TÜRKİYENİN DEMOKRASİ ŞANSI VAR MI ?
Prof Dr.Coşkun Özdemir
coskunoz@superonline.com
1946 da çok partili düzene daha ilk adımlar atılırken demokrasiye en büyük darbe vurulmuştur.Saklandığı yerlerden meydana çıkan feodalite, büyük toprak sahibi ağalar, önce büyük iki eğitimcimiz Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tongucu tasfiye etmiş, arkasından köy enstitülerine saldırıyı başlatmışlardır.
Bunu halkevlerinin, öğretim birliğinin yok edilmesi izlenmiş böylece demokrasi daha çok başlangıçta sandığa indirgenmiştir. Doğunun güçlü ağası Kinyas Kartalın cumhurbaşkanıİnönüye gelip , köy enstitülerini kastederek “paşam bu okulları kapat yoksa doğudan hiç oy alamazsın” deyişi ve CHP muhafazakarları ile birlikte Mareşal Fevzi Çakmakın bu girişimlere arka çıkışı ülkemiz için bir dönüm noktasıdır ve hiç unutulmamalıdır.
İnönü, Hasan Ali nin de Köy enstitülerinin de destekçisidir.Ama o günün konjonktürüne karşı çıkacak güce sahip değildir.Yıllar sonra “ paşam nasıl oldu da siz Hasan Ali Yüceli, köy enstitülerini savunamadınız” diye sorgulandığında kısaca “ ben Atatürk değilim” diye cevap vermiştir.
1950 den sonra iktidara gelen sağcı, muhafazakar partilerin hiç biri sandık demokrasisinin bilinçli bir halk egemenliğine, laikliğe , evrensel hukuk normlarına dayanan gerçek demokrasiye dönüşmesine destek vermemişlerdir.Hemen tamamı halkın muhafazakarlık ve dindarlığını sandık zaferi olarak istismar etmeği tercih etmişlerdir.
Soldaki gelişmeler şiddetle bastırılmış, öncüleri ya hapsedilmiş, ya da öldürülmüş,toplumda sınıf bilincinin gelişmesi engellenmiştir.Bir dahinin öncülüğünde başlayan ve önemli adımlar atılan uygar, çağdaş bir bilim toplum yaratma umutları planlı bir şekilde emperyalizmin de destek verdiği bir süreçde yok edilmiştir.Bu gün dinci özellikleri ağır basan, cumhuriyet kazanımlarını, laikliği adım adım yıpratan muhafazakar bir iktidar Türkiyenin kaderine hakim olmuştur.
Laikliği benimsemediğini açıkca ilan eden, dindar ve kindar gençler yetiştirmeyi amaçlayan, mahkeme kararlarını uygulamayı ret ederek sayısız anayasa suçu işleyen ,paralel tarikatlar tarafından çökertilen hukuku savunan barolar birliği başkanına “edepsizlik ediyorsun, yalan söylüyorsun” diye hücum ettikten sonra AKP topluluğuna “Allahtan başka zafer sahibi yoktur, bizler hayatı ölümle takdir edilmiş fanileriz” diye hitap eden, böylece halka kadere rıza göstermekten başka çıkar yol bırakmayan bir politikacının Türkiyenin başbakanı olması, bu memlekette demokrasinin işlemediğinin bir kanıtıdır.
Böyle bir politikacının Türkiye halkının yarıya yakını tarafından desteklenmekten öteye karizmatik bir lider olarak görülmesi , sayısız liberal aydın, yazar, doktor, hukukçu, üniversite hocası profesör, sabık solcu, hakim savcı,milletvekili tarafından alkışlanması demokrasimizin düzeyini vurguluyor.
Bütün bu gerçeklerimizle yurdumuzda sağlıklı bir cumhurbaşkanı seçimi yapılamayacağı da açıktır.İki cumhuriyet ve laiklik karşıtının alternatifi de yazık ki muhafazakar, dindar ,laikliğe uzak duran adaylar olacaktır.Yazıyı galiba hayırlara vesile olsun diye bitirmek zorundayım