CUMHURİYET’İN 91.KURULUŞ YILI
TÜRK ULUSUNA KUTLU OLSUN…
UYARIDIR ;
Atatürk’ün Laik Cumhuriyeti karşı devrimciler tarafından yıkılılıyor.
Eğitim sistemi yeni KİNDAR ve DİNDAR kuşaklar yetiştirmeye programlandı
CUMbaşbakan Erdoğan ve yol arkadaşları kararlılıkla Laik Cumhuriyeti
ortadan kaldırarak bir din devletine hızla yol almaktadırlar.
İktidar Hükümeti yolsuzlukların ötesinde ANAYASAL SUÇLAR işlemektedir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ise makam odasında kaybolmuştur.
Muhalefet partileri ise ortalarda yoktur.
Ana muhalefet partisi Genel Başkanı
Cumhurbaşkanlığı seçimini Erdoğan’a armağan etmiştir.
Yurtsever Vatandaş,
Zaman artık daralmıştır
2015 genel seçimleri,
Laik Cumhuriyet’in devamlılığı yönünden
hepimizin Son şansıdır..
Naci Kaptan
29 Ekim 1923
saat 20.30
TBMM Ankara
“Yaşasın Cumhuriyet” sesleri arasında Cumhuriyet ilan edildi.
“Bugünkü hükümetimiz, devlet örgütümüz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet örgütü ve hükümettir ki, onun ismi Cumhuriyettir. Artık hükümet ve hükümet mensupları kendilerinin milletten ayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduğunu tamamen anlamışlardır”.
1927 (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, s. 435)
Erdal Atabek
28 Ekim 2013
Cumhuriyet
“Atatürk Cumhuriyeti” diyorum.
Çünkü, “Türkiye Cumhuriyeti” artık değiştirilmek isteniyor.
1923’te kurulan Cumhuriyetimiz “evrensel kültür” üzerinde kuruluyordu:
Rönesans ve Aydınlanma kültürü.Bu evrensel kültür elbette Batı kaynaklıdır.
Fransız İhtilali sonrasında yazılan “İnsan Hakları Bildirgesi”ne dayalıdır.
Temelinde, doğaüstü güçlere dayalı dinsel dogmaların yerine doğal güçlere dayalı insan
aklı ve iradesine dayalı yaşama kuralları olan “laik” dünya görüşü vardır.
Bu “laik dünya görüşü” temelinde “ulusdevlet”, “bağımsız üniter yapı”, “kazanılmışı
koruyan dikkatli uluslararası ilişkiler”, “köyden başlayan kalkınma”, “örgün ve yaygın laik eğitim”, “yüksek ulusal özgüven” yeni kurulan devletin temel ilkeleridir.
“Atatürk Cumhuriyeti” diyorum.
Çünkü bu yapı, Mustafa Kemal Atatürk’ün bilinçli iradesiyle kurulmuştur.
En yakınında bulunanlar bile halifeliğin kaldırılmasına karşı çıkmışlar, Cumhuriyetin
ilanına da ya karşı çıkmışlar ya da soğuk bakmışlardır.
Ama bu dâhi kurucu hepsini aşarak bilincinde olanı gerçekleştirmiştir.
Bütün bunlarda ulusunu da arkasına almıştır, yanına katmıştır.
Bu gerçekleşen yapı şimdi iddia edildiği gibi “ulusa rağmen” olmamıştır.
Ama her zaman bu yapılaşmaya karşı çıkanlar olmuştur.
Bunların bir bölümü din adına, bir bölümü etnik köken (Kürtçülük)
adına yapılmış ancak başarılı olamamışlardır.
Her zaman da bu karşı çıkışların arkasında yabancı güçler olmuştur. Başta İngilizler
olmak üzere Atatürk’ün karşısına içerde muhalif aramışlar, yoksa yaratmışlardır.
Nutuk’ta, dönemin dürüst tarih kitaplarında bunlar yer almıştır.
Peki, 90 yılın sonunda buraya nasıl geldik?
Bildik hikâyenin tekrarıdır yaşananlar.
Emperyalist kapitalist sistem dünyaya yayılma politikasını sürdürmüştür.
İngiltere’nin yerini alan Amerika, İngiltere dahil Avrupa ülkelerini de yanına almıştır.
Dikkat, kendi ulus devletlerini kıskançlıkla korumuşlardır.
