ATATÜRK ve MÜFTÜ EFENDİ * Minareler süngü kubbeler miğfer mercedesler zırhlı *** “Müftü efendi, günümüzde artık normal kabul edilen sarıkla-cübbeyle gezmiyordu, bildiğin ceket giyiyordu. Elini sol iç cebine soktu, mendil çıkardı. Katlanmış, minik bir çıkın haline getirilmişti. Masaya koydu. Açtı. Bin 200 lira vardı”

HABEREyorum

Yoksulluk ve işsizlik ve kredi borçları  tavan yapmışken , dış borçlar ve cari açık hiç olmadığı kadar büyümüşken , ülke ekonomisi arap’lardan gelen kayıt dışı kara para ile dönerken Bilmem kaç milyarlık binlerce odalık lüks saray yaptıranlar , dünyanın en lüks uçağını 5 uçaklı filosuna katanlar , özel helikopterlerine ek yük taşıyan helikopter alarak filo yapanlar , dünyanın en pahalı arabalarına binip de bu arabalardan saray garajında onlarca stok yapanlar , bu zihniyetin çıkarcı çevresi , 3 milyonluk arabalara çerez parası diyenler ,binlerce koruma ile dolaşarak , aşçısını garsonunu dahi yanında taşıyan akıl almaz örtülü harcamalarla Devlet hazinesini talan edenler aşağıdaki yazıyı ibretle okusunlar .

Naci Kaptan

Yılmaz Özdil
yozdil@sozcu.com.tr
23 Mayıs 2015
Sözcü

Minareler süngü kubbeler miğfer mercedesler zırhlı

Sivas kongresi tamamlanmış, Ankara’ya dönmüşlerdi. Elde avuçta ne varsa tükenmişti. Ekmek almak için fırına ödeyecek paraları bile yoktu. Sofraya bulgurdan başka konacak yemek kalmamıştı. Mustafa Kemal bankalara borçlanmayı reddediyordu. Özel kalem müdürü Mazhar Müfit Kansu kürklü paltosunu sattı, satılabilecek bi o kalmıştı, anca birkaç gün daha idare edebileceklerdi. Kapı çalındı…

İçeri giren asker, müftü efendi’nin geldiğini söyledi. “Eyvah” dedi Mazhar Müfit… Çekmecesini açtı, kahve vardı ama, sadece iki tek kesme şeker kalmıştı, sigara bitmişti, misafir ağırlayabilecek durumda değildi. N’aapsın? Olduğu kadar gari, “buyursunlar” dedi.

Börekçizade Rıfat efendi odaya girdi, masanın kenarındaki iskemleye ilişti. Mazhar Müfit, Mustafa Kemal için sakladığı iki tek kesme şekere kıyamadı, “zannedersem sade kahve içersiniz değil mi” diye sordu. Müftü efendi tebessüm etti, “zahmet etmeyin, kahve içmiyorum” dedi. Sigara da kullanmazsınız değil mi? Onu da kullanmam… Halbuki, hem kahve içtiğini, hem sigara içtiğini, elbette Mazhar Müfit de biliyordu.

Müftü efendi “fazla vaktinizi almayayım” diyerek söze girdi, “biraz sıkıntıda olduğunuzu duyduk” dedi. Demesine kalmadan, Mazhar Müfit gayet ters bir el işaretiyle müftünün sözünü kesti, “paramız var” diyerek, masanın arkasındaki küçük kasayı gösterdi. Bozuntuya vermek istemiyordu ama, kasada sadece 48 kuruş vardı. Paltodan geriye o kadarı kalmıştı.

Müftü efendi, günümüzde artık normal kabul edilen sarıkla-cübbeyle gezmiyordu, bildiğin ceket giyiyordu. Elini sol iç cebine soktu, mendil çıkardı. Katlanmış, minik bir çıkın haline getirilmişti. Masaya koydu. Açtı. Bin 200 lira vardı. Kendi çocuklarına bile yük olmamak için, eşi Samiye hanım’la birlikte biriktirdikleri cenaze parasıydı.

Bu mübarek memleket… Kuvayi milliyecinin sırtından çıkarıp sattığı paltosuyla, yurtsever müftünün kefen parasıyla kuruldu.

Ve bugün, hırsız imam sandıktan oy çalıyorsa, kutsal kitabımız miting meydanlarında parti broşürü olarak kullanılıyorsa, kandil mahyalarında milletvekili reklamı yapılıyorsa, camiler seçim bürosu haline getirilmişse… Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk diyanet işleri başkanı Börekçizade Rıfat’ın makamında oturan Görmezgillerin, yaşayacak sarayı, binecek Mercedes’i vardır ama, yatacak yeri yoktur!

This entry was posted in ATATURK, Yılmaz Özdil. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *