09 Temmuz 2015
Rifat Serdaroğlu
YAŞLANDIKÇA KÜÇÜLDÜLER
Bizim siyasetçi takımının çoğunluğu, Benjamin Button gibidir!
Yıllar geçtikçe, yaşlandıkça, olgunlaşmaları gereken bazıları öylesine saçmalarlar, öylesine ipe-sapa gelmez sözler ederler ki, şaşar kalırsınız!
Demek ki bunların sadece yaşları ilerliyor, akıl-zekâ-tecrübe kapasiteleri ise gittikçe küçülüyor! Allah kimseye böylesine küçülmeyi, alay konusu olmayı nasip etmesin diyerek sizlere son günlerin bazı “İncilerinden” örnekler vermek isterim;
Cumhur’un Başı Erdoğan Dede;
Bu kişinin Türkiye’de gelmediği makam kalmadı! Türk olmakla değil, ecdadım dediği Osmanlı olmakla çok övünür! Övünmesine övünür ama Osmanlının dediğinden hiç ders almaz.
Osmanlı; “Taç giyen baş, akıllanır” der. Yani, devlet ve millet sorumluluğunu üstlenenler, akıllanır. Bizimkinin ise makamı yükseldikçe, sözlerinin değeri azalır, ağzından çıkanı kulağı duymaz! Devlet kesesinden verdiği iftarlarda sürekli nutuk atar. Salı günü şunları söyledi;
“Bu Saray var ya, dışardan ülkemizi ziyaret eden yabancılar burasını görünce, “Vay be, Türkiye çok büyük bir devletmiş” diyorlar. Biz burasını işte bu yüzden yaptık…”
TC Cumhurbaşkanının sözlerindeki mantığın garipliğini görebiliyor musunuz? Demek ki kimin Sarayı büyükse, orası büyük devlet oluyor! Büyük Devlet olabilmek için, mutlaka büyük bir saraya ihtiyaç vardır! Erdoğan’dan önce Türkiye küçücük bir devlet idi, çünkü sarayı yoktu! Allahım sen aklımızı koru…
TBMM’ nin en yaşlı üyesi Deniz Baykal Dede;
Hırslarına gem vuramayıp, kaçıncı defadır Erdoğan’ın kazığını yiyen Baykal Dede, Tarafsız Bölge programına çıktı! Erdoğan karşısında “Yeni Gelin” gibi dilsiz olan gazeteciler, karşılarında Baykal Dedeyi görünce adeta aslan kesildiler, sürekli saldırdılar iyi mi?
Baykal Dede, devamlı olarak savunmadaydı. “Ben tüm yaşamı boyunca doğru söylemeyi esas almış biriyim, bana inanmalısınız” deyip durdu.Kendisini iyi tanıyan biri olarak onun durumuna çok üzüldüm.
Salı günü bir cenaze töreni için Ödemiş’e gitmiştim. Dönüşte arabaya benzin alırken, gölgelik bir yerde sohbet eden vatandaşların yanına oturdum.Laf döndü dolaştı, Baykal’a geldi. Borç içinde olduğunu söyleyen yaşlı bir patates üreticisi şunları söyledi;
“Arkadaş, sen sekreterin ile beraber olmadın mı? Tomar-tomar filmlerinde senin donlu halini görmedik mi? Hadi bunları geçelim. Yahu sen beraber olduğun sekreterini, tüm CHP’lilerin hakkını yiyerek milletvekili yapmadın mı?
Sen hangi dürüstlükten bahsediyorsun? Hep CHP ye oy veren biri olarak beni partimden soğuttun be. İki seçimdir oy kullanmıyorum ben…” Ödemiş ’li çiftçinin dediklerinin üstüne kim bir söz söyleyebilir ki?
Profesör Dr. Yusuf Halaçoğlu Dede;
Türkiye’nin yetiştirdiği değerli tarihçilerimizdendir. Kendisini ve çalışmalarını takdir ederiz. Fakat siyasetçi olması için daha kırk fırın ekmek yemesi gerektiğini kendi sözleriyle ilan etti! TBMM Başkanlığı seçiminde, patronunun TBMM Başkanlığı koltuğunu eliyle AKP’ye ikram etme tavrını örtmekte zorlanıp, kayış sıyırınca bakın neler dedi;
“Deniz Baykal’ı seçseydik, bize dinsiz bir partinin adayını seçtiniz diyeceklerdi!” Ah be Hoca, sen öncelikle neleri söyleyeceğini değil, neleri söylemeyeceğini öğrenmelisin. Yazık ettin kendine! Dımdızlak kalıverdin orta yerde be Dede…
Değerli Okurlar;
Şimdi ülke olarak neden bu halde olduğumuzu anladınız mı?
Koyunun olmadığı yerde Keçi’ ye Abdurrahman Çelebi diyebilirsiniz ama
Devlet Adamı yerine, siyaset bezirgânlarını seçerseniz, burnunuz b.ktan hiç kurtulmaz. Demedin demeyin…
Sağlık ve başarı dileklerimle