Soner Yalçın
syalcin@sozcu.com.tr
25 Mayıs 2014
Sözcü
Erdoğan’a ders: “İngiliz Soma”sı
Başbakan Erdoğan Soma vahşetiyle ilgili yaptığı değerlendirmede, 19’uncu Yüzyıl’da İngiltere’deki maden kazalarında da çok ölümlerin yaşandığını belirtti. Erdoğan, İngiltere tarihinde yaşanılan maden kazalarının nelere yol açtığından bi-haber. “İngiltere’nin Soma”sı dünya siyasal tarihini bakın nasıl değiştirdi?.. İngiltere’de maden ocakları kiliseyi nasıl böldü?.. Madenci direnişi eserlere nasıl konu oldu?..
1789 devrimiyle başlatılır 19’uncu yüzyıl…
Tanrı’dan başka kimseye hesap vermeyen
krallar ve kiliseler dönemi bitmiştir.
Siyasal devrimin ülkesi Fransa.
Ekonomik devrimin ülkesi İngiltere idi.
İngiltere, bu dönemde sanayileşen tek ülkeydi; toprağa bağlı üretimin iktidarını bitirdi. Tarım artık en büyük ekonomik güç değildi. Dönemin itici gücü; buhar gücüne dayanan sanayileşmeydi. Kömür, dönemin en değerli madeniydi.
Büyük nüfus hareketliliği yaşanmaya başladı; büyük nüfuslu kentlerin kalabalıklarını işçiler oluşturdu.İşçi sınıfı ekonomik ve siyasal haklardan mahrumdu. Ücretleri çok düşüktü, yaşama ve çalışma koşulları berbattı. Çalışma saatleri uzundu, fabrikalar havasızdı ve her türlü sağlık koşullarından uzaktı. Çocuk işçiler sefil yaşam koşullarında çalışıyordu.
Karl Marks, 7 yıl 10 aylıkken işe başlayan William Wood’un “iş hayatını” yazdı Kapital’de: Haftanın altı günü işe sabah altıda gelir, gece dokuza kadar çalışırdı. Yedi yaşında bir çocuğun günde on beş saat çalışması bağışlanabilir bir şey değildi. Ama oluyordu.
12 yaşındaki J.Murray ise, “Sabah altıda, bazen dörtte gelirim. Akşamdan sabahın altısına kadar bütün gece çalıştım, çalışırım. Önceki geceden beri yatağa henüz uzanmadım. Benimle birlikte çalışan 8-9 çocuk daha vardı. Bütün bu çalışmamın karşılığı ise aldığım para üç buçuk şilin…” diye anlattı yaşadıklarını…
Fiedrich Engels’in “İngiliz İşçi Sınıfının Koşulları” çalışması dönemin işçilerinin yaşadıklarını gözler önüne serdi.
Peki…
Daha birkaç yıl önce devrimin büyük gücü olan işçilerin ekonomik ve sosyal durumları nasıl bu derece kötüleşti? Sebebi, kapitalizmle tarih sahnesine çıkan burjuvalardı.Öncesinde, sadece toprak sahiplerinin tekelinde olan Avam Kamarası’nda söz sahibi olmak ve mevcut yapıyı değiştirmek için, işçilerle işbirliği yapan burjuvazi, haklarına kavuşunca ve “daha çok kâr” ilkesiyle hareket edince işçi sınıfına ihanet etti.
İşçilerin seçme seçilme hakları yoktu…
Grev yapmaları yasaktı…
Sendika yasaktı…
Seslerini çıkaramıyorlardı; işsizlik vardı. Aksilik karınlarını doyurdukları (anavatanı Amerika olan) patates bilinmedik bir hastalık sonucu yok oldu. Açlık kapıdaydı.Yetmezmiş gibi, iktidara ortak olan kapitalistler, daha ucuz işçi gücü için her şeyi yapmaya başladı.İktidarın hesap edemediği sosyolojik bir gerçek vardı:
Ekonomik sistemde yapılan radikal dönüşümler toplumların algısını iç dinamiklerini ve değerler sistemini değiştirir…Sanayileşme işçi bilincini artırdı:
Kaybetmekten, kaybedenler sorumlu olamazdı…
Maden kazası sonucu Başbakan Erdoğan’ın gündeme getirdiği İngiltere’deki maden kazaları yoksul kitlelerin iktidara kızgınlık ve nefretini arttırdı.
Maden ocaklarında başlayan karşı koyma hareketi 1830’ların sonlarında Kuzey İngiltere’de büyük bir hoşnutsuzluk ve muhalefet dalgası yarattı.İngiltere’deki maden kazaları, insanlık tarihine çeşitli haklar kazandırdı. Tarihte, ülkesel boyutta ortaya çıkan ilk örgütlü işçi eyleminin adı; “Çar-tizm” böyle doğdu…
Çartizm, sanayi devrimiyle başlayan toplumsal bozulmaya, yoksullaşmaya ve kötü çalışma koşullarına karşı yürütülen işçi mücadelesinin adıydı.İngilizce “charter” (ayrıcalık vermek) sözcüğüne dayanarak, bu girişime “Çartist” eylem adı verildi.
İngiltere’deki Çartist eylemin özü şuydu: Siyasal haklara kavuşmazsak bu sömürü düzen devam eder.1839’un başında, Çartistler Londra’da, bir Ulusal Kongre topladı.Altı maddelik People’s Charter (“halk bildirgesi”) hazırladılar.
– Suçlu olmayan ve akıl sağlığı yerinde olan, 21 yaş üstünde her erkek oy verme hakkına sahip olmalıdır.
– Oylamanın gizliliği sağlanmalıdır.
– Parlamento üyesi olmak için, “zenginlik” veya “toprak sahibi olma” zorunluluğu olmamalı, herkesin seçilme hakkı olması sağlanmalıdır.
– Parlamenterlere, yaptıkları bu iş karşılığında yeterli bir ücret ödenmelidir.
– Tüm seçim bölgeleri, eşit sayıda seçmene denk gelecek sayıdaki oyla temsil edilmelidir.
– Seçimler her yıl yenilenmelidir.
Meclis umursamadı
CHP’nin teklif ettiği maden ocakları araştırmasını AKP nasıl reddetti ise benzeri o dönem İngiliz Avam Kamarası’nda oldu.1839 Haziran ayında 1.3 milyon işçi tarafından imzalanan People’s Charter Avam Kamarası’na sunuldu.Fakat yapılan oylamada, parlamenterlerin büyük çoğunluğu tarafından bu dilekçe görmezden gelindi.
Bunun üzerine işçiler “genel grevi” dillendirmeye başladı.En büyük tepki; maden kazalarının yaşandığı Güney Galler madencilerinden geldi; ayaklandılar.Madenci direnişi ülkeye yayıldı.Ayaklanmaları, bir dizi tutuklama ve mahkemeler takip etti.Hareketin liderlerinden John Frost da tutuklanıp mahkemeye çıkartılanlar arasındaydı. Vatan hainliği ile suçlandı!
İşçi liderlerinden Samuel Holberry hapishanedeyken hayatını kaybetti ve Çartist hareketin şehidi oldu.Gösterilerde güvenlik güçleri işçileri öldürmeye başladı.Devlet şiddeti Güney Galler ve Batı Riding bölgelerindeki işçileri yer altında hücrelerde örgütlenmeye mecbur bıraktı; Çartist sığınıklarda gizliden gizliye silah üretimine yöneltti.
1842 yılındaki eylemler, ayaklanmalar ve protestolarla geçen ve belki de 19. yüzyılda iktidarı siyasi açıdan en çok zorlayan yıl oldu.
Tarihin ilk genel grevi
1842 Mayıs ayında işçiler bu kez üç milyondan fazla imzalı People’s Charter dilekçesini İngiliz parlamentosuna verdi. Ancak bu dilekçe de ilki gibi reddedildi.İşçi sınıfını görmemezlikten gelme tavrı, tarihteki ilk genel greve dönüştü.
İş bırakma eylemlerine o dönemde genel olarak Plug Plot (şalteri indirmek) adı verildi. Zira protestocular, fabrikalarda üretim çarklarının dönmesini sağlayan buhar kazanlarının vanalarını kapatıyorlardı. (O gün yaşananlar için 20. yüzyıl tarihçileri Genel Grev (General Strike) tabiri kullanılmaya başladı. Bazıları ise Grev Dalgası (Strike Wave) kavramını tercih etti.)
Yarım milyon işçi greve gitti. Öncüler; Dundee ve İskoçya’dan Güney Galler ve Cornwall’a dek uzanan bir bölgeyi kaplayan maden işçileriydi.Genel grev, kitle hareketleri yanında, ciddi şiddet eylemlerini de beraberinde getirdi. Hükümet ayaklanmayı bastırmak için orduyu kullandı.
1842 yazının sonunda, binlerce kişi hapsedildi. Sadece Potteries’de 116 kadın ve erkek hapsedildi. Bu dava hiç de hükümetin istediği gibi sonuçlanmıyordu; sanıklar hakkında ciddi bir suçlama yapılamıyordu.
Uzatmayayım…
Çartist hareket zamanla yolunu buldu, sosyalistlerle buluştu.İşçi önderlerinden Ernest Charles Jones ve George Julian Harney Marx ve Engels ile ilişki kurdu.Galler’deki madenci direnişinden çok etkilenen Marks, kapitalizmin sanayi devriminden sonra yaptığı vahşetine bakıp devrimin İngiltere’de olacağına inandı.
Sosyalizm İngiltere’de olmadı ama…
1839’da Galler’deki maden ocağında başlayan isyanla işçi sınıfı, önce oy kullanma hakkını, sonra seçme ve seçilme hakkını aldı. “Gizli oy” esası kabul edildi. Parlamento üyelerine aylık bağlandı. Çartist Bildiri’deki talepler birer birer hayata geçirildi.
Sadece…
Bugüne dek bildiride yer alıp da gerçekleşmemiş tek madde, “seçimlerin her yıl yenilenmesi” talebiydi!
Fakat…
En büyük kazançları işçi sınıfının kendine güvenmeyi öğrenmesi oldu. Bir de, mücadele etmeden hak kazanılmayacağını…
Madenciler İngiliz din adamlarını böldü
Soma katliamı sonrasında Nakşibendi İsmailağa Dergahı‘na mensup din adamlarının bölgeye gelmesi çok tartışıldı. Kimine göre, acıyı azaltmak için değil işçilerin tepkilerini bastırmak için görevlendirilmişlerdi.
İngiltere’deki madencilerin bu tür tavırlara tepkisi sert oldu. Şöyle…
İngiltere’de 1839’da maden işçisi ayaklanınca kilisenin tutumu şu oldu:
“İyi bir Hıristiyanın siyasi meselelere karışması doğru değildir!”
İnançlarını günlük yaşantılarının bir parçası olarak gören “Çartist Hıristiyanlar” için kilisenin bu tutumu anlaşılmazdı. Fakat…Rahip Joseph Barker gibi farklı düşünenler de vardı:
“Bir insan olarak, bu dünya üzerinde özgürce yaşayıp hareket etmenin, kötülükle gördüğüm yerde savaşmanın, kokuşmuş ve çürümüş kurum ve kuruluşları yok ederek, onların yerine topluma faydalı olacakları inşa etmenin, asli görevim olduğuna inanıyorum..”
Bu tavır, “Hiristiyan Çartist Kiliseler”in kurulmasına sebep oldu!
J.R. Stephens gibi, hareket içinde çok etkili din adamlarının, bu konudaki vaazlarını dinlemek üzere büyük kalabalıklar Çartist kiliselere akın etti.
Politik din adamları ön plana çıktı.“Hymn Book” adı verilen ve; sosyal adalet, zalimleri lanetleme, Çartist kurumlarına övgü gibi konuları işleyen dini şarkılar/ ilahiler içeren risaleler basıldı.
İlahiler İsa’nın zaferinden ziyade; emeğin sömürülmesini yahut çocuk işçiliğini protesto ediyordu. Kuşkusuz…Devletin desteklediği bir din anlayışı olan Anglilikan Kilisesi, Çartist din adamlarına savaş açtı.Çartistler uğradıkları haksız baskılara rağmen, ne kadar güçlü ve kalabalık olduklarını göstermek amacıyla, iktidarın gölgesindeki kilise ayinlerine gelip şöyle yaptılar: İncil’de kendi davalarına destek olduğunu düşündükleri, Teselonyalılar 3:10 ve Timothy 2:6 ayetlerinin okunmasını talep ettiler.
Hükümet ise vaizlerden daha çok uhrevi konuları, uysallığı, itaati öngören Romalılar 13:1-7 ve 1 Peter 2:13-17 ayetlerinin okunmasını emrediyordu.İşçi sınıfı mücadelesine dinin tavrı “Vadim O Kadar Yeşildi Ki” eserine de konu oldu.
Madenci ailesi: Morganlar
Lenin’e “Maksim Gorki’yi mi Puşkin’i mi tercih edersiniz” diye soruyorlar. “Puşkin” diyor! Çünkü Puşkin, Sibirya maden ocaklarındaki emekçilere ilişkin şiirler yazmıştı.
Dünya edebiyatını ve sinemasını derinden etkilemiş eserin adı;
“Vadim O Kadar Yeşildi Ki” Richard Llewelyn yazdığı bu “lirik” romanda, Galler’deki maden işçilerinin yaşamlarını ele aldı.Altı erkek ve bir kız çocuğu olan Galli maden işçisi Morgan Ailesi’nin en küçük oğlu Huw Morgan’ın gözünden, madenci kasabasının bozuluşu ve çöküşü anlatılıyor. “Vadimizde yaşayanlar hayatlarında hiç banka görmemişti. Biriken paralarımızı yastık altında ya da şömine bacalarında saklardık. Babam hep, ‘para harcamak içindir’ derdi. Mutlu ve kocaman bir aileydik, ta ki maden kazıcılar vadimize inene kadar.“ Sanayileşme dönemi başlamıştır; madenci patronlara kömür lazımdır ve çok lazımdır. Herkes işçi yapılır.Zamanla sorunlar baş gösterir…
Yine bir alarm düdüğü çalar. Madende kaza olmuştur. Madenin çöktüğü söylenir. Alarm sürekli çalmaktadır. Müthiş bir kaos ortalığa yayılır. Toz dumandır her yer ve insanlar çığlık çığlığa ne olduğunu anlamaya çalışır. Madenden işçileri kurtarmaya çalışırlar. Yüzlerce ölü vardır. Galler bölgesinin tarihindeki en büyük maden kazalarından biri gerçekleşmiştir.
Ölenlerden biri ailenin en büyük oğlu İvor’dur; maden arabasının altında kalmışır. Aile perişandır ve aynı anda bir haber alırlar, kızları Angaharad’ın bir çocuğu olmuştur.Kızını maden ocağının patronunun oğluyla evlendiren, greve karşı çıkan baba Morgan “Tanrı birini alırken diğerini veriyor,” der! Din ve sömürü, eserde tartışılan konulardan biri olur…
Zamanla bütün Morgan Ailesi’nin fertleri işten çıkarılır. Sebep, eski işçi oldukları ve diğerlerinden fazla para kazandıklarıdır.Morgan Ailesi için tam bir dram söz konusudur; ailede bir tek on yaşındaki çocuk Huw çalışır. Neredeyse maden işçilerinin çoğu çocuk yaştadır. Şirket, ucuz işgücü sağlamak için daha önce işe aldığı kalifiye elemanları işten çıkartıp, yerine çocukları almaktadır.Patronun oğluyla evli Angaharad çok sevdiği Huw’un maden işçisi yapılmasına dayanamaz…
Sonuçta eserde şöyle bir cümle vardır:
“Vadiden bir şeyler eksildi ve asla eskisi gibi olmayacak…”
Tıpkı…
Soma’da olduğu gibi…
http://sozcu.com.tr/2014/yazarlar/soner-yalcin/erdogana-ders-ingiliz-somasi-516939/