Son Sadrazam Davutoğlu Ahmet Paşa * Sultan ve sadrazam…


Emin Çölaşan
emincolasan@sozcum.com
23 Ağustos 2014
Sözcü

Son Sadrazam Davutoğlu Ahmet Paşa

Sevgili okuyucularım, Osmanlı hayranı olan, Cumhuriyet değerlerini reddeden ve sorumlusu olduğu dış politikada ülkemizi Tayyip’le birlikte bütün dünyaya rezil eden Davutoğlu Ahmet’ten bütün yazılarımda
“Hariciye Nazırı” diye söz ettiğimi anımsayacaksınız.

Doğruydu!.. Çünkü kartvizitinde Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı yazmasına karşın, o gerici Osmanlı kafasıyla Hariciye Nazırı olarak görev yaptı, işin cılkını çıkardı…

Bilmeyenler için söyleyeyim, Osmanlı’da “Nazır” günümüzde “Bakan” demektir. Nazır olarak padişah hazretlerinin emrinde görev yapacak olanlara önce “Vezir” unvanı verilir ve kim olursa olsun, sivil bile olsa “Paşa” yapılırdı.Vezirin yükseleceği en üst mertebe sadrazamlıktır. Yani günümüzün başbakanı!

Dolayısıyla vezirimiz padişah hazretlerinin gözüne girmeyi başardığı takdirde Sadrazam yapılırdı.

* * * *

Davutoğlu Ahmet Paşa’nın günümüzdeki durumu işte böyle.Padişahımız efendimiz, diktatör hazretleri, hukuk ve anayasa tanımaz Tayyip’in güvenini kazandı ve sadrazamlığa terfi ettirildi. Ancak Osmanlı’da sadrazam olmak her şey değildi. İşin sonu sık sık facia ile biterdi.

Sadrazam olduğu için sevinenler günü geldiğinde görevden alınır, bazıları yeniçeriler tarafından linç edilir, ya da padişah emriyle idam edilirdi. Bizim son sadrazamın başına böyle işler açılmasın, amin!

Açılacağını da hiç sanmam çünkü Osmanlı’da olduğu gibi her ikisinin, padişah ve sadrazamın yıldız fallarına baktırdım. Gidişat çok uygun çıktı çünkü her ikisinin de doğum günü 26 Şubat!

Fal diyor ki “Her kim aynı günde doğmuşsa devlet yönetimi onlara emanet edile, rezalet arşa yükselene dek bunlar iş başında kala, işin cılkı iyice çıkana kadar kendilerine göz yumula ve günü geldiğinde hesap sorula!”

* * * *

Dün bizim gazetenin internet sitesinde çarpıcı, insanların yüreğini yakan iki ayrı görüntü vardı.İlkinde Obama ve Tayyip birlikte. Obama birisine parmağı ile “Gel gel” işareti yapıyor ve sahneye koşarak biri giriyor!

Hariciye Nazırı Davutoğlu Ahmet Paşa!

İkincisinde, bu kez Putin ve Tayyip birlikte. Putin yine birisine iki eliyle aynı işareti yapıp yanlarına çağırıyor ve yine Ahmet koşarak yanlarına geliyor!

Bu görüntülerden bizim Hariciye Nazırının uysal ve anlayışlı biri olduğu, verilen emirlere uyduğu anlaşılıyor. El işaretleriyle, parmak işaretleriyle çağrıldığında hemen zıplayıp geliyor. Türk Devleti’nin onurunu bundan sonra bu şahıs koruyacak!

* * * *

Ülkemizi bütün dünyada, ama özellikle de Ortadoğu’da rezil eden Paşamız, sadrazam seçildiği için şimdi herhalde çok mutludur.
Padişahının emrinde gölge sadrazam olarak çalışacak, onun bir dediğini iki etmeyecek, o gak demeden guk dediğini anlayacak ve emirlerini kendisinden alacak.

Yeni Heyet-i Vükela (Bakanlar Kurulu) listesi kendisine padişah hazretleri tarafından verildi bile.İş kaldı önümüzdeki günlerde padişahından sadaret mührünü alıp göreve resmen başlamasına.

(Burada bilmeyenler için bir parantez açayım. Osmanlı’da sadrazam seçilen herkese padişahın mührü teslim edilirdi. O mührü sadrazam koynunda taşır, görevden alındığı zaman iade ederdi. İdam edildiği takdirde mührü koynundan çıkarıp yine padişaha teslim ederlerdi. Hatta bu konuda yazılmış ilginç bir yakınma şiiri vardır:

“Ne günlere kaldık ey gazi hünkar/ Katır defterdar oldu eşek mühürdar.”
Hünkar, padişah… Mühürdar, padişahın mührünü koynunda taşıyan adam, yani sadrazam.)

* * * *

Sevgili okuyucularım, önceki gün padişahın huzurunda yaptığı teşekkür konuşmasında Davutoğlu Ahmet Paşa kendisine sürekli aynı cümleyle hitap ediyordu:

“Sayın cumhurbaşkanım!..”
Evet, o şahıs cumhurbaşkanı seçilmişti ama partisinin kürsüsünde bir parti lideri olarak nutuk atıyor, seçtiği yeni sadrazamı açıklıyordu.

Bu nasıl iştir?
Onun seçilmiş cumhurbaşkanı olduğunu Davutoğlu Ahmet Paşa da kabul ediyor, ancak işin yasal, anayasal ve hukuksal boyutlarını görmezden geliyordu. Anayasanın açık hükmüne karşın başbakanlıktan, parti başkanlığından ve milletvekilliğinden istifa etmiyordu ve son dakikaya kadar da etmeyecek.Anayasa ve hukuk paspas gibi çiğneniyor.

Bu açık hukuksuzluk konusunda kimi kime şikayet edeceksiniz?
Yargıtay “Ben karışmam, ne haliniz varsa görün” diyor, Yüksek Seçim Kurulu şikayet dilekçelerini savcılığa havale ediyor.

* * * *

Bundan sonra ülkemizi padişah-sadrazam ikilisi, Tayyip’in emir ve direktifleri doğrultusunda yönetecek. Padişahınkiler aynı kalacak ama sadrazamın çevresinde yeni yağcılar, yalakalar türeyecek.

Dün Abdullah ve karısının elini öpmek için kuyruğa giren omurgasızlar şimdi Cumhuriyet’in Dışişleri Bakanlığını mahveden, ülkemizi bütün dünyada küçük düşüren, Obama ve Putin’in yanlarına ayrı zamanlarda parmak işaretleriyle çağırdığı bu şahsın önünde el pençe divan duracak.

* * * *

İslamcı IŞİD örgütü Musul Başkonsolosluğumuzu basıp orayı korumakla görevli özel harekat polislerimizi ve konsolosluk çalışanlarını kaçırdığında tarihler 11 Haziran’ı gösteriyordu. Davutoğlu Ahmet Paşa hemen postasını koymuştu:

“Hiç kimse bizim sabrımızı test etmeye kalkışmasın!..”
“Yoksa fena yaparız, mahvederiz haaa” demeye getiriyordu.
Aradan geçti iki buçuk ay!..Onlardan en küçük bir haber bile yok. Aileleri isyan ediyor… Nerede esirlerimiz?
Ne sabırlı adammış bu, test ede ede sonu gelmiyor!

* * * *

Sevgili okuyucularım, Tayyip düşündü taşındı, kendisine en uygun düşecek personeli buldu! Onun emirlerinden çıkmayacak, ne derse yapacak, devletin yetkilerini Çankaya’nın kaprisleri doğrultusunda kullanacak…Padişah emredecek, boyalı saçları ve koynunda koruduğu mühürle sadrazam yerine getirecek.

Evet, kendisine en uygun olanını buldu.
Her toplum layık olduğu yönetimle yönetilir.
Böyle başa böyle tarak…

Uğur Dündar
ugur.dundar@ugurdundar.com.tr
23 Ağustos 2014
Sözcü

Sultan ve sadrazam…

Sevgili okurlarım, akıllara durgunluk veren olaylar yaşıyoruz.Ülke resmen “tek adam”ın her şeye karar verdiği, yasal olsun olmasın her istediğini yaptırdığı, diktatoryal bir yönetime doğru hızla savruluyor.Önceki gün, milyonlarca televizyon seyircisinin gözü önünde olup bitenleri sizler de şaşkınlık içinde izlemişsinizdir.

Neler, neler olmadı ki!
Örneğin, Cumhuriyet’in sönmeyen ışığına sırtını dönüp, Ortadoğu’nun karanlık labirentlerinde “Yeniden Osmanlı” hayali peşinde koşarken ülkeye hüsran ve acılarla dolu maceralar yaşatan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AKP Genel Başkanlığı ve Başbakanlığa atandı.

Atamayı hem Milletvekili, hem AKP Genel Başkanı, hem Başbakan, hem de seçilmiş Cumhurbaşkanı olan Tayyip Erdoğan yaptı! Böylece AKP’nin ileri demokrasisi, dünya demokrasi tarihinde bir ilki başarmış (!) oldu.
Türkiye fiilen iki başbakan ve iki cumhurbaşkanlı ülke haline geldi! Başbakan ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu’nu Başbakan olarak görevlendirirken Anayasa’nın 101. maddesini, Siyasi Partiler Yasası’nı ve AKP Tüzüğü’nü ayaklar altına aldı.

Bu hukuksuzluklara “dur” demesi gereken yargı kurumları ise seyirci kaldı.

* * * *

Başbakan Erdoğan tarafından Başbakanlığa atanan Davutoğlu, teşekkür konuşmasında “büyük restorasyonun ve paralel yapıyla mücadelenin” devam edeceği müjdesini verdi.

Davutoğlu haklı!
Türk dış politikasının gerçekten büyük bir restorasyona ihtiyacı var.Ama bu restorasyonu, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan Davutoğlu’na bıraktığı Cumhuriyet tarihinin en başarısız dış politika mirası zorunlu kılıyor!Zira Davutoğlu restorasyon der demez akla hemen şu sorular geliyor:

1- “Komşularla sıfır sorun” vaadiyle göreve gelip, “sıfır komşu” ile sonuçlanan yanlış politikaların sebep olduğu derin uluslararası tahribatı kim yaptı?

2- Mezhepçi çatışmaların kan gölüne dönüştürdüğü Ortadoğu’da bugünkü yürek yakan fotoğrafın ortaya çıkmasında kimin ya da kimlerin önemli rolü oldu?

3- Suriye lideri Beşar Esad’ın 2 ay içinde gideceği şeklindeki çapsız ve “akıl tutulması olarak” nitelenen uçuk öngörü kime aitti?

4- Beşar Esad’ın bir an önce gitmesi için Suriye’de çarpışan ve Suriyeli olmayan küresel cihatçılara Türkiye topraklarında eğitim ve lojistik desteği kim sağladı?

5- Kimyasal silah gibi günün birinde uluslararası yargıda mutlaka hesabı sorulacak korkunç insanlık suçuna Türkiye’nin adını kim karıştırdı?

6- Yaklaşık 4 yıldır sınırlarımızı kevgire çeviren IŞİD adlı caniler çetesinin palazlanıp büyümesine ve tüm dünyanın başına bela olmasına nasıl bir beklentiyle göz yumuldu?

7- Ortadoğu’da yeni bir Sünni imparatorluk kurma hayali peşinde koşarken, kurbanlarının kafalarını kamera önünde kesen cinayet çeteleriyle niçin yoldaşlık yapıldı?

8- Musul’daki 49 Başkonsolosluk mensubumuzu IŞİD denilen canavarın insafına kim, hangi yanlış hesapla terk etti?

9- Reyhanlı’da ve diğer vatan topraklarında yaşanan büyük acılara sebep olan yanlış politikaların tasarımcısı ve uygulayıcısı kimdi?

10- Bunlar yapılırken Cumhuriyet’in tüm dış politika birikimlerine ve milliyetçilik deneyimlerine niçin sırtlar dönüldü?

11- Türkiye, AB hedefinden; Batı değerlerinden ve seküler aklın çağdaş yol göstericiliğinden hangi hesaplarla uzaklaştırıldı?

* * * *

Sevgili okurlarım,
Buraya kadar yazdıklarımla ortadaki enkazı dikkatinize sunmaya çalıştım.Ama Davutoğlu “büyük restorasyon” derken, Yeni Türkiye’nin inşasını, yani Cumhuriyet’in Osmanlı’ya dönüşmesini ima ediyor.Sultan ve Sadrazamı’nın çoktan bu ağır enkazın altında kaldıklarını göremiyor!

http://sozcu.com.tr/2014/yazarlar/ugur-dundar/sultan-ve-sadrazam-583929/

This entry was posted in Politika ve Gundem, SEÇİM - SEÇSİS, SİYASİ PARTİLER, SİYASİ TARİH. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *