CHP İzmir’de aday krizi

Prof. Dr. Tülay ÖZÜERMAN
İlk Kurşun
14 Şubat 2014

CHP İzmir’de aday krizi

Operasyon geçirerek, Y-CHP diye anılan parti hala Atatürkçü, laik çizgide ısrarlı olanların umudu. Çünkü devletin biçimini belirleyen Cumhuriyet’in tüm nitelikleri dönüştürülüyor, devletin hukuki niteliği yasa marifeti ile yok ediliyor, devlet içinde yeni bir devlet kuruluyor. Rejimde köklü bir dönüşüm yaşanıyor, her gün farklı tartışma başlığı ile oyalanırken, devletin temel taşlarından hangilerinin söküldüğünü, gedikleri gördükçe fark ediyoruz. Hızlı ilerleyen bu dönüşüm sürecine en güçlü sesle “dur” demesi gereken partidir CHP. Ancak kendisi de bu dönüşüm ağının içine çekilmiş olduğu her bir seçimde değişen aday profili ile belirginleşmektedir.

Hayli geç açıklanan belediye başkan adayları konusunun büyük deprem yaratmasını sadece yerlerinden edilenlerin hırsı ile açıklamak yanlıştır. Her aday belirlemede görülebilen tepkilerin bu kadar büyük yankı yapmasının sebebi, sadece partililer ve parti ile yakın ilişkisi olanların değil, partiye uzun süredir zorla ikna ederek oy verdirtilen kesimlerin “bu kadar da olmaz” diyerek isyan etmiş olmasıdır. Parti, kısım, parça demektir. Ortak düşünce, kanı ve tutumların paylaşıldığı, bunların davranışlara dönüştüğü zemindir. Burada sadece partiye kayıtlı olanlar yoktur, sempatizanlar, taraftarlar da vardır, hatta bunlar kayıtlı üyelerden fazladırlar…

CHP sempatizanı uzun bir süredir, sıkıştırıldığı yeri sorguluyor ve kerhen oy vermekten rahatsızlık duyuyordu. Her seçimde “AKP gelmesin” çağrısı ile sandığa gitmekten bıkkın bir kitle var. Parti bu yorgun, bıkkın kitleyi hesaplamadan hala aynı söylemle biz istediğimiz herkesi seçtiririz mantığı ile hareket edince, depremin şiddeti fazla oldu. Bu kez sadece partiye kayıtlı olanlar değil, oy kullanarak destek verenler tepki verdiler.

Siyaset bilimi literatüründen bir cümle: “Aday gösterme yetkisi kimdeyse, partinin sahibi odur”. Buradan hareketle, CHP’de partinin ideolojisi ile yakın uzak ilişkisi olmayan adayları belirleyenler, kitleye rağmen bunu yaparak sahipliklerini ilan ederken, partinin adında kalan “halk”ın ne istediğine kulak tıkamış ve sahibi sen değilsin, biziz demiş oluyorlar.

İstanbul ve İzmir’de Büyükşehir adaylarının aday belirlemenin kendi inisiyatifinde olması konusundaki ısrarları, sadece parti tabanında değil, seçmen tabanında da tepki yarattı. Listelerde, eşinden, babasından, dedesinden dolayı yer bulanlara da tepkiler var, ancak asıl tepki; başarılı belediye başkanlarının tasfiyesine oldu. Bazıları partiden istifa ederken, bunu bu süreçte sadece hırs ile açıklamak doğru değil. Neden mi? İlk kez ben de CHP adayına oy vermeyeceğim için, oyumu verebileceğim bir alternatif arayışıma yanıt bulmam gerek.

Benim ilçem Konak’ta kadın aday gösterildi. Yıllardır kadınlar çoğalsın diye mücadele eden bizler buna sevinemedik. En büyük tepki biz kadınlardan geldi. Çünkü, İzmir’in kalbi denilen ilçeden gösterilen aday; Türk bayrağını teferruat görüyor ve Atatürk rozetleri konusunda tepkili. İzmir’in her yerinde kalpaklı Atatürk resimleri olan bayraklar asılı. Bu bayrakları asanlar, rozete bile tahammülü olmayana mı oy verecekler?

Elbette vermeyeceğiz. Hangi Atatürkçü partili bu adayla yan yana çalışır, nasıl dolaşacak halkın arasında? Göreceğiz… Kadınlar gelsin dediğimiz için bize “alın size kadın aday” diye dayatılıyor. Önce Karşıyaka’dan aday gösteriliyor, ardından kendisi, Konak ilçede çok iyi tanınan, partinin gençlik kollarından itibaren çalışmış Konak adayı ile yer değiştirmek istiyor. Köklü bir partide yaşanması acı olan bu olayları izlerken, mimarlarını da atlamamak gerekiyor.

Mavi fularlar takıp, 10 Aralık hareketi ile “Baykal gitsin” (biz gelelim) propagandası yapan ve “değişim” diyen ekip, Baykal’ı parti içinde demokrasiyi işletmemekle suçluyordu. Baykal gitti, bazıları vekil oldular. Partiye demokrasi geldi mi? Partide en azından teamüller ve ciddiyet vardı. Bir de ilkeler… Partinin kırmızı çizgileri… İstanbul’un adayı Sarıgül de, her gittiği yere sarı renkleri götürüyor. Parti “değişim” diyen adaylarla, renklerle dönüştürülüyor..

Her bir seçimde adaylarla partinin kuruluş ilkelerinde ısrarlı olanlar tasfiye ediliyor. Değişimi gençler ve kadınlar geliyor diye pazarlamak isteyenler komik duruma düşüyorlar. Büyükşehir adayı neden gençleştirilmiyor da, O’nun ismini çizdiği kendisinden genç ve başarılı başkanlar gönderiliyor? Neden aday adayı olup, günler geceler boyu çalışan ve projeler üretenler değil de, sadece bu ekip istediği için, “her yere aday olabilir” ve hiç projesi olmayan kişiler aday yapılıyor?

Burada tepkilerin sebeplerini sadece özetleyebiliriz. Ayrıntılar çok daha iç acıtıcı. İstanbul’da Nasuh Mahruki’ye yapılan Aziz Nesin’in mizahlarını aratmadı. Ciddiyet gitti. Ekipçilik, inatçılık, çok başlılık geldi. “Ben olmazsam olmaz, istifa ederim, benim istediğim isimler olacak” dayatmasını yapanlar sonuçlarına katlanacak, ancak gelin görün ki, bundan parti yara alacak. Bu seçimler ders niteliğinde olmazsa, CHP’deki dönüşüm hızlanacak. İzmir’de başarılı belediye başkanlarını tasfiye eden ekibe biat etmeyenler siyaset yapamaz hale gelecekler. İzmir’deki tepkilerin sebebi budur, uzaktakilere duyurulur.

Partinin temel felsefesinden uzak adayları belirleyenlerin ülkedeki yolsuzluk, işsizlik, yoksulluk söylemleri ile bizleri baskılamaya çalışmaları daha itici oluyor. “Bunların farkındaysan, niçin partiye zarar veriyorsun, neden inatla halkın reddettiği isimleri dayatıyorsun?” diye düşünerek daha fazla tepki duyar hale geliyoruz.

Engin Ünsal; Caligula’yı yazmış: “Atını senatör seçtiren imparator” başlığı ile. Günümüz siyasetini özetlerken de; “Doğunun siyaset anlayışı tapılacak muktedirler yaratmakta çok ustadır. Tabanı delik ayakkabı ile gelenlerin kanunlaşmasını alkışlar, Tanrıyı gökyüzünden yer yüzüne indirmeye bayılır. Kendi yaşamını karartanı kahraman yapar. Yarattığı kahraman ne kadar zalim olsa ona tapmak için zerre kadar tereddüt etmez” genellemesinde bulunmuş. İzmir farklıdır… Batı’dır… Dayatmalara gelemez. İzmir ülkenin çıkışı için bir umuttur. İzmir; CHP’nin dönüştürülmek istendiğinin farkındadır ve dönüşümcülere karşı mücadele vermenin yolunu aramaktadır.

Şimdi, hem AKP’ye, hem de CHP’nin dönüştürülmesine geçit vermeyecek bir birliktelik arayışı içine girildi. “İzmir Azizdir Aziz kalacak” diyenlerin indirgemeci ve kişi odaklı siyasetine karşı bir birliktelik aranıyor. İstanbul ve İzmir Büyükşehir adayları, aday belirleme yarışına girerek partiye zarar vermekteler. Parti üst yönetimi, “İstifa ederim” tehdidini yapanların restine restle karşılık verse, CHP bu kadar kaosu yaşamazdı. Çünkü İzmir’de liste dışı bırakılan başkanlar, İzmir Büyükşehir adayı olsa partide bu kadar deprem yaşanmazdı. Hatta istenmemelerini Büyükşehir için rakip olmalarına bağlayanlar çoğunlukta. İzmir bunları fısıltı ile değil, artık çok yüksek sesle konuşuyor.

İnsafı olanları düşündürtmek için yazıyorum: İzmir’de yaşananlara tepki, ekibe yöneltilerek yönetiliyor, Baykal dönemi olsaydı, tüm tepkiler Deniz Baykal üzerinde toplanırdı. “Baykal gitsin” diyenlerin demokrasisi, Baykal döneminin de gerisinde kaldığı gibi, partinin ilkeleri, teamülleri, ciddiyeti büyük hasar gördü.

Sayın ekip, siyaseti adeta bir oyuna dönüştürüp, bizden, sizden diyerek yapmayı sürdüreceğiniz son sınırdasınız. İzmir sadece AKP’den değil, bir de sizden kurtulmak zorunda. Genel Merkez bu yazıyı ciddiye alıp, aday değiştirmeye gitmezse ilk kez benden de oy yok. Hem Atatürkçüyüm diyeceğim, hem de Atatürk’e karşı olanlara ve bu kişileri aday yapanlara oy vereceğim ve bunu AKP gelmesin diye yapacağım!…

Dolaylı yoldan CHP’nin AKP’lileşmesi ve BDP’lileşmesine; AKP’nin başlattığı açılımı adaylarla CHP’nin tamamlamasına mı katkı koyacağım? Nerede kaldı benim parti seçme özgürlüğüm?!… İmparatorun (!) atını seçmek yerine, imparator (Caligula) gitsin!… diyenlerdenim. AKP’nin biat kültürüne hayır derken, CHP’de bir ekibin biat etmeyenleri tasfiyesine seyirci mi kalacağız?

Küçük fotoğrafı bırakıp, büyük fotoğrafa bakacak olursak, Türkiye’yi yeniden dizayn edenler, bunu her bir seçimde CHP’nin adaylarını değiştirerek yapmaktalar. Küçük partilerde bölünmüş çoğulcu görüntülü yapıdan beslenen, birbirine benzeyen iki partili sisteme doğru evrilen Türkiye’de ulusalcı ve bütünlükçü siyaset tasfiye edilmek isteniyor. Tepkileri bir de buradan, ülkenin “açılım politikasından” okusanız diyorum.

Türkiye tam gaz seçime değil, her bir seçimde dönüşüme doğru hızla yol alıyor. İktidar bunu elindeki güçleri kullanarak ve paralel yapı paravanında yapıyorken, ana muhalefet her bir seçimde listelere yerleştirilen kişilerle parti içi tasfiye ile dolaylı yoldan yapıyor. Bakmayınız çarşaf gibi listeye. Türkiye birbirine benzer iki partili sisteme doğru ilerletiliyor. Seçimler bir araç olarak kullanılıp, bizleri de bu yapının içine çekerek dönüşüm meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

Medyadan İzmir’de Büyükşehir Başkanı’nın hangi belediye başkanlarını istemediğini, kimleri aday yapmak istediğini okuduğumda Sayın Kılıçtaroğlu’na yazmıştım ve kesip saklayınız, bu adaylar olursa oylar düşer demiştim. Tepkiler uyarımı haklı çıkardı. Lütfen bu yazımı sizler de Sayın Kılıçtaroğlu’na iletiniz. İzmir’in Atatürkçü olduğunu ve Atatürkçü kalma ısrarı yüzünden tepkili olduğunu anlatmamıza yardımcı olunuz

http://www.ilk-kursun.com/haber/170054

This entry was posted in Politika ve Gundem, SİYASİ PARTİLER. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *