Ağrıyan Bileğin 40 yıllık sızısı
Sevgili Ustam Filozof Avukat Hayri Baltanın “Öğrenmenin Kuralları” başlıklı anılarından bir bölümünü içeren yazısını ibret alarak okudum. Ülkemde bu ibret dersini alması gerekenler o denli çok ki…
Ne yazık ki bir o kadar da böyle şeyleri dert etmeyen sorumsuz insanlar var. Bu insanlar, demokrasi adına her dört yılda bir sandık başına gider, sallama oylar atarak ülkenin başına layık olmayan insanları getirirler. Bununla da iftihar ederler.
Böyle bir ülke nereye gider? Sonra da dertlenip yakınırlar. Bunların yakınmaya hakları yoktur. Hak, kurunun yanında yanan “yaş”larındır. Asıl onlara yazık oluyor.
Ustamızın; ayakta, mutfakta, yatakta, sokakta, otobüste vb. kitap okuduğunun, ders çalıştığının Gaziantep’te çok tanığı vardır. Ne mutlu ona ki, çileli emeklerinin ürününü almayı başardı sonunda. Okuyalım:
“ÖĞRENMENİN KURALLARI:
33 yaşında (1965’te) Akşam Ortaokuluna başladığımı bütün okuyucularım bilir. Elbette bunu söylemesi kolay… Bunu şu nedenle belirttim. Anladım ki öğrenimin de bir yaşı varmış. Hani derler ya “Öğrenmenin yaşı yoktur!..” diye… İşin aslı hiç de öyle değil…
Anladım ki insan yaşlandıkça öğrenmesi de zorlaşıyor. Bunun zorluğunu hem Akşam Ortaokulu, hem Akşam Lisesi hem de Hukuk Fakültesinde gördüm…
Bu öğrenim tam 16 yıl sürdü. Bu 16 yıl içinde gündüzleri çalıştım; akşamları ise okudum. Okul tatil olduğu günlerde de bütünlemeye kaldığım bazı derslere çalıştım. Bu arada geri zekalılarla da boğuştum…
Çocuklarım ara sıra bana takılırlardı: “Baba Okulu nasıl oluyor baba?”
“Baba Okulu” zor oluyordu. İşten çıkıp okula koşuşturmanın yanı sıra okuduklarımı aklımda tutamıyordum. Bu zorluğu daha çok Hukuk Fakültesinde yaşadım. Çünkü ben Akşam Ortaokulu’nda ve de Akşam Lisesinde hep dinleyerek öğrenim görmüştüm.
Hukuk Fakültesi öğretimini gündüz yaptığı için dersleri izleme olanağım olmuyordu. İşyerinden dersleri izlemek için işverenim sendikacılardan günde bir saat izin istedim. “Emsal olur!” diye vermediler. Bu günlerde çalıştığım sendika; işverenlere, işçilere “okuma izni” için toplu sözleşme masasında dayatıyordu.
Kendi işçisi olan bana ise günde bir saatlik izni vermiyordu. Çelişki işte… Ben de zorunlu olarak derslere gidemedim ve kitapları okuyarak sınavlara hazırlandım; hazırlandım ama gel bana sor!..
İşin zor olanı da şuydu. Sayfanın başından aşağıya doğru gelince başta okuduğumu unutuyordum. Yeniden başa geçtiğimde de bu kez sayfanın altında okuduğumu unutuyordum.
Bu, dayanılacak gibi değildi, çıldıracak gibi oluyordum…
Bu kez de öğrenmenin yollarını öğreten kitaplar okumaya başlıyordum. Öğrenmenin yollarını gösteren kitaplarda da şöyle deniyordu:
“Aralıklı çalışma, canlının durumu, dikkat, ilgi, ödül-ceza, önceki bilgiler, not alma, sağlık, sürat, teknik, tekrar, uygulama…”
Bu kuralları öğrenim yaşamımda uygulamaya çalıştım. En çok da okuduklarımdan not alırdım. Bu notlarıma ise işyerinde kaçamak yaparak çıkarıp bakardım. Kimi zamanlar yüz numarada bile çıkarıp bakardım. Sokakta yürürken, otobüste giderken hep notlarımla meşguldüm
Not almak da başka bir sorun. Sağ bileğim öylesine ağrırdı ki not tutmaktan, bu gün bile zaman zaman ağrısını duyarım…
Ne diyordu öğrenme kurallarını bildiren notta: Tekrar ve uygulama….
Bu tekrarlamayı ve uygulamayı uygulayıp durdum; ayakta, sokakta, mutfakta, yatakta…
Bir de takvim yaprağından aldığım şu notlar beni yüreklendirirdi:
“İnsan için çalışmaktan başka bir uğraş yoktur.Çalışanı Tanrı sever…”
(25.6.1970 Saatli Maarif Takviminden…)
Av. Hayri Balta, 20.4.2011”
***
Gaziantep gazeteleri, bir iki “aklı eksik sözde “okur”unun şantajına boyun eğerek sevgili Balta ustamıza yazı yazdırmamak gibi bir gaflete düşmüştü. Böylece onun ibret alınacak yazılarından tüm okurlarını mahrum etti.
(Hayri Balta araya giriyor: Bu gün ise Hayri Balta’nın www.tabularatalanayalanabalta.com adresli sitesinde günlük okuyucusu sayısı 925’i bulmaktadır ve Hayri Balta sormaktadır: Yazılarıma yer vermeyen gazetelerin günlük okuyucu sayısı kaçtır acaba?.. 18.7.2014)
O ise, 90’ına merdiven dayadığı halde hala 18 yaşının eksilmeyen enerjisiyle yazmayı sürdürüyor. Varsın yayınlamasınlar Gaziantep gazeteleri Balta ustanın yazılarını. Okurları, internetteki www.tabularatalanayalanabalta.com sitesinden de bulup okuyorlar onu.
Ustamız, sizlerle bölüştüğüm yazısının sonunda teselliyi bir takvim yaprağından aldığını söylüyor:
“Çalışanı Tanrı sever…”
Tanrı, gerçekten her çalışanı seviyor mu? Bundan kuşkum var. Ayrıca her çalışma sevgiyi hak eder mi? İnsan, “Sevileyim” diye çalışmamalı. Önce kendini sevdiği, kendine emek verdiği için çalışmalı.
Tanrı, çalışanı gerçekten sevseydi, ağrıyan bileğin 40 yıllık sızısını çekene onca zulmü reva görmezdi.
Selam olsun sevmeyi bilenlere!
Fevzi Günenç, 20.4.2011