Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay
Biz laik okullara karşı imam hatip okullarını bir ‘alternatif’ olarak düşünüyoruz.
Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri bu okullarda yetiştireceğiz.”
***
Kadir Mısırlıoğlu
“İnkılap bitti. Yüznumaramıza kadar değişti. Yüznumaramız Garbın yüznumarası oldu. Cumamız pazar oldu. Değişmeyen hiçbir şeyimiz kalmadı. Artık tavizi onlar verecektir. Saha inkılapçılara değil, inkılap aleyhtarlarına açıktır. Yolunuz açık olsun, gazanız mübarek olsun.”
Kadir Mısıroğlu – Atatürk ve Laik Cumhuriyet düşmanı
***
Başbakan Erdoğan demişti ki ;
“Dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz !!!”
Erdoğan’ın bahsettiği nesil aşağıdadır ;
Tarih 16 Şubat 1969 ;
ABD karşıtı göstericiler Taksim’e doğru yürüyüşe geçmek üzere Beyazıt’ta toplanırken sağ militanlar da saatler öncesinden Taksim’e gelmişti. Kamyonlarla ve otobüslerle Anadolu’nun her yanından taşınan KMD üyesi dinciler ve ülkücü komandolar Dolmabahçe’ye toplandılar; kıble olarak 6. Filo’yu alarak, tekbirlerle cihat namazı kılarak ve ‘Kanımız aksa da zafer İslamın’ sloganlarıyla Taksim’e yürüdüler. Burada binlerce militana bomba, taş, sopa, satır dağıtıldı. Taksim Parkı’nda da toplu namaz kılan bu militanlar, ellerinde taş ve sopalarla alana girecek göstericileri beklemeye koyuldular. Göstericiler Taksim’e girerken, sağcı militanların sopalı, taşlı ve bıçaklı saldırısına uğradı. Beş dakika içinde Taksim kana bulanmış, Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan bıçaklanarak öldürülmüş, yüzlerce gösterici yaralanmıştı.”
Türkiye üzerinde Rabıta gölgesi 5
Cumhuriyet 30.11.2012
IŞIK KANSU
1960’lı ve 70’li yıllarda Necip Fazıl hayranı kadro bugün ülke yönetiminde
Rabıta bağlantılı MTTB
Uğur Mumcu Rabıta kitabında, Rabıta örgütünce yayımlanan “A World Guide to Organizations of Islamic Activites” yani “İslamcı Eylem Örgütleri Dünya Rehberi”nin “Rabıta Ofisleri ve Temsilcileri” ile ilgili bölümünde “Milli Türk Talebe Birliği”nin de adının geçtiğini belirtir. Mumcu ayrıca, “Rabıtat-ül İslam”ın Ürdün’de bastırıp dağıttığı, “Sanem Adam”, yani “Put Adam” adlı ve Atatürk aleyhine kitabın, Avrupa’da Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde dağıtıldığını belirterek, bu kitabın dağıtımında aracı olanların başında Kadir Mısıroğlu’nun geldiğini belirtiyor ve şu notu düşüyor: “Mısıroğlu, 1971 yılı başlarında İstanbul’da Milli Türk Talebe Birliği konferans salonunda Atatürk aleyhine yaptığı konuşma nedeniyle kovuşturuluyor. Devir, sıkıyönetim devridir, sıkıyönetim komutanı da Faik Türün’dür. Türün’ün emrindeki savcılık, Mısıroğlu’nun şu konuşmasında suç bulmaz ve 11.10.1971 gün ve 296/56 sayı ile kovuşturmaya yer olmadığı kararı verir.”
Kadir Mısırlıoğlu
Mısıroğlu, MTTB’de yaptığı konuşmada şunları söylemiştir:
“İnkılap bitti. Yüznumaramıza kadar değişti. Yüznumaramız Garbın yüznumarası oldu. Cumamız pazar oldu. Değişmeyen hiçbir şeyimiz kalmadı. Artık tavizi onlar verecektir. Saha inkılapçılara değil, inkılap aleyhtarlarına açıktır. Yolunuz açık olsun, gazanız mübarek olsun.”
Saltanatın kaldırılıp yerine Cumhuriyetin ilanını, halifeliğin kaldırılmasını ve Latin harflerinin kabul edilmesini “dinsizlik” sayan Mısıroğlu’nun işte bu konuşması, dönemin İstanbul Sıkıyönetim Komutanı tarafından soruşturulmaz.
Çünkü dönem; dinci kadroları hoş görme dönemidir.
1960’ların sonuna doğru dönemin Milli Birlik Komitesi üyesi Osman Köksal, “laik okullarda yetişen gençlere haksızlık yapıldığını” aktarmak üzere dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a çıkar. Genelkurmay Başkanlığı’ndan Çankaya Köşkü’ne çıkmış olan Sunay, “Ne haksızlığı” der, “bugünkü okullar birer anarşi yuvası haline geldi. Bu okullardan yetişen gençlere memleket idaresi teslim edilemez. On yıl sonra bunların hepsi işbaşına geçecekler. Onlara nasıl güvenebiliriz? Hem biz laik okullara karşı imam hatip okullarını bir ‘alternatif’ olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri bu okullarda yetiştireceğiz.”
