Adnan Menderes, Erdoğan, Cunta… * Adnan Menderes’in evlilik dışı ilişkileri

Adnan Menderes, Erdoğan, Cunta…

Zahide Uçar

Erdoğan’ın da bir Ayhan Aydan’ı var mı acaba(!)?..

Bu gün kanallar üzerinde gezinirken, ATV’de oynayan “Ben Onu Çok Sevdim” dizisine rastladım. Dizi işlediği konu itibarı ile ilgimi çekti. Dizide Adnan Menderes anlatılırken günümüze mesaj veriliyor gibiydi.

Celal Bayar ile Adnan Menderes arasındaki güvensizlik ve karşılıklı hamleler şeklinde süren dizi;

Celal Bayar-Adnan Menderes ilişkisini anlatırken , Gül-Erdoğan ilişkisine atıf yapıyor gibiydi.Celal Bayar 15 General, 150 Albayı görevden alıyor. Sevgilisi ile Kurtuluş Savaşı döneminde komutanı olduğu bir askerin köy evinde misafir olan Menderes’e bu haberi Fatin Rüştü Zorlu verir.

Adeta 27 Mayıs İhtilaline giden yolun taşları döşenmektedir.
Menderes Zorlu’ya;

“Bu işin arkasında kim var” diye sorunca Zorlu;
“İngiltere(!)” diye cevap veriyor.
Menderes;
“Amerika neresinde” diye sorduğunda ise;
“Amerika yok(!)” diye cevap alıyor.

Müslüman coğrafyaya ajan yetiştiren Exeter Üniversitesi mezunu Gül’ün İngiliz Kraliçesi’nin himayesinde olduğu herkesçe malum…İngiliz Kraliçesi Elizabeth Çanakkale savaşında batırdığımız İngiliz savaş gemisiyle aynı adı taşıyan “Queen Elizabeth” gemiyi batırdığımız yere demirledi. Gül Türk Bayrağı asılmayan gemiye Ali Kemal’in torunuyla birlikte gitti. Kraliçe Elizabeth C. Gül’ü 14 Mayıs 2008’de “Birleşik Krallık Büyük Haç Şövalyelik” ödülüyle onurlandırdı(!).. “

Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Chatham House adlı düşünce kuruluşunun düzenlediği bir törenle “2010 Devlet Adamı” ödülü İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth tarafından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e takdim edilmişti.

“CHATHAM HOUSE” ödüllerinin kimlere verildiğini bir hatırlayalım(!)..
“Chatham House Ödülü” 2005 yılından bu yana verilmektedir. Ödül verildiği yıldan bir önceki sene uluslararası ilişkilerin gelişimine en önemli katkıyı yapan devlet adamına takdim edilmektedir. Ödül, 2005 yılında eski Ukrayna Devlet Başkanı Victor Yuşçenko’ya, 2006 yılında eski Mozambik Devlet Başkanı Joaquim Chissano’ya, 2007 yılında Katar Emiri’nin eşi Sheikha Mozah Bin Nasser Al Missned’e, 2008 yılında Gana Devlet Başkanı John Kufuor’a ve 2009 yılında Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva’ya verilmişti.”

Ben Onu Çok Sevdim dizisi üzerinden adeta bir mesaj veriliyor.
Ergenekon, Balyoz, Fuhuş ve türevi olan sözde davalara bir bakalım. F tipi çetesine mensup polislerin tezgahında oluşturulan uçuk-kaçık deliller ve bu iddialar üzerinden davaları yürüten F tipi yargı mensupları… İddianameye savcı yerine imza atan F tipi polisler ve o polisler ile harman olmuş özelleştirilmiş yargı…

Gül dava başlamadan; “delillendirin” demişti. Delillendirdiler(!).. Uysa da delil yarattılar, uymasa da… Nasıl olsa amaç belliydi. Amaç kuzuyu yemek olunca, suyu bulandırıp bulandırmadıklarının bir önemi yoktu.

İş Genel Kurmay Başkanını tutuklayıp müebbet hapis vermeye kadar gitti.
İddianameyi okuduğumda Gül ile ilgili bütün iddiaların ayıklandığını, Erdoğan ile ilgili en ağır iddialar, hatta küfürlerin bile iddianamede yer aldığını görünce;

“Erdoğan’a tasfiye yaptırıp, yeni bir sayfa açıyoruz diyerek Gül’ü getirmeyi planlıyorlar” diye yazmıştım.Anlaşılan o ki;

Erdoğan;
“Menderes’e Celal Bayar üzerinden oynanan oyun bana da Gül üzerinden oynanıyor.”
Mesajı veriyor.

Psikolojik savaş…
Celal Bayar o günün şartlarında 15 general ile 150 albayı görevden almış. F tipi çete CİA ile beraber Türk Ordusu’nu hapsetti. Hem de en ahlaksız iftiralar üzerinden.

Erdoğan Savcısı olduğu bu davadan Gül üzerinden aklanabilir mi?
Şartlar 1960 şartları değildir.Türk halkı 1960 yılındaki halk değildir. Türkiye yandaştan ibaret değildir.Kimse bu rezil davadan aklanamayacak!!.

Dizi İngiltere üzerinden Gül’ü sorumlu tutuyor.Gül Amerika’da F tipi çetenin Fitnecibaşı ile özel görüşmeler yapıyor. Heyhat, bir Cumhurbaşkanı başkomutanı olduğu Ordu mensuplarına NATO(CİA) ile birlikte tuzak kuran şebekenin başı ile görüşüyor. Bu rezil durum normalleştirilip haber yapılıyor. Devrik Cumhuriyet’in mesleğini satan KADI KILIKLI savcıları seyrediyor…

“Günü geldiğinde görevini yapmadıkları için yargılanmak üzere” aval aval trene bakar gibi bakıyorlar.Trilyonluk serveti ile halk adamına oynayan Erdoğan, Menderes üzerinden mağduriyete yatarken, İngiliz istihbaratı üzerinden Gül’ü hedef gösteriyor.

Zorlu’nun; “Amerika bu işin içinde yok” cümlesi ile Amerika’yı aklıyor. Öbür taraftan Erdoğan “beni bırakmayın, sizi suçlamıyorum, sizinleyim” mesajı gönderiyor.Adnan Menderes onca kargaşa ve Cunta arasında sevgilisi Ayhan Adan ile buluşmayı ihmal etmiyor.Erdoğan’ın yandaş kanalı, Adnan Menderes’in Ayhan Adan’la olan aşkını öylesine masumlaştırıyor ki…
Doğrusu insan;

“Erdoğan’ın da bir Ayhan Aydan’ı var mı acaba(!)?..”
Diye sormadan edemiyor.

Öyle ya;
Adnan Menderes ve Ayhan Adan bunların savunduğu şeri kurallara göre taşlanarak öldürülme suçu işliyor.İki evli insanın ilişkisi toplum vicdanında kabul görsün diye bu kadar reklam edilince, insanın aklına başka şeyler geliyor.

Bir ilişki var da; ortaya çıkma ihtimaline karşılık birileri peşin peşin Menderes üzerinden aklanmaya mı çalışıyor?

Kimbilir?

Değerli Zahide Uçar’ın yukarıdaki yazısına biraz da siyasi magazin ekleyeyim ve Başbakan Erdoğan’ın zaman zaman örnek almakta olduğu Adnan Menderes’in siyasi gücünü de kullanarak yaşadığı aşk ilişkilerini hatırlayalım ;

Ayhan Aydan: O Menderes’in En Sevdiği Yasak Aşkıydı

Yazar Yavuz Selim
19 Şubat 2013

1950 yılının Ekim ya da Kasım ayları.Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge’nin, o zamanlar Ankara’nın sayfiye yeri olan Çubuk Barajı’nda verdiği davette tüm davetlilerin gözü bir anda içeri yeni giren konuklarına çevrilmişti. Davetin sahibi olan Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge, oturduğu yerden hemen kalktı, gelen konuğu karşılamaya gitti. Davetin onur konuğu olan Başbakan Adnan Menderes nihayet teşrif etmişti.

Hal hatır sorma merasimi devam ediyordu ki, arkadan yükselen “Mithat Amca” sesi ile tüm dikkatler bir anda sesin geldiği yöne çevriliverdi. Seslenen, daha henüz 26 yaşındaki genç soprano sanatçısı Ayhan Aydan’dı. Ankara Devlet Konservatuvarı Opera bölümünden mezun olmuş, ufak tefek rollerin ardından “Figaro’nun Düğünü” operasındaki Susanna rolü ile beğeni kazanınca dikkatleri üzerine toplamayı başarmıştı. Kariyerinin henüz başındaydı ama yetenekliydi, yetenekli olduğu kadar da güzel.

Genç kadının güzelliği, daha ilk anda Adnan Menderes’in de dikkatini çekmişti. Kendisiyle birlikte davete gelen Sakarya Milletvekili Rıfat Kadızade’ye usulca sordu: “Kim bu kadın?”

“Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge’nin yeğeni” diye yanıt verdi Kadızade ama yakın çevresi çoktan anlamıştı Menderes’in niyetini.

Zengindi Menderes, güçlüydü. Egenin en zengin toprak ağlarından birinin oğluydu. Üstelik şimdi, daha önce hiç olmadığı kadar güçlüydü. Uzun yıllar süren tek parti iktidarını %52 oy alarak sona erdiren Demokrat Parti’nin başkanı, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni başbakanıydı.

Ama tüm bunlardan önemlisi çapkındı, hem de fazlasıyla. Üstelik bu çapkınlıkları devlet kayıtlarına bile geçmişti. Emniyet Müdürlüğü’nün raporlarında, Menderes’in çapkınlıklarından biri için şu satırlar not düşülmüştü:

Menderes saat 9.05′te otelden ayrılıp Mukaddes’in oturduğu apartmana girmiştir. Saat 19.00′da iç ışıklar söndürülmüş, 2317 sayılı taksi Tokatlıyan yanındaki sokakta durmuş, içinden çıkan Adnan Menderes ve Mukaddes, otelde kendilerini bekleyen Fuat Köprülü’yü alarak aynı taksi ile Taksim istikametine gitmişlerdir.

Adnan Menderes saat 22.30’da Fuat Köprülü ve Mukaddes adındaki kadınla Tokatlıyan’a gelerek bu kadın için kendi odası civarında bir oda istemiş ise de boş oda olmadığı ileri sürülmek suretiyle arzusu yerine getirilmemiştir. Bunun üzerine her üçü otelden ayrılarak o geceyi Mukaddes’in evinde geçirmişlerdir.

Emniyet raporlarına Mukaddes olarak geçen kişi, Atatürk’ün Sivas Kongresi’ndeki yakın arkadaşlarından olan Vali Haydar Vaner’in kızı Mukaddes Vaner’den başkası değildi. Mukaddes Vaner, Türkiye’nin ilk mühendislerinden Aziz Süver’in eşi olması nedeniyle İstanbul sosyetesinin en tanınan, en gözde isimlerindendi. Fakat şiddetli geçimsizlik nedeniyle eşinden boşanmış, eşi 1946’da ölünce de iki çocuğuyla birlikte yalnız kalmıştı.

Ayhan Aydan ve Adnan MenderesAynı yıl bir vapur gezisi sırasında, yanında Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın da olduğu Adnan Menderes ile tanışması, yasak bir aşkın başlamasına neden olmuştu. Menderes muhalefet milletvekiliydi. Üstelik ağzı iyi laf yaptığı, hitabet yeteneği ile kitleleri sürüklediği için iktidarın dikkatini çekmişti. Ve iktidar, kendisi için tehlike olarak gördüğü Menderes’in her adımını yakından takip etmekteydi. Menderes’in haberi yoktu ama iki aşığın her hareketi emniyet tarafından izleniyor, gizli buluşmaları saat saat ayrıntılı olarak raporlanıyordu.

Şimdi başbakan olmuştu ama bu aşk için daha büyük bir sorun ufukta görünmeye başlamıştı: Adnan Menderes kalbini bu kez de Ayhan Aydan’a kaptırmıştı. Gerçekten de, kızının anlatımıyla Mukaddes Vaner bu ihaneti kaldıramadı, üzüntüden dişleri dahi döküldü. Yine de 1946’da başlayan Menderes-Vaner aşkı, 1958 yılına kadar sarsıntılarla da olsa sürecekti.

Adnan Menderes ve Ayhan Aydan’ın Yasak Aşkı Başlıyor

Bir-iki gün sonra akşam vakti Ayhan Aydan’ın evinin telefonu çaldı. Arayan Menderes’ti. Kendisini nasıl etkilediğini, nasıl hayran olduğunu uzun uzun anlattıktan sonra ekledi: “Bir süre şehir dışında olacağım. Dönüşte sizinle mutlaka görüşmek, konuşmak isterim.” İsteği kabul edilmişti…

Ne var ki ikisinin de önünde büyük bir engel vardı. Adnan Menderes yaklaşık 20 yıldır Berrin Menderes ile evliydi ve tam 3 çocukları olmuştu. Üstelik evli olan yalnız Adnan Menderes değildi. Ayhan Aldan da ünlü bir müzisyen olan (Türk Beşleri’nden) Hasan Ferit Alnar’la evliydi ve bu evlilikten bir de çocukları olmuştu. Zavallı Hasan Ferit Alnar! Kendisi dışında Türk Beşleri’nin hepsi devlet sanatçısı ilan edilecek, oysa Türk Beşleri içinde en deneyimli ve klasik Türk müziğini en yakından tanıyan besteci olmasına karşın, Ayhan Aldan’ın kocası olmak gibi bir günah yüzünden devlet sanatçısı olamayacaktı. Eline tek geçen, sessiz kalması için Adnan Menderes’in devletin gizli ödeneğinden her yıl kendisine verdiği paralar oldu.

Menderes, Mukaddes Vaner ile yasak aşk yaşamaya başladığında da evliydi ama o zaman yalnızca muhalefet milletvekiliydi, özel yaşamı o kadar dikkat çekmezdi. Şimdi ise başbakan olmuş, bütün gözler üzerine çevrilmişti.

Daha da kötüsü, Demokrat Parti muhafazakar kesimin oylarını alarak iktidara gelmişti. Adnan Menderes seçim çalışmaları boyunca muhafazakar değerleri ağzından düşürmemiş, her fırsatta İslam’ı referans olarak kullanarak muhafazakar kesimin oylarını toplamış ve bu sayede tek parti iktidarını sona erdirmeyi başarmıştı. Oysa evli bir erkek ile evli bir kadının yasak ilişkisinin, hem Türk ahlakında hem de İslami literatürde kesinlikle hoş karşılanmayan tek bir tanımı vardı: Zina…

Eğer verdiği oylarla kendisini iktidara taşıyan muhafazakar Türk insanı, dışarıdan son derece muhafazakar görünen Adnan Menderes’in metres hayatını öğrenseler Demokrat Parti’ye yönelik düşünceleri nasıl olurdu? Oysa ne muhafazakarlığı, ne de politik kimliği Adnan Menderes’i bu yasak aşklardan bir türlü alıkoyamıyordu.

Menderes, dediği gibi şehir dışından döndükten hemen sonra Ayhan hanımı ziyaret etti. Ama sanki bu yasak aşkının duyulmasından hiç çekinmiyormuş gibi Sağlık Sokak’taki eve resmi makam otosu ile gitmişti. Ayhan Aydan’ın evi kısa süre sonra neredeyse ikinci evi gibi oldu. Resmi bir randevusunun olmadığı akşamlar soluğu onun evinde alıyor, yatma vakti geldiğinde kendi evine dönerek kahvaltısını çocukları ile birlikte yapıyordu. Bu hayat 27 Mayıs Devrimi’ne kadar devam edecekti.

Ayhan Hanım’ın eşiyle olan evliliği iyi sayılmazdı, boşanmak istiyordu. Konuyu açtığında Menderes de aynı düşüncede olduğunu söyledi: “Ferit Bey’le bizzat görüşeceğim.” Görüştü, üstelik Başbakanlık resmi makamında. Menderes konuğunu ayakta karşılamış, o oturana kadar da oturmamıştı. Hasan Ferit Alnar konunun ne olduğunu bildiğini, kendisinde büyük sarsıntı yarattığını söyledi: “Evliliğin nihayete erdirilmesi için avukatıma talimat verdim. En kısa sürede bu karar alınacaktır. Bu arada sizin de ziyaretlerinizi seyrekleştirmeniz hepimizin haysiyeti açısından takdire şayan davranış olur.”

Hasan Ferit Alnar hiç olmazsa haysiyetini kurtarmak istiyordu. Menderes ise adeta, “Babasından ister gibi istemişti, Ayhan Aydan’ı kocasından…”

CHP’liler de bir süre sonra Adnan Menderes’in bu gizli aşkından haberdar olmuş, ellerine ciddi bir koz geçirmişlerdi. Ne var ki sağlam bir kanıt gerekliydi. CHP’li Nihat Erim, başyazarı da olduğu Ulus gazetesi muhabirlerinden Menderes’in yasak aşkını belgelemesini istedi. Gazeteciler iki gün boyunca pusuya yatıp Menderes’in Aydan ile buluşmaya gelmesini beklediler. Ama Menderes gelmedi…

1952 ve 1953 yıllarında iki kez hamile kaldı Ayhan Aydan. Fakat bu istenmeyen gebeliğe izin verilmeyince, iki hamilelik de kürtajla sonuçlandı. Kürtajları yapan, bizzat dönemin Devlet Bakanı Mükerrem Sarol’du.

Sarol çok iyi bir jinekologdu da aynı zamanda.

Fakat Aydan kararlıydı: Menderes’ten mutlaka bir çocuk sahibi olacaktı. Sonunda isteği gerçekleşti. Menderes, Aydan’ın yeniden hamile kaldığını öğrendiğinde artık kürtaj için çok geç kalınmıştı. Kızsa da artık elinden bir şey gelmezdi. 1955 yılında, yasak aşkın meyvesi “Dünyam” adı konulan bebek dünyaya geldi. Ne var ki doğum bebek henüz sekiz aylıkken gerçekleşmiş, ters gelen bebeğin doğum sırasında kolu kırılmış, kordon boynuna dolanmıştı. Tüm çabalara karşın “Dünyam” ancak 9 saat yaşatılabildi. Menderes’in şöförü bebeği aldı, bebek sessiz bir şekilde gizlice Cebeci Asri Mezarlığı’na gömüldü. Tarih 19 Haziran 1955’ti.

Aydan, hamilelik döneminde Menderes’in kendisini görmesini istememişti. Hamilelik döneminde ve sonrasında uzun bir süre görüşmediler ama bu dönemde Menderes çoktan kendine başka bir aşk daha bulmuşu: Suzan Sözen.

Menderes’in Yeni Aşkı: Suzan Sözen

Suzan Sözen Yayınlanmış 10 kadar kitabı olmasına karşın Suzan Sözen’in adına nedense hiçbir edebiyat sözlüğünde kolay kolay rastlayamazsınız. Oysa Sözen, Türk edebiyatında erotik aşk romanlarını kaleme alan ilk yazarlardan biridir. Üstelik iyi de yazıyordu…

“Sahibini Arayan Kadın” adlı romanı, 1952 yılında tefrika halinde 67 gün boyunca Milliyet gazetesinde yayınlanmıştı.

