Mustafa Yıldırım
13 Ocak 2013
HÜKÜMETİ KİM KURTARIYOR?
Paket paket, kutu kutu paralar, pazarlık görüntüleri, görüşme tutanakları ortalığa dökülüyor.Bakan çocukları, banka yöneticisi tutuklanıyor. Bir değil, dört bakanlar istifa ettiriliyor.Sarsılmak ne söz, hükümet sallanıyor; bunalıyor, düştü düşecekler, derken…
Babalar medyasının çoğunda başlık atılıyor atılıyor: “Devlet krizi var!”
Devlet krizi varsa gerisi ayrıntıdır diyen Deniz Baykal, zoraki genel başkanı Seyyid Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yetkiyi alıp koşturuyor Cumhurun reisine “Aman” diyor,” devlet krizi var!”
Baro başkanı da koşturuyor Cumhurun reisine ve sallanan hükümetin başkanına.Cumhurun reisi ve Hükümet başkanı derin bir “Oh” çekiyorlar.Pası alan Cumhurun reisi devlet katıyla, siyasal parti yöneticiliğiyle ilgisiz Hocaefendi’yle mektuplaşıyor.
Hükümetin başkanı kendisini toparlıyor; seri gezilere çıkıyor. O uzak ülkelerdeyken yüzlerce polis yöneticisi görevinden alınıyor.Derin derin soluklanan Hükümet başkanı sesini yükseltiyor:
“İçerde günahsızlar var!”
Kendi kendine gelin-güvey olan “devlet krizi” çözücüleri, “Kimdir o günahsızlar?” diye sormuyorlar.“28 Şubat mağduru” denilerek aklanmaya çalışanlar mı?
Humeyni-Kürt Hizbullahileri mi?
İran askeri kamplarında eğitilen yerli yabancı çok sayıda insana kıyan İslami hareketçiler mi, al-Kudüs Kuvvetleri elemanları mı?
Madımak davasında hüküm giyenler mi? (Zanlıların çoğu zaman aşımından kurtulunca Hükümet başkanı “Milletimize hayırlı olsun” demişlerdi.) İçerde “günahsızlar var” diyen Hükümet başkanının “28 Şubat post moderndi” dedikten hemen sonra “operasyonlar dost modern” deyişini duymazdan geliyorlar.
“Günahsız yatanlar ‘dost modern’ operasyonun mağdurları mı acaba?” diye de sormuyorlar.Oysa “dost modern” operasyondan bu yana Hükümet başkanının, Cumhurun reisinin, bakanlardan herhangi birinin ağzından “Ergenekon”, “Silivri”, “Metris”, “Hasdal”, “Balyoz”, “casusluk davası”, “kumpas” sözleri çıkmadı.
Yalnızca siyasal hiçbir sorumluluğu olmayan bir “müşavir” söz arasında “kumpas kuruldu” demişti, o kadar! Ortada fol yok, yumurta yokken kendi kendine gelin-güvey olanlar, yine işin kolayına kaçmışlardı!
Onlar ortamı yatıştırıp ham hayallere kapılırken fırsatı yakalayan Hükümet başkanı şeyhlere, hocalara baş eğdirdi; gücün her zaman maaş verende olduğunu gösterdi ve gelin-güvey olanlara, tıpkı eski günlerdeki gibi, sonucu bildiriverdi:
“Haddini bil!”
Hükümet başkanı konuşmadan önce önüne gelenin ırzına sözleriyle saldıran, Madımak avukatının TBMM’deki tekmesi “haddi” belirlemişti!
Yeniden yargılanma (yargıçları belliyken) çözümleri üretenler bir de baktılar ki “Yetmez, ama evet” ya da ünlü “devrim teorisyeni” Oya Baydar’ın “Gönül rahatlığıyla evet” anayasası daha yeterli oluyor ve hâkimler doğrudan emir altına giriyorlar!
Onu bunu bir yana bırakırsak, “devlet krizi” var deyip ortaya atılıverenler, teknik çözümler önermeye koşanlar, suç duyurusunda bulunuveren TSK yöneticileri başarılıdırlar.
Zaten ne zaman halk kıpırdanıp gerçek temizliğe girişiverecek hemen öne atılıp halkın önünü tıkıyorlar. Oysa savaş esirlerinin özgürlüğü için mahkeme kararı beklendiği tarihte görülmedi.