“Ağlayacağın bir mezarım olmasın. Bunu kalbimin en derin yerinden söylüyorum. Benim için siyahlar da giyme. Zor günlerimi unutmak için elinden geleni yap. Alıp götürmesi için beni rüzgâra ver…”
(İdam edilen İran’lı kadın Reyhane Cebbari)
İran
25.Ekim.2014
İran’da, İstihbarat Bakanlığı’nın eski bir çalışanını öldürmekten idam cezasına çaptırılan Reyhane Cebbari (27) adlı kadın bu sabah asılarak infaz edildi.Cebbari, 7 yıl önce henüz 19 yaşındayken dekorasyon şirketinde çalıştığı sırada ofisini dekore etmek isteyen eski istihbaratçı doktor Murtaza Abdülali Serbendi’ yi (47) bıçaklayarak öldürdü. Suçunu itiraf eden genç kadın, savunmasında, adamı kendisine tecavüz etmeye kalkıştığı için öldürdüğünü ileri sürdü.
Cebbari’nin savunmalarını reddeden mahkeme, cinayetin kasıtlı ve planlı şekilde işlendiğini; genç kızın kısas edilmesine hükmetti.Uluslararası tepkilere rağmen, genç kadın bu sabah maktulün ailesinin de hazır bulunduğu Tahran’daki Recayi Şehr Hapishanesi’nde idam edildi.
Nilgün Cerrahoğlu
nilgun@cumhuriyet.com.tr
28 Ekim 2014 Salı
Cumhuriyet
İslam Cumhuriyetinden Mektup Var
İran İslam Cumhuriyeti’nden mektup var….Mektubun yazarı, bundan yedi yıl önce,gencecik bir kızken tecavüzcüsünü öldüren Reyhane Cebbari… ;
Yargı sürecindeki şaibeler nedeniyle yapılan uluslararası çağrılara rağmen cumartesi sabahı darağacına gönderilen 26 yaşındaki Cebbari, Şule adıyla hitap ettiği annesine son dileklerini yazmış.Okurların, ABD’nin internette Huffington Post gazetesinde tamamını bulabilecekleri mektup özetle şöyle diyor:
“Sevgili Şule; (Şeriat yasası) ‘Kısas’la yüzleşeceğim haberini bugün aldım. Yaşamımın son sayfasına ulaştığımı, senden duymadığıma üzüldüm. (Bunu) öğrenmek hakkım değil mi? Senin ve babamın elini öpmek fırsatını neden bana vermedin?
Dünya, benim ancak 19 yıl yaşamama izin verdi… Meşum darbenin ardından.. bir mezarlık olan Evin Hapishanesi hücrelerine ve bir mezarı andıran Recayi Şehr Hapishanesi’ne atıldım…
Bize okula gittiğimiz dönemlerde, kavga ve şikâyetler önünde hanımefendi olmayı öğretmiştin. Davranışlarımızın ne kadar önemli olduğunu ne çok vurguladığını hatırlıyor musun? Ama tecrüben yanlış çıktı. Öğrendiğim şeyler, bu olaydan sonra bana fayda sağlamadı.Mahkemede gözyaşı dökmedim. Yalvarmadım. Çaresizce ağlamadım. Bu da benim soğukkanlı bir katil olduğum izlenimi yarattı…”
‘Dünya bizi sevmedi!’
“Sevgili anneciğim.. sözlerimin sonu yok ve idam edildikten sonra sana verilmek üzere, (kâğıda aktardığım o sözleri) birine emanet ediyorum. Miras diye sana el yazılarımı bırakıyorum…
Tüm gücün ve olanaklarınla benim için yapmanı istediğim bir şey var. Bu dünyadan, bu ülkeden, senden istediğim tek şey bu. Lütfen ağlama ve beni dinle: Söylediklerim için zamana ihtiyacın olacak. Mahkemeye gidip daha ben ölmeden önce, onlara dileğimi iletmeni istiyorum. Benim için hayattan daha tatlı olan iyi kalpli annem; toprağın altında çürümek; gözlerimin ve genç yüreğimin toz olmasını istemiyorum.
Asılır asılmaz kalbimin, böbreklerimin, gözlerimin, kemiklerimin, bağışlanabilecek tüm organlarımın; ihtiyacı olanlara armağan olarak nakledilmek üzere bağışlanmasına izin vermelerine dua et. Organlarımın bağışlanacağı kişinin adımı bilmesini istemiyorum, ne bir buket ne de dua bekliyorum.
Ağlayacağın bir mezarım olmasın. Bunu kalbimin en derin yerinden söylüyorum. Benim için siyahlar da giyme. Zor günlerimi unutmak için elinden geleni yap. Alıp götürmesi için beni rüzgâra ver…
Dünya bizi sevmedi. Kaderimi istemedi. Şimdi o kadere teslim oluyor, ölümü kucaklıyorum. Yaradanın mahkemesinde, ben de savcıları suçlayacağım…Sevgili, merhametli Şule; öbür dünyada da onlar suçlanacak. Sen ve ben suçlayan olacağız. Ölene dek seni kucaklamak isterdim. Seni seviyorum.”
‘Ruhani baharı’nın sonu
Uluslararası af örgütünün “bir ulusun üzerindeki kan lekesi” diye tanımladığı Reyhane Cebbari’nin idamı;
“konjonktürün” sarstığı her dönemeçte kadınlara bedel ödeten molla rejiminin alemeti farikası.Reyhane ile aynı dönemde gene benzeri bir cinayetten idamın kıyısına gelen Sakine Ashtani, geçen bahar; açılım rüzgârlarının tavan yaptığı noktada, “açılımcı Cumhurbaşkanı Ruhani” tarafından affedilmişti.İran’da o dönem “Ruhani baharı” esiyordu.
Bugün rejmin “sertlik yanlısı” yanlıları arasında o bahar neticesinde oluşan bir rahatsızlık var.Rahatsızlığın nedeni; ABD ile İran’ın “nükleer programı” üzerinde varılabilecek anlaşma…“Şahinler”; anlaşma nedeniyle sadece nükleer programının kısıtlanmasından değil, “büyük şeytan ABD” ile barışmak ve yakınlaşmaktan korkuyorlar.
‘Açılım-kapanım’ ruleti
İran İslam Cumhuriyeti’nin dayandığı iki temel sütun var: İlki ABD ve Batı düşmanlığı; diğeri “kadın düşmanlığı”…ABD ile kasımda sağlanması beklenen “nükleer anlaşma” tarihi yakınlaştıkça; cumhurbaşkanı Ruhani’nin ilk dönemdeki “kadın açılımının” kapandığını görüyoruz.Bizdeki Kürt açılımında olduğu gibi biraz…
İran’da da bizde olduğu gibi açılım, “ilkeler” üzerinden değil; uluslararası şartlar ve rüzgâra göre yapılıyor…“Kadınlara yumuşama gerektiren şartlar”; bir günde “sertleşmeye” çevriliyor ve böylelikle içerde “şahinlerin” tatmini sağlanıyor.
“İslami kurallara göre örtünmeyen kadınlara” örneğin ekim başında birden sokaklarda bir “kezzap kampanyasının” başlatılması ve “kezzap atılması”; bu tipik sertleşmenin sonucu.Göreve geldiği ilk aylarda “kadınların kılık kıyafetine karışmayalım!” düsturuyla ilgi çeken “reformcu” Ruhani; Reyhane’nin “af kampanyasına” duyarsız kaldığı gibi; yolda kadınlara “kezzap atan canavarların” da yargılanması için özel gayret sarf etmiyor.
“Açılım” ve “kapanım” arasındaki bu gelgit; İran’ın şeriat sistemini bir Rus ruletine çeviriyor.Rulet, Sakine’yi kurtarırken Reyhane’yi harcıyor.Çünkü sisteme “evrensel hukuk” ve “insan hakları” değerleri ile kuralları değil, son kertede alabildiğine keyfi iktidar ilişkileri damga vuruyor.
Atatürk Cumhuriyetinin değerini, İran’a her bakışımızda daha iyi kavrıyoruz. Cumhuriyetimizin daim olması dileğiyle, 91. yılımız da kutlu olsun