İslamcı yazardan çok sert yazı: Ülkemizi mahvettiniz! *** “Sanayide, bilimde, teknolojide, eğitimde, sanatta ve daha bir çok alanda ne kadar geri kaldığımıza bakmadan büyük devlet havasına girdiniz. Batılılardan aldığınız borç parayla üç hastane, beş havaalanı, bilmem kaç kilometre yol yapınca büyük devlet olduğumuzu sandınız”

cumhuriyet.com.tr
27 Temmuz 2015 Pazartesi

İslamcı yazardan çok sert yazı: Ülkemizi mahvettiniz!

“Çatışmayı, savaşı yaygınlaştırarak belki iktidarınızı bir süre daha koruyabilirsiniz. Fakat, bu ülkenin İslamcılarının iktidarda kalmak için Türkiye’yi bile gözden çıkardıklarını tarih elbette yazacak.”

Katıldığı TV programlarında ve yazılarında İktidarı eleştirmekten çekinmeyen islamcı yazar Levent Gültekin iktidarı açık açık suçlayarak çok sert bir yazı kaleme aldı. Yazısında AKP’nin iktidarda kalmak için ülkeyi savaşa götürmekten çekinmediğini söyleyen Gültekin, “Dünyada, iktidarda kalmak için savaşı, çatışmayı, düşman yaratarak var olmayı seçen hiçbir siyasetçi o çatışmadan kendini kurtaramadı. Bunun tek bir örneği yok.” diyerek iktidarı uyardı.

İşte Levent Gültekin’in yazısı

İslamcılar olarak yıllarca geçmiş hükumetlerden yakındık. ‘Ne kadar beceriksiz’ olduklarından şikayet ediyorduk. Türkiye’yi bir ‘uydu ülke’ konumunda tutan politikalardan rahatsızdık.

Çoğunluğu gençlerden oluşan nüfusumuzun eğitim ve iş imkanlarının kısıtlı olmasına üzülüyorduk. ‘Türkiye esasında çok büyük bir devlet olabilirdi ama dış güçler ve yerli piyon yöneticiler bunu engelliyordu’ böyle düşünüyorduk.

Yıllarca eleştirdiğiniz emperyalistler gibi
Sonra siz iktidara geldiniz sevgili İslamcılar.

Sanayide, bilimde, teknolojide, eğitimde, sanatta ve daha bir çok alanda ne kadar geri kaldığımıza bakmadan büyük devlet havasına girdiniz. Batılılardan aldığınız borç parayla üç hastane, beş havaalanı, bilmem kaç kilometre yol yapınca büyük devlet olduğumuzu sandınız.

‘Eğitim sistemini düzeltememiş, iç barışını sağlayamamış, dünyaya katkı sunacak tek bir değer üretememiş bir ülke büyük devlet olmaz. Önce bu alanlarda mesafe kat etmek gerek. hayale kapılmayın’ dedik ama dinletemedik.

Zihinsel yetersizliğinizden kaynaklanan özgüven patlamasıyla ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ felsefesini bir tarafa bırakıp, büyük devlet olmadan büyük devlet gibi davranmaya başladınız.

Daha kendi halkınızın tümüyle konuşabilecek bir dil geliştirmeden Ortadoğu halklarına liderlik taslamaya yeltendiniz. Suriye meselesi patlak verdiğinde akıl almaz bir politika uyguladınız. Tıpkı, yıllarca eleştirdiğiniz emperyalistler gibi, bir ülkenin iç işlerine karışıp rejim değiştirmeye kalkıştınız.

‘Yapmayın’ dedik. ‘Eğer Suriye’nin başına bir iş gelirse Türkiye bu yükün altından kalkamaz’ diye adeta yalvardık.

‘Çatışmanın tarafı olmayalım. İnsani yardım yapalım. Gelenlere kapımızı açalım. Gerekirse arabulucu olalım. Ama ateşe benzin taşımayalım. Barıştan sapmayalım’ dedik ama dinlemediniz. Sığ ve temelsiz bir hayal ve ihtiras uğruna Suriye’deki felakete ortak oldunuz.

‘Eğer İslamcı militanların Suriye’de toplanmasına destek olursanız, Hatay’ı Antep’i bu insanlara üs yaparsanız burası Pakistan olur’ dediğimizde bizi ‘Esadcı’ deyip aşağıladınız.

‘Suriye parçalanırsa orada bir Kürt devleti çıkar. Türkiye kendi Kürt sorununu henüz çözmemiş. İç barışını sağlayamamış. Suriye’deki muhtemel bir Kürt devleti oluşumunda sağlıklı bir tutum belirleyecek durumda değil’ dediğimizde ‘Suriye’de devlet olacak kadar Kürt yok’ diyerek bize cahil muamelesi çektiniz.

‘Ortadoğu’da bir mezhep çatışması var. Her gün yüzlerce insan ölüyor. Alevilerin sorunlarını bir an önce çözün. Çünkü Suriye’deki mezhep savaşından Türkiye de etkilenir’ diye defalarca yazdık. Fakat siz bırakın Alevilerin sorunlarını çözmeyi, tam da böyle hassas bir dönemde 3. köprüye bu ülkenin Alevi vatandaşlarını incitecek bir isim koydunuz.

Tüm bu yazdıklarımız arşivlerde kayıtlı.

Evet uyardık. Allah şahit ki, adeta yalvardık. Fakat bize ‘Vatan haini’, ‘Satılmış’, ‘Esadcı’, ‘Tayyip Erdoğan düşmanı’ diyerek sesimizin duyulmasının önüne geçtiniz. Ve bildiğinizi okudunuz. Şimdi ülkemizin nasıl bir belayla karşı karşıya kaldığını hepimiz görüyoruz.

Bundan daha acı ne olabilir?
Evet, Türkiye yerinde sayıyordu. Ama gene de büyüme, gelişme, ilerleme ihtimali vardı. Artık ne yazık ki sizin elinizde yaşam savaşı veren bir ülkeye dönüştü. Ve sizin politikalarınızın neden olduğu felaketten sonra ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ felsefesinin ne kadar kıymetli olduğunu anladık. Türkiye’yi yoktan var edenlere burun kıvırırken, Türkiye’yi ölüme götüren insanlar olup çıktınız. Bundan daha acı ne olabilir?

Benzer bir durumu ‘Barış Süreci’nde de yaşadık. ‘Kürt sorununu çözüyoruz’ diye barış süreci başlattınız. O kadar kurnazca, o kadar hesaplı, o kadar çıkarcı davranıyordunuz ki, bunu hepimiz görüyorduk.

‘Kürt sorununu çözmek için yüksek bir demokrasi gerekli. Fakat siz demokratik standartları düşürürken Kürt sorununu çözmeye çalışıyorsunuz bu böyle olmaz’ dediğimizde bizi ‘Barış karşıtı’ ilan ettiniz.

‘Bölge giderek karışıyor. Bölge dengeleri bu işin çözümünü zorlaştıracak. Bir an önce adım atın’ dediğimizde yine her zamanki gibi bizi ‘Takıntılı muhalif’ ilan ettiniz.

Yaklaşık bir yıl önce bir TV kanalında ‘Her iki taraf da barış sürecini kendine kazanım elde etmek için kullanıyor. PKK doğuda birçok ilde insanlardan vergi adı altında haraç almaya başlamış. Devlet buna, çatışmaya meydan vermeden engel olmalı’ dediğim için beni adeta linç ettiniz.

İki yıl boyunca, her şeye göz yumdunuz. Sürecin istismar edilmesini görmezden geldiniz. Şimdi bunları bahane ederek yeniden silaha sarılıyorsunuz. Tüm bu itirazlarımızın, uyarılarımızın hepsi arşivlerde duruyor.

Geleceğimizi kararttınız
Suriye’de yaptığınız onlarca hata, barış sürecinde takındığınız hesaplı tutum ve yaptığınız yanlışlar şimdi ülkemizi büyük bir felaketle karşı karşıya bıraktı. Tek isteğimiz bu ülkede huzur içinde, ağız tadıyla, dostça, kardeşçe, özgürce, eşit bireyler olarak yaşamaktı. Ne yazık ki iktidarda kalma uğruna bu umudumuzu yerle bir ettiniz.

Demokrasimizi geliştirip, iç barışı sağlayıp, barışçı politikalarla ülkemizi bölgenin bu kanlı olaylarından en az zararla çıkarabilirdiniz. Dahası, bölgemizdeki kanın durması, ateşin sönmesi ve yükselişin başlaması için ‘model ülke’ olmamızı sahiden sağlayabilirdiniz. Fakat bunu değil, çatışmayı tercih ettiniz.

Benimsediğiniz çatışmacı ve dini hamasete dayalı siyasetle, Türkiye’yi çatışmanın tam da göbeğine oturttunuz. Böylece hem geçmiş birikimlerimizi, emeklerimizi harcadınız, hem de geleceğimizi kararttınız.

Sadece gözümüz gibi koruduğumuz inancımızı değil, birliğimizi, bütünlüğümüzü sağlayıp bir millet olma hayallerimize büyük darbe vurdunuz. Üstelik ‘Yanlış yaptık bari ülkeyi yakmayalım’ deyip politika değişikliğine de gitmiyorsunuz.

Her şey apaçık ortada. Arşivler orada. Yaptığımız uyarılar, hatta yalvarma derecesine varan çağrılar… hepsi kayıtlı. Barış için, kan dökülmesin diye, ülkemiz batmasın diye haykıranları duymazdan gelip, yanlışta ısrar ettiniz.

Şimdi hepimiz o yanlış politikaların faturasını ödüyoruz. Kırk katır mı, kırk satır mı tercihi ile baş başa kaldık. Başımıza gelen felakete bakıp, politika değişikliğine gideceğinize suçu ‘dış güçler’e atıyorsunuz.

Bu suç sizin
Ne yaparsanız yapın. Ne söylerseniz söyleyin. Her şey hepimizin gözü önünde oldu, oluyor. Bülent Arınç daha bir kaç gün önce ne demişti: ‘Biz iktidara mecburuz.’

Çatışmayı, savaşı yaygınlaştırarak belki iktidarınızı bir süre daha koruyabilirsiniz. Fakat, bu ülkenin İslamcılarının iktidarda kalmak için Türkiye’yi bile gözden çıkardıklarını tarih elbette yazacak. Dünyada, iktidarda kalmak için savaşı, çatışmayı, düşman yaratarak var olmayı seçen hiçbir siyasetçi o çatışmadan kendini kurtaramadı. Bunun tek bir örneği yok.

Yazının tamamı için tıklayınız

This entry was posted in DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, DİN-İNANÇ, FAŞİZM, İHANET VE YABANCI YANDAŞLAR, İrtica, Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *