Abbas GÖKÇE
K.Meclis ve Danıştay E. Üyesi
Ermeni Soykırımı İddiası ve Yalın Gerçekler
Bir ütopya gibi, başta Ermeniler olmak üzere bazı devletlerce; 1915 yılında Osmanlılar tarafından bir buçuk milyon Ermeni katledilmek suretiyle, bir “Ermeni Soykırımı” yapıldığı iddia edilmiş ve maalesef kimi ülkeler de parlamentolarından bu iddiayı kabul edenler yasalar çıkarmışlardır (*)
Bu ülkeler, “tarihi tarihçiler yazar, siyasi parlamentolar değil!..” gafletini yaşayarak, Ermeni tarafını tutmak suretiyle yalın gerçekleri değiştirmeğe çaba göstermişlerdir.
Başta ABD olmak üzere; her yıl bu komedi, özellikle 24 Nisan tarihinde yeniden sahnelenmeğe çalışılmaktadır.
Türkiye ve Ermenistan başta olmak üzere; bütün tarihi arşivler gün ışığına çıkarıldığı taktirde ; gerçekleri göz ardı ederek peşin hükümle karar alan devletleri tarih kınamış olacaktır.
Tarihi belgelerin şahit olduğu yalın gerçek şöyledir:
Birinci Dünya savaşında Osmanlı Devleti; İngiliz ve Fransız ordularına karşı savaşırken, Osmanlı vatandaşı olan Ermeniler de doğuda Rus Ordusu ile birlik olmuş, Ermeni çeteleri köylerde, kentlerde bulunan Osmanlı halkına saldırmış, köy ve kasabaları basarak katliama başlamıştır.
Yine Osmanlı vatandaşı olan Ermeniler Kayseri, Bitlis, Erzurum, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Ankara, Van, İzmit, Adapazarı, Adana, İzmir gibi birçok illerde isyanlar çıkartmışlardır.
Bu durumda Osmanlı ordusu, iç ve dış düşmanlarla aynı anda savaşmak zorunda kalmıştır.Cephede düşman, yurt içinde Ermeni vahşet ve isyanlarıyla karşı karşıya kalan Osmanlı Devleti bu ayaklanmaları önleyebilmek düşüncesiyle, Ermeni Patriği, Ermeni kökenli Milletvekilleri ve Ermeni önde gelenlerini çağırarak “Buna engel olmalarını, Ermenilerin bu katliam, yağma, talan ve isyanları durdurmadığı taktirde, Devletin de gerekli önlemleri alacağını bildirmiştir.
Bütün girişimler hiç fayda vermeyince; Osmanlı Devleti 24 Nisan 1915 te tüm Ermeni Komitelerini kapatmış ve daha sonra bir “Tehcir Kararnamesi” çıkarmıştır.
Bu kararnameye göre:
“Ordu kumandanları, askerî gereklerden ötürü veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri köy ve belde halkını tek, tek veya toplu olarak başka yerlere sevk ve iskân ettirebilirler.”
Maddeden de anlaşılacağı üzere; herhangi bir din, mezhep milliyet ve ırk ayırımı yapılmadığı gibi Devletin bir bölgesi de esas alınmamıştır.
Kafkas, İran ve Sina cephelerinin güvenlik hattını oluşturan bölgelerdeki Ermenilerin yerlerinin değiştirilmesi, onları imha etmek değil, devlet güvenliğini sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür.
Yer değiştirme kararı bütün Ermenilere uygulanmamıştır. Şöyle ki:
• Katolik ve Protestan mezhebinde bulunan Ermenilerin yanı sıra, Osmanlı ordusunda subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet gören Ermeniler ile Osmanlı Bankası şubelerinde ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermeniler devlete sadık kaldıkları sürece göçe tabi tutulmamışlardır.
• Hasta, özürlü, sakat ve yaşlılar ile yetim çocuklar ve dul kadınlar da sevke tabi tutulmamış, yetimhaneler ve köylerde koruma altına alınarak ihtiyaçları devletçe, Göçmen Ödeneği’nden karşılanmıştır. Bu tablo, Osmanlı’nın yer değiştirme konusundaki iyi niyetini göstermesi açısından önemlidir.
“Tehcir kararı”, düşman karşısında çaresiz kalan bir Devletin aldığı zorunlu bir tedbirdir…
Tehcir kararnamesi gereğince; bu kararname kapsamına giren Ermenilerin Osmanlının güney hududuna ve Suriye’ye nakillerine başlanmıştır.Bu nakil sırasında ortaya birçok sorunlar çıkmış ve ölüm ve yağmalara sebep olmuştur. Şöyle ki:
• Nakli yapılanların yolları çok uzun ve o günün araçları göz önüne alınırsa ulaşım güçlükleri mevcuttur.
• Kış mevsiminde kar ve soğuk ulaşım zorlukları yaratmıştır.
• Rahatça konaklama yerleri bulunmadığından yolda yorgun ve bitap düşülmüştür. Yolda hastalananlar için tedavi güçlüğü mevcuttur.
• Eşkıya baskını, yağma ve öldürme olayları olmuştur. (Bunların Kürt kökenli olduğu da bilinmektedir.)
• İşte bu şartlar içinde pek çok ölüm vakaları olmuştur. (İddia edildiği gibi iki buçuk değil.) Ölümlerin nedeni işte bu, soykırım değil. Eğer soykırım söz konusu olsaydı İstanbul ve Anadolu’da bulunan ve hatta Devlet içinde görevde olan milyonlarca Ermeni göz ardı edilir miydi?
Tersine Ermeniler ve Ermeni çeteleri tüm Anadolu’da milyonlarca masum Osmanlıyı, soykırıma varan bir iştahla öldürmüşlerdir.
• Ermenilerin binlerce Türk’ün canına mal olan isyan ve katliamları karşısında bile, Osmanlı Hükümeti’nin ortaya koyduğu sakin ve sağduyulu tavır, belgeleriyle sabittir.
• Öte yandan; Ermenilerin sıkça dile getirdiği gibi yer değiştirme sırasında 1.5 milyon Ermeni ölmemiştir. Gerek Osmanlı ve Ermeni, gerekse yabancılara ait istatistikler, I. Dünya Savaşı döneminde Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin toplam nüfusunun 1.250.000 civarında olduğunu göstermektedir.
Soykırım iddiası konusunda ABD eski Başkanı Reagan’ın danışmanı Fein’a göre:
“Beyaz Saray araştırma yaptırmış ve Ermenilerin iki milyon Müslüman Osmanlı’yı katlettiği ortaya çıkmıştıtr” “ Ermeniler, kendi arşivlerini açmıyor, çünkü bu gerçeğin ortaya çıkmasını istemiyor…”
ABD Başkanı Ronald Reagan’ın hukuk danışmanlığını yapan Bruce Fein, sözde Ermeni soykırımı iddialarını değerlendirdi. Ermenilerin bu iddialarının son derece asılsız olduğunu belirten Fein, Reagan’ın başkan olduğu 1981′de bu konunun Beyaz Saray tarafından araştırıldığını ve iddiaların asılsız olduğunun belgelendiğini belirtmiştir.
Fein’in diğer açıklamalarına gelince:
“Osmanlı İmparatorluğu’nun azınlıklara karşı “müthiş” sayılabilecek bir özen gösterdiği gerçeğini unutmamak gerekir. Azınlıklar, kendi dini özgürlüklerini ve hayatlarını son derece rahat bir şekilde sürdürürdü.
Ermeni terör çeteleri I. Dünya Savaşı sırasında Fransa ve Rusya ile birlikte iki milyon kadar Osmanlıyı da öldürdüğü bir gerçek. Ermeni kayıplarının ise 500 bin civarında olduğu araştırmalarla kanıtlandı.
Burada asıl önemli konu, Ermenilerin ihanetidir. Osmanlı da kendisini savundu. Özellikle ABD’de yaşayan Ermeniler, soykırım yalanı ile büyük getiri sağlıyor. ABD yönetimi de büyük paralar döndüğü için Ermenileri karşısına almak istemiyor. Ermeniler ısrarla kendi arşivlerini açmıyor. Çünkü yıllardır soykırım yalanı ile dönen getirimi kaybetmek istemiyorlar. Arşivler açıldığı anda gerçek ortaya çıkacak.
Bir de parlamentolarından karar çıkararak tarih yazmaya yeltenen sözde devletler “ Tarihi siyasal meclisler değil, tarihçiler yazar “ gerçeğini öğrenseler…
(*)
Uruguay (1965),
Kıbrıs Rum Yönetimi (1982),
Avrupa Parlamentosu (1987),
Arjantin (1993),
Rusya Federasyonu (1995),
Kanada (1996),
Yunanistan (1996),
Lübnan (1997),
Belçika (1998),
Fransa (2001),
İsveç (2000),
İtalya (2000),
İsviçre (2003),
Slovakya (2004),
Hollanda (2004),
Polonya (2005),
Almanya (2005),
Venezuela (2005),
Litvanya (2005),Şili (2007)