Naci Kaptan
13 Haziran 2015
BÖLÜM I
Osmanlı Devleti’nin yıkılıp yerine Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasının ardından birçok alanda gerçekleştirilen inkılâptan birisi de Harf Devrimi’dir. Osmanlı İmparatorluğu dönemi boyunca Türk diline uyarlanmış Arap harfleri kullanılıyordu. Türkçe – Farsça ve Arapça’nın karıştırılmasıyla melezlenmiş ESKİ TÜRKÇE ( Lisan-ı Osmanlı ) Osmanlıca’nın öğrenilmesinin zorluğu ve Türkçe’nin yapısına uymayan bir biçime sahip olması , okunurken anlam kaybına uğraması nedeniyle okuma yazma bilenlerin sayısı oldukça düşük, %9 idi
1 Kasım 1928 tarihinde Atatürk ve arkadaşlarının çalışmaları sonucunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Latin kökenli Yeni Türk Alfabesi kabul edildi. En geç altı ay içinde yeni alfabenin, eskisinin yerini tamamen alması hedefleniyordu. Yeni harflerin kabulü ile Türk ülkesinde %0’dan başlayan okuryazarlık oranı hızla artmış ve hâlâ artmaktadır.
LİSAN-I OSMANLI – Osmanlı Türkçesi
Osmanlı Türkçesi ya da Osmanlıca, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk anayasası olan Kanun-ı Esasî’de geçtiği hâliyle Türkçe (Osmanlı Türkçesi: لسان توركى Lisān-ı Türkī; توركى Türkī; توركجه Türkçe; لسان عثمانى, Lisān-ı Osmānī), 13 ile 20. yüzyıllar arasında Anadolu’da ve Osmanlı Devleti’nin yayıldığı bütün ülkelerde kullanılmış olan, Arapça ve Farsçadan etkilenmiş Türk dili.[1] Alfabe olarak Arap alfabesinin Farsça ve Türkçe için uyarlanmış bir biçimi kullanılmıştır. Halk arasında bazen yanlış kullanım olarak bu dil dönemi için “Eski Türkçe” tabiri de kullanılmaktadır.
Klasik devirde “Osmanlı Türkçesi” ayrı bir dil olarak algılanmamış, üç dilden (elsine-i selase) oluşan bir karışım olarak görülmüştü. “Türkçe” ise, evde, sokakta ve köyde konuşulan basit dile verilen addı.Ancak 19. yüzyılda standart bir yazı dili ihtiyacının belirmesiyle birlikte Osmanlı dili tartışmaları yoğunlaştı. Bu dilin belkemiğini oluşturan Türkçenin güçlendirilmesi ve yazı dilinin Türkçe konuşma diline yaklaştırılmasına ilişkin talepler Şinasi, Ali Suavi, Ahmet Vefik Paşa gibi yazarlarca dile getirildi. 19. yüzyıl sonlarında doğan Türkçülük akımı, Osmanlı yazı dilinin esasen Türkçe olduğu ve “Türkçe” diye adlandırılması gerektiğini vurguladı.
Cumhuriyet döneminde ise “Osmanlı Türkçesi” deyimi genellikle olumsuz bir anlam kazandı. Dil Devrimi’ni izleyen kültürel ortamda, “Osmanlı Türkçesi”, Türkçeden ayrı ve yoz bir dil olarak görüldü. Türk Dil Kurumu’nda 1983’e dek bu görüş egemendi. Buna karşılık Osmanlı kültürüne yakınlık duyan muhafazakâr kesim, Osmanlı yazı dilinin de Türkçenin bir lehçesi olduğunu vurgulamak amacıyla “Osmanlı Türkçesi” deyimini tercih etti (örneğin Faruk Kadri Timurtaş, Mustafa Özkan vb
Öte yandan, Osmanlı yazı diline “Osmanlı Türkçesi” adı verildiği zaman, bundan çok farklı bir dil olan Osmanlı dönemi konuşma Türkçesine ne ad verileceği konusu, çözülmemiş bir sorun olarak kalmaktadır.
