7.10.2013
‘Gezi’den sonra beni anladılar’
20 yaşındaki oğlu Baran’ı polis kurşunuyla yitiren Mehmet Tursun, Türkiye’deki polis şiddetini BirGün’e anlattı. Katil polislerin kollandığını söyleyen Tursun: Oğlumun kafasındaki kurşunu saklayan, Ethem Sarısülük davasında neler yapmaz!
‘Gezi’den sonra beni anladılar’
DOĞU EROĞLU
Baran Tursun bundan 6 yıl önce İzmir’de trafikte seyir halindeyken ‘dur’ ihtarına uymadığı gerekçesiyle, polis tarafından kafasından vurularak öldürüldü. 20 yaşındaki Baran’ın kafasındaki kurşun çekirdekleri gizlendi, sonra da olay hakkında trafik kazası tutanağı oluşturuldu. Baba Mehmet Tursun, tüm bu yaşananlarla ve delil karartmalarla mücadele verirken bir yandan da oğlu Baran adına bir vakıf kurmaya karar verdi. Baran Tursun Vakfı, şu anda Türkiye’de polis şiddetine karşı faaliyeti yürüten, veri oluşturan ve şiddeti körükleyen yürürlükteki yasalara karşı mücadele veren en önemli kuruluşlardan biri. Vakfın başkanlığını da yürüten Mehmet Tursun, Türkiye’deki polis cinayetlerinin iç yüzünü, bir polisin nasıl katile dönüştüğünü, davalarda ve soruşturma süreçlerindeki entrikaları BirGün’e anlattı.
>> Polisin cinayetlerini, oğlunuzu kaybetmenizden önce de biliyor muydunuz?
Görüyordum, duyuyordum, şiddeti biliyordum am a bu boyutlara ulaşmış olduğunu Baran’ın ölümüne kadar fark etmemiştim. Eskiden de Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu (PVSK) vardı ama 2007’deki değişiklikle birlikte devlet katilleri korumaya başladı. Önce “Polisin eli kolu bağlı” diye yaygara koparttılar, sonra da silah kullanma yetkilerini artırdılar. Eskiden amirinden izin almak koşuluna bağlı silah kullanma yetkisi, polisin inisiyatifine verildi. O zamandan beri de polis cinayetleriyle uğraşıyoruz. Şu anda kimlik göstermeyen bir kişiye karşı bile polisin silah kullanma yetkisi var.
>> Davada yaşadıklarınız, polis şiddetinin boyutlarını tam manasıyla gösterebildi mi?
Davada polisler etkin soruşturma yapmadığı için tüm delilleri bizzat topladım, şahitlere kendim ulaştım. Oğlumu silahla vurdukları kafasına saplanan kurşun çekirdeğini saklayıp,trafik kazası raporu düzenlediler. Baran Tursun davasında biz devleti, emniyet teşkilatını ve yargıyı suçüstü yakaladık! “Trafik kazası raporunun bu davada ne işi var?” diye sorduk ve kimse yanıt veremedi. O zaman anladım, kim bilir devlet başka davalarda neler yapmıştır! Emrah Barlak davasında kameraların önündeki cinayeti inkâr edenler diğer davalarda neler yapmaz! Polis tarafından öldürüldüğü belli olan Ali İsmail Korkmaz davasında kamera kayıtları aylarca tartışıldı.
Bu devleti anlamak isteyen, güvenlik kameralarıyla donatılmış 28 karakolda işlenen cinayetlere baksın. Her nasılsa çalışmayan karakollarda işlenen cinayetler aydınlatılmadan Ali İsmail Korkmaz cinayetinde adalet yerini bulamaz. Kurumsallaşmış devlet şiddetine maruz kalırken, soruşturma ve yargılama aşamalarında entrikaları gördük. Huylu huyundan vazgeçmiyor; Baran Tursun davasındaki tüm dalavereler Ethem Sarısülük davasında da oluyor. Polisler bir araya gelip tutanak tutuyorlar, tanık ve delil üretiyorlar, olayın faili polisleri soruşturmacı yapıp delil toplatıyorlar. Ethem’i güpegündüz öldürüyorlar, savcılar yerdeki kurşunlar yerine taşları sayıyorlar.
>> Polisin silah kullanma yetkisinin getirdiği ölümleri anlatamadığınız kişiler Gezi sonrası sizi daha iyi anlıyorlar mı?
Mücadelemize sırt çeviren, polis infazlarının altında çeşitli sebepler arayıp ölümleri haklı bulanlar, “Yahu, polis ‘dur’ demiş Baran Tursun durmamış. O da dursaymış!” diyenler Gezi olaylarında devletin bombalarına, kurşunlarına hedef oldular. Gezi sürecinde sokağa inenlerin yüzde 99’u, “Polis dur deyince durulmalıdır. Aksi takdirde müdahale haklıdır” diyenlerden oluşuyor. Sokaklarda açtığımız stantlara tepki gösterenler artık söyleyeceklerimizi dinlemeye geliyorlar. Polis şiddeti olaylarına ilgi göstermeyen basın kuruluşları artık bu olayları daha fazla gizleyemiyor.
>> Nefret unsurları bulunmayan cinayetlerde de aynı desteği buluyor musunuz?
Türkiye’de 134 kişi öldürüldü ama pek çok sivil toplum kuruluşundan bir kınama bile gelmedi. Dernekler, partiler ve sendikalar çetele tutmaktan, ölüleri saymaktan ötesini yapmıyorlar. Politik yönü ağır basan cinayetler yaşandığında bazen hareketleniyorlar. Ülkücülerin saldırısı sırasında polis tarafından öldürülen Şerzan Kurt davasındaki destek, Ankara’da dur ihtarına uymadığı için öldürülen Cem Aygün’ün, İstanbul’da karakolda ölü bulunan Osman Aslı’nın davalarında yoktu.
>> Vakfa devletten baskı geliyor mu?
Baskıları en aza indirebilmek için prensip gereği bağış kabul etmiyorduk. Müfettişler geldiğinde de vakfa kendi hibe ettiğimiz malvarlıklarını gösterip denetimleri sorunsuz aşıyorduk. Ancak Temmuz ayında bir ihtarname geldi ve gelen bağışları kabul etmemenin suç olduğunu söylediler. Bağış almadığımız için bizi ihbar etmişler yani. İstiyorlar ki, birileri bize bağış yapsın, o bağışlanan para üzerinden devlet bize hesap sorabilsin…
Yine de asıl baskılar kişisel yolla yapılıyor. Oğlumun davası sürdüğü sırada eşimle parkta otururken bir kişi yanımıza gelip eşime, “Abla, Baran’ın kanını yerde bırakmayın” dedi. Eşim de, “Yerde bırakır mıyım, o polisin gözünü oyacağım!” diye cevap verdi. Meğer o kişi polismiş; hemen tutanak tutup eşim hakkında şikâyette bulundular ve eşim mahkemede ceza aldı. Bir devlet kurumu ailenin başına böyle çorap örer mi, acılı bir ailenin duygularıyla böyle oynar mı? Aileleri sindirmek için böyle şeyler polis tarafından tezgâhlanıyor; amaç işinizi gücünüzü bırakıp mahkemelerde sürünmeniz.
>> İrtibatta olduğunuz kişiler arasında polisler, polis aileleri de var mı?
Emniyet içindeki şüpheli ölümleri de araştırıyoruz. İntihar ettiği ileri sürülen polislerin aileleri bizle irtibata geçtiler. Devlet karakollardaki, askerdeki ve emniyetteki şüpheli ölümleri “intihar” olarak açıklıyor. Ancak işin gerçeği çoğu zaman farklı oluyor. Yani yalnız bizler değil, polisler de PVSK’nın mağduru oluyorlar. Başbakan infaz yapan polislere sahip çıkıp sırtlarını sıvazlıyor. Onlar da bu güvenle silahlarına sarılıyorlar. Namluyu belki kendi görev arkadaşlarına da çeviriyorlar.
>> Emniyete katılan bir vatandaşın, infaz yapabilen bir polis memuruna nasıl dönüştüğünü de araştırıyor musunuz?
Bu konuyla ilgili Emniyet-Sen ile ortak bir konferans düzenleyeceğiz ve “Bir polis neden katil olur?” sorusu üzerinde duracağız. O polislerin aileleri de perişan; bir polis kızı görüşmemizde, “Babam sabah polis olarak göreve gitti, akşam elini kelepçeleyip katil olarak cezaevine attılar. Babam katil olmak için polis olmadı” dedi. Bir yandan çocuklarımız toprağın altına gitti, bir yandan katiller de huzur bulamıyorlar. PVSK hem bizi, hem katilleri hem de ailelerini zor durumda bırakıyor.
>> Polisler cinayet işlemek noktasında nasıl bu kadar rahat davranabiliyorlar?
Polis okullarında polisin cinayet işleyip beraat ettiği davalar örnek gösteriliyor. Cezasızlığı genç polis adaylarına özendiriyorlar. Polisin silah kullandığı için ceza almayacağına ilişkin bütün Yargıtay hükümlerini öğrencilere ezberlettiriyorlar. Öğrenciler, “Vay anasına, ben demek ki istediğim gibi silah kullanabileceğim” diyorlar. Daha okuldayken devlet polise katil olmanın eğitimini veriyor. Polis cinayetlerinde farklı olaylarda farklı kişilere ait ifade tutanaklarını karşınıza koyun, isimleri kapatın, hangi ifade hangi olayı anlatıyor anlayamazsınız. Demek ki bu laflar önceden ezberletilmiş. Okullarda katil olmak teşvik edilirken, polislere hasbelkader katil olurlarsa ne yapacakları da öğretiliyor. Sivas’taki, Ankara’daki, İstanbul’daki katillerin ifadeleri nasıl bu kadar aynı olur? Şablon şu: “Havaya ateş ettim, duvardan sekti, elim kaydı, dengem bozuldu. Ben görevimi yaptım!” Demek ki polisin görevi adam öldürmek…
>> Gezi direnişinde çocuklarını yitiren ailelerle hareket edecek misiniz?
Abdullah Cömert’in, Ethem Sarısülük’ün, Ali İsmail Korkmaz’ın aileleri bir yıl sonra yalnız kalsalar bile, dünya durdukça biz polis şiddetini unutmayacağız ve ailelerin yanında olmaya devam edeceğiz. 134 canı, bağrı yanmış, yıkılmış aile Gezi olaylarında yaşamını yitirenlerin aileleriyle dayanışacak. “Bayrağını almış sokağa çıkmıştı. Dur ihtarına uymadı. Eyleme katılmıştı” gibi bahaneleri kabul etmiyoruz. Biz yaşadık ve biliyoruz; bu öfkenin karşısında hiçbir vali ve emniyet müdürü duramaz. Polis silah kullandığı için son 6 yılda 134 kişi yaşamını yitirdi. Baran Tursun Vakfı, ailelerin öfkesinin örgütlenmesi için kuruldu. Devleti de, hükümeti de, şiddeti de biz aileler titreteceğiz. 130 ailenin öfkesine hiçbir vali ve emniyet müdürü direnemez.
http://birgun.net/haber/geziden-sonra-beni-anladilar-4992.html