Bilimden Yobaz Kinine

Bilimden Yobaz Kinine

Ayırdında değiller. Bilinçsizce kullandıkları bilgisayar, bilgisunar, cep telefonu, uydu saati ve sayısız başka çağdaş teknoloji ürünü, ancak Einstein’ın, başta görecelik kuramı, çağdaş fizikteki buluşlarıyla olanaklı. (Edison’un ışığını da utanmadan kullanıyorlar!) Einstein’ların, Edison’ların uşağı olmamak için, Einstein’ler, Edison’lar yetiştirmek gereğini bilmiyorlar.

Yüksel PAZARKAYA

Maltepe Kaymakamlığı’nın eğitim müdürlüğü (milli demeye dilim varmıyor) onayıyla 5, 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerine dağıttığı kitapla ilgili korkunç haberi okuyunca, nereden nereye geldik ve nereye gidiyoruz sorusu, kendi öğrencilik anılarımı canlandırdı. Kaymakamlık kitabında, Yahudi düşmanlığının yanı sıra (bu düşmanlığı İkinci Beyazıt’ın gönül yüceliğinden nasipsiz dile getirenler) Albert Einstein’a, Edison’a vb. dil uzatmışlar.

İzmir Namık Kemal Lisesi Müdürümüz Hayri Çakaloz (aynı zamanda felsefe ve ruhbilim/psikoloji öğretmenimiz; ruhbilim ders kitabının da yazarı), 18 Nisan 1955 günü bütün öğrencileri (orta ve lise) bahçede topladı. Okul binasına giden mermer merdivenlerden hepimize seslendi: “Buluşlarıyla insanlığa büyük hizmetleri olan, dünyamızı değiştiren büyük bilim insanı Albert Einstein’ı bugün yitirdik. Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.”

Ve bütün okul saygı duruşunda bulunduk. Hayri Çakaloz gibi öğretmenlerin elinde yetiştiler ilk Cumhuriyet kuşakları. Bugün eğitim müdürlüğü onayından geçen kaymakamlık kitabı Einstein’a dil uzatıyor.

Ayırdında değiller. Bilinçsizce kullandıkları bilgisayar, bilgisunar, cep telefonu, uydu saati ve sayısız başka çağdaş teknoloji ürünü, ancak Einstein’ın, başta görecelik kuramı, çağdaş fizikteki buluşlarıyla olanaklı. (Edison’un ışığını da utanmadan kullanıyorlar!) Einstein’ların, Edison’ların uşağı olmamak için, Einstein’ler, Edison’lar yetiştirmek gereğini bilmiyorlar. Biliyorlarsa, karakterleri uşaklık.

1989 güz döneminde Princeton Üniversitesi’nde konuk profesör olarak ders verdim. Bu dünyaca ünlü üniversitenin gelmiş geçmiş en ünlü profesörü Albert Einstein. Princeton’da geçirdiğim aylarda onunla ilgili pek çok güzel olay ve öykü dinledim.

Onun Mercer Street 112 No’daki evi üniversitenin mülkü. Adını şimdi anımsamadığım, Nobel ödülü kazanmış, ünlü bir fizik profesörünü kazanmak yarışına girmişti Yale ve Princeton üniversiteleri. Yarışı bir farkla Princeton kazandı. “Bize gelirseniz, Einstein’ın evinde kalabilirsiniz” dedi yönetim. Ve bu sunu karşısında ünlü fizikçi diğer koşulları unutup tereddütsüz Princeton’u yeğledi.

Einstein, bütün gerçek büyük insanlar gibi alçakgönüllüydü. Üniversiteye bisikletle gidip gelirdi. Oturduğu sokağın çocuklarına kaldırım taşına oturur matematik ve fizik ev ödevlerinde yardım ederdi.

Gerçekliğini bilemeyeceğim, ama akçakgönüllü büyük bir profesörün dalgınlığını anlatan hoş bir öyküyle noktalayayım.

Bir gece geç vakit Einstein evine gidecek, ama yolu şaşırmış. Yol üstünde rastladığı bir telefon kulübesine girip polisin numarasını çevirmiş. Karakolda can sıkıntısından ayaklarını masaya kaldırmış, çiklet çiğneyen bir polis telefona çıkmış.

Ben Einstein, demiş Einstein, evime gideceğim, ama yolu şaşırdım.

Polis, ağzında sakız, sen Einstein’san, ben de George Washington’ım, deyip telefonu kapatmış.

Sonunda dalgın Einstein karanlıkta evin yolunu bulmuş.

Cumhuriyet 05.11.2012

This entry was posted in Gundem, İrtica. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *