tarihte ilk’ti.
Karayılan, “Türkiye dışına çekileceklerini” müjdeliyordu. Yüce Türk basını da “bravo, şahane, yaşasın” manşetleri atıyordu. 50 bin insanımızın ölümünden sorumlu terör örgütü, “sivil toplum örgütü” gibi gösteriliyor, güzellemeler yapılıyordu.
Mesela… PKK’lılardan bile daha çok PKK’cı olan bi gazteci var. Şunları yazmıştı: “Kandil’e çıktık, PKK’nın pasaport kontrolünden geçtik, çat pat Türkçe konuşan, kontrol noktasının şefi olduğu anlaşılan sevimli bir delikanlı ‘abi ben sizi bir yerden tanıyorum’ diye sordu, ‘televizyondan olabilir mi?” dedim, ‘tabii ağabey, televizyonda seyrettiydim, bu adam cesur adam be dediydim’ dedi.”
Demek ki neydi?
Teröristler “sevimli delikanlı”ydı.
Teröristlere sevimli delikanlı diyenler de “cesur adam”lardı.
Bir başkası aynen şöyle döktürmüştü: “Güzel bir ceviz ağacının dibinde, öğle yemeğindeyiz, keyifle yiyoruz, etrafta incir ağaçları, dut ağaçları, pembe pembe çiçekler açmış, Kürdistan gülleri…”
Ne romantik di mi?
Kandil’den canlı yayınlar yapılıyordu. “Geri çekildikleri falan yok” diyenlerin, topluma yalan söylediği anlatılıyordu. PKK’nın çekilme konusunda “gayet samimi” olduğu anlatılıyordu. “Geri çekildikleri falan yok” diyenlerin, ırkçı olduğu, faşist olduğu anlatılıyordu.
PKK’ya yakınlığıyla tanınan Fırat Haber Ajansı da oradaydı. Ancak… Fırat Haber Ajansı muhabiri, Karayılan’ın ne dediğini değil, bizim gaztecilerin neler dediğini gözlemlemişti, bizim gaztecileri haber yapmıştı. Sayın gaztecilerimiz “kendi çalıştıkları kurumları şikayet etmiş”lerdi. “Kürdistan haberleri yaptıklarını, ama, bağlı bulundukları editörler tarafından sansürlendiklerini, haberlerinin değiştirildiğini anlatmış”lardı. Yani açıkça, kendi çalıştıkları kurumları PKK’ya ispiyonlamışlardı.
*
Kuyruğa girdiler, sırayla Karayılan’ın yanına oturdular, sırıta sırıta poz verdiler. Kadın gaztecilerden biri, o gurur duyduğu hatırasını şöyle ambalajlamıştı: “Açıkçası çatık kaşlı olacağını düşünmüştüm, halbuki Murat Karayılan sohbet boyunca gülümsüyor. Kariyer hırsı yok. Bir lokma bir hırka. Saygılı. Kültürlü. Bilimsel konuşuyor.”
Zannedersin, tonton, babacan bi aile büyüğünü tarif ediyordu. Teröristten ziyade “terörişko”ydu. Okuyunca, insanın PKK’ya katılası geliyordu.
Ana haber bültenlerinde ballandıra ballandıra yayınlandı, ekrana bi tek mekap’la çıkmadıkları kaldı. Gazetelerde neredeyse tam sayfa verildi. Haber kanallarında günlerce başka mevzu yoktu. PKK’yla barış kelimeleri yan yana kullanılıyor, örgüt meşrulaştırılıyordu.
Bunlar olurken… Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı “terörist” sıfatıyla hapisteydi. PKK tanık, TSK sanık’tı. İmralı’ya muhabbet, Silivri’ye müebbet’ti. Tayyip Erdoğan bu davaların savcısı’ydı. Bülent Arınç’a göre, “iyi ki bu komutanlarla savaşa girmemiştik, Türkiye bağırsaklarını temizliyor”du. Sayın Apo ise, öğrenciliğinde namaz kılan, oruç tutan, derin devlet tarafından kandırılan, talihsiz bir gençti, zavallı apocuk’tu. Bu pompalanıyordu.
Ya şimdi?
Aynı gazeteler, aynı televizyonlar anlatıyor: PKK’nın açılım döneminde yerleştirdiği bombalara “uyuyan bombalar” deniyormuş. Son günlerde işte bu “uyuyan bombalar” patlatılıyormuş. Çünkü, açılım döneminde güvenlik önlemleri gevşetilmiş, meydan tamamen PKK’ya bırakılmış, PKK da uyuyan bombalarını rahat rahat, yollara, köprülere, tünellere yerleştirmiş. En son Siirt’te patlayan, sekiz şehit verdiğimiz bomba, uyuyan bombalardanmış. Bombanın üzeri defalarca asfaltlanmış, kimsenin ruhu bile duymamış. Amerikan gazetelerine konuşan PKK yöneticileri, “açılım görüşmeleri sırasında daha da büyüdük, istediğimiz gibi organize olduk” diyorlarmış.
İyi de…
Uyuyan’ları anladık.
Uyutan’lar ne olacak?
O bombalar uyusun da büyüsün diye, millete ninni söyleyenler kimlerdi?
Milleti “uyutan”ları manşetlerinizde ekranlarınızda günlerce patlatacaksınız… Sonra da utanmadan, “uyuyan” bombalar patladı diyeceksiniz, öyle mi