Notre Dame mezunu oldukça kültürlü bir kadındı. Babası Türk annesi ise Rus asıllıydı. Anne tarafından soyu Polonya hanedanlarına kadar uzanıyordu. İlk evliliğini daha 17 yaşında iken yapan Sözen’in ilk görüşte herkesi kendine hayran bırakan güzelliği, Rusya’nın ilk kadın pilotlarından olan annesi Galinka’dan kendisine mirastı.

Berin İnsel’in 1958 yılında Radar gazetesi için kaleme aldığı röportajda, Suzan Sözen, şu satırlarla okura tanıtılıyordu:

Üzerinde dar siyah bir eteklik, çivit mavisi tafta bir bluz vardı. Beline kadar uzanan gri siyah saçlarını hafif yukarı kaldırarak bir tokayla iliştirmişti… Suzan Sözen’in, ‘imanı bütün’ bir kadın olduğu, ilk bakışta anlaşılıyor. Boynundaki kaim zincirin ucundan küçük bir Kuran sallanıyordu; kolunda da topazlarla işlenmiş modern bir bilezik var. Suzan Sözen o kadar güzel bir kadın ki, gittiği her yerde ona bakılmamasına imkan yok. Uzun boylu, biçimli ve muntazam bacaklı, İtalyan yıldızlarına benzeyen dolgun fakat ince vücutlu bir kadın; çok güzel elleri var, tırnakları cilasız. Yüzüne bakarken insanın gözleri dolgun dudaklarına ve simsiyah gözlerine takılıyor…

Evet, dönemin kimi yayınlarında “Yurtdışında Türk Françoise Sagan’ı diye anılıyor” şeklindeki açıklamalarla yüceltilen, kendi yakın çevresinde ise ünlü Amerikalı sinema yıldızı Dorothy Lamour’a atfen “Dorothy Suzan” yakıştırmasıyla hatırlanan Suzan Sözen, bir kadın gazetecinin gözünden böyle dile getiriliyordu. Gerçekten de Suzan Sözen, yalnızca erkekleri değil, kadınları bile böylesine etkileyebilecek kadar çarpıcı bir fiziğe sahipti.

Adnan Menderes ile Kervansaray Pavyonu’nda tanıştıklarında aralarında tam 30 yaş fark vardı. Menderes 62, o ise 32’sindeydi. 27 Mayıs’ın ardından Eylül ayının ortalarında Soruşturma Kurulu’na ifade verirken Menderes’le tanışmalarını şöyle anlatıyordu:

Kocam Ferit Sözen, o tarihte İstanbul Polis Okulu’nda hoca idi. Gümüşhane’ye tayin edildi. Gitmedik. Burada kalmak için çok çalıştık. Menderes’e bu işi yaptırmanın çarelerini aradım. Bir gün Tarabya’da, Piliç Osman’la tanıştım. Bir arabada şehre dönüyorduk. Bize Başbakan’ı çok iyi tanıdığını söyledi ve kendi kurduğu kulübe ‘prezidan’ olacağını anlattı. Başbakanla tanışmak için, Osman’la beraber Park Otel’e gittik. Konuşamadım. Osman, ertesi günü Kervansaray’a gitmemiz lazım geldiğini söyledi. Beraber gittik. Kocam da vardı. Kocamla dans ettim. Menderes’le tanıştım. Rifat Kadızade de oradaydı. Ertesi günü, Rifat Kadızade telefon etti ve “Ben, Başbakan için telefon ediyorum. İmzalı bir kitabını istiyor ve sizinle de tanışacak” dedi. Kocama sordum, muvaffak etti. Bu şekilde tanıştık, eve gelmeye başladı.

Tanışmalarından sonra Menderes Ankara’dan İstanbul’a her geldiğinde, Menderes’in 0073 plakalı Cadillac arabası, Suzan ve Ferit Sözen çiftinin oturduğu Maçka’daki Belveder Palas’ın önünde görülüyordu artık. Menderes, iktidarın verdiği gücü yeni aşkı için hiç düşünmeden kullandı. Ferit Avni Sözen, Gümüşhane’ye atanmaktan kurtulmuş, üstelik İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı olarak atanmıştı.

Fakat bu durumun Ferit Avni Sözen için bir de bedeli olmuştu: Eşini bir başkasıyla paylaşmak. Menderes, Maçka Belveder Apartmanı’ndaki evlerine geldiklerinde ya evi terk ediyordu, ya da eve geldiğinde kapıda Menderes’in arabasını görürse eve hiç uğramadan geri dönüyordu. Elden ne gelirdi ki! Karşısındaki, kendisinin en büyük amiri, Türkiye Cumhuriyeti’nin koskoca başbakanı idi. Gerçi bile bile lades demişti Ferit Avni Sözen. Çünkü Suzan Sözen ile Suzan’ın ilk eşi Nejat Verdi’yi aldatması sayesinde tanışmıştı. İhanet içinde ihanet yani… Suzan Sözen-Adnan Menderes aşkı da 27 Mayıs’a kadar sürdü. Menderes’in Taksim Park Otel’de özel odasındaki kasası açıldığında, içinden “Adnan, kitabın her satırında sen varsın” imzalı Suzan Sözen’in “Sanera” adlı romanı da çıkacaktı.

Suzan Sözen’in Menderes’e imzaladığı kitaptı bu. Ve yine beraberliklerinin bir anısı olarak imzalayıp Menderes’e verdiği kendi fotoğrafının altına Suzan Sözen şu satırları yazmıştı: “Bir kaş çatışıyla cihanı yerinden oynatan Menderes, selam sana…”

Adnan Menderes’in son on yıllık yaşamında, Ayhan Aydan’dan sonra, ikinci büyük aşkı Suzan Sözen olmuştu.

Menderes’in Suzan Sözen ile aşkı sürerken, bebeğini doğumda yitirmenin verdiği acı Ayhan Aydan’ı yıkmıştı. Uzaklaşmak, yalnız kalmak istiyordu. Çözümü yurtdışına, Hamburg’a gitmekte buldu. Menderes’in sesini son kez 27 Mayıs’ta duyacaktı.

Menderes onun kadar sevmiş miydi bilinmez ama Ayhan Ayhan, Menderes’i çok sevmişti, hem de çok. 31 Ekim-22 Kasım tarihleri arasında Yassıada’da görülen Bebek Davası duruşmalarında en vakur duruşu sergileyenler arasındaydı. “Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Ben bu adamı sevdim hâkim bey. Siz sevginin ne olduğunu bilir misiniz?” diyordu hiç korkmadan. Ama Menderes’i kurtarmaya yeterli değildi.

Menderes Yassıada duruşmalarının ardından suçlu bulunarak idam edildi. Ayhan Aydan, 2009’da İzmir’in Çeşme ilçesi Alaçatı beldesindeki evinde yaşama gözlerini yumana kadar Menderes’in bir fotoğrafı evinin hep baş köşesini süsledi.

Adnan Menderes-Ayhan Aydan aşkı Mart 2013′te ATV’de “Ben Onu Çok Sevdim” adlı bir diziyle yeniden gündeme getirilecek. Bu aşk üçgeni büyük olasılıkla kutsal bir aşk gibi anlatılacak ama tarih nedense bize bunun bir aşktan çok, devlet gücünün bile kişisel arzular için kullanıldığı bir ihanet öyküsü olduğunu gösteriyor.

Naci Kaptan
28.09.2013

This entry was posted in Zahide Uçar. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *