YAZIYAyorum ;
Bu yazılar
Türkiye’yi vesayetten kurtardık ,
ileri demokrasi getirdik,
diyen buyurgan bir derin Devletin ,
sözlerle ve yalanlarla inşa ettikleri
sahte demokrasinin ardında olanlara ışık tutmakta ve
insan haklarının nasıl ihlal edildiğini belgeleyerek
seneler sonra Türkiye’nin nasıl bir sanal tezgahtan
geçtiğine dair tarihe not düşmektedir.
Satılmış medya gerçekleri gizleyerek,
Devlete ve laik cumhuriyet rejimine
tuzak kuranları saklamaktadır.
Bunları yapanlar ve gerçekleri saklayanlar,
İktidarın gücüyle insanlara acı ve ızdırap çektirenler,
Polis gücünü kullanarak gençlerimizi öldürenler, kör edenler,
Ülkeimizin değerli aydınlarını , askerlerini hapsedenler,
Hukuk ve yargıyı yok edenler,
Bu karanlık tuzaklara alet olanlar,
Yabancı devletlerle ve tarikat / cemaatla işbirliği yapanlar
Türkiye’nin gününü ve geleceğini çalanlar,
İnançlı gözükerek ,DİNcilik yapanlar,
Ülkemizin kaynaklarını talan ederek çalanlar,
tarihin çöplüğünde nefretle anılacaktır.
Naci Kaptan
11.11.2013
Merdan Yanardağ
merdan.yanardag@yurtgazetesi.com.tr
10 Kasım 2013
Ergenekon davasına nasıl dahil edildim ? * 1
Öyle anlaşılıyor ki kamuoyu benim Ergenekon davasında tutuksuz yargılandığımı büyük ölçüde unutmuştu. Çünkü bu soruşturma kapsamında 2008 yılında gözaltına alınmış, üç gün sonra mahkemeye bile çıkarılmadan serbest bırakılmıştım. Yakın çevrem dışındaki insanlar, bu davanın benim için bittiğini, zaten ortada kabul edilmeyecek br yanlışlık olduğunu düşünüyordu.
Dolayısıyla 5 yıl boyunca tutuksuz yargılandıktan sonra 10 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırılmam ve henüz dava Yargıtay aşamasındayken (hüküm kesinleşmemişken) tutuklanmam kamuoyunda, beni izleyen çevrelerde bir şaşkınlık ve tepki yarattı. Çünkü benimle aynı cezaya çarptırılan, hatta müebbet hapis cezası alan bazı sanıklar tutuklanmadığı halde, bana yönelik bu özel uygulamanın bir anlamı olmalıydı. Hukuken, siyaseten ve ahlaken meşru olmayan, vicdanların kabul edemeyeceği bir tablo vardı ortada. Açıkça kin güdülüyor ve adeta intikam alınmaya çalışıyordu. Peki ama neden?
Sevgili okurlar işte bu Pazar yazısında “o” nedeni anlatacağım. Gerçi daha önceki iki yazımda ve verdiğim kimi röportajlarda bu nedeni birçok boyutuyla anlattım. Ama bu kez, daha önce üzerinde durmadığım, konuyu uzatmamak için yazmadığım fakat çok önemli olan bazı konulara yer vereceğim. Davanın en başına giderek, ilk gözaltına alındığım günlerde yaşanan çok özel bazı gelişmeleri yazacağım. Ayrıntılara işaret edeceğim.
Çünkü benim Ergenekon davasına dahil edilme sürecim, kişisel bir hikaye değil. Bu tertibin niteliğini, saldırının boyutlarını, yeni rejimin karakterini, gerici kuşatmanın kapsamını ve Ergenekon soruşturmasının arkasındaki gücün kim olduğunu somut ve şaşırtıcı şekilde ortaya koyuyor. Bu bakımdan benim bu davaya dahil edilme serüvenim kişisel olduğu kadar, ülke bakımından önem taşıyor. O halde başlayalım.
