Ergenekon Komplosu * AKP’nin rolü Müslüman dayanışması görüntüsü altında Truva atı olmaktı

YAZIYAyorum

“AKP’nin rolü Müslüman dayanışması görüntüsü altında Truva atı olmaktı”

***

Sayın Doç.Dr.Sait Yılmaz yazılarıyla yakın siyasi tarihimizdeki Türkiye’ye karşı kurgulanan komplo ve tuzakları yalın şekilde ve olaylar arasında bağlantıları kurarak anlatmaktadır.

Aşağıdaki Ergenekon Komplosu başlıklı yazısı aslında Türkiye komplosudur.Özellikle emekli Gen.Kur.Başkanı İlker Başbuğ’un dillendirdiği ve TSK’nın asimetrik saldırı altında olduğu açıklamalarında bu saldırıyı yapan düşman/ların kimliğini açıklamaktan kaçınmıştı.

Türkiye üzerinde çok yönlü ve kurgulu bir istikrarsızlaştırma planı oynandı ve halen de oynanıyor.Türkiye genelde iki büyük tehdit altındadır ;

** Ülkemizin siyasi ve ekonomik bağımsızlığı küresel baronlara devredilmektedir.

** İşbirlikçi taşaronlar eliyle devredilen bağımsızlık karşılığında küresel baronlardan alınan destekle Laik Cumhuriyet ve çağdaşlığa giden devrimler yok edilerek Türkiye bir İslam devletine dönüştürülmektedir.

Ulusal ekonomik kaynaklarımız doğal zenginliklerimiz dahil el değiştirirken Laik Cumhuriyet rejimi de yoz cahiliye karanlığına dönüştürülürken Türkiye ayrıca bölünmeye de sürüklenmektedir.Türk Ulus Devleti ve varlığı , Üniter yapısı ağır tehlike altındadır.

Türkiye’ye ve TSK’ya açılmış olan Asimetrik savaşın cephesindeki müttefikler ABD – AB – İSRAİL – FETULLAH CEMAATİ – İŞBİRLİKÇİ SİYASETÇİLERDİR.Yabancı İstihbarat kurumları Ankara’da yetkililer tarafından izinli ofisler kurarak TSK’nın saygın askerlerinin,saygın toplum önderlerinini nasıl yok edileceğinin planlarını yerli işbirlikçilerle birlikte yapmışlar ve yapmaktadırlar.

Önce Ulusal medya teslim alınmış , susturulmuş , ekonomik olarak baskı altına alınmış ve Türkiye’ye karşı kurulan tuzaklar toplumdan saklanmıştır.Bu nedenle toplumun büyük kısmı bilgisiz ve tepkisidir.

Yüksek yargı ise iktidarın arka bahçesi yapılmış ve kadrolar tarikatlar ve cemaatlar arasında paylaşılmıştır.
İşte bu nedenlerle balyoz davasının son yargı aşamasında HAKKA,HUKUKA,VİCDANA uymayan yargıtay kararı toplumun vicdanına kara ve kabul edilemez bir leke olarak düşmüştür.Türkiye’de artık hukukun varlığından söz etmek olası değildir.

Naci Kaptan
12.10.2013

Doç.Dr.Sait Yılmaz
11 Ekim 2013

Ergenekon Komplosu

Ergenekon Komplosu Ergenekon Sürecinin Başlaması Türkiye’de Kasım 2002 seçimleri ile iktidara gelen siyasal İslamcı parti AKP, süratle önce devlet aygıtı içinde kadrolaşmaya başladı ve 2006 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından irticai faaliyetleri nedeni ile kapatılma noktasına geldi.

Ancak, ABD’nin iki hâkime şantaj yapması ile kurtulabildi. 2006 yılında ABD ile imzalanan “Ortak Vizyon Belgesi” Türkiye için dış politikada ABD’ye tam destek, iç politikada ise AKP’nin iktidarını sürdürebilmesi için “garanti belgesi” olarak görülebilir. Bu belgede yer alan BOP çerçevesinde barış ve istikrarın demokrasi yolu yaygınlaştırılmasının ne anlama geldiği zaten Afganistan ve Irak örneklerinden belli idi. Nitekim bunu Arap hareketleri ile ortaya çıkan yeni tür ayaklanma stratejileri izledi.

AKP’nin rolü Müslüman dayanışması görüntüsü altında Truva atı olmaktı. İç politikadaki anlamı ise 2007’de düğmeye basılan Ergenekon ve devamındaki komplo operasyonları oldu. 21 Nisan 2007 Muhtırası bu oyunu önlemeye yönelik cılız ve çaresiz son bir gayret olarak kaldı. AKP, uzunca bir süredir iktidarda olması ve arkasındaki ABD ve cemaat desteği ile artık kendi İslamcı hayallerini yerine getirecek kadrolaşmayı sağladığını düşünmektedir. Devletin ve medya dâhil özel kuruluşların tamamı sıradan bir dayağa çekilmiş ve yola getirilmiştir.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un “asimetrik savaş uygulanıyor” tepkisi, emekli olduktan sonra terör örgütü liderliği suçlaması ile müebbet hapse mahkûm olmasına neden oldu. Kendi bakışlarına sahip olmayan herkes hedef alınarak ve kriminalize edilerek direnci tamamen kırılmıştır. Bu aynı zamanda işledikleri tüm suçların ve kirli ittifakların meşrulaştırılmasını sağlamaktadır.

AKP tipi hükümetlerin pek çok Müslüman ülkede aynı dönemde iktidara gelmesi gibi Ergenekon tipi operasyonların da Türkiye’den başka Sırbistan, Gürcistan, Ukrayna gibi ülkelerde hemen hemen aynı tarihlerde ve aynı amaçlarla (mevcut rejime karşı sözde darbe tehlikesinin önlenmesi) uygulamaya konulması bu operasyonların gerisinde bir dış kurgu olduğunun açık belirtisidir.

AKP, Ergenekon senaryosu altında hazırlanan darbe iddiaları ile tarihsel olarak düşmanı gördüğü Cumhuriyet’in kurucu ideolojisine ve onun destekçilerine, özellikle de Türk Silahlı Kuvvetlerine örtülü bir savaş açtı. Bu komplonun hazırlıkları çok önceden başlamıştı ama ABD ile 2006 sonunda yapılan gizli pazarlıklar sonrası düğmeye basıldı. Ergenekon iddianamesi; 2007 yılında Ümraniye’de bir gecekonduda bulunan 27 adet el bombasının bulunmasını müteakip başlatılmış; varlığı ispatlanamamış bir terör örgütünün olmamış eylemlerine, zoraki kurulmuş bağlantılarına, delilsiz suçlamalarına ve mantık dışı tasarımlarına dayanarak oluşturulmuştur.

Davada yargılananların çok büyük bir bölümü ile ilgili delil yoktu. Ancak, bu davaya bulaştırmak için “seçilen kişilerin nasıl olsa bilgisayarında, telefonlarında bir şeyler buluruz, bulamasak da buldururuz” denilerek gözaltına alındılar. Ergenekon davası ile geçmişte soruşturması yapılıp hukuki aşamaları tamamlanmış (Susurluk vb.) davalar, olaylar da bir çuvala konup, olaylar karmakarışık hale getirilmiş, böylece yakın tarihin yeniden yazılması amaçlanmıştır. Türkiye’de çok şeye inanılan ama hiçbir şeye güvenilmeyen bir ortam ortaya çıktı.

Bu dönemde, hedef alınan kişiler IMEI numarası üzerinden dinlemekte, böylece dinlemeyi yapan isimler saklanırken, diğer yandan bu cihazla temasa geçen herkes otomatik takip edilmekteydi.Arkasında cemaat ve EGM içindeki Fethullahçı (F tipi) örgütlenmenin olduğu Ergenekon, Zirve Yayınevi Katliamı, Danıştay Eylemi, Poyrazköy kazılarında ele geçen mühimmat, sözde Balyoz ve Kafes darbe planları ve ‘İrtica İle Mücadele Eylem Planı’ ifşaatı, Erzincan Ergenekon soruşturması ve başta Emin Aslan olmak üzere EGM içinde F (Fethullahçı) tipine uymayan genel müdür yardımcıları ile ilgili operasyonlar düzenlendi.

Olmayan Ergenekon terör örgütünün PKK, Hizbullah ve Dev-Sol’u yönlendirdiği iddia edildi. Dink cinayeti, Zirve katliamı ve Rahip Santaro’nun öldürülmesi gibi yukarıda sayılan ve komplo kokan saldırılar Ergenekon ile ilgili gibi gösterildi. Ergenekon tacirlerine göre; bu yapı Türkiye’de hala canlı ve harekete geçmeye hazırdır, Türkiye’de çok geniş kesimlerle mutabakat yapmış, yurt dışında istihbarat örgütleri ile işbirliği yapmaktadır.

Danıştay saldırısı savcının zorlaması ile Ergenekon’a dâhil edildi. Erzincan’da tankları yürüttüğü ve Erzurum adliyesinin üzerinden F-16 uçurduğu için 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk Erzincan Ergenekon’unun 1 no.lu sanığı oldu. İrticai faaliyetler ile ilgili soruşturma yürüten Erzincan savcısı İlhan Cihaner de kısa sürede Ergenekon terör örgütü üyesi olmaktan tutuklandı.

Emniyet İçinde Fettullahçı Yapılanma
12 Eylül darbesi ile İçişleri Bakanlığı’ndaki İslamcı kadrolaşmaya göz yumulmuştu. ANAP döneminde İçişleri Bakanlığı yavaş yavaş Nakşibendî ve Nurcu cemaatlerin kontrolüne geçti. Ancak, Nurcu cemaat personel Daire Başkanlığı gibi kritik bir makamı ele geçirdi, istediği atamaları yaptı. Nakşibendileri bile tasfiye etti. 1980’li yıllardan itibaren bürokrasiye girmeye başlayan Işık Evi müdavimleri, 1987-1990’lı yıllarda adı medyada ‘Emniyet içindeki Fethullahçı müdürler’ listesi içinde yayınlanan Recep Gültekin’in eski İçişleri Bakanı Murat Başesgioğlu döneminde (1998) Emniyet Teşkilatı’nın personel daire başkanlığına getirildi.

Bedrettin Dalan’a göre Silahlı Kuvvetlerin karşısına polisi dikme projesi Turgut Özal’ın Amerika ile birlikte yaptığı bir projeydi. Fethullah Gülen ve adamları da projeye dâhil edildi ve Fethullahçı öğrenciler Amerika’ya gönderilip eğitildikten sonra Polis Akademisi içine hoca olarak sürüldüler. 1986 yılında Turgut Özal’ın lise ve üniversite mezunlarına doğrudan polis kolejine girme imkânı tanıması arka planda Gülen’in projesi idi ve bunu çok iyi değerlendirdiler.

1991 yıllarında polis akademisi, polis koleji, polis okulları ve bazı daire başkanlıklarında etkili olmaya başladı. 1990’lı yıllarda bir kısmı deşifre edilse de polis içindeki yapı kendini korudu ve polis kolejlerini ele geçirdi. Emniyet Müdürlüğü içindeki yeni personel alımı, tayin, terfi, sınav, yurt dışı görevlendirme gibi yerler ele geçirildi.

1999-2003 yılları arasında Emniyet Teşkilatı yönetmeliklerinde yapılan bir değişiklikle yabancı dili olan Polis Akademisi mezunu polislere eğitim amacı ile yurt dışına çıkış hakkı tanınmıştı. Emniyet Genel Müdürlüğü Dış İlişkiler Daire Başkanı olan Recep Gültekin Utah, New York, Washington ve Texas’a master-doktora için öğrenci göndermeye başladı. O dönemde Polis Akademisi’nde öğretim üyesi olan şimdiki YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan aracılığı ile Kuzey Texas Üniversitesi’nde Polis Eğitimi İçin Türk Enstitüsü’nün (TIPS) kuruldu.

TIPS, 2003 yılında Washington’da Güvenlik ve Demokrasi İçin Türk Enstitüsü’ne (TISD) dönüştürüldü. Enstitüyü kuranlar Türk Emniyet Teşkilatı’ndan polisler idi ve bu kurum teşkilatın ABD’deki yüzü olarak tanınmaya başlandı. TISD’a ders verenler Türkiye tarafından denetlenmiyor ve bağlı oldukları üniversiteler YÖK’e bağlı olmadığı gibi; ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerin haberalma teşkilatlarının projelerinde çalışıyordu.

Özetle, TSID ile CIA ve FBI kontrolünde –kendi deyimleri ile, yeni bir Türk polisi kuşağı yetiştirildi. Deşifre olunca Washington’daki Polis Enstitüsü TISD kapatıldı.TSK düşmanlığının merkezi haline gelen Utah, Türkiye’den gizli belgelerin aktarıldığı ve buradan servise konulduğu bir yer oldu. Türkiye’yi karıştıran belgeler Türkiye’de internet bağlantısı olmayan bir bilgisayarda elektronik ortama kopyalanıp, ardından herhangi bir internet kafeden mail olarak Utah’a gönderildi. Utah’ta ise sahte isimle bir site alan alıcı bu belgeleri siteye ekleyerek yayınlamaktaydı.

Gerçekte Fethullahçıların pek çoğu bugün karşımızda polis üniforması ile hedef seçtiği insanları dinlemekte, sorgulamakta, suçlamakta ve gene kendilerinin seçtiği hâkim ve savcılarla yargılamaktadır. Polis içinde örtülü bir şekilde yerleşmiş CIA ve FBI yapılanmasının rolünü de göz ardı etmemeliyiz. Bugüne kadar emniyet içinde yapılmaya çalışılan Fethullahçı kadrolaşmalara karşı tüm çalışmalar bir şekilde durduruldu, buna yeltenenler çeşitli şekillerde görevlerinden azledildi, tehdit edildi. Gelinen aşamada sicil dosyasına “Fethullahçı” yazılması bir polis için neredeyse ayrıcalık haline geldi.

Emniyetteki Fethullahçı oluşum 2006 yılına gelindiğinde “Emniyette F Tipi yapılanma” şeklini aldı. Bu yapılanma özellikle EGM içinde İstihbarat, Kaçakçılık ve Organize Suçlar, Terör, Güvenlik, Dış İlişkileri, Polis Akademisi, Personel, Kriminal, Asayiş ve Eğitim Dairelerinde deşifre edildiği halde üzerine gidilmedi. 1980’lerden itibaren 9 aylık eğitimi müteakip polis yapılan bu kişiler bugün dört yıldızlı 1. Sınıf Emniyet Müdürü konumuna geldiler.Ergenekon ile Türk Polisi, Türk Silahlı Kuvvetleri ve ulusalcı diye adlandırdıkları aydınların karşısına dikilmiştir. Bugün bu yapılanmanın kendisini de tehdit ettiği gören AKP, başta EGM istihbaratı olmak üzere, F tipi yapılanmayı tasfiye etmeye çalışmaktadır.

Ergenekon ve ABD
CIA uzmanı GrahamFuller’ın ılımlı İslam projesine destek olan CIA Türkiye Masası şefliği yapmış olan Paul Henze’ye göre “Türkiye’yi federalizm büyütecektir”. İstanbul başkentli bir Yakındoğu Federasyonu kurulabilirdi, bunun için de yapılması gereken İslam ipine sarılmaktı. Özetle, ılımlı İslam projesi ile Kürdistan projesi iç içe geçmiştir. Ancak tüm projelerin önünde ortak bir engel vardı; TSK. O yüzden gerçek olup olmadığı henüz belli olmayan günlükler, andıçlar basına sızdırıldı, komutanlar ile ilgili karalama kampanyaları başlatıldı.

Orgeneral rütbesindeki personel dahi yargı ile tehdit edildi. İçlerinde orgenerallerinde bulunduğu pek çok emekli asker hapse atıldı, orduya karşı psikolojik savaş başlatıldı. Ergenekon operasyonları için servis edilen belgelerin kaynağı olarak Gülen cemaatini göstermek gereğinden fazla değer vermek olur. Bu belgelerin hazırlanması, dinlemelerin yapılmasının arasında ABD ve özelde CIA bulunmakta idi. 2003-2005 yılları arasında ABD’nin Ankara Büyükelçiliğini yapan EricEdelman AKP yönetimini 2004 ve 2005 yıllarında iki kez darbe olabileceği konusunda uyardıklarını ve AKP’ye destek olduklarını açıklamakta idi.

Kapısı sürekli AKP’liler tarafından aşındırılan Edelman, Ergenekon soruşturmalarına adeta “tanık” sıfatı ile katkıda bulundu ve müdahil oldu. Operasyonlar devam ederken ABD eski Dışişleri Bakanı Yardımcısı NickBurns, Washington’daki Sakıp Sabancı Konferansı’nda “Siviller tarafından yönetilen hükümet yapısının Türkiye’nin geleceği için çok önemli olduğunu” söylüyordu.

ABD’nin AKP’ye verdiği garanti çerçevesinde düzenlenen Ergenekon operasyonlarının ilk sonucu Türk ordusunun AKP karşıtı politikalara son vermesi ve AKP tarafından istenmeyen general ve subayların tasfiyesi oldu. Böylece demokratikleşme (!) adımları çerçevesinde Kürt sorunu ve Ortadoğu’ya yönelik politikalar ABD’nin istediği çerçeveye oturtulabildi. Diğer bir dolaylı sonuç ise Gülen cemaatinin Türkiye içinde meşrulaştırılması oldu.

ABD, AKP hükümetine yoğun desteğini sürdürmekle birlikte asıl stratejik ittifakını Gülen cemaati ile yapmıştır. Bu ittifak cemaate açtırılan eğitim kurumları vasıtası ile büyük nüfuz mücadelelerinin yaşanmakta olduğu özellikle Kafkasya ve Orta Asya coğrafyasında ABD’nin enerji hataları üzerinde tahakkümünü garanti altına alacak bir örgütlenme için istihbarat alt yapısı sağlamaktadır.

ABD Başkanı Obama’nın TBMM’de yaptığı “Avrasya stratejisinde etkin bir rol oynayabilmesi için Türkiye’nin birikmiş sorunlarından kurtulması gerektiğine” ilişkin sert uyarıdan sonra demokratik açılımın mimarı olarak basına yansıtılan MİT Müsteşarı Emre Taner’in ABD’li meslektaşları ile görüştüğü basına yansıyordu. Bu dönemde askerlerin bu sürece ikna edilmesi için CIA yönlendirmeleri ile örtülü operasyonlar yapılarak “Ergenekon” soruşturmaları ve peşpeşe komplolar ile pek çok darbe planı ve sahte belge ve tanık üretildi.

Bu planların ortaya çıkması için Sorosçu basın kullanıldı ve AKP yanlısı medyaya yapılan servis ile orduya karşı dezenformasyon ve psikolojik savaş başlatıldı. Ordu terörle mücadelede başarısız gibi gösterilmeye çalışıldı.

İstihbarat savaşının yürütülmesi için AKP’nin özellikle cemaat ilişkileri üzerinden devşirilen güvenlik görevlileri ve yargı mensuplarının oluşturduğu bir özel karargâh teşkil edildi. Türkiye’ye 2008’de gelen 35 CIA-Pentagon karma heyeti, Emniyet Genel Müdürlüğü istihbaratının yıldız bürosunda üslenerek, yapılan tertipler ve operasyonlar bu merkez vasıtasıyla emniyet istihbaratı üzerinden yürütüldü.

ABD Ankara James Jeffrey, Ergenekon operasyonlarında Emniyet İstihbaratı ile Amerikalı üst düzey subay-ajanların işbirliği, ABD-Türkiye arasındaki “karşılıklı istihbarat paylaşımı” ve “teröre karşı işbirliği” işlerinden sorumlu idi. Bu işler için Büyükelçilik içinde olan, başında bir tümgeneral’in bulunduğu Savunma İşbirliği Ofisi (ODC) bir operasyon merkezi olarak işlev gördü.

Bütün tertipler bu merkez tarafından planlandı, İç İşleri Bakanlığı ile bir yandan “karşılıklı istihbarat paylaşımı” diye Ergenekon operasyonları yapıldı, diğer yandan ise “teröre karşı işbirliği” mekanizması içinde demokratik açılım için yönlendirme yapıldı.

Ergenekon operasyonlarında, ABD istihbaratı ve Emniyet İstihbaratı işbirliği öne çıkmakla beraber, asıl itici güç MİT içinden geldi. Söz konusu komploların hazırlanmasında silahlı kuvvetlere küsmüş emekli ve muvazzaf çok sayıda asker de işbirliği yaptı. Operasyonların kamuoyunu yönlendirme bölümünde başta Amerikan elçiliğinin başta Taraf gazetesi olmak üzere, kendi etki ajanı ağını kullandığı bilinmektedir. Amerikan Hava Kuvvetleri İstihbaratı (AFOSİ) personeli de Deniz Kuvvetleri’ni hedef alan Kafes ve Poyrazköy tertiplerinde yer aldı.

http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/ergenekon-komplosu-makale,1638.html

This entry was posted in EMPERYALİZM, ERGENEKON - BALYOZ, FAŞİZM, HUKUK-YARGI-ADALET, Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *