Emin Çölaşan
9 Ağustos 2013 – Sözcü
Necdet Bey’e açık mektup
“Sayın ve muhterem Genelkurmay Başkanı Necdet Bey nasılsınız, iyi misiniz? İyi olmanızı dilerim de, bizi sorarsanız pek iyi değiliz.Burada bazen size hitaben açık mektuplar yazıp rahatsız ettiğimi biliyorum ama ne yapayım.Yazdıklarımı size e-posta ile göndersem vermezler.Kağıda mektup yazıp postaya versem elinize ulaşmaz.Faks çeksem özel kaleminiz size iletmez.
O halde size ulaşmanın en sağlıklı yolu mektubumu buradan göndermek. Hem yukarıda sıraladığım yöntemleri kullansam, yazdıklarımı sadece ben bilirim, bir de siz bilirsiniz.
Oysa ben istiyorum ki bunları herkes okusun.
Size ne yazdığımı Türk Milleti de bilsin.
Sayın ve muhterem Necdet Bey, işlerinizin çok yoğun olduğunu tahmin ederim. O yoğunluk arasında bazı olayları izleme fırsatını acaba buldunuz mu!
Sanırım haberiniz vardır.
Balyoz ve Ergenekon davalarında çok sayıda silah arkadaşınız en ağır hapis cezalarına çarptırıldı. 28 Şubat davasında aynı şey olacak.
Bu davaların zat-ı alinizi, yüce kişiliğinizi Genelkurmay Başkanlığı makamına oturtan AKP’nin siyasi davaları olduğunu herhalde en az bizler kadar siz de bilirsiniz.
O mahkemeler özel olarak kuruldu.İktidarın beğenmediği kararların altına imza atan hakim ve savcılar birer birer sürgün edilip görevden uzaklaştırıldı.
Böylece oluşturulan dikensiz gül bahçesinde yargılamalar acayip bir biçimde yapıldı, düzmece belgeler dikkate alındı, sanıkların savunma hakları dibine kadar kısıtlandı, hukuk-guguk çiğnendi ve beklenen kararlar verildi.
Size bu mektubu yazarken amacım o davalarda sergilenen hukuksuzluğu vurgulamak değil Necdet Bey…
Bakınız, o davalarda sizin silah arkadaşlarınız yargılanırken, temelde iki suçlama vardı:
Darbe ve terör!
Yani zamanında sizin yüce kişiliğinizle birlikte Türk Ordusu’nda görev yapan her rütbede komutanlarınız darbe yapacakmış!
Üstelik bunlar Ergenekon silahlı terör örgütünü (!) kurmuşlar.Son davada en ağır hapis cezalarından biri, sizden önceki Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’a verildi.
Gerekçe: Terörist olması!
Ohaaa!
Balyoz ve Ergenekon’da yine en ağır cezaları sizin silah arkadaşlarınız ve geçmişteki komutanlarınız olan her rütbedeki komutanlara verildi.
Or’lar, Kor’lar dahil.
Çok Sayın ve muhterem Necdet Bey, tatil yaptığınız şu bayram ortamında sizi böyle bir mektup yazarak rahatsız etmeyi gerçekten istemezdim ama ne yapayım.
Şimdi hikayemizin esasına gelelim.
Beyefendi, siz o makama Tayyip-Abdullah ikilisinin imzalarıyla getirildiniz. Kamuoyu adınızı bilmezdi, bilinen bir kişilik değildiniz.
Fakat sonra görüldü ki, zat-ı aliniz bu iktidara, Tayyip-Abdullah ikilisine epeyce yakın durmaktasınız. Onların bir dediğini iki etmeyen birisiniz. İktidarın başına talih kuşu gibi kondunuz.
Onların en önemli bir hedefi vardı:
Geçmişle hesaplaşma bahanesiyle Türk Ordusu’nun ağırlığını ve saygınlığını yok etmek.İşte, sizin üzerinizden oynayıp bunu başardılar.
Bunların yandaş-şeriatçı medyası sizden önce ordumuza ve komuta kademesine neredeyse her gün ana avrat dümdüz gider, hakaretler yağdırırdı. Siz geldiniz, bu kez övgüler düzmeye başladılar!
Bu işte acaba bir terslik yok mu sayın ve muhterem Necdet Bey?
Kadroları AKP iktidarı tarafından oluşturulan Silivri’deki iki özel yetkili mahkemede yargılanan silah arkadaşlarınızla birlikte öteki Türk aydınlarına en ağır cezaların verileceği ilk günden belli değil miydi?
Siz ve komuta kademeniz bunları görmediniz mi?
Görmediyseniz niçin?
Gördüyseniz niçin bir kez olsun ufacık bir tepki vermediniz?
Kamuoyunda bir inanç yerleşti:
‘Necdet Bey Tayyip’in adamıdır, bu yüzden tepki veremez.’Bunu yok etmek veya sürdürmek artık tamamen elinizde. Ancak son Yüksek Askeri Şura toplantısında çekilen fotoğraflar ilginçti!
Tayyip dahil hiçbirinizin önünde bir bardak su bulunmuyordu. Ya bütün komutanlar oruçluydunuz, ya da Tayyip’e öyle görünmek için çaba harcıyordunuz… Acaba hangisi?
Şura kulislerini iftar ve sahur vakitlerinde yaptınız, kamuoyuna adeta mesajlar verdiniz:
‘Türk Ordusu, Tayyip’in yolundadır!’ Böyle görüntülere Cumhuriyet tarihinde ilk kez tanık oluyorduk, şaşırdık.
Çok muhterem, değerli ve Sayın Genelkurmay Başkanı Necdet Bey!.. Yıllardır hapishane çilesi çektirilen nice komutanlarınızın başına adeta çuvallar geçirildi… Çünkü yargı siyasetin ve iktidarın emrine sokulmuştu.
‘Aaaa öyle mi, ben bunu da bilmiyordum’ demeyin artık lütfen!
Şimdi gelelim esas konumuza beyefendi!..
Burada, iktidar mahkemeleri tarafından hapis cezalarına çarptırılan özellikle karacı or ve korgenerallerden söz edeceğim.İlker Başbuğ, Çetin Doğan, Hurşit Tolon… Hepsini saymak için yer yok.
Siz zamanında o komutanların emrinde, onların daha düşük rütbelisi olarak görev yapardınız.Bir yerde şu veya bu nedenle bir araya geldiğinizde askerliğin kurallarını uygulayıp önlerinde esas duruşa geçerdiniz.
Hatta onlara ‘Bana bir emriniz var mı komutanım’ diye sorardınız.
Beyefendi, şimdi sizin o komutanlarınız ‘Darbeci ve terörist (!)’ oldukları iddiasıyla hapishanelerde sürünüyor.
Şimdi bir an için bu mektubumda buraya kadar yazdıklarımı da unutun lütfen. Ama bir önemli konu daha var.Onlardan herhangi birini bir gün olsun hapishanelerde ziyaret ettiniz mi? Hallerini hatırlarını
sordunuz mu?
Hayır!
Belki diyeceksiniz ki ‘Ben koskoca orgeneral ve Genelkurmay Başkanıyım, bana ne!..’
Onlar da orgeneraldi beyefendi…
Üstelik onlar zatı-alinizin de komutanları idi.Belki diyorsunuz ki ‘Ziyaretlerine gitsem belki beni reddeder, görüşmek istemezler…’
Bir deneyin, önceden haber gönderip onaylarını alın. Hiç değilse İlker Başbuğ’a gidip hatırını bir sorun.
Küçülmezsiniz.
Tam tersine, eskiden önlerinde esas duruşta beklediğiniz komutanlarınıza -silah arkadaşlarınıza- karşı İNSANLIK görevinizi yerine getirip büyümüş olursunuz!
Kusura bakmayın ama bu çekingen, ürkek, sessiz ve iktidarın memuru tavrınızı anlamak mümkün olmuyor.Cumhuriyet ordusunun komuta kademesi böyle olmamalı.
Evet, sizin iktidarın emrinde olan bir kamu görevlisi olduğunuzu biliyoruz. Ama siz tapu memuru, öğretmen, vergici, sıradan memur değilsiniz. Onların korkusunu ve yandaşlığını anlarız da…
Zat-ı aliniz koskoca Genelkurmay Başkanı’sınız.
Neden korkuyor, neden yandaş oluyorsunuz?
Sizi görevden alamazlar, sürgün edemezler. Niçin Hilmi Bey gibi sessiz ve tepkisiz kalıyorsunuz?
Necdet Bey, yüce kişiliğinizi rahatsız ettiğim için affınıza sığınıyor, başarılarınızın devamını diliyorum!”