Cumhuriyet 08.08.2013
Küreselleşme ve Diktatörlükler
Dr. Ayşe ATALAY
Küreselleşme, ulusları oluşturan kurumların, unsurların ulusal niteliklerini uluslararası kurumlara, oluşumlara terk ettiği ve özünü karşılıklı ilişkilerin bir başka deyişle iletişimin oluşturduğu bir kavramdır. Küreselleşmenin olumlu olduğu kadar olumsuz yönleri de vardır. Örneğin bazı düşünürler, ekonomik açıdan küreselleşmeyi çokuluslu şirketlerin dayattığı uluslarüstü bir sömürü aracı olarak görürler. Bu bakımdan küreselleşmeye yeni sömürgecilik de denebilir. Ancak toplumsal açıdan küreselleşme, tüm insanlık evreninin karşılıklı olarak birbirinden haberdar olması şeklinde işler. Bu haberdar olmanın temelinde ise iletişim yatar. Bu bakımdan küreselleşen dünyamızda iletişim ve buna bağlı olarak da iletişim özgürlüğü, uygar dünyanın bir üyesi olmak açısından önemli bir unsurdur.
Bir toplumda iletişim modeli, o toplumun siyasal sisteminin niteliği konusunda da bilgi verir. Örneğin otoriter ve totaliter sistemlerde bugün çoğulculuk bağlamında bir iletişim sisteminden söz edilemez. Bu tür rejimlerde iletişim özgürlüğü tek yanlı, yukarıdan aşağıya doğru işler. Oysa iletişim özgürlüğünün temelinde ve niteliğinin ayırt edilmesinde aşağıdan yukarı iletişim kanallarının açık olması önemlidir ve bir siyasal rejimin demokratik, çoğulcu bir yapıda işleyişi açısından yaşamsaldır. Küreselleşme de niteliği ve yerine getirdiği işlevi açısından yukarıdan aşağıya olduğu kadar, aşağıdan yukarıya da iletişim kanallarının açık olmasını önkoşul olarak görür. Bundan ötürü küreselleşen dünyada siyasal iktidarların “ben yaptım oldu” şeklinde keyfi uygulamalara yönelmesi daha zordur.
İç kamuoyu baskısı güçlü olmayan ülkelerde küreselleşme bir dış kamuoyu baskısı oluşturur. Dünyamızda da artık insan hakları ve demokrasi kaygıları ön plandadır. Bu bakımdan Taksim Gezi olayları ve iktidarın bu olaylar karşısındaki tutumu, aralarında bir grup Nobel ödüllü bilim insanının da bulunduğu sanatçı, siyaset adamı Batılı aydınların tepkisini çekmiş ve bu aydınlar peş peşe yayımladıkları bildirilerle polisin kullandığı orantısız güce tepki göstermişlerdir. Söz konusu bir grup aydının aydın olma sorumluluğuyla böyle bir tepki vermeleri kutlanmaya değerdir.
Artık çağımızda iletişim teknolojilerinin gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla birlikte hiçbir şey gizli kalmıyor. Bu bakımdan dünyamız artık belki de hiç olmadığı kadar bir şeffaflık çağını yaşamaktadır. Bu nedenle artık “kol kırılır yen içinde kalır” atasözü de günümüzde kapalı rejimlerin düsturu olabilir. Çünkü bilişim çağında ve buna bağlı olarak küreselleşen dünyada kitleler sosyal medya yoluyla daha hızlı mobilize olmakta, daha sıkı örgütlenmektedir. Bu bakımdan diktatörlük hevesleri de anakronik bir niteliktedir ve er geç toplumun aydınlık, çok renkli, çoğulcu taleplerine de yenik düşecekti