Ayrılıkçı Milliyetçilik Tepende Tepinirken…

Ayrılıkçı Milliyetçilik Tepende Tepinirken…

Mehmet Necati GÜNGÖR

“Her iki milliyetçilik de ayaklarımızın altındadır” buyurmuşlar.
Milliyet, kimliktir. Kimlik ise ayaklar altına alınacak bir kavram değildir usta
.

Senden kimlik isteyenler,
Özerklik isteyenler,
Ana dilde eğitim, ana dilde savunma isteyenler,
“Resmi dilin yanına benimkini de ilave et” diyenler…
Ve bu dedikleriyle seni masaya oturtanlar,
Milliyetçilik yapmıyorlar da ne yapıyorlar acaba?
Bunun adı Kürt milliyetçiliğidir usta!

Ve o milliyetçilik tepende tepinip, zafer naraları atarken,Sen bu milletin asli unsuruna meydan okuyarak kendini de, yanında saf tutanları da ateşe atıyorsun!

Kimi ayaklar altına alıyorsun usta?
Ayakkabın kaç numara?

Tarihe şöyle bir bak, bu millet hiç ayaklar altına düşmüş mü?
Yedi düvelin ayakları altına düşmemiş bir millet, senin ökçenin altına mı girecek?

Sen kimsin usta? O değilsen, bu değilsen, senin kimliğin ne?
Milliyetçilik, dil, tarih ve kültür bağlarından üstyapı oluşturabilmiş bir topluluğun adıdır.Türk milliyetçiliğine gelince;

O, ırkçılık değildir,
Kafatasçılık değildir,
Şovenizm değildir.

On binlerce yıllık kadim kültürün oluşturduğu bir var oluştur.
Bunu yok edemezsin usta!Günümüzde, Anglosakson kültürüne bağlı toplumlarda ve AB düşüncesini savunan çevrelerde olumsuz bir anlam yüklenmiş olsa da, 19. Yüzyılın başlarından itibaren Avrupa’da, 20. Yüzyılda ise tüm dünyada egemen olmuş bir siyasi düşünce tarzıdır.Anlamadıysan; olaya bir de senin anlayacağın Arap dilinden bakalım:
“Millet” sözcüğü aslen Arapçadır. “Bir din veya mezhebe bağlı olan cemaat” anlamındadır.

20. yüzyıl başlarına kadar bu anlamda kullanılmıştır.Aynı sözcük, 19. Yüzyıl ortalarından itibaren Fransızca/İngilizce dillerinde “nation” diye geçer.Latince kökenli olan “lation”, kök anlamı itibariyle “aynı atadan gelenler topluluğu” demektir.Orhun Yazıtları’nda “ulus” olur.Kaşkarlı Mahmut’un ta 1072’lerde yazdığı Divânu Lugati’t-Türk adlı kitabında Türkçe karşılığı “budun”dur.

Milliyetçiliğe yol açan en önemli etken, daha önce hükümdar ve sülale zemininde tanımlanan siyasi aidiyet duygusunu, hükümdardan bağımsız olarak, “halk”a maletme ihtiyacıydı.Siyasi aidiyet ve itaat, “halk”ın ortak iradesine dayandırılmalıydı.Bu nedenle 19. yüzyılda milliyetçilik,radikal, devrimci, anti-monarşist, yerleşik düzene zıt bir siyasi düşünce olarak değerlendirildi.

Avrupa tarihi başka bir izahla şunu söylüyor bize:
“Halkı tanımlamanın güçlüğü, milliyetçi düşünürleri —bazen olguları ve mantığı zorlama pahasına— olağanüstü duygusal anlamlar yüklemeye sevk etti. Örneğin (ayrı lehçeler konuşan) Sicilyalılar veya Venedikliler ayrı bir ulus mu, yoksa İtalyan ulusunun parçası mıydı? Avusturya ulusu var mıydı? Makedonlar ayrı bir ulus mu, Bulgar mı, yoksa Güney Slavların bir boyu muydu? Bu konularda farklı görüşleri savunanlar, benimsedikleri ulusa hayali bir tarih ve hayali kökenler atfederek, onun ezelden beri doğal olarak var olduğunu kanıtlamaya çalıştılar. Farklı lehçeler konuşan toplumlarda, ortak bir ulusal dil oluşturmaya büyük önem verildi.”

Atatürk milliyetçiliği, 1924 Anayasası’nın 88. maddesinde ve Atatürk İlkelerinde de belirtilmiş olan, din ve ırk ayrımı gözetmeksizin, ulus tanımını dil, kültür ve siyasi birliktelik gibi değerlere dayandıran milliyetperverlik anlayışıdır.

Osmanlı aydınları Tanzimattan sonra Osmanlı milliyetçiliğini savundular, bazıları ümmetçiliğe yöneldi ancak aynı ümmetten olan Arap kavimleri de dış kışkırtmaların etkisiyle Osmanlı Devleti’nden ve birbirlerinden bağımısız devletlere bölündüler.

Atatürk sonradan 1982 Anayasası’nda Atatürk Milliyetçiliği olarak isimlendirilen Atatürkçü-Milliyetçi görüşü ortaya koydu.İşte biz “milliyetçiyiz” derken, hep bu milliyetçiliği savunduk.Irkçılığı ayaklarımızın altına aldık ama, milliyetçilik her zaman başımızın tacı oldu.Bu gün de öyledir usta!

Sen, “zor” a teslim olarak birilerini baş tacı edebilirsin,
Ama, bizim başımızdaki tacı, bizim kimliğimizi, bizim varlığımızı ayaklar altına almaya kalkışırsan;

Karşında büyük bir milletin öfkesini bulursun.Bak, Atatürk ne diyor:
“Türk Milliyetçisi, gelişme ve ilerleme yolunda ve uluslararası ilişkilerde bütün çağdaş milletlere paralel olarak, onlarla bir uyum içinde yürüyecektir.

Ama bunu yaparken Türk Milleti’nin özelliklerini, bağımsız kişiliğini koruyacaktır.Türk Milliyetçisi diğer milletlerin hakkına, bağımsızlığına saygı gösterecektir.Ancak böylelikle diğer milletlerden de saygı görecektir.Kimsenin yurdunda gözümüz yoktur.Çünkü her milletin yurdu kutsaldır.

Türk, büyük gücünü ancak haklarına saldırı olduğu zaman kullanacaktır.”
Bu milletin kimliğini yok sayamazsın usta!

Atatürk’ün Millet Tarifi

“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. Dünya yüzünde ondan daha büyük, ondan daha eski, ondan daha temiz bir millet yoktur ve bütün insanlar tarihinde görülmemiştir. Türk milleti, halk idaresi olan Cumhuriyetle idare olunur bir devlettir. Türk devleti laiktir. Her reşit dinini intihapta serbesttir. Ben 1919 senesi Mayıs’ı içinde Samsun’a çıktığım gün elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım.

Türk’ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evladır. Türk milleti, güzel her şeyi, her medeni şeyi, her yüksek şeyi sever, takdir eder. Fakat muhakkaktır ki, her şeyin fevkinde tapındığı bir şey varsa, o da kahramanlıktır. Türkiye Cumhuriyeti’ni tesis eden Türk halkı medenidir. Tarihte medenidir, hakikatte medenidir. Bizim milletimiz vatanı için, hürriyeti ve hakimiyeti için fedakâr bir halktır; bunu ispat etti. Milletimiz yaptığı inkılabatın kıskanç müdafiidir de. Benliğinde bu faziletler yerleşmiş bir milleti yürümekte olduğu doğru yoldan hiçbir kimse, hiçbir kuvvet alıkoyamaz. Ölmek isteyen bir milleti hiçbir kuvvet kurtaramaz. Türk milleti ölmek istemez, o daima yaşayacaktır.

