Der Spiegel’dan zehir zemberek bir yazi..
Türkiye Başbakanı Erdoğan ile İlgil Olarak ABD’nin Karamsar Görüşü
Maximilian Popp, Der Speigel
America’s Dark View of Turkish Premier Erdogan
By Maximilian Popp
The Tribune of Anatolia
ABD, NATO müttefiği Türkiye hakkında endişe taşıyor. Elçiliğin çizdiği portreye gore Başbakan Erdoğan, yozlaşmış ve çevresi yetersiz bakanlarla sarılmış, güce susamış bir islamcı. The US is concerned about its NATO ally Turkey. Washington, ülkenin Avrupa Birliğine girebileceğine ihtimal dahi vermiyor.
Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin en önemli Müslüman müttefiği ve iktidara geldiğinde, bölgedeki diğer ülkelere model oluşturacak demokratik İslam sözü vermişti.
Ancak ABD’ne gönderilen raporlar doğruysa Türkiye bu vizyonu gerçekleştirmekten çok uzak. Erdoğan? Güç aşığı bir İslamcı. Bakanları? Kifayetsiz, eğitimsiz, ve bir bölümü çürümüş. Hükumet? Bölünmüş. Muhalefet? Rezalet.
Son 31 yılda ABD diplomatları, Ankara’dan Washington’a binlerce rapor gönderdiler, ama yakın zamanda gönderilenler, acımasız; bu raporlar, Türkiye’nin imajı ile ilgili olarak, Birleşik Devletler’in resmi söylemlerindeki ifadelerinin tamamen aksini belirtmekte.
Öncelikli ve en önemli nokta şu: ABD Erdoğan’a güvenmiyor. 2005 yılındaki bir gönderi, onun hiç bir zaman gerçekçi bir dünya görüşü taşımadığı yönünde. Belge, Erdoğan’ın, Türkiye’yi yönetmek üzere kendisinin Tanrı tarafından seçildiğine inanmakta ve kendini “Anadolu’nun Savunucusu” olarak tanıtmayı sevmektedir.
ABD’li diplomat, Erdoğan’ın hemen hemen tüm istihbaratını İslamik yönelimli gazetelerden almakta ve bakanlık analizlerinin onun için bir önem taşımadığını söylemektedir. NATO’nun ikinci büyüğü olan ordu ve gizli servisler, bazı raporlerını göndermeye gerek duymaz olmuşlardır. Hiç kimseye tam güveni yoktur, kendini dalkavuk (aynı zamanda kibirli) danışmanlarla kuşatmıştır. Kabadayılığına karşın, gücü elinden kaçırma dehşeti taşımaktadır. Erdoğan hakkında bilgili bir yetkili, Amerikalılara, “Tayyip tanrıya inanır…. ama güvenmez” demiştir.
Yozlaşma Suçlamaları
Erdoğan iktidara partisi İslamcı, muhafazakar AKP’yi kurduktan iki yıl sonra 2003’te geldi. Kampanya sırasındaki en önemli işinin kirlenme ve yozlaşmayı önlemek olduğunu ifade etti. Bununla beraber ABD diplomatları, 2004’ten bu yana çürümenin her düzeyde, hatta Erdoğan ailesinin içinde devam yayılmakta olduğunu söylemişler, ancak iddialar doğrulanmamamıştır. Bunun nedeni, bilgi kaynaklarının Başbakanı karalama amacı olabilir; ancak raporlar, Amerika’nın Türkiye imajını şekillendirmesi açısından önemlidir ve bunun yıkıcı olduğu kesin.
Dedikodular şok edici. Önemli bir hükumet danışmanı bir gazeteciye, Erdoğan’ın devlete ait bir petrol rafinerisinin özelleştirilmesi aşamasında büyük paralar vurduğunu söylemiştir. Dahası, Enerji Bakanlığındaki bir kaynak, İranlılarla yapılacak boru hattı sözleşmesinin Erdoğan’ın okul arkadaşına ait bir firma aracılığıyla yapılması için baskı yapıldığını söylemiştir. Anlaşma gözlemcileri şaşırtmıştır: Şirket liman inşa etmekle beraber, enerji konusuna tamamen yabancıdır. Adı açıklanmayan iki ABD kaynağı İsviçre’de Erdoğan’a ait en az sekiz hesabın varlığına işaret etmektedir.
