Cumhuriyet döneminin sonu bu,” diyor Gül kesin bir şekilde. “Eğer Ankara nüfusunun %60’ı gecekondularda yaşıyorsa, bu durumda laik sistem başarısız olmuştur ve biz de bunu kesinlikle değiştirmek istiyoruz.”
“This is the end of the republican period,” Mr Gul says flatly. “If 60 per cent of Ankara’s population is living in shacks, then the secular system has failed and we definitely want to change it.”
Cumhuriyet 09.10.2013
AİHM, Gül’ün istemiyle yayını durdurulan
Cumhuriyet’in başvurusunu haklı buldu
Sansür mahkûm
Özgürlüğün ağır ihlali Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Gül’ün The Guardian gazetesine verdiği demeçteki sözlerini kullanan gazetemizin yayınının durdurulmasını “ifade ve basın özgürlüğünün ağır ihlali” olarak yorumladı.Türkiye oybirliğiyle mahkûm edildi.
Cumhuriyet kapıyı açtı AİHM’nin kararı benzer davalar için örnek olacak.Buna göre, yargıçlar yayın yasağı uygulamadan önce savunma haklarına uymak zorunda kalacak.Ayrıca usul yönünden de yeni güvenceler gelecek.Karar, ulusal yargı organlarında tamamlanmamış bir yargı süreci ile ilgili olması nedeniyle de ilk olma özelliği taşıyor.
Haber Merkezi – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yabancı bir gazeteye verdiği “Türkiye’de Cumhuriyetin sonu geldi.Biz kesinlikle laik sistemi değiştirmek istiyoruz” yönündeki sözlerini kullanan Cumhuriyet gazetesi hakkındaki yayın durdurma yasağında idareyi haksız bularak tazminat ödemeye mahkûm etti.
AİHM kararında yayın durdurma yasağının ifade ve basın özgürlüğünün ağır ihlali anlamı taşıdığı vurgulanırken benzer davalar için emsal niteliği taşıyor.Buna göre, yargıçlar yayın yasağı uygulamadan önce savunma haklarına uymak zorunda kalacak.Ayrıca usul yönünden de yeni güvenceler gelecek.
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde gazetemiz Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İngiliz The Guardian gazetesine 1995 yılında verdiği röportajda “Türkiye’de Cumhuriyetin sonu geldi.Biz kesinlikle laik sistemi değiştirmek istiyoruz” yönündeki sözlerini manşetten kullandı.
Gül ise The Guardian’a verdiği röportajda söz konusu sözleri kullanmadığını belirterek 50 bin lira tazminat ve ihtiyati tedbir talebiyle Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurdu.
Mahkeme ilgili haberin yayınını durdurdu.Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Gül,2008 yılında açtığı davadan feragat ederek şikâyetini geri çekti ancak yayın yasağı 11 ay süresince uygulandı.
Mahkemenin kararı üzerine Cumhuriyet gazetesi avukatları Prof.Dr.Semih Gemalmaz ve Avukat Akın Atalay, yayının Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde karşıt fikirleri kamuoyuna duyurmak amacıyla yapıldığını, yayın yasağının ifade ve basın özgürlüğünü ihlal anlamına geldiğini belirterek AİHM’ye başvurdu.
Cumhuriyet’in başvurusunu dün karara bağlayan AİHM, Gül’ün 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı adaylık sürecindeki Cumhuriyet gazetesinin yayınına ilişkin verilen durdurma kararını, basın özgürlüğünün ağır ihlali olarak mahkûm etti.
AİHM, basın özgürlüğünün ihlal edildiğine oybirliği ile karar verirken ayrıca başvuran Cumhuriyet Vakfı, Yeni Gün Haber Ajansı AŞ ve Cumhuriyet gazetesi sorumlu müdürünün her birine 2 bin 500’er Avro manevi tazminat; avukatlık, posta masrafları olarak da 5 bin 100 Avro ödenmesine karar verdi.
AİHM’den bir ilk
Cumhuriyet’in başvurusu üzerine AİHM tarafından verilen bu karar, bir başka yönüyle bir ilk olma özelliği de taşıyor.AİHM’nin kararı ulusal yargı organlarında tamamlanmamış ve devam etmekte olan bir yargılama hakkında olması, davanın sonucunda verilecek karardan bağımsız olarak yayın yasağını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı bulması, basın özgürlüğüne ilişkin başvuruları da etkileyecek.
Bundan sonra emsal niteliği taşıyacak olan karara göre, basın yayın kuruluşları için ilgili mevzuata usuli güvenceler eklenmesi gerekeceği ifade edilirken yargıçların, yayın yasağı, durdurma ve tedbir kararları vermeden önce savunma haklarına uymaları gerekecek.
Kararda, mahkemenin verdiği yayın durdurma kararıyla Cumhuriyet’in güncel bir siyasi tartışmaya kendi penceresinden katkı yapmasının engellendiğine dikkat çekildi.
Basın özgürlüğünü bu şekilde sınırlamanın demokratik bir toplumda meşru, ölçülü ve zorunlu sayılamayacağının belirtildiği AİHM kararında, yayın yasağının basın özgürlüğünün ağır ihlali anlamına geldiği belirtildi.
***
KONUYA İLİŞKİN HABER
‘Abdullah Gül, o sözleri söyledi’
Hürriyet
Emre KIZILKAYA / DIŞ HABERLER
‘Abdullah Gül, o sözleri söyledi’ Abdullah Gül’ün, Refah Partisi’nin genel başkan yardımcısı olduğu 1995 yılında, The Guardian Gazetesi’ne verdiği tartışmalı röportajı yapan İngiliz gazeteci, Hürriyet’e konuştu: “Gül, ‘Laik devleti yıkacağız’ demedi, fakat inkar etse de, ‘cumhuriyet döneminin sonu gelmiştir’ ifadesini aynen kullandı.”
Gül: Guardian Gazetesi’ni tekzip ettim
İngiltere’nin saygın gazetelerinden The Guardian’ın Türkiye muhabiri olarak çalıştığı dönemde, Abdullah Gül ile yaptığı röportaj yeniden gündeme gelen İngiliz muhabir Jonathan Rugman, Hürriyet’e yaptığı açıklamada, haberin arkasında durdu.
Rugman’ın 27 Kasım 1995 tarihinde yayınlanan ve ertesi gün Türk basınına da yansıyan röportajında, o dönemde Refah Partisi’nin genel başkan yardımcısı olan Gül, laik sisteme ve cumhuriyete meydan okuyordu.
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Gül, cumhurbaşkanı adaylığının ardından yeniden gündeme getirilen 12 yıl önceki bu röportajdaki ifadeleri yalanmıştı. Gül, dün akşam TRT1’deki söyleşi sırasında da bunu yeniden yalanladı.
“Türk İslamcıları iktidarı hedefliyor” başlıklı röportajda, “Refah Partisi’nin yaklaşan erken seçimlerde ‘yeşil devrim’ yapmaya hazırlandığını” yazan muhabir Jonathan Rugman, yıllar sonra haberinin arkasında durdu.
Şu anda İngiliz Channel 4 televizyonunun diplomasi muhabiri olarak çalışan Rugman, bu röportajın yeniden gündeme getirildiğinden haberdar olduğunu söyledi. Çeviri hatası yapılmamasının önemli olduğunu kaydeden Rugman, “Örneğin Sayın Gül, ‘laik devleti yıkacağız’ değil, ‘Laik sistemi değiştireceğiz’ ifadesini kullanmıştı” diye konuştu.
Buna karşın Rugman, haberinde yer alan ve Gül tarafından sarfedilen şu sözlerin kelime kelime doğru olduğunu ve şimdi inkar edilse bile kayıtlarının kendisinde bulunduğunu iddia etti:
“Bu cumhuriyet döneminin sonudur. Ankara nüfusunun yüzde 60’ı gecekondularda yaşıyorsa, laik sistem iflas etmiş demektir ve biz kesinlikle onu değiştirmek istiyoruz.”
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/6444915.asp
The Guardian (Manchester); Nov 27, 1995; Jonathan Rugman; p. 009
TURKISH ISLAMISTS AIM FOR POWER
The Welfare Party is on course for a green revolution in next month’s general election, writes Jonathan Rugman in Ankara
The Guardian (Manchester); Nov 27, 1995; Jonathan Rugman; p. 009
Full Text: (Copyright Guardian Newspapers, limited Nov 27, 1995)
ABDULLAH GUL is dressed in a well-cut suit and tie. The MP may be the deputy leader of Turkey’s Islamic revivalist Welfare Party, Refah, but he speaks good english and seems to have been schooled within the political traditions of the West.
Such is his charm that Mr Gul is often given the task of explaining Welfare’s policies to suspicious foreigners. Yet his message is unmistakably radical, a direct challenge to Turkey’s unique status as the only secular democracy among 52 Muslim countries.
“This is the end of the republican period,” Mr Gul says flatly. “If 60 per cent of Ankara’s population is living in shacks, then the secular system has failed and we definitely want to change it.”
With a general election less than a month away, and Welfare performing well in the opinion polls, Mr Gul’s message cannot be ignored.
An opinion poll by the True Path Party of the prime minister, Tansu Ciller, puts the Islamists in second place, 3 per cent behind True Path, while other parties rank Welfare first.
Last year Welfare made sweeping gains in local elections, winning the mayoralties of Ankara and Istanbul and 20 per cent of the vote. Next month it is aiming for 30 per cent – enough to form Turkey’s next government.
That percentage will probably be difficult to achieve, because of the vote is fragmented between numerous left and rightwing secular parties, which have, however, not united to combat Welfare.
Fifteen years after the last military coup, many Turks are disillusioned with the failure of secular politicians to tackle their mounting social and economic grievances. Analysts agree that Welfare will attract a large protest vote.
“They are a serious political force,” said a Western diplomat in Ankara. “Very purposeful, very organised. They are preying upon real structural problems that need to be solved. If Welfare comes to power, will it still be one man, one vote?”
The party says it wants to abolish un-Islamic bank interest rates and pull Turkish troops out of the war zone of the mainly Kurdish south-east, where vague talk of “Muslim brotherhood” between Turks and Kurds has won it much support.
Mrs Ciller is standing on a rightwing law and order platform, with leading security chiefs standing beside her as candidates. She has taken tea with religious leaders and is anxious to present herself as a good Muslim. But in Europe she presents the election as a straightforward contest between pro-Western reformers and Islamic fundamentalism.
Her opposition to fundamentalism has won her broad secular establishment support, including that of Cefi Kamhi, an Istanbul industrialist and the first Turkish Jew attempting to enter parliament since 1957. “I see Welfare as the major challenger,” Mr Kamhi says.
Welfare’s leader, Necmettin Erbakan, is vehemently anti-Jewish and has blamed Christian Armenians for Turkey’s social ills.
“Europe is a continent of drug addicts – a cauldron of intrigue and oppression,” Mr Erbakan said recently, describing Welfare’s mission to “forge the world unity of Islam and rescue the West”.
Oguzhan Asilturk, one of 38 Welfare MPs in the 440-seat parliament, refuses to rule out the possible introduction of Islamic sharia law, because, he says, he does not want to hurt the feelings of Welfare’s supporters.
At the municipal level, Welfare has been more restrained – championing headscarves against mini-skirts, promising to ban prostitution, describing ballet as indecent, demolishing “obscene” statues and painting bollards in Istanbul an Islamic green.