Kanlı Pazar olayı da Sunay’ın cumhurbaşkanlığı dönemine denk gelir. Milli Türk Talebe Birliği’nin en bildik eylemlerinden biridir “Kanlı Pazar”. İstanbul’a gelen ABD 6. Filosu’nu kınamak üzere öğrenci ve işçiler 16 Şubat 1969 Pazar günü bir yürüyüş düzenlerler. Bunun üzerine Komünizmle Mücadele Derneği (KMD) ve Milli Türk Talebe Birliği (MTTB), bu yürüyüşte “komünistlere ders vermek” ve Amerikan 6. Filosu’nu korumak üzere cihat çağrıları yapar.
O dönemde MHP’li olan, son yıllarda Demokrat Türkiye Partisi (DTP) ile Hür Parti liderliklerinde gördüğümüz Yaşar Okuyan, Kanlı Pazar öncesini şöyle anlatır: “O zaman İstanbul’da öğrenciydim. MTTB ve KMD’nin yöneticileri arkadaşımız, ağabeylerimizdi. İç içeydik. Kanlı Pazar öncesi olayların gizlisi saklısı yoktu. Her şey gözler önünde, orta yerde cereyan etti. Hazırlıklar açıkta yapıldı. Mesela MTTB’ye kamyonlarla sopalar geldi. Gelen geçenin gözü önünde kamyonlar boşaltıldı. Sonra dövüşeceklere dağıtıldı.”
16 Şubat 1969 gününü Orhan Tüleylioğlu, “Neden Öldürüldüler? Bu Kan Kurumaz” adlı kitabında özetle şöyle anlatır: “ABD karşıtı göstericiler Taksim’e doğru yürüyüşe geçmek üzere Beyazıt’ta toplanırken sağ militanlar da saatler öncesinden Taksim’e gelmişti. Kamyonlarla ve otobüslerle Anadolu’nun her yanından taşınan KMD üyesi dinciler ve ülkücü komandolar Dolmabahçe’ye toplandılar; kıble olarak 6. Filo’yu alarak, tekbirlerle cihat namazı kılarak ve ‘Kanımız aksa da zafer İslamın’ sloganlarıyla Taksim’e yürüdüler. Burada binlerce militana bomba, taş, sopa, satır dağıtıldı. Taksim Parkı’nda da toplu namaz kılan bu militanlar, ellerinde taş ve sopalarla alana girecek göstericileri beklemeye koyuldular. Göstericiler Taksim’e girerken, sağcı militanların sopalı, taşlı ve bıçaklı saldırısına uğradı. Beş dakika içinde Taksim kana bulanmış, Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan bıçaklanarak öldürülmüş, yüzlerce gösterici yaralanmıştı.” Kanlı Pazar’da 2 kişi öldürülür, yüzlerce kişi yaralanır.
ÖNEMLİ MAKAMDALAR
1960’lı-70’li yıllarda Milli Türk Talebe Birliği’nde üye olan, görev alan kadroların büyük bir kısmı da bugün AKP iktidarının önemli makamlarındadırlar. MTTB’de yetişen, bugün Türkiye’yi yöneten kimi isimler ve geçmişte MTTB’de yaptıkları görevlere örnek verirsek:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül (MTTB’de Merkez İcra Konseyi Muhasibi, İcra Konseyi üyesi, Genel Yönetim Kurulu üyesi ve Tiyatro Müdürü), TBMM Başkanı Cemil Çiçek (1970’te Sen Sinod Meclisi’ne de yabancıların atanması nedeniyle tartışmalara yol açan Fener Rum Patrikhanesi aleyhine gösterilerin de yer aldığı MTTB’nin düzenlediği ‘Fetih Haftası’ mitinginde konuşma yaptı), Başbakan Recep Tayyip Erdoğan (MTTB Tesisler Müdür Yardımcısı, Kültür Müdürü), Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay (MTTB üyesi), Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç (MTTB faaliyetlerine katıldı), Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu (MTTB faaliyetlerine katıldı), Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer (MTTB Dış Temaslar Müdür Yardımcısı), Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Bahaettin Cebeci (MTTB İcra Konseyi üyesi, Kültür Müdürü ve Murakebe Heyeti yedek üyesi), AKP Genel Başkan Danışmanı ve milletvekili Akif Gülle (MTTB Samsun Başkanı), İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş (MTTB Orta Öğretim Komitesi üyesi), Konya Belediye Başkanı Tahir Akyürek (MTTB Eğitim Müdür Yardımcısı, Genel Yönetim Kurulu üyesi ve muhasibi), Batman Üniversitesi Rektörü Abdüsselam Uluçam (MTTB Tiyatro Müdür Yardımcısı, Tiyatro Müdürü), eski İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürü Hüseyin Coşkun (MTTB Merkez İcra Konseyi Başkanlığı ve Genel Sekreterliği), eski İş ve İşçi Kurumu Müdür Yardımcısı Hüseyin Gözlü (MTTB Trafik Eğitim Müdürü), AKP Kayseri Milletvekili, eski Bayındırlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Yaşar Karayel (MTTB İcra Konseyi Başkanlığı, Basın Yayın Müdürlüğü ve Yönetim Kurulu üyeliği), AKP Kayseri Kocasinan Belediye Başkanı Bekir Yıldız (MTTB’de çeşitli görevlerde bulundu), eski AKP Osmaniye Milletvekili ve Sermaye Piyasası Kurulu üyesi İbrahim Mete Doğruer (MTTB üyesi).
Necip Fazıl Kısakürek
MTTB iktidarda
MTTB üye ve yöneticileri, Necip Fazıl Kısakürek’in düşüncelerine hayrandırlar. Toplantılarında, törenlerinde, tiyatro oyunlarında Necip Fazıl’a öncelik tanırlar. Necip Fazıl, 1975’te Milli Türk Talebe Birliği’nin (MTTB) düzenlediği Milli Gençlik Gecesi’nde okuduğu “Gençliğe Hitabe”si MTTB’li gençler arasında ağızdan ağıza dolaşır. Necip Fazıl, şöyle demiştir o gün:
“Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre… Birincisi iki buçuk asır… Aşk, vecd, fetih ve hâkimiyet… İkincisi üç asır… Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet… Üçüncüsü bir asır… Allah’ın, Kuran’ında ‘belhüm adal-hayvandan aşağı’ dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret… Ya dördüncüsü? …. Son yarım asır!.. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde planında kurtarıldıktan sonra ruh planında ebedî helâke mahkûmiyet… İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören… Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi… Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik…
Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün ‘dikey’leri‘yatay’ hale getirecek bir çığlık kopararak ‘mukaddes emaneti ne yaptınız?’ diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik…
Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik…
Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında ‘Hâkimiyet Hakkındır’ düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik…”
Yıllar sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu yıl şubat ayında AKP İstanbul İl Gençlik Kolları’nın 3. Olağan Kongresi’ne telekonferans yöntemiyle katılır ve Necip Fazıl Kısakürek’ten alıntı yapar:
“Altını çiziyorum; modern, dindar bir gençlikten bahsediyorum. Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum.”
Ardından da Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, böyle bir hedefi koyan kadroyu geçen mayıs ayında Konya’da açıklar:
“Üstad Necip Fazıl Kısakürek, bizim için sembol isim.Bizim tarihimizde, düşünce hayatımızda önemli rol oynayan, iz bırakan önemli bir isim. Bizim kuşağımızda emeği olan bir isim. Türkiye’de soylu, seviyeli düşünce adına, kim varsa, Necip Fazıl Kısakürek’ten pay almıştır. Bizim kendi düşünce dünyamız adına bunun aynen söyleyebilirim. Türkiye, bugün çok büyük bir değişim geçiriyor. Son 10 yıldır Türkiye, büyük bir değişim geçiriyor. Bu değişimin başında olan ekipler, bunu gerçekleştirenler, o dönemde yetişmiş olanlar, bütün birikimlerini, Necip Fazıl Kısakürek’in düşüncesinden, emeğinden beslenerek bugünlere gelmiştir.”
Atalay’ın sözünü ettiği “dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı” olarak yetişmiş ve bugün 1923 devrimi ile kurulmuş Cumhuriyeti değiştiren kadrodur bu.
VE SONUÇ
Gerek Uğur Mumcu’nun saptamaları, gerekse bizim bu izlerin üzerinden yaptığımız haber takibi şu yalın gerçeği göstermektedir: Ne derseniz deyin, AKP ve kadroları, zaman içinde büyük bir disiplin ve örgütlülük içinde, düzenli bir organizasyon ve hiç kuşkusuz büyük bir dış destekle iktidara gelmişlerdir. Uğur Mumcu’nun deyişiyle hedefe giden yolda “tarikat-ticaret-siyaset” üçgenini çok iyi kurgulamışlardır.
Başarılarının altında yatan giz buradadır!
Demem o ki:
Gazetecilik, gündelik iştir. Güncele dayanır, o günü ilgilendirir. O gün taze yazılan, ertesi gün bayatlar.
Bayatlamayan; zaman geçse de değişmeyen ilişkiler, bağlantılar, ilintilerdir.
Gazeteciliğin zor yanı; o ilişkileri, bağlantıları, ilintileri, tarihin hızla akıp giden sayfaları arasında yakalayıp işlemek, kamuoyuna duyurmaktadır.
Uğur Mumcu’yu sıra dışı, seçkin bir araştırmacı gazeteci yapan işte bu yönüdür.
Açınız bakınız Rabıta kitabına, açınız bakınız ABD’nin ilk Körfez saldırısına. Gün gibi ortadadır aralarındaki tüm rabıtalar…
Uğur Mumcu’yu yaşatan, adını diri tutan, bize kalıt bıraktığı yazılarını bir daha, bir daha okutan işte bu yönüdür. Çelişki gibi görünse de hiç çelişmeyen bir başka gerçeği söylemek gerekirse, öldüren de öldürten de bu yönüdür.