Erdogan’ın partisi AKP, bu iddialara şiddetle karşı çıkmaktadır ve Başbakan, bu günkü duruma oğlunun nikah hediyeleriyle geldiğini öne sürmektedir. Ayrıca, dört çocuğunun okul masraflarının bir iş adamı tarafından karşılandığını söylemektedir. ABD Elçiliği, bu tür açıklamaları ‘sıkıcı’ bulmaktadır.
Teknokratik Derinlik Yoksunluğu
Erdoğan, bir çok konuyu kendi lehine kullanmayı iyi bilmektedir. ABD kaynaklarına gore, 2004’te Trabzon belediye seçimini kaybettiğinde yakın arkadaşı Faruk Nafiz Özak’ı Trabzonspor’a başkan olarak yerleştirmiştir. Kesin kanıtlanmamış olmakla beraber ABD’ye bilgi aktaran kaynaklar, Özak’ı, örtülü ödenekten alınan milyonlarca dolarla gönderdiğini söylemişlerdir. 2005 tarihli bir gönderi, Özak’ın görevinin takımı iyi oyucularla takviye ederek belediye başkanını gölgelemek olduğunu bildirmektedir. Erdoğan, SPEIGEL’in kendisiyle temas etme isteğini reddetmiş, Wikileaks belgelerinin kuşkulu olduğunu söylemiştir.
ABD Elçilik analizlerine gore AKP’yi kendisi için çalışan bir kuruma dönüştürmüştür. Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dahil bir çok parti üst düzey yöneticisinin Müslüman Kardeşliği üyesi oldukları söylenmektedir.
Ocak 2004’te Eric Edelman, hükumette “teknokratik derinlik” eksikliğinden söz etmişti: “AKP’nin atadığı çoğu kişi işi öğrenme yeteneğine sahip görünürken, bir bölümü, yetersiz kalamakta ya da …özel iş takipçisi durumunda kalmaktadır”. Bazıları da sadece cemaatle ilişkilidir. “Sürekli anekdot niteliğinde şunları dinliyoruz…. AKP ulusal ve vilayet bazında yetersiz ve dar görüşlü İslamcı kişlerin atamalarını yapıyor”.
Bir çok yüksek düzey yetkili, Amerikalılara Erdoğan’ın personelinden dehşete düştklerini söylemişlerdir. Bu yetkililerden biri Amerikalı diplomatlara “yetersiz, ön yargılı ve cahil birinin kendisine müsteşar olarak atandığını söylemiştir. Bir başkası, zina suçları avukatı Kadın Bakanı Nimet Çubukçu’nun, göreve Emine Erdoğan’ın arkadaşı olduğu için atandığını söylemiştir. Bir digger bakan, yakınlarına çıkar sağlamak, eroin kaçakçılığı ve küçük yaşta kız düşkünlüğü ile bilinmektedir.
Trenden İnme
Erdoğan ve AKP seçmenden saygı görmektedir. 2004 başlarındaki bir ABD gönderisinde Erdoğan’ın “doğal politikacı” olduğu belirtilmektedir. Ortak hislere temas eden, “karizmatik”, “sokak kavgacısı güdülerine sahip” birdir. Kasımpaşa’da büyümüş ve Nakşibendi tarikatına üye olmadan once köktendinci İslamik organizasyonlara katılmıştır. Hükumet olmadan once, “demokrasi bir trendier. İstediğimiz istasyona varınca ineriz” demister.
Gençliğinde, daha sonra dokuyacakları AKP’nin yükselişini gerçekleştirecekleri Abdullah Gül ile tanışmıştır. Bu ikisi arasında derinden bir rekabet sürmektedir. Gül, özellikle seyahatte olduğu zamanlarda Erdoğana karşı sorun olabilecek durumları beslemiştir. Gül Dış İşleri Bakanıyken 2005 tarihli bir raporda ABD diplomatları Gül’ün, Erdoğan’ın politikalarının altını kazdığını ve bunu partideki gücünü arttırmak amacıyla yaptığını belirtmişlerdir. Gül, Erdoğan’ın tersine, İngilizce bilmektedir ve diplomatlara kendisinin daha ılımlı ve modern olduğunu aşılamaktadır.
