Uğur Dündar
ugur.dundar@ugurdundar.com.tr
27 Ağustos 2015
Sözcü
Levent Üzümcü’yü kovarak Onurlu Yaşam Ödülü verdiler…
… Çocukluğundan itibaren kime bir haksızlık yapılırsa sanki kendisine yapılmış gibi hissediyor, o duyguyla da hep ezilenin, mağdur olanın yanında yer alıyordu.İlkokulda özgürlük üzerine deneme yazmaları istenince ;
Montaigne’den “Özgürlüğüme o kadar düşkünüm ki, şu koskoca dünyada hiç gidemeyeceğimi bildiğim halde Hindistan’ı bana yasak etseler, yerimde duramam, oraya gitmek isterim” cümlesiyle başlayan bir kompozisyon yazdı. Ama Türkçe öğretmeni beğenmemişti. Ceza olarak, Yahya Kemal’den “Süleymaniye’de Bir Bayram Sabahı” şiirini inceleme ödevi verdi!..
Askerliğini Yedeksubay Asteğmen olarak yaparken bir gün, erlerden biri, elinde katlanmış ve çok eskimiş bir mektupla geldi. Mektup hamiline yazılmıştı. Babası çocuğuna “Bu mektubu en sevdiğin ve güvendiğin komutanına ver” demiş, o da ona getirmişti.
Mektup “Sevgili komutanım” diye başlıyordu. “Ben bu çocuğu Hakkari’de kurda-kuşa yem olmasın diye sığınaklarda sakladım, o nedenle okuma yazma öğretemedim, okula gönderemedim. Vatana millete hayırlı bir evlat olsun diye şimdi orduya yolladım. Senden ricam komutanım, bu çocuğa okuma yazma öğret…”
Hakkarili asker babasının isteği onu derinden etkilemişti.Bunun üzerine taburda bir araştırma yaptı. Kendisinden 10 yaş küçük, gencecik erler arasında 18’inin okuma yazma bilmediğini gördü. Tabur komutanının da izniyle, kısa dönem öğretmen askerlerden rica ederek, bir okuma yazma sınıfı kurdu.Kurs sonunda o erlerin tümü okuyup yazmayı öğrenmişlerdi.
Konservatuvarı dedesinin gönderebildiği üç kuruşla okumak zorundaydı. Ev kirası ve yakıt parası derken, elinde avucunda bir şey kalmıyor, yaşamakta zorlanıyordu. Ama okumanın ne kadar önemli bir şans olduğunu ve herkese mutlaka bu fırsatın verilmesi gerektiğine inanıyordu.
Profesyonel hayata atıldığı kurum olan Bursa Devlet Tiyatrosu’ndaki ilk maaşıyla, 3 keman satın alıp, 3 yoksul öğrenciye hediye etti.Aradan 19 yıl geçtikten sonra geçen yıl, o öğrencilerden biri kendisine ulaştı.Yaşadığı şehrin TRT’sinde keman çalmaktaymış. “Abi sana çok teşekkür ederim” deyince ağlamaklı oldu.İhtiyacı olan öğrencilere yardım etmek, ona dedesinin mirasıydı. Çünkü o dede, ölene kadar emekli maaşıyla öğrenci okutmuştu.
Çok başarılı bir terapist olan eşi Ebru, Gezi Direnişi’nden beri bunca tehdide, itibarsızlaştırma çabalarına ve yalnız bırakmalara karşın, kocasının yanından bir kez olsun ayrılmadı. Bırakın geri adım atması gerektiğini söylemeyi, ima bile etmedi.
Fikirleri nedeniyle işsiz kalması, ekmeğiyle oynanması Ebru olmasa, dayanabileceği şeyler değildi. O ve değerli eşi, ülkemizdeki en büyük eksiğin aile içi eğitim eksikliği olduğuna ve yaşadığımız tüm kötülüklerin de bundan kaynaklandığına inandıkları için, iki oğullarını da vicdanlı, anlayışlı ve empati sahibi birer insan olarak yetiştirmeye kararlılar.
Özellikle son 10 yıldır Şehir Tiyatroları’nda oynadığı her oyun, adaylıklarla ve ödüllerle değerlendirildi. Barut Fıçısı, Maskeliler (Bu oyundaki performansıyla Sadri Alışık 2009 Ödülleri’nde Yılın En Başarılı Oyuncusu seçildi. Maskeliler oyunu tüm dallarda Yılın Oyunu, Dekoru ve Yönetmeni ödüllerini kazandı), Tehlikeli İlişkiler (2012 Afife Jale, En Başarılı Oyuncu Adaylığı ile Yılın En Başarılı Yönetmeni ve Yılın Prodüksiyonu ödüllerine layık görüldü), Bir Yaz Gecesi Rüyası (Bu yılın Sadri Alışık Ödülleri’nde ona Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu ödülünü kazandırdığı gibi, aynı törende Yılın En Başarılı Yardımcı Erkek Oyuncusu ödülünü de Arda Aydın aldı. Afife Jale’de Yılın Prodüksiyonu, Yılın Dekoru ve yardımcı rolde Yılın En Başarılı Oyuncusu -rahmetli Yavuz Şeker- ödülleri geldi.)
Bunca yoğunluk ve güçlük arasında özel tiyatro da yaptı.Bahtiyar Engin ve Yıldıray Şahinler’le İstanbul Halk Tiyatrosu’nu kurdu. Geçen yıl Tiyatro İstanbul’da ikinci kez Sadri Alışık Oyuncu Ödülü’nü almasını sağlayan “İstibdat Kumpanyası”nda oynadı. Son olarak bu yılın Direklerarası Ödülleri’nde Vasıf Öngören Özel Ödülü’nü kazandı.
Son zamanlarda zihnini, politikacıların aslında bizim birer yansımamız olduğu gerçeği çok yoruyor. Zira bu kadar vahşi, bu kadar yalancı, bu kadar düzenbaz, sabit fikirli ve vicdansız olmadığımıza inanmaya ihtiyaç duyuyor. O nedenle günebakan çiçekleri gibi yüzümüzü barışa, dayanışmaya, sanata ve onun aydınlığına döneceğimiz günlerin umuduyla yaşıyor.
Bunca başarıdan sonra ne oldu biliyor musunuz?
Yaşamı, ödüle değer başarıları ve özgürlükler uğruna verdiği mücadele nedeniyle alkışı ve rol model olmayı hak eden Levent Üzümcü, son yıllarda inanılmaz saldırıların, yaftalamaların, iftiraların ve tehditlerin hedefi haline geldi.
Bunların yetmeyeceğini asıl amaçlarının işini yapamaz hale getirmek olduğunu daha önce yazmıştım. Nitekim önceki gün, İBB Şehir Tiyatroları’ndan kovuldu!
Belli ki emir yüksek yerden gelmişti!
Çünkü Gezi olaylarına katılmış, ısrarlı telkinlere karşın seyircisinden başka bir gücün önünde eğilmemekte direnmiş, bazı meslektaşları Saraylar’daki davetlere koşarken o hiçbirine gitmemiş, muktedire yalakalık etmemişti!
İşte işlediği bu suçlar (!) çok sevdiği işinden çıkarılmasına yetmişti.
Öylesine zavallılaştılar, gözleri öylesine karardı ki, bu cezanın (!) Levent Üzümcü gibi bir sanatçı için “Onurlu Yaşam Ödülü” anlamına geleceğini bile göremediler