CEMAATE SUÇÜSTÜ
Kanaltürk Televizyonu, 2004-2008 yılları arasında yaklaşık 5 yıl boyunca Türkiye’de muhalif medyanın en etkili kurumu oldu. Bir avuç gazeteci olarak kurmuş ülkenin en büyük ve en çok izlenen televizyon kanallarından birini yaratmıştık. Bütün muhalefet odaklarını içeren, kendi içinde çoğulcu bir yapı kuran ve toplumun çok büyük kesiminin sahiplendiği bir medya modeli oluşturmuştuk. Birçok tabuyu ve yasağı kırdık; ezilenin, mazlumların, emekçilerin sesi olduk. Elbette Kanaltürk’te çalışan program yapan herkes aynı düşünce ve çizgide değildi. Olması da gerekmiyordu. Dediğim gibi genel çizgide bütünlük ama kendi içinde çeşitlilik gibi zor bir bileşimi sağlamıştık.
Ben Kanaltürk’te Yayın Kurulu üyeliğimin yanı sıra, ‘5. Boyut’ isimli bir haber analiz programı yapıyordum. Bu programı (aynı isimle) başka kanallarda da sürdürdüm. Çünkü 5. Boyut 1996 yılında ilk kez Kanal E (CNBCE) televizyonunda ekrana gelmişti. Hazırlayıp sunduğum bu programın yanında, zaman zaman Kanaltürk ana haber bültenine de katılıyor ve gündemi yorumluyordum. Özel haberler, dosyalar hazırlıyordum. Bu arada Tuncay Mollaveisoğlu askere gidince onun yaptığı “Yolsuzluk ve Yoksulluk” isimli, ağırlıklı olarak ekonomi gündemini izleyen programın yapımını da ben üstlendim. İşte 6 ay boyunca hazırlayıp sunduğum bu programda, 2006’nın son aylarında (eylül-ekim) Fethullah Gülen Cemaati’nin siyasal, örgütsel ve ekonomik yapılanmasını deşifre eden üst üste 2 dosyayı ekrana getirdim.Titiz bir çalışma ve yoğun bir araştırma sonucu hazırladığım bu dosyalar büyük olay oldu. Programdan sonra deyim uygunsa kıyamet koptu.
Çünkü bu programlara konuk olarak Fethullah Gülen’in eski yardımcısı, uzun süre hareketin 2 numarası olan Nurettin Veren katılmış, kelimenin tam anlamıyla sarsıcı açıklamalar yapmıştı.
Yüksek Makine Mühendisi olan Veren, hareketin başından beri Gülen’le birlikte olan, İzmir’de ilk yapılanmayı birlikte oluşturdukları kişiydi. Deyim uygunsa hareketin pilot kabininden geliyordu. Samanyolu Televizyonu, Zaman Gazetesi, bir dönem TSK yapılanması, finans kuruluşları ve yurtdışı eğitim kurumları ona bağlıydı. Siyasetçilerle ilişkileri de Nurettin Veren yürütüyordu. Bana neden hareketten ayrıldığını da anlattı. Açıkladığı her şeyin belgelerini, çok özel fotoğraf ve görüntüleri verdi. Çarşı karışmıştı. Programın çok sayıda tekrarı yayınlandı. İzleyici rekorları kırıldı. Cemaatin TSK, Emniyet, medya, eğitim, sağlık, finans ve yurt dışı yapılanması büyük ölçüde deşifre oldu. Ortaya somut kanıtlar konulmuş ve birinci dereceden tanıklar eşliğinde program yapılmıştı. Programa tam 165.000 kısa mesaj (SMS) geldi. Bu rakam televizyon dünyasında hala kırılamayan bir rekordur. Program bittikten sonra saatlerce mesaj gelmeye devam etti.
CEMAAT SALDIRIYA GEÇİYOR
Bu programdan sonra, konuya ilişkin çok sayıda röportaj verdim. Davet edildiğim programlara katıldım. Konferans ve toplantılarda konuştum.
Bunun üzerine Cemaat elindeki bütün medya araçlarıyla bana karşı saldırıya geçti. Yoğun bir karalama kampanyası başlatılarak, beni hedef göstermeye başladı. Tehditler aldım, polis durumun ciddi olduğunu ve dikkat etmemi istedi. Koruma önerisini kabul etmedim.
Aleyhimde kampanya Ergenekon davasına dahil edilmeme kadar aralıksız şekilde ve yoğunlaşarak sürdü. Benim “aşırı solcu, Marksist, ulusalcı, PKK’lı ve Ergenekoncu bir terörist” olduğum ileri sürülüyordu. (Aşağı yukarı bugün aynı gerekçelerle hapse atıldım.) Akıl ve mantık dışı bir kampanyaydı. Cahilceydi. Bir arada olamayacak kimlik ve sıfatların tümü benim için kullanılıyordu. Ama bu iddiaların saçma olması önemli değildi. Önemli olan benim susturularak etkisizleştirilmemdi. Bunun için her yolu mubah sayıyorlardı.
TÜRKİYE NASIL KUŞATILDI?
Aynı dönemde söz konusu programın gözden geçirilmiş bant çözümleri ile benim Gülen Cemaati hakkındaki araştırma ve analizlerimdem oluşan bir kitap yazdım. Kitabın adını, “Türkiye Nasıl Kuşatıldı?” diye belirledim. Alt başlığı ise, “Gülen Hareketinin Perde Arkası” şeklindeydi.
Bu kitap, program kadar ses getirdi. Hatta daha etkili oldu. Çünkü ortaya uçucu değil bir de kalıcı bir ürün/eser koymuştum. Sonradan adını, “Kuşatılan Türkiye” diye kısalttığım bu kitap haftalarca en çok satanlar listesinde kaldı. Korsan baskıları yapıldı, tam 26 baskıya ulaştı.
Bu gelişme üzerine cemaat saldırılarını daha da arttırdı. Aynı günlerde bir mali operasyonla Kanaltürk televizyonu elimizden alındı. Kanal cemaate yakınlığıyla bilinen İpek Grubu’nun eline geçti. Altın madeni işletmeciliği yapan İpek Grubu Bugün Gazetesi’nin de yayıncısıydı. Biz böylece işimizi kaybetmiş, ekonomik sıkıntılar içinde gazetecilik mesleğimizi sürdüreceğimiz bir ortam aramaya başlamıştık. Mesleğimizi yapmak, muhalefetin sesinin kesilmesini önlemek ve gazetecilik onurunu korumak için ‘Kanal Biz’ televizyonunu kurduk.
Ancak o günlerde Ergenekon operasyonları başlamış, sinsi bir plan devreye sokulmuştu. Öyle ki, 2007 yılında yapılan ve milyonlarca yurttaşın katıldığı barışçıl Cumhuriyet Mitinglerinin hemen ardından hız kazanan bu operasyonlar, kendini ilk başta ele vermeyen bir yöntemle sürdürülüyordu. Biz gazeteciler, bir yandan olayı anlamaya ve analiz etmeye çalışırken, diğer yandan da bu soruşturmanın bize kadar uzanacağını aklımızın ucundan geçirmiyorduk.
DALGA DALGA OPERASYONLAR
Şok baskınlarla sürdürülen Ergenekon operasyonu, kamuoyunun “dokunulmaz” saydığı, saygın isimlere yönelmeye başlamıştı. İlhan Selçuk, Türkan saylan, üniversite rektörleri, emekli generaller, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan gözaltına alınıyor, çoğu tutuklanıyordu. Sabaha karşı evler basılıyor yandaş medya üzerinden yoğun bir itibarsızlaştırma kampanyası yürütülüyordu.
Ortada farklı bir durum, örtülü bir dinci-faşizan darbe girişimi vardı. Olayı böyle analiz eden uzun bir makale ve bu makalenin de içinde yer aldığı bir kitap hazırlamaya başladım. Solun ve sosyalistlerin Ergenekon olayına bakışını ortaya koyacak bir ortak kitap hazırlamayı hedefliyordum. Çünkü dinci iktidar Cemaat, kamuoyu ve toplumdan rıza üretmek için solu yedeklemeye çalışıyordu. Sinsi ve bozuk bir girişimdi. Sosyalist hareketin bütün eğilimlerini temsil edebilecek isimlerin (entelektüel ve siyasal liderlerin) yazılarının bulunduğu, benim de en uzun bir analizle katıldığım bu kitabı hazırladığım sırada, 27 Ekim 2008’de Ankara’da gözaltına alındım. Kitabı, serbest bırakıldıktan sonra, “Ergenekon ve Sosyalistler” adıyla yayınladım. 3 baskı yaptı.
ALMANYA KONFERANSI VE GÖZALTI
Gözaltına alınma olayını genişçe anlatacağım. Ancak öncesinde çok önemli bir gelişme olduğunu daha sonra anladım. Biz yeni televizyon kanalını yine kıt kaynaklarla boğuşarak kurmaya çalıştığımız 2008 Ekim ayı başında beni Almanya’ya bir konferans vermek için davet ettiler. Konu, “Fethullah Gülen Hareketinin Perde Arkası” olarak bildirildi. Kitabımın altbaşlığı ile aynıydı. Düzenleyen, “Türk –Alman Akademisyenler Birliği” ile bazı sivil toplum kuruluşlarıydı. Yerel yönetimin de desteğiyle Stutgart kentinde düzenlenecekti. Kabul ettim, ‘8 Ekim 2008 sabahı Almanya’ya gidecektim. Vizemi aldım, uçak biletleri ve otel rezervasyonu gönderildi.
İşte bu konferansa gidemedim. Çünkü konferans tarihinden bir gün önce 27 Ekim 2008 günü gözaltına alındım. Operasyon, Ergenekon soruşturması kapsamında yapılmıştı. Ancak bu konuya ilişkin ciddi hiçbir sorgulama yapılmadı. Buna karşılık neden Deniz Feneri ile ilgili program yaptığım “Hocaefendi” ile niçin uğraştığım konusunda “sohbet” yapıyorlardı. İstediğim halde tutanaklara geçirmediler. Ancak siyasal ve mesleki geçişim didik didik ediliyordu.
Benim üzerimden muhalif basına ve sola bir mesaj verilmek istendiği anlaşılıyordu. Gözaltına alınmam basında geniş yer aldı. Ancak Alman basını, vereceğim konferansı engellemek için gözaltına alındığımı belirtiyordu. Konferansı düzenleyenler bir basın toplantısı yaparak olayı protesto etmişti. Büyük tepki vardı.
Üçüncü gün savcılığa sevk edildim. Sorgumu Zekeriya Öz yaptı. İleri sürülen suçlamaları ben ve avukatım somut ve matematiksel olarak çürüttük. Ardından mahkemeye bile çıkarılmadan serbest kaldım. Tablo takipsizlik kararı verileceğini gösteriyordu.
Konferansa gitmem engellenmişti. Serbest bırakılınca sert bir açıklama yaparak, Türkiye’nin örtülü bir darbe ile karşı karşıya olduğunu ve buna yönelik olarak mücadele etmekten vazgeçmeyeceğimi söyledim. Zaman Gazetesi “pişman değilmiş” diye haber yaptı.
Merdan Yanardağ
merdan.yanardag@yurtgazetesi.com.tr
11 Kasım 2013
Ergenekon davasına nasıl dahil edildim? (2)
Deşifre olan Cemaat Yanardağ’ı hedef alıyor
Halen Muğla’da tutuklu bulunan Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın “Ergenekon Davasına Nasıl Dahil Edildim?” başlıklı yazısının bugün ikinci bölümünü yayınlıyoruz.
Yanardağyazının dünkü birinci bölümünde2006’nın son aylarında Fethullah Gülen’in yardımcısı Nurettin Veren’i Kanaltürk’te bir programa çıkardığını anlatıyor. VerenCemaat’in ilişkilerini deşifre eden açıklamalar yapıyor. Program büyük yankı yaratıyor. Yanardağ daha sonra bu kapsamlı söyleşiyi analizlerle destekleyerek “Türkiye Nasıl Kuşatıldı?” adlı bir kitap yayınlıyor.
Bunun üzerine Cemaat Yanardağ’ı hedef alıyor. Cemaat Kanaltürk Televizyonu’nu satın aldırıyor. Bu sırada dalga dalga Ergenekon operasyonları başlıyor.Yanardağ2008 Ekim ayı başında “Fethullah Gülen Hareketi’nin Perde Arkası” başlıklı bir konuşma yapmak için Almanya’ya konferansa davet ediliyor. Konferans tarihinden bir gün önce 27 ekim 2008’de Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınıyor. Sorguyu Zekeriya Öz yapıyor. Yanardağ mahkemeye bile çıkarılmadan serbest bırakılıyor. Yanardağ “Tablo takipsizlik kararı verileceğini gösteriyordu. Konferansa gitmem engellenmişti” diyor.
2. BÖLÜM
Konferansa gitmem engellenmişti. Serbest bırakılınca sert bir açıklama yaparakTürkiye’nin örtülü bir darbe ile karşı karşıya olduğunu ve buna yönelik olarak mücadele etmekten vazgeçmeyeceğimi söyledim. Zaman Gazetesi “pişman değilmiş” diye haber yaptı.
ALMANYA’YA GİDİŞ VE KONFERANS
Serbest bırakıldıktan sonra Almanya’dan aradılar ve konferansı yapmak istediklerini söylediler. Kabul ettim. Çünkü adli bir kısıtlama uygulanmadan serbest bırakılmıştım. Bana iptal edilen konferansı izlemek için başvuranların profilini ilettiler. Yerel hükümetin de desteklediği bir konferans olduğu için resmi bir boyutu da vardıizlemek isteyenler önceden isimleriyle başvuru yapıyordu. Tablo ilginçtiçok sayıda milletvekilieyalet hükümetlerinin eğitim bakanları bazı eyaletlerin içişleri bakanlarıAnayasayı Koruma Örgütü temsilcileriABD’nin Stutgart Başkonsolosu ve yardımcısı konferansı izlemek için başvuranların arasındaydı. Büyük çoğunluğu akademisyenler ve gazeteciler oluşturuyordu. Her meslekten insan vardı. Konferans Almancaydı. Bu tabloya görünce organizasyonun ciddiyetini ve Cemaat’in neden paniğe kapıldığını daha iyi anladım.
KONFERANS’A YENİ TARİH
Konferans için yeni tarih 2 Şubat 2009 olarak belirlenmişti. Ayrıca 4 Şubat günü de başka bir salonda Türkler için konferansı tekrarlayacaktık. “tamam” dedim.
Gittim ve konferansları verdim. Çok başarılı geçti. Aşağı yukarı aynı izleyici profili vardı. Eyalet Hükümeti binasındaki salon 450 kişilik olmasına karşın yaklaşık 600 kişGittim ve konferansları verdim. Çok başarılı geçti. Aşağı yukarı aynı izleyici profili vardı. Stutgart i gelmişti. Koltuk aralarına ve yanlarına sandalyeler kondu. Simultane çeviriyi İstanbullu bir Ermeni dostumuzfiloloji profesörü Varujan bey yaptı. Televizyon ve radyo programlarına katıldım. Gazeteler habere yer verdiler. İkili görüşmeler istedilerbazılarını kabul ettim.
İki gün sonra Türklere yönelik düzenlenen konferansa katılım daha da yüksektitam 1200 kişi katıldı. Çok coşkuludinamik ve verimli geçti. Sorular Ergenekon konusunda yoğunlaşıyordu.
Almanya’da çarpıcı bir şey öğrendim. İnsana “bu kadar da olmaz” dedirtecek türden bir şey. İlk konferans öncesinde ben daha gözaltına alınmadan Zaman Gazetesi’nin Stutgart temsilcisi İsmail Kul iki sayfalık bir dilekçeyi eyalet hükümetine vererek beni ihbar etmiş. İsmail Kulbenim “PKK’lı aşırı solcu ve Ergenekoncu bir terörist” olduğumu ileri sürerek konferansın düzenlenmesi halinde Almanya’daki Müslümanların buna tepki göstereceğiniolayların çıkabileceğini belirtmiş. Türkiye’de benim aleyhimde yürütülen kampanyadaki suçlamalarla birebir aynı gerekçeler sunulmuş!
Alman makamları bu isteği reddetmiş. Ben bu dilekçenin örneğini istedim. Kural gereği vermiyorlarmışancak davaya dahil edilirsem savunmam için gerekli olacağını belirterek ısrar ettim. Almanya’daki konferansı organize eden arkadaşlarımızın da girişimiyle bir kopyasını verdiler. Önemli bir belgeydisavunmama ekledim.
Türkiye’ye 6 Şubat 2009 tarihinde döndüm. Bana 8 Şubat 2009’da yurtdışına çıkış yasağı konuldu ve Ergenekon davasına 27 numaralı sanık olarak dahil edildim.
CEZAEVİNE GİDEN YOL
Davaya dahil edilmenin hikayesi kısaca böyle. Birçok ayrıntıyı kaçınılmaz olarak atladım. Ancak bunları tarihe not düşmek için özellikle şu günlerde yazmak gerekiyordu.Almanya’dan döndükten sonra bana yapılan telkinlere ve dostça uyarıların yanı sıra örtülü tehditlere karşın susmadım. Dinci-faşizan darbeye karşı mücadele etmeyi sürdürdüm. Mesleğimi doğru ve ahlaklı şekilde yapmaya ve gazeteciliğin haysiyetini korumaya çalıştım.
Bu dönemde yazdığım “1. Cumhuriyetin Sonbaharı” isimli Destek Yayınları’ndan çıkan ve 5 baskı yapan kitabımda dönemi analiz ettim. Cumhuriyetin kazanımlarının ve insanlığın ilerici birikiminin nasıl imha edildiğinin kurulan yeni rejimin niteliğini Ergenekon tertibinin perde arkasınıbu aşağılık komplonun arkasındaki güçleriHrant Dink cinayetinin iç yüzünü yazdım. Emniyet ve yargı içindeki gizli yapılanmayı deşifre ettim.
Bana ceza verilmesine ve hapishaneye giden yolda bu kitap önem taşıyor. Halen piyasada varokumanız sevindirir beni. Olayın daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunur. Kitabın alt başlığı ise “Bir ABD-AKP ve Cemaat KomplosuErgenekon Darbesi” şeklindedir.
Ulusal Kanal’da 5. Boyut programlarını sürdürdüm. Yön Radyo’da dostlarımızla her hafta gündemi yorumladıminternet ortamında Sol Portal’da düzenli makaleler yazdım. Konferanslar vermeye söyleşilere ve davet edildiğim televizyon programlarına katılmaya devam ettim. Bütün bu alanlarda dinci-faşizan iktidaraörtülü darbe girişimine karşı mücadeleyi sürdürdüm. Cemaati deşifre ettim.
Yurt Gazetesi’ni adeta yoktan var ederek kurmamBağımsız’ı haftalık bir haber-analiz dergisi olarak yaratmam ve arkadaşlarımızla birlikte yakaladığımız başarı iktidar ve Cemaat için bardağı taşıran son damla oldu. Genel yayın yönetmenliklerini yürüttüğüm Yurt Gazetesi ve Bağımsız Dergisi belli ki çok rahatsız etmişti. Bazı kişiler en azından dava bitene kadar biraz geri çekilmemi istediler. Bu teklifin sahipleri her zaman malum çevrelerden olmuyordu. Beni sevdiği için dostça öneriler yapanlar da vardı. Sağ olsunlar.
Ancak böyle davranmayı kendimemesleğimin haysiyetinefelsefi tercihlerime ve tarihime yakıştıramadım. Mahkemede siyasi savunma yaptım. Çünkü dava siyasiydi. Sevgili avukatlarımdan birininkarşı çıkmasına rağmen siyasal savunma yapmanın daha doğru olacağına inandım.
Ve 5 Ağustos 2013 günü yapılan karar duruşmasında 10 yıl 6 ay ceza verilerek hakkımda yakalama kararı çıkarıldı. Dava sürecindeki “olumsuz tutum ve davranışlarım nedeniyle” indirim uygulanmadığı da kararda belirtiliyordu.
Oysa duruşmalara gittiğimde genellikle konuşmamıştım. Buna gerek yoktu çünkü. Ancak onlar benim dışarıdaki hayatımımesleğimi yapma biçimimi izlemişsavunmamı da dinledikten sonra bu karara varmışlardı.
Buradayız.
Merdan Yanardağ için mektup adresi: E Tipi Cezaevi Muğla
http://www.yurtgazetesi.com.tr/ergenekon-davasina-nasil-dahil-edildim-makale,6315.html