Bizim gibi ülkelerde ulus devletin modasının geçtiğini,
dinsel ve etnik kökensel temelde ayrışmaların,
bölünmelerin insan hakkı olduğunu, artık küresel dünyada
bağımsız olunamayacağını dayatmışlardır.
Dikkat, bu arada Sovyetler Birliği dağılmış, Amerika tek dünya gücü olarak kalmıştır.
Dikkat, çok partili demokratik sistem olarak halkın din duyguları,
etnik köken bağları politikada alabildiğine kullanılmış,
insan iradesi ve bağımsız karar verme gücü ipotek altına alınmıştır.
Dikkat, dünyanın egemenleri ülke içinde dinsel duyguları ve etnik köken bağlarını
politikada sürdürecek yandaşlar bulmuş, onları desteklemişlerdir.
Dikkat, bu güçleri siyasal iktidar yapınca önlerinde duracak bütün güçleri
(ordu, yargı, üniversiteler, eğitim kurumları, laik sermaye gibi) baskı altına alacak,
ortadan kaldıracak girişimleri desteklemişlerdir.
Böylece dış güçler ve iç güçler birleşmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 90. yılına böyle gelinmiştir.
100. yıla nasıl girilecektir?
***
Atatürk Cumhuriyeti 100. yılda ortadan kalkmış mı olacaktır?
Laik Cumhuriyetin yerini İslam Cumhuriyeti mi alacaktır?
Ulus devlet yerini federatif yapıya mı bırakacaktır?
Bağımsızlık yerine bağımlılık reel politika mı sayılacaktır?
Türkiye-Kürdiye Cumhuriyetler Birliği mi kutlanacaktır?
Türk sözcüğü her yerde yasaklanacak mıdır?
Atatürk’ü övmek suç mu olacaktır?
Türk ulusu buna boyun eğecek midir?
Atatürk Cumhuriyeti buraya kadar mıdır?
Hayır. Böyle olmayacaktır.
Ulus kendinden vazgeçmeyecektir.
Ulus bunu kabul etmeyecektir.
İnanç mı?
Bilinç...
Cumhuriyet Kavramı ve Atatürk’ün Cumhuriyet Anlayışı
UZM. NEŞE ÇETİNOĞLU
http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-36/cumhuriyet-kavrami-ve-ataturkun-cumhuriyet-anlayisi
Türk milleti yüzyıllar boyunca kendi egemenliğini kullanmasına engel rejimlerin acısını çekmiş, sonunda ise en uygun idare şeklinin cumhuriyet olduğunu görmüştür. Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında çekilen birçok acının sonucunda kurulmuştur. Dolayısıyla da kurulması kolay olmamıştır. Bütün geçilen yolların, yapılan fedakârlıkların bilincinde olmak ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet yaşamasını sağlamak ise hepimizin görevidir.
Atatürk de Türk milletine en uygun yönetim şeklinin cumhuriyet olduğunu değişik sözlerinde ifade etmiştir. Atatürk’ün cumhuriyet konusundaki görüşlerine geçmeden önce “cumhuriyet” kavramının ne demek olduğuna kısaca değinmekte yarar vardır.
CUMHURİYET KAVRAMI
Cumhuriyet kelimesini kavram olarak ele aldığımızda çok değişik açıklamaları verilmektedir. Ancak, cumhuriyet kelimesi dilimize Arapça “cumhur” kelimesinden gelmektedir. Dolayısıyla Arapça’da “cumhur” kelimesi halk, ahali, büyük kalabalık anlamına gelir; toplu bir halde bulunan kavim yahut millet demektir. 1 Cumhuriyet tanımlamaları şöyle sıralanabilir: Osmanlıca-Türkçe Sözlük’te cumhuriyet, seçilmiş bir başkanın başında bulunduğu devlet idaresidir.
Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde cumhuriyet, ulusun egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığı ile kullandığı devlet şeklidir.
Meydan Larrousse’de cumhuriyet, halkın hâkimiyeti doğduran doğruya veya seçtiği temsilciler aracılığıyla kullandığı devlet şeklidir.Türk Ansiklopedisi’nde ise, cumhuriyet, kamunun ortak yararı ve yönetimi anlamına gelen, seçimli ve lâik bir yönetim biçimidir.
Bütün bu tanımlardan cumhuriyetin halk yönetimi demek olduğu anlaşılmaktadır. Burada halk kendini yönetecek kişileri kendi seçmekte, kendi denetlemekte, her türlü yetkinin ve işlemin kaynağı halk olmakta, halkın üstünde hiçbir otorite bulunmamaktadır. Dolayısıyla, halkın seçtiği yöneticiler ancak halkın temsilcileri olarak iş yapabilirler, eğer halkın seçtiği yöneticiler kendi isteklerini zorla kabul ettirmeğe kalkışırlarsa o zaman cumhuriyet yönetiminden söz etmek mümkün olmaz. Burada önemli bir nokta vardır ki o da cumhuriyet kavramının halk egemenliği ile içice olmasıdır. Cumhuriyet kavramında dayanak noktası olarak alınan halk egemenliği çoğunluğun baskı yönetimi biçiminde düşünülmemelidir.
2 Cumhuriyet yönetimi halkın yönetimidir. Bu yönetim şeklinde yönetici konumunda olanların halkın menfaatini korumadan, ön plânda tutmaları, kendi menfaatlerini ön plâna çıkarmamaya çalışmaları gerekir. Aksi takdirde istibdat yönetimleri söz konusu olur. işte halk egemenliği dediğimiz kavramda halkı oluşturan bireylerin tek tek istekleri söz konusu olmaktadır.
Cumhuriyet ile demokrasi kavramının bağlantısına da kısaca bakmak gerekmektedir. Cumhuriyet demokrasinin en gelişmiş şeklidir. Atatürk’ün de ifade ettiği gibi “demokrasi prensibinin en asri ve mantıki tatbikini temin eden hükümet şekli, cumhuriyettir”.3 Cumhuriyetlerde işbaşına gelecekler belirli bir seçmen yaşının üstündeki vatandaşlarca seçilecek, vatandaşlara temel özgürlükler tanınacak ve hak ve özgürlükler güvence altına alınacaktır. Bu tür cumhuriyetler demokratik cumhuriyetlerdir.
Ancak demokrasilerin varlığı için cumhuriyetler gerekli değildir. Örneğin öyle monarşik devletler vardır ki, oralarda da demokrasinin rejim olarak tüm koşulları işler, ancak devlet başkanları seçim yolu ile değil, veraset yolu ile belirlenmektedir. (Örnek: İsveç, Norveç gibi)4
Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerine geçmeden önce cumhuriyet kavramının kullanımına da bakmak gerekmektedir. Cumhuriyet dar ve geniş anlamda kullanılmaktadır.
5 Geniş anlamda cumhuriyette egemenlik bir topluluğa aittir. Seçim olgusu vardır ve devletin üst yöneticilerini saptamak için yapılan seçimin ulusal istenci yansıtması gereği vardır. Dolayısıyla geniş anlamda cumhuriyet bir bakıma demokrasi ile eşdeğerli olmaktadır. Dar anlamda cumhuriyet devlet başkanının doğrudan doğruya veya dolaylı olarak halk tarafından belirli bir süre için seçilmesi esasına dayanır.
Dar anlamdaki cumhuriyet bir devlet şekli veya hükümet şekli olarak alınmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti anayasalarında (1924, 1961 ve 1982 anayasaları) cumhuriyet devlet şekli olarak öngörülmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri anayasalarımızda yer almıştır. 1982 Anayasası’nda belirtildiği şekilde Cumhuriyetimizin temel nitelikleri şöyle sıralanmaktadır:
1) Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
2) Milli birlik ve beraberlik,
3) İnsan haklarına bağlılık,
4) Milli devlet olmak, Türk milliyetçiliğine bağlı olmak,
5) Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlılık,
6) Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, resmi dilin Türkçe olması ve başkentin Ankara olması,
7) Lâiklik,
8) Demokratik sosyal hukuk devleti,
9) Kuvvetler ayrımı.
Cumhuriyeti, demokratik bir sosyal hukuk devleti biçiminde en genel ölçüde tanımlamak olasıdır. Bu tanımın içine ayrıca ulusallık ve lâiklik öğeleri de girebilir. Çünkü cumhuriyet halkın yönetimi olarak belirli bir ülkenin ulusal sınırları içinde geçerlidir. Dış baskılara karşı savaşarak kurulan cumhuriyetlerde ulusallık daha da ön plândadır. Ulusallığa benzer biçimde, lâiklik de cumhuriyetin tanımlanmasında yer alabilecek önemli bir öğedir. Tam anlamıyla, halk egemenliği için devlet yönetiminde dinsel baskılara yer vermemek, halkın genel istencini din dışında yeterli kılmak gerekmektedir…
Çağdaş anlamıyla cumhuriyet, din ve devlet işlerinin birbirinden bütünüyle ayrıldığı, lâik düzenleri simgelemektedir. Gerçek anlamıyla bir halk yönetimi tüm engel ve baskılardan uzak sağlanabileceğine göre, cumhuriyet için lâik ve demokratik bir sosyal hukuk devleti biçiminde yapılacak tanımlama temel alınabilir. Ne var ki tanımlama durağan değildir. Halk egemenliğini daha fazla gerçekleştirecek ilerlemeler ve bunların getireceği yeni öğeler dinamik bir cumhuriyet tanımlaması içinde yer alacak ve daha ileri tanımları da beraberinde getirecektir.Bütün bu anayasamızda yer alan cumhuriyetin temel nitelikleri yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini destekleyici ve bütünleyici manevi değerler de vardır.6 Bunlar şöyle sıralanabilir :
a) Cumhuriyet fazilettir, dolayısıyla fazilet yüksek insani değerlerin tümüne sahip olmak demektir.
b) Çağdaş ve uygar olmak, Türk toplumunun çağdaş ve uygar bir toplum haline getirilmesidir.
c) Gelişmeye ve değişmeye açık olmak, Atatürk’ün 10. Yıl Nutku’nda ifade ettiği “millî kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız” sözü bunu ifade etmektedir.
d) İlmin yol göstericiliği, akılcılık; doğmalardan uzaklaşmaktır.
e) Misak-ı Millî, tam bağımsızlık; Millî And, her şeyden önce millî ve bölünmez bir Türk ülkesinin sınırlarını çizmiştir. Ve böylece Türkler tam bağımsızlık bilincine erişmişlerdir.
Buraya kadar yapılan açıklamalar cumhuriyetin devlet idaresinde millî egemenliği, millî iradeyi ve hür seçimi esas kabul ettiğini ve Türk milleti için en iyi yönetim şeklinin cumhuriyet olduğunu gerek hukuksal, gerek siyasal anlamda verdik. Cumhuriyetin Türk milleti için en uygun yönetim şekli olduğunu Atatürk değişik vesilelerle anlatmış ve ifade etmiştir. Şimdi Atatürk’ün Cumhuriyet hakkındaki düşüncelerine bakabiliriz.
ATATÜRK’ÜN CUMHURİYET ANLAYIŞI
Atatürk’ün ilkelerinden biri olan cumhuriyetçilik devlet idaresinde millî egemenliği, millî iradeyi ve hür seçimi esas kabul eden ilkenin adıdır. Bu ilkenin yönetim biçimi ve siyasal rejim olarak ifadesi cumhuriyettir. Bu tarz yönetim, millî egemenlik kavramını en iyi temsil edecek, en iyi uygulatacak bir devlet şekli olup demokrasinin de en gelişmiş şeklidir. Dolayısıyla, lâiklik, halkçılık, devrimcilik, devletçilik, ulusçuluk yanında yer alan cumhuriyetçilik en çok önem verilendir.
Çünkü diğer oklara bakıldığı zaman bunlar çağdaş bir cumhuriyet kurmanın yolları ve yöntemleri olarak ortaya çıkmaktadır.Türk milleti asırlar boyunca kendi hâkimiyetini, kendi iradesini kullanmasına mani olan monarşi, oligarşi gibi rejimlerin acılarını çekmiş ve sonunda kendine en uygun yönetim şeklinin cumhuriyet olduğunu görmüştür. Cumhuriyet yönetiminde egemenlik bütünüyle millete aittir. Dolayısıyla, millet bu egemenliğini, kendi seçtiği temsilcileri aracılığıyla kullanmaktadır.
Atatürk kuracağı cumhuriyetin ülkesini doğal ve tarihsel gerçeklere dayanarak kurmuştur. Dolayısıyla Anadolu halkının yapısını gözden uzak tutmamıştır. Anadolu halkının arasındaki tüm ırksal, sınıfsal ve düşünsel ayrılıklara karşı çıkarak çizilen sınırlar içerisinde kendini Türk olarak kabul eden herkesi vatandaş kabul etmiş ve hepsine eşit değer vermiş ve ayrıcalıklı davranmamıştır.
Yaklaşık beş altı yüzyıllık bir imparatorluğu kaldırıp, yerine yepyeni bir devlet kurmak oldukça zordu. Böyle bir devleti kurarken en büyük ıslâh cumhuriyetçilikti.
Atatürk, cumhuriyet rejimi için yeni bir hukuk düzeni olması gerektiğini düşünmüştür. Çöken bir imparatorluğun yasaları ile cumhuriyeti yürütebilmek de mümkün değildir. Bu nedenle, yeni rejim kendi anayasasını ve yasalarını getirmeli ve böylece kendi hukuk düzenini kurmalıdır.
Atatürk, cumhuriyeti her zaman demokrasi kavramı ile beraber ele almıştır. O’na göre cumhuriyet, demokrasi ile yönetilen devlet biçimidir. Dolayısıyla Atatürk cumhuriyetin tanımını bile demokrasi ile yapacak (ileride Atatürk’ün sözlerinden örneklerde görüleceği gibi) derecede iki kavramı yan yana ele alırken, biçimsel olarak kurulan cumhuriyet düzeninin yanısıra demokratik bir rejime de zamanla aşama aşama geçilmesini istemiştir.
Atatürk’ün cumhuriyetçilik ilkesinin dolayısıyla cumhuriyet biçimindeki yönetimin dayandığı başlıca ilkeler vardır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
a) Halk Egemenliği: Atatürk’ün cumhuriyetçilik ilkesi, halk egemenliğini en iyi ve en sağlam biçimlerde temsil eden ve uygulayan bir rejimi ifade eder. Atatürk, halk egemenliği, halk yönetimi ve halkçılık gibi deyimleri öncelikle cumhuriyet kavramı yerine kullanıyordu.
b) Tam Bağımsızlık: Atatürk’e göre asıl olan Türk ulusunun onurlu bir biçimde yaşamasıdır. Bu da ancak tam bağımsızlıkla mümkün olabilmektedir. Yabancı bir devletin koruma ve desteğini kabul etmek, bağımsızlıktan yoksun olmak demek, diğer devletler karşısında uşak durumuna düşmek demektir. Türk’ün onuru, kişiliği ve yetenekleri çok yüksektir, büyüktür. Böyle bir ulus esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan dolayı Atatürk’ün cumhuriyetçiliğinde “ya bağımsızlık, ya ölüm” temel ilkedir.
c) Ulusal Bütünlük: Ulusal bütünlük halk egemenliği ve tam bağımsızlık anlayışının doğal sonucu olmaktadır. Ulusal bütünlük politikasının temel belgesi ulusal andlaşma yani Misak-ı Millî’dir. Ulusal politika, ulusal sınırlar içinde, her şeyden önce kendi gücüne dayanarak varlığını korumak, ulus ve ülkenin mutluluğuna çalışmaktır. Irk ve din birliği, başka uluslara düşmanlık, kendi ulusunu küçümsemek ülke ve ulus bütünlüğünü bozmak, bölücülük, adaletsizlik, sömürücülük, baskı, yasadışılık, eşitsizlik Atatürk ulusçuluğunun karşı olduğu değerlerdir. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti ulusal sınırlar içinde Türklük duygusuyla yaşayan herkesin ortak devletidir.
d) Çağdaşlaşma: Çağdaşlaşmanın iki önemli boyutu vardır. Biri uygarlıktır, diğeri ise batıdır. Uygarlık her dönemde çağdaşlaşmanın hedefi ve yönü olarak her zaman vardır. Batı ise her dönemde değişebilir. Çağımızda en yüksek uygarlık Batı dünyası tarafından kurulmuştur. Ve temsil edilmektedir. Dolayısıyla Batı uygarlığı en yüksek uygarlık olarak kaldıkça, yeryüzünde hiçbir uygarlık batının düzeyini geride bırakmadıkça, Batı uygarlığı çağdaşlaşmak isteyen ulusların başlıca hedefi olacaktır. Atatürk döneminde de Batı uygarlığı çağın temsilcisiydi ve Atatürk çağdaşlaşmada Batı uygarlığını hedef almıştı.Atatürk’e göre, her görüş açısından uygar bir ulus olmalıyız. Düşünceler ve yaşam uygar olmalıdır. Atatürk’ün tüm devrimlerinde çağın ışığını görmek ve her devrimde bu ışığın bir parçasının ülkeye yansıtıldığını izlemek olasıdır. Cumhuriyet devleti giderek gelişirken her döneminde Atatürk’ün çizdiği yolda biraz daha çağdaşlaşmıştır.
e) Lâiklik: 8 Lâiklik, Türk devlet yaşamına ancak Cumhuriyetle birlikte girmiştir ve doğal olarak gelişimi de hep bu rejim içinde sürmüştür ve sürmektedir. Ama hukuk açısından ana gelişme 1937 yılında sona ermiş sayılabilir. Lâiklik yani din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması, ilk önce hukuk alanında gerçekleşmelidir; başka bir deyişle, vatandaşın bütün yaşamına egemen olan hukuk alanında bu iş yapılmalıdır. Saltanatın, Halifeliğin kaldırılması gibi inkılâplar lâikliğe gidişi kolaylaştırmıştır. Lâikliğin en büyük aşaması ise, Türk Medeni Kanunu’nun 1926 yılında kabulüdür. Medeni Kanun, Borçlar Kanunu ile birlikte 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. Dolayısıyla cumhuriyetin kuruluşunda lâiklik önemli bir yere sahiptir. Lâiklik uzun bir gelişimin sonucunda Türk toplumunun ana belirleyici öğelerinden birisi olmuştur.
f) Barışçılık: Barışçılık devletin temel ilkeleri arasında yer almaktadır. Cumhuriyet düzeninin çağdaş insanlık hedefleri doğrultusunda gelişebilmesi için çok büyük katkılar getirmiştir. Tüm ulusları insanlığın birer parçası olarak görmek, ayrım yapmadan saygı göstermek barışçıl tutumun ana özelliğidir. Atatürk hiçbir ülke veya ulusa karşıt olmayan bir barışçı gidişi temel ilke görmüştür. Türkiye Cumhuriyeti’nin başlıca ilkelerinde birisi olan yurtta ve dünyada barış insanlıkla uygarlığın ilerlemesinde en esaslı etken olacaktır. Dolayısıyla, ulusları refah ve mutluluğa götüren en iyi yol barıştır.
İç politikada da, dış politikada olduğu gibi barış ana hedef olmuştur. Yurtta barışın sağlanabilmesi için çeşitli çabalar gösterilmiş, insanlar arasında hiçbir ayrıma yer vermeden, eşitlik düzeni en geniş anlamıyla kurulmaya çalışılmıştır. Toplumda sınıflar arası dengeye de önem verilmiş, cumhuriyet devleti olmaya çalışılmıştır.
Atatürk’ün cumhuriyet anlayışının bu sayılan altı ana ilkesi yanısıra bazı alt ilkeler ve görüşleri de bulunmaktadır. 9 Atatürk’ün devrimci ve halkçı yönleri cumhuriyetçiliğin temel taşlarını tamamlamaktadır. Atatürk’ün Türk ulusuna ve gençliğine olan inancı, cumhuriyetçiliğin tamamlayıcısı ve güvencesidir. Kendi elleriyle kurduğu cumhuriyeti Türk gençliğinin bekçiliğine bırakmıştır.Türkiye Cumhuriyeti’nin devam ettirilmesi ve iyiye her geçen gün daha da yükseltilmesi Atatürk’ün düşüncelerinin çok iyi anlaşılması ile mümkündür. Buraya kadar açıklamaya çalıştığımız Atatürk’ün Cumhuriyet anlayışının O’nun sözlerinden seçtiklerimizle (EK) daha da açık hale getirmemiz faydalı olacaktır.
KAYNAKLAR
1 Hamza Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, Ankara, 1989, s. 1.
2 Anıl Çeçen, Atatürk ve Cumhuriyet, Ankara, 1981, s. 9.
3 Hamza Eroğlu, a.g.e., s. 3.
4 Anıl Çeçen, a.g.e., s. 32.
5 Hamza Eroğlu, a.g.e., s. 2.
6 Sıtkı Aydınel, “Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin Temel Nitelikleri”, AAM Dergisi, Cilt: IX, Temmuz-Kasım 1993, Sayı: 27, s. 537-542.
7 Anıl Çeçen, a.g.e., s. 107-174.
8 Ahmet Mumcu, “Cumhuriyetin İlk Dönemlerinde Lâiklik”, AAM Dergisi, Cilt: 1, Mart 1985, Sayı: 2, s. 513-522.
9 Anıl Çeçen, a.g.e., s. 175.