23 Aralık 1876’da ilan edilen Osmanlı İmparatorluğu ilk anayasası olan Kanun-i Esasi’nin 18. maddesinde devletin resmî dilinin “Türkçe” olduğu belirtilmiş ve Türkçe bilmeyenlerin devlet memuriyetine alınmayacağı ifade edilmiştir. *1*
HATIRLATMA : EĞİTİM DEVRİMİ
Köye eğitim hizmeti 1936 da başlamış ve bu tarih de 35.000 köyde ilkokul yoktur. 16 Milyon nüfusun 12 milyonu köylüdür. erkeklerin yüzde 76.7′sı kadınların ise yüzde 91.8′i okur-yazar değildir. Osmanlı Devleti toplumu eğitimden yoksun bırakmış ve sadece hocalara , bilim ve aydınlanmada uzak ve çoğunlukla din bilgisine yönelik medreselerde , külliyelerde din ağırlıklı öğrenimi yeterli görmüştür.
* “Biz,istiklal mücadelesinden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek isteriz. Çünkü, ümmet devrinin böyle bir adamı vardır. Bu, imamdır. İmam, insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiği vakit mezarının başında telkin verene dek, doğumundan ölümüne kadar bu cemiyetin manen hâkimidir. Bu manevi hâkimiyet, maddi tarafa da intikal eder. Çünkü köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamın yerine,köye devrimci düşüncenin adamını göndermeyi isteriz.” (Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel)
Türkiye Cumhuriyeti’nde 2013 yılı itibarı ile okuryazarlık oranı %95.78’dir. Ülke genelinde düzenlenen pek çok kampanya, belediye kurslarının açılması, kırsal kesimde kızların okula gönderme çalışmaları sayesinde bu oran her geçen yıl artmaktadır.
*1* Naci Kaptan arşivi
*2* http://tr.wikipedia.org/wiki/Osmanl%C4%B1_T%C3%BCrk%C3%A7esi
Naci Kaptan
13 Haziran 2015
BÖLÜM II
Osmanlıca, daha doğrusu “Eski Türkçe” dersi
l Dünya üzerinde kendi diline başka bir isim vermiş, o dili bir önceki devletinin kurucusu olan hanedanın adı ile kullanma garabetini göstermiş bizden başka bir devlet yoktur! İmparatorluk Almanya’sında yahut Avusturya’sında konuşulan dil “Hohenzollernce” veya “Habsburgça” değil “Almanca”dır… Çarlık zamanı Rusya’sında “Romanofça” değil, “Rusça” konuşulmuştur… Krallık Fransa’sının lisanı da Fransızca’dır, “Orleansca” veya “Bourbonca” demek kimsenin aklına gelmez.
Biz ise imparatorluk Türkiye’sinin diline, hanedana nisbetle “Osmanlıca” deriz ama bu dil Türkçe’dir ve “Osmanlıca” diye ayrı bir dil yoktur. Türkiye’de konuşulan dil, meselâ okuduğunuz bu yazı Türkçe’dir ama mâlum yanlış isimlendirmeden hareket edecek olduğunuz takdirde, aynı zamanda Osmanlıca olur!
GAYRİ RESMİ DİL DEVRİMİ
– Osmanlıca derslerinde öğrenciye eski ve yabancı bir dil değil, asırlar boyunca konuşulan ve bugün dek konuştuğumuz Türkçe’nin yazımında daha önce kullanılmış olan başka bir yazı öğretilmektedir. Dersin temelinde “yabancı bir dil” değil, “başka bir yazı” vardır. Dolayısı ile “Osmanlıca” sözü de yanlıştır ve bunun yerini geçmişte kullanılan ama şimdi unutulmuş olan “Eski Türkçe” ibâresinin alması lâzımdır.
– Osmanlıca yahut Eski Türkçe derslerinde, “gramer” bahsinden mutlaka uzak durulması gerekir. Maksat öğrenciye Refik Halid, Hüseyin Rahmi, Reşad Nuri gibi Türkçe’nin önemli yazarlarının eserleri ile 1900’lerin başındaki gazeteleri orijinallerinden okuyabilme bilgisini vermek ve daha gerilere gitmeyi heveslilere bırakmak olmalı, akademisyenlerin “gramer” merakı işe karıştırılmamalıdır. Zira, derslerde Eski Türkçe, yani eski alfabe ile beraber bir de “Osmanlıca Grameri” öğretilmeye kalkışılacak olunursa, bu iş okulda senelerce yabancı dil diye sadece gereksiz gramer kurallarını öğrenen ama o yabancı dilde doğru dürüst bir cümle kuramayan öğrenciler misâli eski harfleri okuyamayan mezunlar verilir.
-Eski harfleri yazmayı öğretmek gereksizdir, bugün o yazıyı okuyabilenin de hatasız şekilde yazması artık imkânsız gibidir ve sadece okumanın öğretilmesi ile yetinilmelidir.Ve en önemli husus: Bazı kesimlerin Eski Türkçe’nin bir ucube, “Araplaşma” yahut “geriye gitme” değil; memleketin bin küsur senelik kültürü olduğunu, bu yazıyı öğrenenlerin önünde yepyeni ve geniş bir ufkun açılacağını fark etmeleri ve kapıldıkları “dil faşizmi”ni de artık bir tarafa bırakmaları şarttır!
http://www.milliyet.com.tr/-osmanlica-bir-dil-mi-/siyaset/ydetay/1981449/default.htm
Naci Kaptan
13 Haziran 2015
BÖLÜM III
Füsun İkikardeş
Aydınlık
SİZ HİÇ OSMANLICA TÜRKÜ DUYDUNUZ MU ?
Romancı, öykücü, folklorcu, sosyolog, Köy Enstitülü öğretmen Osman Şahin, Osmanlıca övgülerine, Türkçe yergilerine daha fazla dayanamadı. 70 küsur yıldır dinledikleri, gördükleri, bildikler ve söyleyecekleri vardı. Aklına annesinden dinlediği Yunus Emre türküleri, memleketi Çukurova’da gördüğü mezar taşları, hiç kopmadığı halkından duyduğu türküler geldi. 70’li yılların en fazla ürün veren öykü ve roman yazarımızla sohbet ettik, Türkçemize yapılan büyük haksızlığı bir de ondan dinledik, anlattıklarını sizler için derledik.
ANA SÜTÜM TÜRKÇE
12 Eylülcüler, Atatürk’ün kendi parasıyla kurduğu türk Dil Kurumu’nu yasalar çiğnenerek kapatıldı. “Satış yerlerinin türkçe adları” hakkındaki 825 sayılı yasa, Özal hükümetinin kanun hükmünde kararnamesiyle ortadan kaldırıldı. Türk Dil Kurumu’nun yönetimi, dil devrimine karşı olanlara teslim edildi. Türkçemizin folloğuna yabancı dillerin yumurtaları konuldu böylece. Sonra, “Türkçe bilim dili değildir” tartışmaları yaşandı. Şimdi de “Türkçe ile felsefe yapılmaz” denilerek ‘Osmanlıca’ savunulmaya başlandı.
Washington’da, Türk Tanıtma Enstitüsü başkanlığı yapmış, Türkçe dışında pek çok dil bilen, Yakup Kadri’nin Yaban romanını İngilizceye çevirmiş, Türk dostu arkadaşım David Cuthell’in bana söylediği şu sözlerin zamanıdır şimdi:
“Osman Bey, birçok yapancı dil bilirim. Bu diller arasında türkçe öyle farklı bir dildir ki, yüz yüksek matematik profesörü bir araya gelerek, Türkçe’yi yaratmışlar sanki. Bir kökten bir düzine sözcük üretiliyor. Ses uyumuna göre anlam değişiyor. Türkçe öyle bir dildir ki, başlı başına bir duygu, düşünce, mantık ve felsefe dilidir.”
Osmanlıca; Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı çorba bir dildir. Yaşamla ilgisi olmayan, halktan kopuk, yapmacık, donmuş, uydurma bir dildir. Saray çevresi ile saray okumuşlarının övündükleri, yüksek tabakanın konuştuğu çürümüş bir dildir.
Bu dil, yönetenlerle yönetilenler arasında müthiş bir ayrım yaratmıştır.
Saray çevresi, Osmanlıcayı kendilerini halktan ayıran üst bir dil olarak görümşlerdir. Saray çevresinin halkla ilişkisi, vergi ve asker toplamaktan öteye geçmemiştir.
Tarihin akışı içinde Osmanlıca, Fuzuli, Şeyh Galip, Baki gibi şairler yetiştirmiştir. Şair Baki, “İdraksiz Türk” (akılsız Türk) diyerek Türkleri aşağılamıştır.
Osmanlının son şairlerinden “Şairi Muazzama” diye bilinen Abdülhak Hamit pek çok şiir yazmıştır. Ama hiçbiri halka mal olmamıştır. Zamanla saray ve çevresi ortadan kalkınca, Abdülhak Hamit’in şiiri de ortadan kalkmıştır.
Saray çevresinde bunlar olurken, Türkçe konuşan halkımız, büyük sanatçılar yaratmış, öz Türkçemiz gelişmiştir.
DÜŞMANIMIZ KİNDİR
İzmirli yurttaşımız Homeros’tan sonra Anadolu’da yetişmiş en büyük kült insanlardan biridir Yunus Emre. 800 yıldan beri dizeleri, ilahileri ağızdan ağıza dolaşmıştır. Toroslardaki köyümde okuma yazma bilmeyen -anam da dahil- pek çok kadın, ezbere Yunus Emre ilahileri söyler, “Koca Yunus der ki” diye başlarlardı.
Yunus Emre, kindar ve dindar sözünü ağzına almamıştır. Aksine, “Düşmanımız kindir bizim” demiştir. Kendi zamanının can alıcı sorunlarına değinmiş, işbirlikçi, acımasız, çıkarcı Türkmen beylerini şiiriyle eleştirmiştir.
“Geçti beyler mürüvetti,
Binmişler birer atı,
Yedikleri insan eti,
İçtikleri kan olmuştur”
dizeleri gibi…
500 YILDIR YAŞIYOR
Pir Sultan Abdal, 500 yıl önce köylülere, çiftçilere anlaşılır bir dille seslenmiştir:
“Öküzün damını alçacık yapın,
Yaş koman altına kuruluk sepin,
Koşumdan koşuma gözlerinden öpün,
İrençberler hoşça tutun öküzü.”
BÜYÜK BİR ŞİİR DİLİ
Aşkın ve doğanın büyük çığlığı Karacaoğlan ise:
“Yeme el malını, bir gün geri ödersin, iğneden ipliğe” diye sesleniyor.
“Yar yüzüne yüz yıl baksam az gelir / Bin yıl dahi baksam kanan değilim” diyor uzun soluklu sesiyle.
Seyrani, “Aşkın ipliği ile dikilen dikiş, mahşere kadar sökülmez imiş” diyor. “Eğri okla doğru nişan vurulmaz” diyor ayrıca. Günümüze eğri oklarıyla doğru nişan vurmaya çalışanlara sesleniyor.
Aşık Veysel, “Kuş olsan da kurtulamazsın elimden / Eğer görse idim göz ile seni” diyor.
TÜRKÜLERİ HALK SÖYLER
Atatürk’ün Türk Dil Kurumu’nu kurması ile yaşayan, dirilen, canlı hayatın yürüyüşüne katılan Türkçemiz, dünya çapındaki şairimiz Nazım Hikmet’i yarattı. Nazım, büyük bir şiir dili kurmuştur. Şeyh Bedrettin Destanı, Memleketimden İnsan Manzaraları, Kuvayi Milliye destanlarını yazdı. Dilimizi dünya dillerine tanıtmıştır.
Arı duru Türkçemiz, Sabahattin Ali, Sait Faik, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Ahmet Arif, Attila İlhan, Fakir Baykurt, Ceyhun Atuf Kansu gibi büyük şair, öykücü ve romancı çıkarmıştır.
Ağıtları, türküleri halk söyler. Anadolu bir destan toprağı olduğu kadar türküler, ağıtlar yurdudur. Siz hiç Osmanlıca ağıt ya da türkü duydunuz mu?
Yunus’un, Pir Sultan’ın, Karacaoğlan’ın, Dadaloğlu’nun, Nazım Hikmet’in yarattığı güzelim Türkçeye saldıranlar, Yunus’un “Biz buradan gider olduk, kalanlara selam olsum” sözlerindeki selama layık olamazlar.
HALKIN MEZAR TAŞLARI
Osmanlıcayı savunmak için “Atalarımızın mezar taşlarını okuyamıyoruz” bahanesine sarılıyorlar. Çanakkale’den Kocatepe şehitliklerimizde, öz Türkçe yazılı yüzbinlerce mezar taşını okudunuz mu? Çuruova’daki ırgat mezarlıklarını gördünüz mü? Aşağıda ırgat mezarına yazılanlar, yatan ölünün günümüze uzanan çığlığıdır:
“Diyeceğini diyemedi,
Giyeceğini giyemedi,
Yiyeceğini yiyemedi,
Yetmişinde öksüz gitti Memetali.”
Bir başka ırgat mezarı taşından:
“Sarı sıcağın alnında,
Kırk çeşmenin ortasında susuzluktan kırıldık.”
“Kırk çeşme” dediği, “toprak ağalarının el koyduğuğu zengin, bitek Çukurova topraklarından bir avuç yere sahip olamadık” demektir.
http://www.aydinlikgazete.com/kultursanat/siz-hic-osmanlica-turku-duydunuz-mu-h60536.html
Naci Kaptan
13 Haziran 2015
BÖLÜM IV – son
Sayın Ali Serdar Bolat, Saygın Devlet adamı ve ülkemizin kurucusu muzaffer komutan Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük aydınlanma devrimlerinden birisi olan HARF DEVRİMİNİ aşağıda çok güzel anlatmış, kendisine teşekkür ederim.
Ali Serdar Bolat
7 Ekim 2013
Q, W, X harfleri ve Atatürk Alfabesi’nin eşsizliği
“Kürtçe Harf” diye bir şey yok !!!
Q, W ve X harfleri kastedilerek: “Kürtçe Harfler alfabeye alınıyor” deniliyor.”Kürtçe Harf” diye bir şey yok. Bu üç harf de Kürt Harfi değil, Latin Harfi.
İşte Latin Harfleri ve Latin Alfabesi:
Atatürk, bu alfabenin bazı harflerine noktalar ve çengeller koyarak Ç, Ğ, İ, Ö, Ş, Ü harflerini oluşturmuş.Q,W ve X harflerini de almamış.İşte böylece Türk Alfabesi veya Atatürk Alfabesi oluşmuş.
Ö ve Ü harfleri Alman Alfabesi’nde de var. Tıpkı, bizim Ö ve Ü gibi okunuyor.
Ç Fransızca’da da var ama S okunuyor.
Latin harfleri Türk, Azeri, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, İspanyol, İsveç, Norveç gibi ülkelerin alfabelerinde kullanılıyor. Ancak, bunlara Türk, Azeri, İngiliz, Fransız, İspanyol Harfleri denmiyor Latin Harfleri deniyor.
Azeriler ə şeklinde bir harf (ters e) eklemişler alfabeye. Belki sadece bu harfe Azeri Harfi denilebilir. Azeriler X harfini kalın H, Q harfini de kalın K olarak kullanıyorlar.
İşte Azeri Alfabesi:
Türkiye’de, Kırmanci Lehçesi’ndeki Kürtçe Alfabe de Latin Harfleri kullanılarak yapılmıştır, dolayısıyla, Kürt Harfi diye bir harf yoktur.
Suriye, Irak ve İran Kürtleri kendi lehçelerini (Sorani, Lorani gibi) Arap Harfleri kullanarak yazıyorlar. Oralarda da Kürt Harfi diye bir şey yok.
Q, W ve X harflerinin gereksizliği
Q harfi kalın K, yani genizden gelen K için kullanılıyor. Osmanlı kalın K için KAF, ince K için de KEF harflerini kullanırdı. Sonuçta her ikisi de K sesidir. Atatürk, her türlü K sesi için K harfini kullandı. Bir karışıklık ya da terslik olmadı, tersine olay sadeleşti. QALEM yerine KALEM yazınca, bu kelimeyi yanlış mı okuyoruz? Hayır. K harfi varken Q harfi tamamen gereksizdir.
W harfi tamamen gereksizdir. V harfi varken aynı sesi veren W harfine gerek yok. Arap Alfabesi’nde V sesi veren tek bir harf var: VAV. Şimdi Arapça’dan Kürtçe’ye geçen kelimelerdeki V sesini bazen V bazen W yazmak neyin nesi? Irak, İran ve Suriye’deki Kürtler Kürtçeyi Arap harfleri ile yazıyorlar ve sadece VAV harfini kullanıyorlar. Onlar 2 ayrı V harfine gereksinim duymuyorlar da Türkiye’dekilere ne oluyor?
X harfi kalın H için kullanılıyor. Arapça’daki HI harfi yerine. Ama Arapça’da 3 tane H harfi var. İnce H için HE,orta H için HA, kalın H için HI. Bir tane daha H harfi mi icat edelim şimdi? XALI yerine HALI yazsam, bu kelimeyi yanlış mı okurum? Hayır. H harfi varken X harfi tamamen gereksizdir.
Genizden, burundan, dişler arasından ve damaktan çıkarılan sesler ilkel seslerdir. Uygarlık ve konuşma dili geliştikçe, bu ilkel sesler kaybolur ve kaybolmalıdır. Atatürk Alfabesi, bu konuda, yani ilkel seslerin elenmesi konusunda en büyük yardımcıdır. Arapçada 2 tane D, 2 tane T, 3 tane S, 3 tane H sesi var. Bizde ise hepsinden birer tane var. İlkel sesleri Atatürk elemiş. Q,W ve X harfleri ilkel sesler içindir.
Eskiden bizde de ilkel sesler vardı, Anadolu’da yerel ağızlarda halen ilkel sesler vardır. Ancak Atatürk, bu ilkel seslerin kaybolduğu, Türkçenin en incelmiş biçimi olan İstanbul’un Fatih İlçesi’ndeki sesleri esas alarak bu alfabeyi meydana getirdi. Okullarda okuduğumuz, radyolarda televizyonlarda sunuculardan duyduğumuz bu sesler, incelmiş,uygarlaşmış seslerdir. Hala daha ilkel sesler için zorlama harfler koyarak uygarlaşmaya, dilin incelmesine karşı koymak neden?
Bütün dilleri incelememe olanak yok, ama Avrupa dillerini, Arapçayı, Farsçayı, Çinceyi biliyorum (Bu dillerdeki Konuşmaları anlamasam da dikkatle dinledim demek istiyorum). Gördüğüm kadarı ile, dünyada en incelmiş, ilkel sesleri içinden atmış olan dil Türkiye Türkçesidir. İkinci sırada Japonca geliyor.
Atatürk Alfabesi’nin eşsizliği
Atatürk Alfabesi, daha doğrusu Abecesi, dünyada bugüne kadar yapılmış olan en mükemmel alfabedir. Eşsizdir. Günümüze kadar hiç bir ülkenin yapmaya cesaret edemediği büyük bir devrimdir.
İşte özellikleri:
1- Atatürk Abecesi’ndeki harfler, her zaman ve her yerde aynı sesle okunur. Her harfin sadece bir tek ses değeri vardır.Örnek: A harfi, her yerde a sesi verecek şekilde okunur. Her harf için bu kural geçerlidir.
2 -Her ses, sadece tek bir harfle karşılanır.Örnek: A sesi her zaman tek harfle, A harfi ile yazılır. Her ses için bu kural geçerlidir. Bir ses, bir tek harf olarak yazılır. Bir sesi yazmak için birkaç harf bir araya getirilmez.
3 -Yazılan her harf okunur. Bir kelime içinde yazılıp da okunmayan harf olamaz.Şimdi doğal olarak şaşıracaksınız. “E, ne var bunda? Bunun neresi mükemmel? Devrim bunun neresinde?” diyeceksiniz. Atatürk Abecesini küçük yaşınızdan beri kullandığınız için mükemmelliğinin farkına varmamış olmanız çok doğal. Diğer alfabelerle karşılaştıralım, o zaman göreceksiniz mükemmeliyeti.
A harfini ele alalım:
İngilizce bir yazıdaki A harfi yerine göre A, O, EY veya E olarak okunur.AT yazılır, ET okunur. SAY yazılır SEY okunur. NATURE yazılır, NEYÇIR okunur. TAXI yazılır, TAKSİ okunur. WATER yazılır VOTIR okunur. KAT olarak okumak için de, CUT yazmalısınız. Yani A sesini vermek için U yazıyorsunuz.
E harfine bakalım:
İngilizce bir yazıdaki E harfi yerine göre İ veya E olarak okunur.He yazıp Hi ; Sheriff yazıp Şerif okuyorsunuz.TENK olarak okumak için de THANK yazıyorsunuz.
İ harfine bakalım:
Ice yazıp ays okuyorsunuz, i harfi burada ay olarak okunuyor.Sit yazıp sit okuyorsunuz. Haydaa. Şimdi de i harfini i olarak okudunuz. Tri olarak okumak için de TREE yazdınız. Yani İ sesini okumak için 2 tane E harfini yan yana yazdınız.
O harfine bakalım:
Fransızca EAU yazıp O okuyorsunuz. Bir tek O sesi çıkarmak için 3 ayrı harfi yan yana dizmek zorundasınız.Yine Fransızca BORDEAUX yazıp BORDO okuyorsunuz. Önce O harfini O olarak, sonra da EAUX harflerini O olarak okuyorsunuz. 4 harf bir O ediyor…
Ö sesi
Fransızcada JE yazılıp JÖ, PETİT yazılıp PÖTİ okunuyor. E yazıp Ö okudun, sondaki T harfi ise uçtu gitti.
Ş harfi
İngilizce SHE yazıp Şİ okuyorsunuz. Ş sesini ancak 2 harf kullanarak yazabiliyorsunuz: SH Almanca daha da berbat. Ş sesini yazmak için 3 harf kullanmanız gerek: SCH. Yani BOŞ okumak için BOSCH yazmanız gerekiyor.
İngilizcede Ş sesini her zaman SH ile yazamıyorsunuz. Neyşın okumak için Nation yazmalısınız. Yani burada T yazıp Ş okuyorsunuz. Ş sesini vermek için bazen de C kullanılıyor: Precious yazıp Preşıs okuyoruz.
Ç harfi
Almanca Ç yazmak için 4 harf gerekiyor: TSCH. Yani ÇEK okumak için Almancada TSCHEK yazıyorsunuz.
İngilizcede CHECK yani 2 harf: CH Fransız Ç harfini bulmuş ama alfabede ayrıca bir S harfi olduğu halde, Ç’yi de S okuyor. GARÇON yazıp GARSON okuyor. Akıl mı bu?
I harfi
İngilizcede I (ı) harfi yok. I sesini yazmak için e, io veya u yazıyoruz. Water yazıp Votır, Nation yazıp Neyşın okuyoruz. LECTURE yazıp LEKÇIR okuyoruz.
M harfi
Fransızcada M harfi bazen N okunuyor. Champs-Élysées yazıp ŞANZELİZE, COMTE yazıp KONT okuyorsunuz.
T harfi
İngilizce CULTURAL yazıp KALÇIRIL okuyoruz. İlk U, A olarak, ikinci U I olarak, T de Ç olarak seslendiriliyor.
Bir de heceler var. Onlar daha berbat:
Almanca EU yazıp OY, AE yazıp E, UE yazıp Ü, OE yazıp Ö, Eİ yazıp EY okuyorsunuz. DOYÇ olarak okumak için DEUTSCH yazıyorsunuz. Fransızcada ROI yazıp RUA, LOUIS yazıp LUİ okuyorsunuz.
Bir de yok olan harfler var.
Fransızca ELLE yazıp EL, FILLE yazıp FİY, L’HOMME yazıp LOM, QU’EST yazıp KES, CETTE yazıp SET, MONT BLANC yazıp MON BLAN, DON QUICHOTTE yazıp DON KİŞOT, JULES VERNE yazıp JÜL VERN, PARIS yazıp PAĞİ okuyorsunuz. Bir sürü harf okunmuyor, boş yere yazılıyor yani.
Yer değiştiren harfler:
İtalyanca MIGNON yazıp MİNYON okuyorsunuz.
Y harfi
İspanyolca MALLORCA yazıp MAYORKA.. Fransızca FILLE yazıp FİY, VERSAILLES yazıp VERSAY okuyorsunuz. LL= Y oluyor! Bunlar birkaç örnek yalnızca. Daha ne gariplikler var.
Bundan dolayı, seslerin karşılığı olan harfleri öğrenen herkes ağzından çıkan kelimeyi yanlışsız yazmayı ve gördüğü her kelimeyi okumayı çabucak öğrenebilir. Bir İngiliz çocuğa harfleri öğret, hiç bir şey yazamaz. Su (votır) yaz diyorsun. Çocuk WATER yazmalı. V sesini V ile mi,W ile mi yazacak? O sesinin A harfi ile yazılacağını nereden bilebilir ki? T harfini yazabilir, geçelim.
I harfine geldik ama İngilizcede böyle bir harf yok ki. I sesini E harfi ile yazmalı ama bilmesi olanaksız. İngiliz çocuk, harfleri değil, KELİMENİN TÜMÜNÜ AYNI ANDA GÖREREK nasıl okunacağını görür ve ezberler: WATER. Ancak bu kelimeyi ezberledikten sonra yazabilir. Türk çocuk ise S ve U harflerini arka arkaya dizerek SU yazabilir. İşte en büyük üstünlük bu. Ama bu üstünlüğü elimizden almak için, harflerle değil, hece ezberleterek okumayı öğretmeye başladılar ilkokullarımızda. Gayrı milli iktidarlar Amerikalı eğitimcilerin zorlaması ile bu ihaneti de yaptılar.
Atatürk Alfabesi ile biz hangi dilde olursa olsun her kelimeyi yazabiliriz, ama onlar yazamazlar.Bir Avrupalıya veya Amerikalıya KILIÇ, CACIK yazdıramazsınız. Arapça sesleri de yazamazlar. EL MISR EL YEVM yazamazlar örneğin. AL MASRI AL YOVM yazıyorlar, aynı sesi vermiyor. Halbuki Atatürk Alfabesi ile El Mısr El Yevm yazdım gitti işte…İşte bu kadar basit bir şeyi, yani her sesi yalnızca tek bir harfle yazmayı ve yazılı her harfi yalnızca tek bir sesle okumayı akıl edememişler. Şimdi görüyorlar, itiraf da ediyorlar, ama bu devrimi yapmaya cesaretleri yok. Onların bir Atatürk’ü yok çünkü.
Atatürk Alfabesinin Osmanlı Alfabesine üstünlüğü
Bir örnekle bu üstünlüğü kanıtlayalım: Aşağıdaki Osmanlıca yazı fotoğrafının aşağısına, bu yazının okunuşunu koydum. Oraya bakmadan, bu yazıyı okumaya çalışınız. Bakalım okuyabilecek misiniz.
Bu fotoğraftaki Arapça harfleri yan yana dizersek şöyle oluyor:
anatvly asmanly tymvr yvly
aykyncy mvka
hydrpaşadn bvstancyyh
v yahvd
bvstancydn hydrpaşayh
Deli saçması değil, hayır. Bu bir tren bileti.
Okunuşu işte şöyle: anatvly asmanly tymvr yvly (Anadolu Osmanlı Demir Yolu)aykyncy mvka (İkinci Mevki)hydrpaşadn bvstancyyh(Haydarpaşa’dan Bostancı’ya) v yahvd (veyahut)bvstancydn hydrpaşayh (Bostancı’dan Haydarpaşa’ya)
Açıklaması:
V olarak yazdığım VAV harfi V – O – U – Ö – Ü olarak okunur.
Yani bir harf 5 ayrı ses için kullanılıyor.
A olarak yazdığım AYIN harfi A veya İ olarak okunur.
H olarak yazdığım HE harfi H veya E olarak okunur.
Y olarak yazdığım YE harfi Y – İ – I – A olarak okunur.
Örnek:Mustafa yazarken, kelimenin sonundaki a harfi y olarak yazılır. Bilmeyen kişi Mustafa kelimesini müstafi (istifa etmiş) olarak okuyabilir.
Örnek:
Şunu okuyunuz bakalım: asy (ayın – sat – ye) . “Asi” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Yanıldınız. “İsa” okunuyor. Yaa işte böyle.
Örnek:
Mevki mvka olarak yazılıyor, sondaki a (ayın) i olarak okunuyor. Cami kelimesinin cama (cim elif mim ayın) yazılıp sondaki a nın i okunması gibi. Mürekkep yalamışlar bile yalan yanlış okurlardı. Örneğin, şiirde geçen “Heraklit” kelimesini “Her ekalliyet”olarak okuyan müddeiumumi (o zamanki savcı) Nazım için tutuklama emri kesmişti.
Atatürk Devrimi’nin değerini şimdi anladınız mı?
http://aliserdarbolat.blogspot.com.tr/2013/10/q-w-x-harfleri-ve-ataturk-alfabesinin.html