Buna karşılık gerçekte, ABD, Elçilik gönderilerine dayanarak Gül’ü Erdoğan’dan daha ideolojik ve Batı Karşıtı olarak görmektedir. Gül, Erdoğan’ı kötü göstermek için neredeyse her fırsatı kullanmaktadır ve belgelere gore ABD ziyaretçileri önünde Erdoğan hakkında kötü şeyler söylemektedir. Gül Cumhurbaşkanı ve dolayısıyla Erdoğan’la eşit düzeye gelmek için çok çabalamıştır. Erdoğan, yükselişini korumaya gayret etmiş, ancak bunda pek başarılı olamamıştır. 2007 yazında Gül, Cumhurbaşkanlığı makamına yerleşmiştir.
“Karanlık ve Sersem”
ABD diplomatları, söz Erdoğan’ın danışmanı ve Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na geldiğinde de aynı sertlikte konuşmuşlardır. Ankara dışındaki politikadan pek anlamamaktadır ve bunu talihsizlik olarak değerlendirmektedirler; çünkü Türkiye’yi AB üyesi olarak görmek istemelerine karşın bunun hiç bir zaman gerçekleşemeyeceğine inanmaktadırlar. AB’ye giriş yönünde adım atılabilmesi için ABD Büyükelçisi, hükumetin “belli başlı AB dillerine hakim, AB Avrokrat’larının bürokratik taleplerine yabancı olmayan” iki bin kişinin istihdam edilmesi gerektiğini; ancak AKP’nin Sünni kardeşlik taraftarını işe aldığını yazmıştır.
Bir ABD değerlendirmesine gore bazı AKP’li politikacılar, Türkiye’nin AB üyeliğini bazı sersem ve karanlık nedenlerle desteklemektedirler; örneğin, onlara gore Türkiye İslam’ı Avrupa’da yaymalıdır. 2004 sonlarındaki bir gönderi, AKP’nin önde gelen bir planlamacısı Türkiye’nin önde gelen görevinin “Endülüs’ü geri kazanmak ve 1683’teki Viyana kuşatmasının rövanşını almak” olduğunu söylemiştir.
Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bu görüşü önemli ölçüde paylaşmaktadır ve ABD, onun bu emperyalistik ses tonundan rahatsız olmaktadır. ABD Büyükelçisi, Ocak 2010’da Davutoğlu’nun Sarajevo’da yaptığı bir konuşmada özetle, “Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu, Osmanlı Yönetimi ve etkisi altındayken daha iyi durumdaydı; bariş ve ilerleme hakimdi. Yazık ki bölgenin tümü o zamanden beri bölünmüş ve harap durumdadır… Ancak yeni Türkiye geri dönmüştür, liderliğe, hatta birliğe hazırdır (Davutoğlu: Osmanlı Balkan’ı yeniden kuracağız)” dediğini ifade etmiştir.
Rolls Royce ve Rover
2010 tarihli bir mesaj, “Davutoğlu’nun kibri ve Yeni Osmanlı vizyonu ABD için kaygılandırıcıdır. Türkiye bir Rolls Royce hırsına ancak Rover olanaklarına sahiptir” demektedir. 2004 gönderilerine gore Milli Savunma Bakanı Gönül, Davutoğlu’nun Erdoğan üzerindeki İslamist etkileri konusunda uyarıda bulunmuştur. ABD yetkilisine “o çok tehlikeli biri” demister.
Erdoğan’la beraber İsrail’le ilişkiler iyice gerilemiştir. İki ülke, 2008 sonlarında Hamas ile savaş ve 2009 başlarında Gazze filosu saldırısı konusunda karşı karşıya gelmişlerdir. İsrail’in Ankara Büyükelçisi Gabby Levy, 2009 Ekim’inde Erdoğan’ın ilişkilerin soğumasından yana olduğunubelirtmiş, “o bir kökten dinci. Bizden dini nedenlerle nefret ediyor” demiştir.
Amerikalılar, NATO üyesi Türkiye’nin Batıdan giderek daha fazla uzaklaşmasını kaygıyla izlemekteler. Ülkenin istikrarından dolayı endişeliler. ABD Büyükelçsi, James Jeffry 2010 sonlarında, “burada her gün yeni şeyler oluyor ve hiç kimse tüm koreografinin ne zaman çakılacağı konusunda fikir sahibi değil” diye yazdı.
