Suay Karaman
İlk Kurşun Gazetesi
26 Ocak 2015.
ADALET VE DEMOKRASİ HAFTASI (*)
24 – 31 Ocak arası, Adalet ve Demokrasi Haftası olarak adlandırılmakta ve çeşitli etkinlikler düzenlenerek, başta Uğur Mumcu ve Muammer Aksoy olmak üzere yitirdiğimiz tüm yurtsever aydınlarımız anılmaktadır. Bu yıl 22. Adalet ve Demokrasi Haftası’nda yitirdiğimiz yurtsever aydınlarımızı anarken, tarihe yine şöyle bir not düşeceğiz:
Yurtsever aydınlarımızın Kemalist ilke ve devrimleri savundukları için, Türkiye’nin bütünlüğüne sahip çıktıkları için, emperyalizm karşıtı ve tam bağımsız Türkiye’den yana oldukları için öldürüldükleri çok açıktır.
1990’lı yıllarda işlenen siyasi cinayetler, yurtseverler niçin öldürülüyor sorusunu aklımıza getirmektedir. Öldürülen bu insanlar, ülkelerindeki yaşam kalitesinin daha iyi olması için çalışan, daha iyi bir eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve mutlu bir gelecek için gayret eden, Atatürk’ün gösterdiği hedefe ulaşmak için mücadele eden vatan evlatlarıydı. Anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.
Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990 Çarşamba günü evinin önünde kurşunlanarak öldürüldü.
Çetin Emeç, 7 Mart 1990 Çarşamba günü işine gitmek üzere evinden çıktığı sırada öldürüldü.
Turan Dursun, Yayınladığı kitaplarında dindeki bağnazlıkları sorgulayan 4 Eylül 1990 Salı günü faili meçhul bir suikastla öldürüldü.
Bahriye Üçok, 6 Ekim 1990 Cumartesi günü evine gönderilen bir kargo paketinin patlamasıyla hayatını kaybetti.
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 Pazar günü, evinin önünde düzenlenen bir bombalı saldırı sonucu öldürüldü.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, ABD, çekiç güç ve terör örgütü ilişkilerini ortaya çıkaran 17 Şubat 1993 tarihinde uçağı düşürülerek öldürüldü.
Onat Kutlar, 11 Ocak 1995 Çarşamba günü bombalı bir saldırı sonucunda öldürüldü.
Ahmet Taner Kışlalı, 21 Ekim 1999 Perşembe günü, evinin önünde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
300 yıldır dünyayı sömüren emperyalizme karşı ilk kez zafer kazanıp, aydınlanma savaşı veren genç Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün hedeflerine doğru ilerleme kararlılığındaydı. Ancak verilen aydınlanma savaşı, dünyayı sömüren ülkelerin çıkarlarına ters düşüyordu. Emperyalist güçler, içten ve dıştan yaptığı oyunlarla, ülkemizi sömürmek ve parçalamak için ortaya koyduğu senaryoların arasına, öldürülen yurtsever insanların katillerini de koymuştu.
Bugün yaşadığımız olaylardan geriye doğru baktığımızda, ülkemiz üzerinde sahnelenen bütün kirli oyunlarda ve yurtsever insanlarımızın öldürülmelerinin arkasında hep emperyalizmin olduğunu, bütün açıklığıyla görmekteyiz.
Ölümünün üzerinden yirmi iki yıl geçmesine karşılık, yoğun bir özlem, sevgi ve kitlesel törenlerle anılan Uğur Mumcu, ilke ve değerleri için yaşayan tartışmasız bir Kalpaksız Kuvayı Milliyeciydi. Kuvayı Milliye’nin en yiğit paşalarından olan ve haksızlığa, zulme, yalana, talana, çalana karşı çıkan bir “Sakıncalı Piyade” idi..
Yaşadığımız bu sıkıntılı günlerde Uğur Mumcu’yu anmak, Kemalist ilke ve devrimlere sahip çıkmaktır. Tam bağımsızlığa sarılıp, emperyalizme karşı direnmektir. Aydınlanma karşıtı hareketlere isyan etmektir, başkaldırmaktır. Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletine sahip çıkmaktır. Atatürk Türkiye’sini ve ulusal bütünlüğümüzü korumaktır. Ulus devlete ve ulusal kimliğe sıkı sıkıya sarılmaktır. Özelleştirmeye karşı çıkmak, toprak reformunu savunmaktır.
Uğur Mumcu’yu anmak, bazılarının eş başkanı olmakla övündüğü Büyük Ortadoğu Projesi’ne karşı çıkmaktır. Bazılarının “biz de varız” çığlıklarıyla bu işgal projesi için sıraya girmelerine karşı koymaktır. Alt kimlikler, din ve mezhepler üzerinden çatışmaya, bölünmeye, özerklik projelerine hayır demektir. “Soykırımla, Hrant’la yüzleşin” pankartı ardında yürüyenlere ve bunu ifade özgürlüğü diye geçiştirenlere dur demektir.
19 Ocak 2007 tarihinde öldürülen gazeteci, yazar Hrant Dink’in, 17 Nisan 2006 tarihinde Malatya’da yaptığı konuşma soykırım destekçilerinin yüzlerinde şamar gibi patlamaktadır:
“Geçmişte İngilizlerin, Fransızların, Rusların, Almanların şu topraklar üzerinde oynamış oldukları rol neyse, bugün aynen tekrarlanıyor. Geçmişte Ermeni halkı, onlara güvendi, kendilerini Osmanlı’nın zulmünden kurtaracaktı. Ama yanıldılar çünkü onlar geldiler, kendi işlerini, kendi hesaplarını yaptılar, çekilip gittiler ve burada kardeşi kardeşle kan içerisinde bıraktılar.
Ve bugün Kürtlerin yaşadığı aynı şey. Bugün Amerika geldi Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti oluşturmak üzere. Kürt kardeşlerimiz için orası bir çekim alanı mı oldu, ne oldu, bir başka birşey mi oldu, bir ümit mi oldu, bu çok tehlikeli bir iş. Amerika bu, gelir o kendi hesabını yapar, işine bakar, işi bittiğinde de çeker gider. Ondan sonra da burada tekrar insanları birbirileriyle kendi didişmesi içerisinde bırakır.” Bu arada Diyarbakır’da görev yaparken 24 Ocak 2001 tarihinde şehit edilen Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ı da anmadan geçemememiz gerekir.
Yapılan bu anma toplantılarında amaç sadece Uğur Mumcu’yu anmak değil, anlamak da olmalıdır. Uğur Mumcu’yu anladığımız zaman, ülkemiz üzerinde oynanan emperyalist oyunları da görmek mümkün olacaktır. Böylece “bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı” daha bilinçli olarak mücadele ederek, aydınlanma yolunda ilerlemeler sağlanacaktır.
Toplum olarak Uğur Mumcu’yu yeterince anlayabilseydik, 27 Haziran 1975 tarihinde yazdığı “Kanıksamak” adlı yazısındaki “Demokratik bir toplum için en büyük tehlike, yolsuzluklara, karanlık cinayetlere ve haksızlıklara karşı kamuoyunun duyarlılığını yitirmesidir. Yaşadığımız olaylar demokrasimiz için bir utanç sayfasının kanlı satırlarıdır. Unutmayalım ki bazı insanlar cinayetlere, haksızlıklara ve yolsuzluklara susarak da katılmış olurlar” sözleri karşısında, bugünkü suskunluğumuzu bozardık.
“Biz sapına kadar Kemalist’iz.. Mustafa Kemal’i savunmak, her devrimcinin namus borcudur. Mustafa Kemal’i küçümseyen, hor gören bir devrimci ile bizim işimiz olamaz” diyen Uğur Mumcu’yu anlayabilseydik, bağımsızlık türküleri söylenen bu topraklarda Atatürk’e saldıranlara, heykellerini yıkanlara, ay yıldızlı bayrağımızı yakanlara aynı sertlikle karşılık verirdik.
Uğur Mumcu’yu ve öldürülen tüm yurtsever aydınlarımızı anmanın ötesinde anlamak için, uğruna canlarını verdikleri değerler adına mücadeleyi daha da ileri götürmek zorundayız. Eğer bu mücadelede, söylemleri yaşama geçiremezsek, her yıl sadece anmanın ötesine gidemeyiz. Uğur Mumcu’yu anlamak, Sivas Kongresi’ndeki Tıbbiyeli Hikmet’i anımsamaktır, Tıbbiyeli Hikmet gibi olmaktır.
23 Şubat 1977 tarihinde yazdığı “Vur, Öldür, Yaşatma” adlı yazısındaki umut dolu söylemler, bize gelecekteki aydınlık günleri müjdelemektedir. “Gün gelecek, bütün bunların hesabı sorulacaktır. Gün gelecek, akıttıkları kan gölünde boğulacaklardır. Göreceksiniz, bugün değilse yarın, yarın değilse öbür gün. Ama bu hesap sorulacaktır. Bir gün mutlaka sorulacaktır. Yarın, öbür gün, ama mutlaka sorulacaktır” Emperyalizme karşı ulusal güçlerin birlikteliğiyle, bütün sorunların üstesinden geleceğimiz günler, Uğur Mumcu’yu anladığımız günler olarak tarihe geçecektir.
Bugün artık milletçe elele vererek, bilinçli ve kararlı bir biçimde bütün yurtsever güçlerin örgütlenmesinin zamanı gelmiştir. Böyle bir örgütlenme sonucunda verilecek mücadele ile, bizlere dayatılan ortaçağ karanlığı yok edilecektir. Ve yeniden Atatürk’ün bize sunduğu aydınlık yola gireceğimize şüphe yoktur. İşte bu yüzden hepimize büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Bugün burada hepimiz Uğur Mumcu’yuz, hepimiz Muammer Aksoy’uz ve şüphesiz ki hepimiz Mustafa Kemal Atatürk’üz. Haydi görev başına…
(*) : Konya-Selçuklu CHP İlçe Başkanlığı’nın 24 Ocak 2015 tarihinde düzenlediği “Uğur Mumcu’yu Anma” etkinliğindeki konuşma.