Türk esaret kabul etmeyen bir millettir. Türk milleti esir olmamıştır. Türkiye halkı asırlardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklali bir lâzımei hayatiye telakki etmiş bir kavmin kahraman evlatlarıdır. Bu millet istiklalsiz yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır. Türkiye devletinin istiklali mukaddestir. O, ebediyen müemmen ve masun olmalıdır. Büyük şeyleri yalnız büyük milletler yapar…

Hiçbir millet, milletimizden çok yabancı unsurların inanış ve adetlerine saygı göstermemiştir. Hatta denilebilir ki, diğer din sahiplerinin dinine ve milletine saygılı olan tek millet bizim milletimizdir. Fatih İstanbul’da bulduğu dini ve milli teşkilatı olduğu gibi bıraktı. Rum Patriki, Bulgar Eksarhı ve Ermeni Kategigosu gibi Hıristiyan din reisleri imtiyaza sahip oldu. Kendilerine her türlü serbestlik verildi. İstanbul’un fethinden beri, Müslüman olmayanların sahip kıldıkları bu geniş imtiyazlar milletimizin dinen ve siyaseten dünyanın en hoşgörülü ve iyiliksever bir millet olduğunu kanıtlayan en açık delilidir…

Bütün dünya bilmelidir ki; Türk milleti, artık geçmişin bin türlü kötülüklerinin eseri olarak dimağında yer tutan pası tamamen silmiştir, gözleri önünde her gün biraz daha biriktirilmek istenilen bulutları kesin olarak dağıtmıştır. Artık bütün anlamıyla ve bütün çıplaklığıyla hakikati görüyor ve anlıyor. Bu milleti, bütün varlığıyla, temas ettiği hakikatten ayırmak, hakikate yürümekten alıkoymak imkân ve ihtimali kalmamıştır. Türk milletini, kendi özvarlığını bile anlamaktan men eden sebepler ve engeller yok edilmiştir, yıkılmıştır ve durmadan yok edilecek, yıkılacaktır. Herhalde millet, tuttuğu yolda süratle, şiddetle yürüyecek mutlaka layık olduğu saadet ve selamete kavuşacaktır.

Bizim başka milletlerden hiçbir eksiğimiz yok. Cesuruz, zekiyiz, çalışkanız, yüksek amaçlar uğrunda ölmesini biliriz. Bütün medeniyet dünyası bilmelidir ki, Türkiye halkı her medeni ve kabiliyetli millet gibi, kayıtsız ve şartsız hür ve bağımsız yaşamaya kesin olarak karar vermiştir. Bu tamamen doğru kararı bozmaya yönelik her kuvvet, Türkiye’nin ebedi düşmanı kalır.

Bu hususta medeniyet ve insanlık dünyasının saf ve temiz vicdanı muhakkak Türkiye ile beraberdir. Milletimiz hiçbir vakitte düşmanlarımızın kabul ettiği gibi hukukuna ve istiklaline yabancı değildir. Aksine milletimiz büyük bir aşk ile ve aşk bağı ile, vicdan bağı ile istiklâl ve haysiyetine bağlıdır ve yine milletimiz içerdeki cahil ve gafillerin ve hainlerin kabul ve ifade etmek istedikleri şekilde değildir.

Türkiye Devleti ve Türkiye’de yaşayan halk kayıtsız şartsız bağımsızdır ve kayıtsız şartsız bağımsızlığını korumak için mücadele eder. Türkiye halkı ırksal veya dinsel kültürel yönden birleşmiş, bir diğerine karşı karşılıklı hürmet ve fedakârlık hisleriyle dolu ve kaderi, geleceği ve menfaatleri ortak olan bir toplumdur… Türkiye halkı mütevazı milli sınırları içinde bütün uygar insanlar gibi tam anlam ve kapsamıyla hür ve bağımsız yaşayacaktır…

This entry was posted in DEVRİM VE KARŞI DEVRİMLER, EMPERYALİZM, FAŞİZM, Politika ve Gundem. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *