Uğur Dündar
ugur.dundar@ugurdundar.com.tr
6 Haziran 2015
Sözcü
IŞİD’e yardım ve yataklığın tüyler ürperten belgeleri!..
Sevgili okurlarım,
Bugün sizi biraz gerilere, çok değil yaklaşık 15 ay öncesine götüreceğim.
* * *
Suriye’de yaşanan iç savaşta Türkiye’nin çetelere yardım ettiği iddiaları tartışılırken, başta Adıyaman olmak üzere Bingöl, Batman, Urfa, Diyarbakır ve Bitlis’ten 18 ile 30 yaş arasındaki gençlerin savaşmak üzere Suriye’ye götürüldüğü ortaya çıktı. Adıyaman’da şehir merkezine yerleşen El-Kaide, El Nusra, Ashar Es Şam ve Esad yanlısı gruplar, “cihat” ya da para karşılığında gençleri Kilis, Hatay ve Şanlıurfa üzerinden 15 kişilik gruplar halinde Suriye’ye götürüyor. Çete liderleri çocuklarını almaya gelen ailelerden fidye istiyor, çocuklarını öldürmekle tehdit ediyor. Fidye ödeyip oğlunu geri getirmeyi başaranlar da var. Günlerdir iz sürerek yaptığımız araştırma sonucunda çocukları Adıyaman’dan Suriye’ye giden dört aile bulduk. İlk görüşmeyi, Halep’e giden ikizler Ö.D. ve M.G.D.’nin babası M.D.’yle yapıyoruz. Şunları anlatıyor:
“Geçen sene çocuklarım üniversite sınavına hazırlanırken geceleri ders çalışma bahanesiyle evden çıkıyorlardı. Zaman geçtikçe hareketleri değişmeye başladı. Önce sakal bıraktılar, daha sonra kız kardeşlerine kapanmalarını söylediler. Suriye’deki iç savaşı tartışırken bana, ‘Anlamadığınız şeyler var, İslamiyet’i anlamıyorsunuz. Bu, bir cihat ve herkes bu cihat uğruna savaşmalı’ diyerek kızıyorlardı. Bir gün takip ettim. Mahallede bulunan ‘Kasap Hacı’ adında birisinin evine gittiklerini gördüm. Geri geldiklerinde neden oraya gittiklerini sordum. Din hakkında sohbet etmek için ‘Redd-i Cuma’ adında 5-6 kişilik bir grupla buluştuklarını, Müslümanlarla ilgili videolar izlediklerini söylediler. Bir daha gitmemeleri için tembihledim. Çocuklar bir yandan sürekli namaz kılıp dua ederken, diğer yandan hiç camiye gitmiyorlardı. Mesela cuma namazını kılmıyorlardı, reddediyorlardı. Bu adamlar çocuklarıma şiddet içerikli videolar izletip onları kandırdılar.”
* * *
Yüreği yanık baba devam ediyor:
“Bir gün çocuklarım evi arayıp Suriye’de olduklarını ve savaştıklarını söyledi. Cihat için gittiklerini ve peşlerine düşmememi söylediler. Emniyete başvurup durumu anlattım. Ancak emniyet çocukların reşit olduğunu belirterek karışmadı. Çocukları geri getirmek için rehberle Halep’e gidip dört gün boyunca altı tane kamp gezdim. Kamplarda Adıyamanlı, Bitlisli ve Bingöllü gençler vardı. Halep’te bir kampta ikisini de buldum. Çete liderlerine çocuklarımı almaya geldiğimi söyleyince bana, ‘Bu çocuklar burada cihat için savaşıyorlar. Sen kafir misin onları cihattan alıkoyuyorsun? Bir daha buraya gelirsen seni vurup buraya gömeriz’ dedi.”
* * *
Gaziantep Nizipli Cemal Kılıçparlar’ın oğlu Mehmet Yılmaz’ın Suriye macerası ise iki yıl önce başlamış:
“İki yıl önce oğlum buradaki bir derneğe sık sık gitmeye başladı. Bir ara bilmediğim bir sebepten dolayı Ankara’ya gidip 20 gün kaldı. Daha sonra Kutlu Doğum Haftası etkinliklerine katılmak için Gaziantep’e gitti. Bir daha kendisinden haber alamayınca, emniyete başvurdum. Emniyet bana oğlumun gittiği derneğin El-Kaide ile bağlantılı olduğunu söyledi. Ben de kendilerine neden bu konuda beni uyarmadıklarını sorduğumda bana, ‘Antep bölgesinden 170 kişinin Suriye’ye gittiğini tespit ettik. Ancak bu çocuklar kendi isteğiyle gittiği için hiçbir şey yapamayız. Bu tarz şeylerden aileleri uzak tutmaya çalışıyoruz’ dediler. Bunu duyunca kendimi damdan düşmüş gibi hissettim. Nasıl olur da oğlum El-Kaide bağlantılı bir derneğe gider de emniyet bana haber vermez?”
Cemal Kılıçparlar, El-Kaide’ye katıldıktan sonra oğlunun birçok kez Türkiye’ye giriş çıkış yaptığını, ancak oğlunun tutuklanması için emniyetin bir girişimde bulunmadığını öğrenmiş:
“Bir gün oğlum arayıp Suriye’de olduğunu söyledi. Halep kentindeymiş. Geri gelmesini istediğimde, ‘Artık çok geç. Ben buraya kendi isteğimle geldim. Bir daha geri dönmeyeceğim’ dedi. Ben de savcılığa başvuruda bulundum. Savcılık bana oğlumun üç kez Türkiye’ye giriş çıkış yaptığını ve bir kez de kolundan yaralandığını söyledi. Türkiye’ye giriş çıkış yapan oğlumu neden tutuklayamadıklarını sorduğumda bana bir cevap vermediler. Sesimizi duyurmak için annesiyle Ankara Güven Park’ta açlık grevi yaptık. Ama biz grevin 38. saatinde emniyet tarafından gözaltına alınarak Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldük. İfademiz alındıktan sonra serbest bırakıldık. Şu anda perişan haldeyiz. Sesimizi duyurmaya çalıştık ama kimse duymadı. Benim oğlum uçuruma gitti. Açıkçası ben artık oğlumdan umudumu kestim ancak başka çocukların kandırılıp Suriye’ye götürülmemesi için yetkililerin bir an önce üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi lazım.”
* * *
Sevgili okurlarım,
Okuduğunuz yazı, 24 Eylül 2014 günü, aynı başlıkta bu köşede yayımlandı.Özetleyerek alıntıladığım röportajları ise başarılı meslektaşımız İdris Emen, o tarihten bir yıl önce Radikal için yapmıştı.
Gördüğünüz gibi Türkiye’nin, El Kaide ile, uzantısı olan IŞİD ve El Nusra terör örgütlerine yardım ve yataklık etmesi, yeni bir olay değil.Terör çetelerinin ülkemizden militan devşirilmesinin öyküsü en az üç yıllık bir geçmişe dayanıyor.
Üstelik terörist devşirme çeteleri, Güneydoğu’daki kentlerimizin göbeğindeki “beyin yıkama merkezlerini” buna “dur” demesi gereken polis ve savcıların bilgisi dahilinde açmışlar! Yani devletimiz bu trafiğe asla mani olmadığı gibi, göz yumarak bir bakıma teşvik bile etmiş!
* * *
Bu gerçekler dile getirilirken kılını kıpırdatmayanlar, Cumhuriyet Gazetesi çok başarılı bir haberciliğe imza atıp, Suriye’ye MİT TIR’larıyla insani yardım malzemesi görünümü altında silah taşındığı gerçeğini ortaya çıkarınca, başladılar veryansın etmeye:
“Ajanlar… Vatan hainleri… Paralel çetenin işbirlikçileri…”
Daha da bağıracaklar, davalar açacaklar, tehditler savuracaklar, başta Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar olmak üzere, emeği geçenleri, hatta destek verenleri linç edecekler! Belki de toplu tutuklamalara bile gidecekler.
Çünkü onlar da biliyor ki, dünyanın gözü önünde yakalandıkları bu insanlık suçunun hesabını er ya da geç vermekten kurtulamayacaklar!