POLİSİYE BİR ÖYKÜ :
BUZ DOLABINA MÜHİMMATLARI KİM KOYDU ?
Bölüm VII
Değerli okur,
Şöyle demiştik ;
Sadece Yarbay Mustafa Sönmez olayında değil,Ergenekon ve Balyoz davalarında da yukarıdaki olguların varlığı tesbit edilmiştir.Tutuklu ve ceza almış olanlarının tümünün mağduriyeti ardında sahte kanıtların olduğu birçok farklı bilirkişilerce belirlenmiştir.Kurmaca sahte kanıtların arkasında Fetullahi cemaatin varlığı görülmüştür.Olayların akışına göre Fetullahi’ler uzun senelerdir bu konuda bilgi ve arşiv çalışması yapmakta oldukları, olayların tarihçesi ve gelişmesinde görülmektedir. (Bölüm VI)
Fetullah cemaatinin bu gibi çalışmalarını en iyi inceleyenlerin arasında rahmetli Necip Hablemitoğlu’nun adını da anmak gerektir .
Hablemitoğlu’nun KÖSTEBEK kitabından ;
“DGM C. Savcısı olarak görevli olan Nuh Mete Yüksel ile ilgili olarak montaj görüntüler ile düzenlendiği belirtilen video kasetinin yayını halinde terör suçları ile ilgili olarak yapılan soruşturmalara etki edeceği anlaşıldığından ilgili kasetin ulusal ve mahalli televizyon ve yazılı basında yayınlanmasının CMUK’un 86. maddesi gereğince yasaklanmasına, sözkonusu kasete soruşturma sonucuna kadar el konulmasına, karar ve ekli evrakın DGM C. Başsavcılığı’na iadesine, itirazı kabil olmak üzere karar verildi. 7.6.2002” (137). ”
“Yukarıdaki yargı kararı, fethullahçı istihbaratçıların planlı operasyonuna ciddi bir darbe vurmuştur. Yayın yasağı kararı, Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Gülseven Yaşer’le ilgili montaj kaseti yayınlayan şeriatçı kanalların heveslerini sonuçsuz bırakmıştır. Üstelik Mahkemenin, sözkonusu kaseti, fethullahçıların var olduğu kuşkusunu uyandıran Emniyete ait Kriminoloji birimine değil de, bilimsel ve objektifliğinden kuşku duyulmayan Jandarma Kriminoloji Laboratuvarına göndermesi, fethullahçı istihbaratçıların başka bir hayal kırıklığı uğramalarına neden olmuştur. ”
“Bu ülkede, bir Cumhuriyet Savcısı’na böyle bir iftira, tehdit ve şantaj gerçekleştirilebiliyor ve bu yasadışı operasyon, kimi medya marifetiyle geniş kitlelere ulaştırılabiliyorsa; Adalet Bakanı “seyirci”yi oynamanın da ötesinde, mağdur Cumhuriyet Savcısı için soruşturma açtırıyorsa; bu montaj kasetin, İstanbul’da cemaatin eğitim faaliyetlerinden sorumlu M.Ö. adlı Fethullah Gülen’in manevi varisi marifetiyle hazırlandığı, çoğaltıldığı ve dağıtıldığı duyumlarının üzerine gidilmiyorsa, hatta hiçbir şey yapılmıyorsa -ki mutlaka yapılacaktır- bu geçici başarı, tamamiyle fethullahçı istihbaratçıların operasyonel gücünden, cemaatin ekonomik ve siyasal gücünden ve de devlet içine sızmış kadrolarının gücünden kaynaklanmaktadir. ”
Değerli okur,
Köstebek kitabında yazılanlar ve içinde Fetullahi’lerin bulunduğu şantaj olayları vardır.
Montajlı kasetlerin üretilmesi ,bilişim ilerledikçe daha da kolaylaştı.VSH video kasetlerinin yerini, digital ortamda ve daha da kolaylıkla sahte CD – Ses kaseti – Islak imza – üretilmesi eylemleri aldı.Sahte digital veriler Cumhuriyet Devletiyle hesaplaşmaya çalışanlara kolaylık sağladı.
Sahteciliği yapanlar sayısız hatalar yaptılar.2003 senesinde oluşturulduğu belirtilen CD ve diğer sahte dökümalarda 2006/2007 yıllarında gerçekleşen olaylar yer alıyordu.Kanıtlardaki bu GÖZLE GÖRÜNÜR olan hatalar sahteciliği en görmez gözlere bile göstermesine rağmen davanın savcıları ve yargıçları bu sahtecilikleri görmezden geldiler ve halen de görmüyorlar.
Bu sahte naylon kanıtlar için birçok Üiversitenin yetkin bilişim uzmanları ile Amerika ve Almanya’da bu konuda yetkili bilişim kayıtlarını inceleyen şirketler hep birlikte bu kanıtların SAHTE OLDUĞU raporu vermelerine rağmen Balyoz davasını yürüten mahkemenin üyeleri bu bilirkişi raporlarını da görmezden geldiler.Mahkeme hukuki süreci olması gerektiği gibi yürütmedi.Delillerin tartışılması aşamasını gerçekleştirmedi.
Balyoz davasını yürüten mahkemeni heyeti ,Hukuk cübbelerini giyerek YARGIYI KATLETTİLER.Kanıtlardaki binlerce hatayı ve sahteciliğe gözlerini kapatarak Mustafa Kemal Paşanın ordusunun 300 askerini biçtiler.Dava ve karar siyasidir.Hukuk katledilmiştir.
Balyoz davasına koşut olarak yürütülen Ergenekon davası da benzer koşullar altında yürütülmektedir. Türk Devletinin gününü ve geleceğini derinden ve çok olumsuz etkileyecek olan Balyoz / Ergenekon davalarının savcı ve yargıçlarını, böylesi önemli bir davada görevlendiren güç, davanın seyrini de mahkemeler üzerinden kendi amaçlarına göre yönlendirmektedir.
Davanın savcı ve yargıçlarının tutumlarının, baskıcı ve hak / hukuk gözetmez olduğu ülkemizin çok önemli ve saygın hukukçuları tarafından dillendirilmektedir.Balyoz davası sonuçlandıktan sonra yapılan bir istatistik yargıçların ne kadar adil davranıklarını gösteriyor ;
Sanıkların yüzde 1, savcının yüzde 99 talepleri kabul edildi
“Balyoz davasında savcının ve sanıkların taleplerine mahkemenin verdiği kararlar incelendi. Dava süresi boyunca sanık taleplerinin yüzde 1’i, savcı taleplerinin yüzde 99,8’inin kabul edildiği ortaya çıktı.Balyoz davasındaki tutuklu komutanlar, iddia makamı ve savunma makamının taleplerine mahkemenin verdiği kararları inceledi. Komutanların çıkardığı istatistiğe göre mahkeme, savunmanın taleplerinin yüzde 1’ine, savcıların taleplerinin ise yüzde 99.8’ine olumlu yanıt verdi.”
Yasa düzeltmeleriyle insanları yakanlar,domuz bağıyla boğanlar,cinayet işleyenler hapishanelerden çıkartılırken Devlet’e ve millete hizmet etmiş saygın onurlu kişiler büyük baskılarla hapishanede tutulmaktadır.Bu yaşlı kişiler hastahanelere bile gittiğinde vicdandan nasip almamış olanlar bunu dahi “Gatakulli” diye isimlendirmişlerdir.Hocaları gatakulli derse müridlerin neler yapabileceği de mahkeme kararlarıyla ortaya çıkmıştır.
Fetullahi’ler ,özellikle ABD’nin bilgi ve bilişim desteği ve iktidarın boş alan yaratarak, kadrolar oluşturarak ,atamalar yaparak olanak sağlamasıyla Polis ve yargı üzerinden Laik Cumhuriyet ile hesaplaşmaya çalışmaktadır.
Konumuzun özü Balyoz ve Ergenekon davalarında yargının sahte ve üretme kanıtların kabul görerek yürütülüyor olmasıdır.Bu nedenle içinde Fetullahi’lerin olduğu benzer olayları hatırlamak bugün yaşadıklarımızı daha açıkça görmemizi sağlayacaktır.