HABERİN İNGİLİZCESİ
The ‘Tribune of Anatolia’
America’s Dark View of Turkish Premier Erdogan
By Maximilian Popp
The US is concerned about its NATO ally Turkey. Embassy dispatches portray Prime Minister Recep Tayyip Erdogan as a power-hungry Islamist surrounded by corrupt and incompetent ministers. Washington no longer believes that the country will ever join the European Union.
Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdogan is the most important Muslim ally of the United States. On coming into office he promised a democratic Islam a vision that could have become a model for other countries in the region.
But if the US dispatches are to be believed, Turkey is far from realizing that vision. Erdogan? A power-hungry Islamist. His ministers? Incompetent, uneducated and some of them corrupt. The government? Divided. The opposition? Ridiculous.
US diplomats have sent thousands of reports from Ankara to Washington in the past 31 years. Recent documents, though, are merciless. They convey an image of Turkey which is at odds with almost everything the US government has officially said about the country.
First and foremost, the US distrusts Erdogan. A dispatch dated May 2005 says that he has never had a realistic worldview. Erdogan, the document says, thinks he was chosen by God to lead Turkey and likes to present himself as the “Tribune of Anatolia.”
US diplomats claim that Erdogan gets almost all of his information from Islamist-leaning newspapers — analysis from his ministries, they say, is of no interest to him. The military, the second largest among NATO member states, and the secret service no longer send him some of their reports. He trusts nobody completely, the dispatches say, and surrounds himself with “an iron ring of sycophantic (but contemptuous) advisors.” Despite his bravado, he is said to be terrified of losing his grip on power. One authority on Erdogan told the Americans: “Tayyip believes in God … but doesn’t trust him.”
Accusations of Corruption
Erdogan took office as prime minister in 2003, two years after having founded his party, the Islamic-conservative AKP. During the campaign Erdogan announced his intention to tackle corruption.
Since 2004, however, informants have been telling US diplomats in Turkey of corruption at all levels, even within the Erdogan family. None of the accusations have been proven — it could be that the informants merely want to denigrate the premier. But their reports help shape the Americans’ image of Turkey — and as such they are devastating.
The rumors sound outrageous. A senior government advisor is said to have confided to a journalist that Erdogan enriched himself from the privatization of a state oil refinery. Furthermore, a source within the Ministry of Energy told the US that the prime minister pressured the Iranians to ink a gas pipeline deal with a Turkish company owned by an old schoolmate of his. The deal surprised observers: the company builds ports, but has little experience in the energy business. Two unnamed US sources claim that Erdogan presides over eight Swiss bank accounts.
Erdogan’s party, the AKP, vehemently denies all allegations. And the premier says he acquired his wealth in the form of gifts presented by guests at his son’s wedding. Furthermore, he says, a Turkish businessman is paying for his four children to study in the US. The American Embassy sees such explanations as “lame.”
A ‘Lack of Technocratic Depth’
Erdogan, though, apparently knows how to score points at the grass roots level. According to US dispatches, when his AKP suffered a painful defeat in the Trabzon mayoral election of 2004, he allegedly installed his close friend Faruk Nafiz Özak as the head of the local Trabzonspor football club. In accusations which have not been proven, informants told the US Embassy that Erdogan sent Özak millions of dollars from a secret government account. Özak was to use the money, states a dispatch dated June 2005, to buy better players in an effort to overshadow the mayor. Erdogan did not respond to SPIEGEL efforts to contact him, but said on Monday that the credibility of WikiLeaks was questionable.
According to US Embassy analysis, he has transformed the AKP into a party which works almost exclusively on his behalf. Many top AKP leaders including Erdogan and President Abdullah Gül are said to be members of a Muslim fraternity.
There is generally a “lack of technocratic depth” in the government, criticized US Ambassador Eric Edelman back in January 2004: “While some AK appointees appear to be capable of learning on the job, others are incompetent or seem to be pursuing private … interests” or those of their religious congregations. “We hear constant anecdotal evidence … that AK appointees at the national and provincial levels are incompetent or narrow-minded Islamists.”
Many high-ranking state officials have told the Americans they are appalled by Erdogan’s staff. Erdogan, one such official told US diplomats, appointed a man exhibiting “incompetence, prejudices and ignorance” as his undersecretary. Another informant told the US that Women’s Minister Nimet Çubukçu, an advocate of criminalizing adultery, got her job because she is a friend Erdogan’s wife, Emine. Another minister is accused of nepotism, links to heroin smuggling and a predilection for underage girls.
Getting Off the Train
Erdogan and the AKP are revered by the electorate. The prime minister is a “natural politician,” US diplomats wrote in one dispatch from early 2004. He “possesses a common touch,” is “charismatic” and has “street-fighter instincts.” The prime minister grew up in Kasimpasa, a rough port district of Istanbul, and became involved in a radical Islamist organization as a young man before joining the conservative Order of the Naksibendye. Before entering government, he said: “Democracy is like a train. We shall get out when we arrive at the station we want.”
As a young man he met Abdullah Gül, with whom he later orchestrated the rise of the AKP. A deep-seated rivalry now exists between the two. Again and again Gül has stirred up trouble against Erdogan, particularly when the prime minister is traveling abroad. In a report from March 2005 when Gül was Turkish foreign minister, US diplomats described this as Gül’s attempt to undermine Erdogan’s policies and gain more power in the party. Unlike Erdogan, Gül speaks English, say the diplomats, and presents himself as moderate and modern.
In truth, however, the US sees Gül as more ideological than Erdogan and anti-Western, according to embassy dispatches based on statements from those close to Gül. Gül uses almost every opportunity to make Erdogan look bad, the documents claim, even talking badly about him in front of state visitors. Gül worked for a long time to become president and therefore Erdogan’s equal. Erdogan tried to prevent his rise — without success. In the summer of 2007 Gül took up residence in the presidential palace in Ankara.
‘Murky’ and ‘Muddled’
US diplomats are likewise unflinching when it comes to Erdogan’s advisor and foreign minister, Ahmet Davutoglu. They say he understands little about politics outside of Ankara. They see this as unfortunate, because they want to see Turkey join the EU — but they don’t believe it will ever happen. In order to make progress toward EU accession, the US ambassador wrote, the government must “hire a couple thousand people skilled in English or other major EU languages and up to the bureaucratic demands of interfacing with the Eurocrats.” The AKP, write US diplomats, had thus far employed mostly confidants from the Sunni brotherhoods.
Some AKP politicians, according to a US assessment, support Turkish membership in the EU for “murky” and “muddled” reasons, for example because they believe Turkey must spread Islam in Europe. A US dispatch from late 2004 reports that a member of a leading AKP think tank said that Turkey’s role is “to take back Andalusia and avenge the defeat at the siege of Vienna in 1683.”
Foreign Minister Ahmet Davutoglu largely shares this viewpoint and the Americans are alarmed by his imperialistic tone. In a summary of a speech by Davutoglu delivered in Sarajevo in January 2010, the US ambassador wrote: “His thesis: the Balkans, Caucasus and Middle East were all better off when under Ottoman control or influence; peace and progress prevailed. Alas the region has been ravaged by division and war ever since…. However, now Turkey is back, ready to lead or even unite. (Davutoglu: ‘We will re-establish this (Ottoman) Balkan’).”
Of Rolls Royce and Rover
Davutoglu’s hubris and his neo-Ottoman vision is cause for US concern. Turkey has “Rolls Royce ambitions but Rover resources,” reads the same 2010 cable. According to embassy dispatches from 2004, Defense Minister Mehmet Gönül warned of Davutoglu’s Islamist influence on Erdogan. He is “exceptionally dangerous” Gönül told the US.
Under Erdogan, relations with Israel have dramatically deteriorated. The two governments are at odds over the war against Hamas in late 2008 and early 2009 and over the attack on the Gaza fleet earlier this year. The Israeli ambassador to Ankara, Gabby Levy, claimed in October 2009 that Erdogan was behind the cooling of relations: “He’s a fundamentalist. He hates us religiously,” Levy was quoted as saying in a confidential US embassy dispatch from October 2009.
The Americans are watching with concern as Erdogan distances NATO member-state Turkey further and further from the West. They are concerned about the country’s stability. “Every day is a new one here, and no one can be certain where this whole choreography will fall out of whack,” James Jeffrey, then the US ambassador in Turkey, wrote in late February 2010. “Then, look out.”
Translated from German by Josie Le Blond
URL:
http://www.spiegel.de/international/world/the-tribune-of-anatolia-america-s-dark-view-of-turkish-premier-erdogan-a-732084.html