ORTADOĞU * BOP / BİP * EMPERYALİZM * Suriye: Genel değerlendirme 1 – 2

Suriye: Genel değerlendirme (1)

18.07.2015
Ahmet TAKAN
ahttakan@gmail.com
Yeniçağ

Bayram günü kafanızı ütülemek istemem ama Pazartesi gününden itibaren tekrar sıcaklık kazanacak gündem maddeleri için “Suriye’deki gelişmelerin Türkiye’ye yansımaları” başlığında oldukça önemli bir değerlendirmeyi dikkatlerinize sunmak isterim.Küçük bir ricam olacak; üzümü yiyin bağını sormayın!..

Başlayalım;
IŞİD’in Tel Abyad’dan PYD/PKK tarafından atılmasıyla alevlenen “Gidelim, yapalım, girelim…” söylemi ile askeri bir operasyon gündeme getirilmiştir. Belli ki; Türkiye’nin şu anda oradaki en büyük endişesi bir “Kürt Koridoru” nun kurulmasıdır.

Ancak, Türkiye’nin tek taraflı olarak Suriye’ye girmesi, 110 kilometre uzunluğunda ve muhtemelen 10 ile 30 kilometre arası derinliğinde bir alanı işgal etmesi hangi üst başlık altında olacak olursa olsun “tampon bölge veya güvenli bölge” oluşturması ve bu bölgeyi elinde tutması çok zordur. Bu daha önceleri sıcak takip olarak girilip çıkılan operasyonlara benzememektedir.

Bu bir Süleyman Şah operasyonu değildir. Orada konuşlu bir mevcudiyet oluşturulması ve bunun korunması, havadan, karadan, lojistik ve teknolojik olarak korunması çok büyük önem arz etmektedir.

Böyle bir harekâtın hedefi nedir?.. Türk Silahlı Kuvvetleri orada neyi başardığında hedefine ulaşmış olacak ve harekâtını sonlandıracaktır?.. Hedefin belirsiz olduğu, ucunun nereye gideceği belli olmayan bir harekâtı icra etmek maceraperestlikten başka bir şey değildir.

Ufukta beliren operasyon ile ilgili en can alıcı bilinmeyenin ise buradaki düşmanın kim olduğudur. IŞİD mi?, PYD mi?, El Nusra mı?, Suriye ordusu mu,? Daha da radikal Kürt unsurları mı?, Yoksa Arap-İslamcı unsurlar mı?… Görüldüğü üzere, burada büyük bir karmaşa vardır; neyi kime karşı koruyacağımız?.. Veya koruyup koruyamayacağımız da ayrıca bir muammadır. Çünkü, siz oraya nizami bir ordu olarak giriyorsunuz, konvansiyonel bir ordu olarak. Ama karşınızda konvansiyonel bir güç yok. Burada konvansiyonel ordunun aleyhine işleyen bir asimetri var.

Bir tarafta Barzani’nin başında olduğu resmen ilan edilmemiş ama birçok kurumuyla ayakta olan ilişkiler yürütülen bir Kürt devleti, diğer tarafta sıkıntıda olduğumuz ya da çatışma durumunda olduğumuz PKK’nın kontrolünde kurulacak bir Kürt devleti var. Önce bu kavram karmaşasından kurtulmamız gereklidir. Ne istiyoruz biz? Sınır ötesi operasyon mu? Tampon bölge mi? Kurtarılmış bölge mi? Güvenlikli bölge mi istiyoruz?

Bu, Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir satranç oyunudur. Bu satranç oyununda bazen vezirin piyon yerine kullanıldığını, bazen piyonun vezir ve at olduğu çoğu zaman da taşların kaybedildiğini biliyoruz. Biraz geriye gidersek 1991-2003 arasında Çekiç Güç Harekâtı vardı. 12 yıl sürdü.

Böyle bir örnek varken Suriye’nin kuzeyinde de bir koridor, bir güvenli bölge oluşturmak, Türkiye’yi Çekiç Güç tecrübesine götürmektedir. Çünkü, orada 36’ncı paralel benzeri uçuşa yasak bölge belirlendiği zaman, burada kimin uçabileceği sorusu otomatik olarak gündeme gelecektir. Cevabı, tabii ki Koalisyon uçakları olacaktır. Amerika, İngiltere, Fransa, Türkiye gibi.

Peki, bu ülkeler, oradaki halkı zaten orada olmayan Suriye rejimi askerlerine karşı mı koruyacaklardır? Orada IŞİD var, cihatçı gruplar var. El Nusra, El Tahrir, Fetih ordusu dediğimiz unsurlar var. Şu anda yapılan tespitlere göre 35’in üzerinde değişik örgüt,o bölgede faaliyet göstermektedir.

Sınırımızdaki olaylara Amerika ve Batı açısından bakıldığında önceliğin Esad olmadığı, Kürtlerin koridoru konusunda da onların zaten kaygılanmadığı hatta buna çok açık olmasa da destek verdikleri net olarak söylenebilir. Batı’nın şu anda önceliği IŞİD’dir. ABD’nin önceliği ise IŞİD imiş gibi yaparak aslında kuzey koridorunun bir an önce hayata geçmesidir.

ABD, IŞİD’i çok başarılı bir tarzda kullanmakta, tabiri caiz ise “hem etinden, hem sütünden hem de derisinden” faydalanmaktadır. ABD, IŞİD’e Suriye topraklarında istediği yerleri işgal etmesine göz yummakta; daha sonra sadık müttefiki olan PYD/PKK’nın talepleri ve kendi stratejisi doğrultusunda IŞİD’in elinde tuttuğu bu toprakların bazı bölümlerini onu hava taarruzlarıyla döverek PYD/PKK’ya hediye etmektedir. KOBANİ (Ayn el-Arap) ve TEL ABYAD ve gelecekte de CERABLUS.

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/suriye-genel-degerlendirme-1-35093yy.htm

18.07.2015
Ahmet TAKAN
ahttakan@gmail.com
Yeniçağ

Suriye: Genel değerlendirme -2-

Bağını sormadığınız, “Suriye’deki gelişmelerin Türkiye’ye yansımaları” başlıklı genel değerlendirmeye dün bıraktığımız yerden devam edelim;

ABD kendine müttefik ararken Türkiye, IŞİD’e karşı mücadelede Koalisyon çerçevesinde oynaması gereken rolü oynayamadığı gerekçesiyle ki istediği de budur, zorunlu olarak kendisine müttefik olarak PYD’yi seçmiştir. PYD ile de bu işi götürme kararlılığını şu anda sürdürmektedir.

Amerika’nın PKK’yı terörist ilan etmesine rağmen, PYD’yi ilan etmesinin söz konusu olmadığını kendi sözcüleri de açıkça ifade etmişlerdir. Bu gayet net bir şekilde görülmektedir. Yani Amerika şu anda sahadaki postalları kim sağlıyorsa onu desteklemektedir. Çünkü Obama’nın, halkına sözü vardır; “Ben Irak macerası gibi bir maceraya girmem, askerlerimizi çektim oradan, tekrar sürmem askerlerimizi.”

Türkiye, Amerika’nın oradaki postal görevini yapmamalıdır elbette. Ancak IŞİD mücadelesi konusunda en azından daha hevesli görünseydi ve Hükümet “bizim için öncelik Esad’dır, IŞİD değildir” şeklinde açıklamalar yapmasaydı belki bugünkü siyasi konumu Batı’ya karşı daha güçlü olabilecekti.

IŞİD’e katılanlar açısından aslında zoraki bir geçiş noktası olarak kullanılması nedeniyle Batılıların gözünde Türkiye, IŞİD politikası ile güvenilmez bir ülke konumundadır. Türkiye IŞİD’e destek olan, göz yuman, göz yummasa bile çok fazla üstüne gitmeyen bir ülkeymiş gibi algılanmaktadır.

Orta Doğu’daki komşularımızın gözünde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin caydırıcı güce sahip bir ordu olduğu aşikârdır. Ancak son zamanlarda, özellikle siyasi davalarla Türk Silahlı Kuvvetleri oldukça yıpratılmıştır.