Seks şantajıyla beni asla korkutamazlar
Montaj o kadar iyi ki hayrete düştüm
Milliyet-08 Haziran 2002
Tuncay Özkan
“İrtica davaları yüzünden, ‘montaj porno kasetler’le kendisine şantaj yapıldığını anlatan Savcı Yüksel, “Kasetler çok ustaca hazırlanmış ama ben böyle yılmam” dedi
İnanılmaz bir olay. Belgeleri görüp savcı Nuh Mete Yüksel’i arayıp konuşmasam, dinlemesem, bu olaya inanamazdım. Ankara DGM’nin ünlü savcısı Nuh Mete Yüksel’e seks şantajı yapılıyor. Şantajın amacı Yüksel’in başlattığı bir soruşturmayla ilgili olsa gerek. Çünkü şantajcılar para istemediklerinin altını çiziyorlar. Yüksel, “Bana bu montaj şantaj kasetleri, fotoğrafları sökmez. İrtica ile ilgili davalarda baskı için bunu yapıyorlar. Ama hiç kimse adaletin pençesinden kurtulamaz. Bunu yapanların yanına bırakmayacağım” dedi. Bu olayı öğrenince, Ankara’yı savcı Yüksel’i aradım. Bana önce olayı anlatmak istemedi. Ama belgeleri aktarınca özetle şunları söyledi:
‘BANA ÇOK BENZİYOR’
“İçinde gizli kamera görüntülerim olduğu söylenen bir kaset gönderildi bana. Bir odada gizli kamerayla çekilmiş. Bir hanımla görülüyorum. Hanımın görüntüsü de montaj. O kadar ustalıkla yapmışlar ki, bilgisayar ortamında, ben bile şaşırdım. Hemen inceleme yaptırdım. Laboratuvar çalışmasıyla montaj olduğu ortaya çıktı. Bu şantajcıların yapmak istedikleri beni durdurabilmek. İrticayla ilgili davalarım nedeniyle bunu yapıyorlar. Bana önce kargo aracılığıyla bir kaset yolladılar. Bu kaseti izlediğimde ben dahi şaşırdım. Çünkü kasetteki kişi bana benziyordu. Bir kadınla ilişkisi var kasetteki kişinin.
UZMANLAR İNCELEDİ
Gerekli soruşturmayı başlattım. Bunu yapanların yanına bırakmayacağım. Beni telefonla arayarak tehdit ettiler. Kendilerine hakaret ettim. Bunun üzerine ‘Senin sesin çok çıkıyor. Bizim istediklerimizi yapacaksın. Yoksa bu kasedi televizyonlarda yayımlatacağız. Senden para istemiyoruz. Günün yaklaşıyor, o gün geldiğinde sana, gerekeni söyleyeceğiz, sen de yapacaksın. Yoksa seni rezil edeceğiz. Savcılıktan edeceğiz’ dediler.Ağır hakaret ettim. O kasedi ne yapmaları gerektiğini söyledim.
GEREKLİ DAVALAR AÇILDI
Bu saldırıyı yanlarına bırakmayacağım. Onlar devletin savcısına şantaj yapmanın ne demek olduğunu hukukun tokadını yiyince anlayacaklar. Ne beni ne de Cumhuriyet’in hiçbir savcısını işini yapmaktan şantaj yoluyla alıkoyamazlar. Bizler şantaja boyun eğmeyiz. Adaletin pençesinden kurtulamayacaklar. Yaptıkları yanlarına kalmayacak. İlgili davaları açtım. Soruşturmalar sürüyor. Şimdilik başka bir şey söyleyemem.”
Evet bir ünlü savcının yaşadıkları bunlar. Türkiye’de komplolar, şantajlar ve ayak oyunları ile insanlara neler yapılabildiğini belgeleriyle aktarmaya çalışıyorum son zamanlarda. Bu da bunlardan biri. Nuh Mete Yüksel’in davaları sonucu bunalan, artık kurtulamayacaklarını anlayan irticacı güçler, son çare olarak bu yönteme başvurmuşlar. Savcı Yüksel bunun altını çiziyor.
DOĞRU OLSA NE ÇIKAR?
Oysa artık bu seks şantajı numaralarını dünyada kimse yemiyor. O kasetteki görüntüler değil montaj, gerçek çıksa ne olacak? İnsanların özel yaşamlarını kullanarak onları yok edebileceklerini sananlar, ancak irticacı olabilirler. Türkiye’de böylesine önemli görevler üstlenen bir savcıyı, bu tür bir şantajla yolundan çevirebilmek mümkün mü? Bu tür bir şantajı kullanarak onu görevinden etmek, baktığı davaların seyrini değiştirebilmek mümkün mü? Türk halkı veya Nuh Mete Yüksel’in ailesi bu oyuna gelir mi? Adalet bu şantajı yutar mı? Belgelerden gördüğüm kadarıyla Nuh Mete Yüksel’e karşı yapılan şantajda kullanılan kaset Yüksel’e, İstanbul’dan kargo yoluyla gönderilmiş. Yüksel’e daha sonra telefonla ulaşılmış.
DAVALARI SÜRÜYOR
Nuh Mete Yüksel son dönemde özellikle irtica ve yolsuzluk konularındaki soruşturmalarıyla ön planda yer alan bir savcıydı. Özellikle Fethullah Gülen ile ilgili davayı açan ve ısrarla takip eden savcı olarak ön plandaydı. Milli Görüş davasını açan ve üzerine giden kişi yine Yüksel’di. Son günlerde bu Fethullah Gülen davasıyla ilgili yaşananlar da ilginç. Davanın müdahillerinden olan Çağdaş Eğitim Vakfı’nın başına gelmeyen kalmadı. Bir polis ajan olarak vakfa giriyor. Sonra gizli çekim yapıyor. Bu montajlanıyor ve İslamcı basın organlarında bu montajlı çekim yayımlanıyor.
Vakıf PKK’lı öğrencilere burs veriyor diye. Oysa vakfın burs verdiği tam 3 bin 500 öğrenci var. Suçlamanın yöneldiği öğrenci sayısı iki. Amaç soruşturma açtırmak. Savcılıklar da bu yayınlar üzerine vakfa PKK’lı öğrencilere burs vermekten dava acıyor. Vakıf arandı. Arama sırasında da garip şeyler oluyor.
Vakfın ikinci başkanı eski Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş Paşa. Vakfın bütün yönetim kadroları eski komutanlardan oluşuyor. Vakfın öyle veya böyle bir yerinde Silahlı Kuvvetler’in ünlü emekli generalleri var. Bunların yönettiği vakıf PKK’lı öğrencilere burs verecek öyle mi? Bu generallerimiz olmasa da o vakıf böyle bir şeyi neden yapsın?
Türkiye bu insanlara sahip çıkmalı
Türkiye’de şantajla, montajla, komplolarla bazı şeyler değiştirilmek isteniyor. Çağdaş Eğitim Vakfı’na sokulan polis ajan bunun örneği. Gerçi şimdi o ajan polis açığa alındı. Ama ya polis içinde örgütlü bulunan diğerleri? Bunlar ne olacak? Polisin istihbarat ve terör birimleri ne yazık ki bir irticacı kadrolaşma ve saldırının baskısı altında.
Bunlar telefonları yasadışı dinliyor, izliyor, gözlüyor ve komplolarla, şantaj, montaj görüntüleriyle istediklerini yok etmeye çabalıyorlar.Son dönemde evlere gizli kameralar koyup çekimler yapıldığını duyuyorum. Şantaj amaçlı bu çekimleri insanların özel yaşamlarını deşifre etmek için kullanıyorlar. Türkiye’de insanların bunlara teslim olmaması lazım. Bunların üzerine gitmesi lazım. Şantaja, komploya boyun eğmemek lazım.”
http://www.milliyet.com.tr/2002/06/08/yazar/ozkan.html
Bölüm VII sonu / Devam edecek
Naci Kaptan
12 Ekim 2012