Mahmut ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim Derneği Isparta Şb.
20.12.2014
Sahi Siz, Yolsuzluk ve Rüşvete Gerçekten Karşı mısınız?
17 Aralık 2013’te başlatılan, 25 Aralıkta ikicisi yapılan “yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun” etkileri, aradan bir yıl geçmesine karşın devam ediyor. Önceleri “arızi” bir durum olan yolsuzluk, rüşvet, dolandırıcılık, özellikle 1950’lerden sonra sistemin ayrılmaz bir parçası olarak hep var olagelmiştir.
Özellikle 1950 Demokrat Parti iktidarından bu yana “yolsuzluk çamuruna bulaşmamış, karanlık ve karışık ilişkilere girmemiş hükümet yetkilisi ve üst düzey yönetici aramak, dünyada saf ırk aramak gibidir” (Metin Aydoğan)
12 yıllık iktidarı döneminde AKP ve onun etrafındaki kesimler, sıçramalı bir şekilde zenginleştiler, zenginleşiyorlar. Paranın ve iktidarın gücüne ulaşan bu kesimler, giderek artan ölçüde lükse boğulurken, ayrıcalıklarını korumak amacıyla yolsuzluk, rüşvet, dolandırıcılık gibi en ahlâksız ilişkilerin’ de merkezine oturmuşlardır.
Hiç kuşku yok ki, AKP hükümeti gırtlağına kadar yolsuzluk ve rüşvet bataklığına batmıştır. Bu tespit doğru ancak eksiktir. Çünkü yayılmacılığın, sömürgeciliğin siyasal iktidarı belirlediği günümüzde, yansıma biçimi ve niceliği ne denli farklı olursa olsun rüşvetçilik, yolsuzluk sömürüye dayanan bütün toplumsal düzenlerin ve siyasal iktidarların doğasında vardır.
Yayılmacılığın, sömürgeciliğin egemen olduğu tüm ülkelerde, adı ve iktidara geliş şekli ne olursa olsun, siyasi partilerce ele geçirilen yönetme yetkisi; ülke ve halkın hak ve çıkarlarını korumak için alınan sorumluluklar değil, artık paranın, yönetim hırsının ve kendini iktidara getiren güçlere hizmetin araçlarıdır.
Asla unutulmaması, gözden kaçırılmaması gereken temel ilke: yayılmacılığın, sömürgeciliğin ve paranın, iktidar etme biçimini belirlediği siyasal sistemlerde yolsuzluk, rüşvet, dolandırıcılık, mafya, hile, yalan dolan her hükümet biçiminde, her demokraside (!) “gerçekleşir”
Bu nedenle iş başına gelen (iktidarı ele geçiren) hükümetlerin, Cemaat ve TÜSİAD vb. sermayeyi yöneten örgütlenmelerin, bunların medya organlarının, ABD ve AB sözcülerinin “yolsuzlukların üzerine gidilmesi” yönündeki açıklamaları tam bir riyakârlık, ikiyüzlülük ve sahtekârlıktır.
Yazımızın başından bu ya söylediklerimizi örnekleyelim. Başta Türkiye olmak üzere tüm mazlum ülkelere demokrasi(!) dersi vermeye kalkışan AB’ye bakalım.
BBC’nin “AB’de yolsuzluk ‘dudak uçuklatıyor” başlığı ile verdiği habere göre; “ Avrupa Birliği Komisyonu, Avrupa’daki yolsuzluğun ‘dudak uçuklatıcı’ bir seviyeye ulaştığını açıkladı. Komisyon, yolsuzlukların AB ekonomisine maliyetinin yıllık 120 milyar Euro’yu bulduğunu duyurdu.” Komisyon Raporuna göre, İtalya’da yolsuzluk yılda 60 milyar Euro ile gayri safi milli hasılanın yüzde 4’üne ulaşmış durumda.” ( http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/02/140203_ab_yolsuzluk )
“Birleşmiş Milletler’ in yolsuzlukla mücadele kampanyası, dünyada her yıl 1 trilyon dolar rüşvet verildiğini, 2.5 trilyon doların ise yolsuzluk sonucu çalındığını hatırlatırken, yolsuzluğun daha az refah, daha az haklar, daha az hizmetler ve daha az istihdam demek olduğunun altını çizdi.” ( http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/160334/1_trilyon_dolar_rusvet.html# )
ABD’de gördüğümüz yolsuzlukların boyutları karşısında Türkiye’deki örnekler devede kulak bile sayılabilir; yalnızca bir şirketin muhasebe kayıtlarında yapılan sahteciliğin tespit edilebilen miktarı 65 milyar doların üzerindedir.
Irak’la iş yaparken devrik lider Saddam Hüseyin yönetimiyle rüşvet ilişkileri kurulması skandalında, Başta ABD firmaları olmak üzere, dünyanın önde gelen firmalarının ve önemli kişilerin adı geçiyor. Bunların arasında, ”DaimlerChrysler”, ”Siemens AG”, ”Volvo Construction Equipment”, ”Daewoo International”, ”Bayoil”,
”Coastal Corp”, ”Gazprom”, ”Lukoil” ve ”Banque Nationale de Paris S.A.” da bulunuyor.
BM çerçevesinde kurulan Bağımsız Soruşturma Komitesi’nin başkanı, eski ABD Merkez Bankası Başkanı Paul Volcker’ın BM Genel Sekreterine sunduğu 623 sayfalık nihai soruşturma raporuna göre, programa katılan 4 bin 500 firmanın 2 bin 200”den fazlası, Saddam yönetimine toplam 1,8 milyar dolar rüşvet verdi. (28.10.2005)
Bu örneklemelerden de anlaşıldığı üzere; Gelir dağılımının adaletsiz ve dengesiz olduğu, birkaç bin ailenin ulusal gelirin çok önemli bir bölümüne el koyduğu bir ülkede; yolsuzluğun, hırsızlığın, soygunun kurumlaşmış olduğu bir ülkede; bakanın, milletvekilinin, her derecede memurun, polisin kayırma ve rüşvetle iç içe olduğu bir ülkede; yapılan değişikliklerle yasaların, devleti soyanları koruma altına aldığı (çünkü yasaları yapanlarla yolsuzluk ve rüşvete bulaşanlar aynı taraftadırlar)bir ülkede; devlet yönetimiyle sermayenin, hükümetle borsanın iç içe geçtiği bir ülkede yolsuzluklara karşı mücadele, sistemi kurtarma, aklama çabasından öteye geçmez/geçemez.
Ancak, rüşvet ve yolsuzluğun ayyuka çıktığı, hırsızlığın, soygunun, insanları düzenden iten boyutlar aldığı durumlarda sistemin sahipleri, sistemi kurtarmak adına yolsuzluğu karşı mücadele edermiş gibi tavır takınabilirler. Bu mücadele çoğu kez sözde kalırken, bazen de buzdağının görünen kısmını yontmaya yönelebilir. Yani toplumun gözü önünde yapılan soygunu durdurmaya/durduruyormuş gibi davranmaya yönelik olabilir.
Örneğin; Süleyman Demirel’e çok yakın bir isim olan eski DP’li Mıgırdıç Şellefyan’ın, 1985 yılında ANAP milletvekili ve Devlet Bakanı İsmail Özdağlar’ın, Türk Bank ihalesinde Güneş Taner’in, ANAP’ın prensleri Engin CİVAN ve Selim EDES’in, SHP-DYP koalisyon hükümeti döneminde İSKİ yolsuzluğu nedeniyle Ergun GÖKNEL’in yargılanmış olmaları yolsuzluk ve rüşvetle mücadele amaçlı değil, hükümetlerin sömürü sistemini kurtarmak, deşifre edilmiş yolsuzlukların temizliğine girişmek zorunda kaldıkları için sahaya sürdükleri kurbanlardan bazılarıdır.
Eğer bir siyasal parti veya yolsuzluğa karşı(y)mış gibi gürültü yapan örgütler, “yayılmacılığa, sömürgeciliğe” yani emperyalizme cepheden tavır almıyor/alamıyorsa, örgütlenme yapısını ve şeklini buna göre mevzilendirmiyorsa, yolsuzluğun sömürü ve yağma düzeninin perdelenmesine hizmet ederler. Böylece yolsuzluk ‘kötü Yönetim’e bağlanmakta, sömürü ve yağma düzeninin özü gözden kaçırılmakta, sömürü ve yağmacılık düzeni; açlık, hastalık ve yoksulluk çıkmazında kıvranan geniş halk yığınlarının gözünde “sözde yolsuzluğa karşı” olanlarca meşrulaştırılmaktadır.
Yapılan yolsuzluklar gerçek anlamıyla bir soygundur. Halkın emeğinin, alın terinin devleti ele geçirenler eliyle gasp edilmesi, el konulması, talan edilmesidir.
Şimdi bu günlerde “Yolsuzluklarla mücadele !” yaygarası koparanlara soralım;
-Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliğine karşı mısınız?
-Hayır…
-Türkiye’nin NATO üyeliğine karşı mısınız?
-Hayır…
-Özelleştirmelere karşı mısınız?
-Hayır…
Bu yanıtlar karşısında Yolsuzluklara karşı mısınız? Sorusunun yanıtı da doğal olarak “HAYIR” olmak zorunda.
Çünkü Hem ABD den yana, hem NATO’dan yana olup, hem yolsuzluk ve rüşvete karşı olunmaz!
Hem Avrupa Birliğinden yana olup, yolsuzluk ve rüşvete karşı olunmaz!
Hem özelleştirmeden yana olup, hem yolsuzluk ve rüşvete karşı olunmaz!
YOLSUZLUK VE RÜŞVETE KARŞI OLMAK; Avrupa Birliğine, ABD emperyalizmine, NATO’ya, Özelleştirmelere karşı olmaktır. Bir diğer söylemle antiemperyalist, Tam bağımsızlıkçı, halkçı, devletçi ve devrimci olunmadan ne yolsuzluk ve rüşvetin, ne de sömürünün önüne geçilebilir. Var mısınız?
19.12.2014 Isparta
Mahmut ÖZYÜREK