Ayrıca burada Türk Devleti, Hükümeti veya siyasi iktidar karar alırken Orta Doğu’daki aktörlerin rolüne, gücüne göre karar alması gerekmektedir. Bu bölgedeki oluşumlar sadece ufak gruplar olarak değerlendirilmemelidir.

Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail gibi iki güç, bu bölgede varlığını sürdürmektedir. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Obama yaklaşık 6-7 ay kadar önce, Stratejik Güvenlik Belgesi’ni yayımlamış, bu belge ile bundan sonra, Orta Doğu ve diğer bölgelerde, terörle mücadelede sadece devletlerle değil, devlet dışı unsurlarla ve örgütlerle de iş birliği yapılacağını bildirmiştir. Bu kapsamda Amerika’nın Peşmerge, PKK, PYD’yi bir aktör olarak kullanacağı aşikârdır.

Birleşmiş Milletler gözlemci raporlarında İsrail’in IŞİD’e tıbbi, maddi ve eğitim desteği sağladığı açık şekilde belirtilmiştir ve İsrail bunu yalanlamamaktadır. İsrail, Suudi Arabistan ile yaptığı toplantılarla Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasını ön gören 7 adımlık bir plan hazırlamıştır. Bu kapsamda oluşturulan raporda: Türkiye, Irak ve İran’da bulunan Kürt bölgesinin bu ülkelerin toprağının yüzde 30’u, Suriye toprağının da yüzde 18’ini Kürtlere tahsisinin bir de yaklaşık 42 milyon nüfuslu bir Kürt devletinin bu bölgede kısa zamanda hayata geçirilmesinin gerekliliği vurgulanmıştır.

Suudi Arabistan ve İsrail, burada Suriye ve Irak’ı bölerek İran ve Rusya’nın etkinliğini ve gücünü azaltmayı planlamaktadır. Elbette ki bölge sadece Amerika ve İsrail’den ibaret değil, işin içinde Suudi Arabistan da vardır. Kendisine Körfez bölgesinde bir rol arayan ve biraz da Suudi Arabistan’ın gölgesinden kurtulmak isteyen bir Katar var. Rusya var. İran’ın kendi gündemi var. Mezhep eksenli olduğu kesin, hem Lübnan’ı içeriyor hem Suudi Arabistan’ı, çünkü şu anda global düzeyde bir soğuk savaş var. Bu arka planın içinde muhtemelen Çin de olacaktır.

“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sözü; bu coğrafyanın, etrafındaki mahallemizin ne kadar tehlikeli olduğu bilerek söylenmiş bir sözdür. Dünyayı ilgilendiren küresel bütün sorunlar bizim etrafımızda, bugün Gürcistan da bizim komşumuzdur, Ukrayna da fiili komşumuzdur, Irak ve Suriye de bizim komşumuzdur. Ama böyle bir ortamda, böyle bir mahallede herhalde en dikkatli olması gereken, en çok yurtta sulh, cihanda sulh demesi gereken ülke Türkiye’dir.

Hatırlanacağı üzere 2’nci Dünya Savaşı öncesinde Atatürk, Türkiye’nin kuzey batısında Balkan Paktı, Türkiye’nin güneydoğusunda da Sadabat Paktı’nı oluşturdu. 1934 ve 1937’de, kuzeyde Türkiye, Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya, güneyde de Türkiye, İran, Irak ve Afganistan. İşte yurtta barış, dünyada barış ve diplomatik başarı budur.

Yine Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Atatürk döneminde Hatay devletinin herhangi bir savaşa ve çatışmaya meydan vermeden Türkiye Cumhuriyeti Devletine katılışı vardır. Bu da diplomatik bir başarıdır. Hepimiz biliyoruz ki hayalperestlik ve ihtiras, hiçbir zaman asla strateji olamaz. Bunun tarihte çok örnekleri bulunmaktadır.

Takdirlerinize sundum efendim!..

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/suriye-genel-degerlendirme-2-35100yy.htm

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, AKIL FİKİR YAZILARI, Bölücü KÜRTÇÜLÜK, ORTADOĞU ÜLKELERİ, PKK TERÖRÜ, Politika ve Gundem, RADİKAL İSLAM, TSK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *