Orhan Bursalı
obursali@cumhuriyet.com.tr
31 Ağustos 2014 Pazar
RTE: Atatürk Dönemine Restorasyon mu?
Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk’e ve Atatürk dönemine yeni bir bakışla mı yaklaşıyor? Yani, Cumhuriyet tarihine karşı tutumunda bir “restorasyon” mu söz konusu? Biraz barışma, biraz adil davranma, hak hukuk tanıma, Cumhuriyetin kuruluşuna ve zorluklarına biraz anlayışlı yaklaşma mı var?!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anıtkabir’i ziyaretinde anı defterine yazdığında ilk kez büyük kurucuya “Aziz Atatürk” diye seslendi. Ayrıca yazdıklarında da yeni şeyler vardı.. Bugüne kadarki hitap biçimi hep “Gazi Mustafa Kemal Paşa” ile sınırlı kalmıştı..
Recep Tayyip Erdoğan’da bir “tarihe karşı olgunlaşma”, daha gerçekçi bir yaklaşım mı söz konusu, bugüne kadarki yanlış yaklaşımlarına karşı bir restorasyon olarak mı görmek gerekir? Yoksa, RTE, cumhurbaşkanı seçilerek bütün milleti temsil ettiğini düşündüğü için –mecburiyetten– Atatürk duyarlığı yüksek olan muhalif topluluğa karşı bir hoşgörü yaklaşımı içinde mi?
Bir adım geri gideceğim. Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkladığı Haliç Kongre Merkezi’nde yaptığı konuşmanın kitapçığını okuyorum: Yeni yaklaşım diyebileceğimiz ilk cümleler orada var:
“Geleceğin inşası, geçmişle yeniden gerçekçi ve sağlıklı bir bağ kurmayı gerektirmektedir. Biz tarihimizi bir bütün olarak kucaklıyoruz. İyisiyle kötüsüyle kendimizi tanımanın ve yeniden tanımanın zemini olarak kullanıyoruz.. Cumhuriyet bu büyük tarihin ayrılmaz bir parçasıdır..” diyor ve kuruluşta yapılan hatalar dönemin özelliklerine uygundu, anlamına gelen sözler söylüyor (s. 11). Daha sonra “Cumhuriyet mirası bizim mirasımızdır” diyerek, ama yapılan yanlışları da onaylamayız, anlamında ekleme yapıyor (s.23).
Konuşmasını izlemiştim, bu kitapçıkta olmayan birkaç sözü daha vardı sanırım, ama şu anda arama ve karşılaştırma yapma fırsatım yok.
Olağanüstü Kongre’deki konuşmasından:
“Bu harekette Gazi Mustafa Kemal’in ufku, vizyonu vardır… Bizler hep birlikte Kurtuluş Savaşımızda var olmak ya da olmamak, onuruyla yaşamak veya onuruyla şehit olmak arasında seçim yapan kahraman Mehmetçiğin torunlarıyız.”
Cumhurbaşkanlığı devir teslim töreninde:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin 29 Ekim 1923 tarihinde kurulduğu gün TBMM’de Gazi Mustafa Kemal’in ilk Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin ardından Meclis’te yaptığı konuşmasında, ‘Milletin teveccühünü daima dayanak noktası telakki ederek, hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti, mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır’ (demişti)…
Evet, ilk Cumhurbaşkanımızın, Gazi Mustafa Kemal’in de ifade ettiği gibi, milletin teveccühü her zaman dayanak noktamız olacaktır. 91 yıldır devam eden, hız kesmeden ve yeni kazanımlarla devam edecek olan istikbal mücadelemiz de asla kesintiye uğramayacaktır.”
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun olağanüstü kongrede yaptığı konuşmada şu vurguları dikkati çekti:
“Selam olsun, bundan 92 yıl önce milletin istiklali için Kocatepe’den İzmir’e yürüyen Gazi Mustafa Kemal’e ve İstiklal ordusuna.. …Hedef, ‘Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir’ diyerek istiklali gösteren, istiklal ordusu ve Gazi Mustafa Kemal’in zihnindeki bağımsız Türkiye’dir…Gazi Mustafa Kemal’in hedeflerinde Ankara merkezli, Ankara odaklı tam bağımsız Türkiye’yi bulur, borca mahkûm edilmeyen Türkiye’yi bulur.”
Gelelim Anıtkabir’e. Bazı vurgulamalar:
“Aziz Atatürk,
Türkiye Cumhuriyeti’nin 12. Cumhurbaşkanı, halkın doğrudan oylarıyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olarak bugün vazifemizi devralıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanıyken 10 Kasım 1938’de vefatınızın ardından Cumhurbaşkanlığı makamı ile cumhur arasındaki irtibat maalesef zayıfladı. Cumhur ile başkanı arasına mesafeler girdi. 2007’de yaptığımız bir anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesini temin ettik…
Halkoyuyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanının göreve başladığı bugün, Türkiye’nin küllerinden doğduğu, yeni Türkiye’nin inşa ve imar sürecinin güç kazandığı bir gündür. Hiç kuşkunuz olmasın ki bugün, 23 Nisan 1920’de ilk adımlarını attığınız büyük Türkiye ruhunun, özünün, hayal ve ideallerinin dirildiği gündür..
Siz ve tüm silah arkadaşlarınız İstiklal Savaşı’nın ardından istikbal mücadelesini başlatmış, Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak için büyük gayret göstermiştiniz. Sizin başlattığınız bu mücadele, 10 Ağustos tarihinde cumhurbaşkanının da halk tarafından seçilmesiyle yeni bir zaferi tecrübe etmiş oldu…”
Tam metinlerini bulamadığım için buraya alamadığım bazı sözlerini de katarsam, Recep Tayyip Erdoğan, 1938’e kadar olan Atatürk ve kuruluş dönemine, bazı eleştirileri olsa bile, eleştiri oklarını geri çekiyor.
Bu milletin her zaman baş tacı edeceği Mustafa Kemal’i ve dönemini, bir zaman ayyaş dediği Atatürk’ü kabul ediyor. Atatürk sonrasından 1938-2002 kendi iktidarlarına kadar olan dönemi, Menderes, Özal’ı anmasına rağmen, Atatürk’ün büyük Türkiye ideallerini gerçekleştirememiş bir zaman dilimi olarak olarak görüyor.
Atatürk’ün bıraktığı yerden ise bayrağı neredeyse kendisi ve AKP devralmış ve Kuruluş dönemi ülküsünün izinde yürüyor..
Yorumu yarın yapacağım:
Atatürk Türkiyesi’nden sonra ve RTE’nin Yeni Türkiye’si..
Orhan Bursalı
obursali@cumhuriyet.com.tr
01 Eylül 2014 Pazartesi
RTE ‘İkinci Atatürk’!?
Dün, “Recep Tayyip Erdoğan Atatürk’e ve Atatürk dönemine yeni bir bakışla mı yaklaşıyor” sorusunun peşinde, son konuşmalarından parçalar vermiş ve Atatürk dönemine bakışlarında bir “restorasyon” mu görülüyor, merak etmiştim… Bunun doruk noktası da Anıtkabir’de yazdığı nota “Aziz Atatürk” diye başlamasıydı.
Nedir RTE’nin sorunu?!
Dikkatli okurlar anımsar, en az beş yıldır yazılarımda arada sırada, RTE’nin kendini Atatürk’ün yerine geçirmeye çalıştığına işaret ederim. Çırpınır durur hazret… Şimdi onları bulup çıkartacak zamanım yok! Ama, o yazılarıma sinen düşünce şuydu: RTE ve adamları kendilerine kadar olan Cumhuriyet dönemini, Kurtuluş Savaşı’ndan hemen sonra kesip atıyor ve yerine kendi dönemlerini yapıştırıyor. Davutoğlu’nda bu net görülür: Ulusculuk ve ulusal devletle hesaplaşma, bir tarihi yanılgı vb…
Bu Cumhuriyete reddiye, açıkça inkârcılığın dünyada eşi benzeri görülmemiş bir örneğiydi… Reddetsen ne olur! O bütünüyle orada ve bugün de yaşayan bir olgu! AKP tabanının büyük kısmı dahil, milletin yüzde 75’i! Tarihi yok saymanın, belki de çok sık görülen bir İslamcı versiyonu daha, der geçersiniz… Ama bu düşünce sahipleri iktidarda olunca, bir sürü kaba beyinde, doğruymuş gibi bir algı oluşuyor…
Milletle irtibatı kuran büyük adam pozu!
RTE’cilerin düşüncelerini incelediğinizde yukarıdaki saptamamın, genellikle doğruluğunu koruduğunu görürsünüz, ama bir küçük revizyon var.
Baktılar ki, ayyaş-mayyaş, faşist, diktatör gibi bin bir kötüleme malzemesinin, Mustafa Kemal’in tarihteki ve yarattığı Ulus’un yüreğindeki yerini milim kıpırdatacak hali yok, üstelik tam tersine Atatürk’ü daha da fena canlandırıp güncelleştirdiler milletin içinde.
Şimdi Ata’ya ve dönemine fazla laf etmeden, Ata’nın 1938 sonrası gerçekleştirilemeyen büyük Türkiye ruhunu, özünü, hayal ve ideallerini dirilttiklerini söylemeye giriştiler. RTE, Anıtkabir’de bu diriltmeyi, özellikle Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle başladığını yazdı. “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanıyken 10 Kasım 1938’de vefatınızın ardından cumhurbaşkanlığı makamı ile cumhur arasındaki irtibat maalesef zayıfladı” diyordu notunda.
Atatürk’ün, Anadolu’da bir ulus oluşturma girişimini ise hâlâ “tek tipçi anlayış” olarak nitelemeyi sürdürüyorlar, ama RTE’ye bir mazeret sunmuşlar:
“Cumhuriyet bu büyük tarihin ayrılmaz bir parçasıdır, Cumhuriyetimizin içe kapanmanın, hiyerarşi ve homojenleşme arayışlarının egemen olduğu bir dünyada kurulduğunu biliyoruz… Günümüzde ise siyasi dinamikler tamamen değişmiştir… Hepimiz Osmanlı’nın yan yana yaşayan farklılıklara sahip topluluklarından geliyoruz. 20. yüzyılın tüm farklılıkları bir potada eritmeye çalışan tekçi anlayışları ve bunların önümüze de konduğu sorunlar artık geride kalıyor…” (Adaylığını açıklama konuşmasından)
İçe kapanma, sınırları çizerek, neredeyse sıfırdan bir devlet ve millet oluşturmayı ve büyük var olma mücadelesini mi kastediyor? Çok ayıp bir düşünce! Osmanlı’nın tamamen çöktüğü, işgal edildiği ve onlarca ulus-devletin doğduğu biri zaman…
Hiyerarşi ne demek? Herhalde, milletten kopukluk olsa gerek, RTE ve Davutoğlu sözlüğünde. Milletten kopuk bir devlet ve hükümet/ yönetim… Belki de diktatörlük… RTE şimdi “doğrudan demokrasi”nin lideri mi? Evet. Halk seçti çünkü! Bu nedenle de artık halka sorma ihtiyacı yok her şeyi yapma gücüne sahip!
Ya homojenleşme? Bu millet/ulus oluşturma süreci… Bunu tek tipleşme olarak açıklıyorlar… Osmanlı dağılmış ve elde kala kala Türkler kalmış ve Kürtler… Tabii daha küçük bir sürü dini ve etnik azınlıklar…
Bir devlet/ulus olma ve bu yolla ayakta kalabilme mücadelesinde, şüphesiz hatalar yapıldı, hemen her ülke böyle süreçlerden geçti… Tarihe bir bütün olarak da bakmak zorundayız… Bugün hepsi varlığını sürdürüyor ülkemizde… Sık sık dile gelen bu “tek tipleşme”nin aşılıyor olması meselesi, şüphesiz iktidarın Kürt Açılımıyla yakından ilgili…
Ama bugün ülkemizde bir ulus, bir devletten bahsedebiliyorsak, “beni millet seçti” diyebiliyorsanız, ulus ve devlet oluşturma çabalarının bir sonucunu kullanıyorsunuz…
Saygı evet, ama Ata’nın pabucu da çöpe
Sonuca gelelim: RTE diyor ki “91 yıllık Cumhuriyet tarihimizde hatta diyebilirim ki 2000 yıllık Türk tarihinde ilk kez devletin başındaki isim milletimizin… doğrudan doğruya kendi tercihiyle bir Cumhurbaşkanı belirlenmiştir…
Halkın oylarıyla seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olmanın da iftiharını yaşadığımı özellikle ifade etmek istiyorum… Bugün kapanan dönem eski Türkiye dönemidir. Kapıları ardına kadar açılan yeni dönem ise Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki öz ve ruhu taşıyan yeni Türkiye, büyük Türkiye dönemidir…”
RTE, bırakın Cumhuriyeti, 2000 yıllık Türk tarihinde, padişahları bir kenara bırakıyorum konumuz değil, Atatürk’e üstünlüğünü de, milletin seçtiği ilk başkan, bir ilk insan olarak kendini ilan ediyor…
Ve aslında, seçildiği güne kadar olan Cumhuriyeti, eski Türkiye olarak silip atıyor ve tarihi kendisiyle yeniden başlatıyor…
Yeni Türkiye ve büyük Türkiye dönemini başlatan adam…
İkinci Atatürk?
Atatürk’e saygı evet, ama pabucu da çöpe…