ENKAZ DEVRALMAK CIA Tarihi * Bölüm 6 * (Legacy of Ashes – The History of CIA) Tim Weiner

“CIA, Amerikan silâh ambargosunun sıkıntılarını yaşayan ve bir Amerikan işgalinden çekinen subayları rüşvetle yönetim aleyhine kışkırtmaya çalıştı. Ajanlarından aldığı rapor ise, subayları darbeye zorlayacak tek şey Guatemala City’nin bombalanması olabilirdi. Bu arada ABD, tüm uluslararası hukuk ilkelerini ihlâl ederek savaş gemileri ve denizaltılarla Guatemala kıyılarını ablukaya aldı. Gerekçe olarak da, ülkeye Sovyet silâhlarının getirilmekte olduğunu açıkladı.”

ENKAZ DEVRALMAK CIA Tarihi * Bölüm 6
(Legacy of Ashes – The History of CIA) Tim Weiner


Naci KAPTAN / Güncellendi 30 Mayıs 2021

İlk Bölümler
BÖLÜM 1   https://nacikaptan.com/?p=1242
BÖLÜM 2   https://nacikaptan.com/?p=1261
BÖLÜM 3   https://nacikaptan.com/?p=1284
BÖLÜM 4   https://nacikaptan.com/?p=1307
BÖLÜM 5   https://nacikaptan.com/?p=1413
Şah, Amerika’nın İslam dünyasına yönelik politikalarının odağında yer alıyordu. ABD adına Şah’a muhatap olması gereken kişi Büyükelçi değil, CIA istasyon şefiydi. Şah ile CIA arasındaki bu “ihtiraslı kucaklaşma” (Dışişleri Bakanlığı yetkilisi A. Killgore’un tabiridir) yıllar boyu sürdü. Darbe CIA’nın yegâne büyük zaferi olarak görülüyordu. Olay, ulusal bir başarı gibi Amerikan kamuoyuna pazarlansa da İranlı bir nesil, Şah’ın CIA tarafından iş başına getirildiği bilinciyle büyüdü.
Şah Pehlevi ve ailesi
Teşkilâtın Tahran sokaklarında yarattığı kaos, çok uzak olmayan bir gelecekte, Amerika’nın başına belâ olarak dönecekti. CIA’nın sihirli bir el çabukluğu ile istediği bir ülkede iktidarları yerlerinden edebileceği algısı,cezbedici bir yanılsamadan ibaretti. Bu cazibe, CIA’yı, Orta Amerika’da kırk yıl sürecek bir savaşın içine sokacaktı.

Değerli okur,
ENKAZ DEVRALMAK CIA Tarihi * Bölüm 5 https://nacikaptan.com/?p=1413
yukarıdaki paragrafla bitmişti.Sıra 6. bölümdedir ;
Jacobo Arbenz
“Bombalayın. Tekrar Ediyorum, Bombalayın! ”
Guatemala Başkanı Jacobo Arbenz’i iktidardan uzaklaştıracak bir darbenin tezgâha konma meselesi, neredeyse üç yıldan beri CIA koridorlarında konuşulmaktaydı. Allen Dulles, bu işi nihayet gerçekleştirmeye karar verince,Güney Kore’de bir takım karanlık işlerde sorumluluk üstlenmiş olan Al Haney’i, özel temsilcisi olarak bu göreve atadı. Görev önce, İran’dan muzaffer bir biçimde dönmüş olan Kim Roosevelt’e önerilmişti ama o, teşkilâtın Guatemala’da hiç ajanının bulunmadığını, ordunun ve halkın istekleri hakkında bilgi sahibi bulunulmadığını gerekçe göstererek körü körüne bu işe girmek istemediğini belirtmiş ve öneriyi kabul etmemişti.
Castillo Armas
Guatemala ordusundan atılmış olan Albay Carlos Castillo Armas, CIA tarafından iktidara getirilecek isim olarak seçildi ve Al Haney, aldığı emir doğrultusunda bu adamı başa getirmek üzere çalışmalara başladı.
CIA agent Enno Hobbing and
U.S. Ambassador John Peurifoy.(right)
Darbeye nezaret etmek üzere bölgeye yeni elçiler atandı. Bunlarda biri, 1950 yılında, Dışişleri Bakanlığında görevli solcuları ve liberalleri ayıklayıp işten attıran, sonrasında Büyükelçi olarak atandığı Atina’da CIA ile yakın işbirliği yaparak Yunan iktidarına ulaşan kapıları açma becerisini gösteren yetenekli diplomat Jack Peurifoy idi.
Yeni görev yerine ulaştığını bildirmek maksadıyla Washington’a çektiği ilk telgrafında şöyle yazmıştı: “Büyük sopayı kullanmak üzere Guatemala’ya vardım.” Başkanla ilk karşılaşmasına ilişkin izlenimini ise şöyle aktarmıştı yönetimine:
“Başkan bir komünist değilse bile, eminim ki gerçek bir komünist gelesiye kadar bununla idare edebiliriz.” Bir başka deyişle, Arbenz, boynuna komünistlik yaftası asılabilecek bir kişilikti, gerçekten olmasa bile…
Anastasio Somoza
Thomas Whelan, Nikaragua diktatörü Anastasio Somoza ile çalışmak üzere bu ülkeye atandı. Somoza, Castillo Armas’ın adamlarını eğitmek maksadıyla CIA’nın ülkesinde bir kamp kurmasına yardım ediyordu.
9 Aralık 1953 tarihinde Allen Dulles, 3 milyon dolarlık bir bütçeyi onaylayarak “Başarı Operasyonu” adı verilen darbe girişimini resmen başlattı ve çok geçmeden ilk skandal patladı.
Batı dünyasındaki tüm büyük gazeteler, Başkan Arbenz’in “Kuzeydeki bir ülkeden” destekli darbe plânı ile karşı karşıya olduğunu yazıyordu. Darbe, Somoza’nın Nikaragua’daki çiftliğinde adamları eğitilmekte olan C. Armas tarafından yapılacaktı! Olay, Haney ile Armas’ın irtibatını sağlayan bir CIA görevlisinin otel odasında unuttuğu çantasındaki belgelerin bulunması üzerine basına sızmıştı.
Guatemala kamuoyunun dikkatini başka yöne çekmek maksadıyla basına bir sürü yalan haber servis edildi:
“Arbenz, tüm Katolik askerlerini, Stalin’e tapmaları için zorluyordu… Sovyet denizaltıları, Guatemala kıyılarına silâh getiriyordu… Ülke semalarında uçan daireler görülmüştü…, vs.”. CIA, halkı etkilemek için plajlardan birine kendi adamları vasıtasıyla kasalar içinde Rus silâhları gömdürtüp sonra da bunları buldurtarak basına malzeme vermişti.
(ara not : Yukarıdaki paragraf bugünün Türkiyesinde yaşananlardır)
CIA kuralları, gizli operasyonlarda Amerikan parmağının görülmemesinin sağlanmasını şart koşuyordu. Ancak Wisner, sırf Amerikan parmağı görünüyor diye “Başarı Operasyonundan vazgeçmenin, ABD’nin soğuk savaş silâhları arasındaki en önemlisinden istifade edememek anlamına geleceğini” savunuyor ve işi sürdürmek istiyordu. O’na göre bir operasyon, Amerikan halkından saklandığı ve ABD hükümeti tarafından üstlenilmediği sürece gizli sayılırdı.
el coronel Castillo Armas
Castillo Armas, harekete geçmek için Amerikalılardan haber bekliyordu ama minik ve yeteri kadar eğitim almamış birlikleri de Guatemala ordusuyla başa çıkabilecek güçte görünmüyordu. CIA, Amerikan silâh ambargosunun sıkıntılarını yaşayan ve bir Amerikan işgalinden çekinen subayları rüşvetle yönetim aleyhine kışkırtmaya çalıştı. Ajanlarından aldığı rapor ise, subayları darbeye zorlayacak tek şey Guatemala City’nin bombalanması olabilirdi. Bu arada ABD, tüm uluslararası hukuk ilkelerini ihlâl ederek savaş gemileri ve denizaltılarla Guatemala kıyılarını ablukaya aldı. Gerekçe olarak da, ülkeye Sovyet silâhlarının getirilmekte olduğunu açıkladı. İşin aslı şuydu:
ABD’nin, ülkesine uyguladığı silâh ambargosunu delmeye çalışan Arbenz, bir İsviçre bankası vasıtasıyla Çekoslovakya’daki bir silâh şirketine 4,9 Milyon Dolarlık bir transfer yapmıştır. CIA önce paranın izini sürmüş ama sonra kaybetmiştir. Neticede, Çek silâhlarıyla yüklü Alfhem isimli gemiyi elinden kaçırmış, mallar Guatemala’ya indirilmiştir. Silâhların üzerindeki gamalı haç işaretlerinden ne denli eski, paslı işe yaramaz şeyler olduğu bellidir ama bu olay ABD için bulunmaz bir propaganda malzemesi oluşturmaktadır.
Hükümet sözcüsü John McCormack, sevkiyatı, Amerika’nın arka bahçesine ekilen atom bombaları olarak niteledi ve ardından ambargo geldi.
26 Mayıs’ta CIA’ya ait bir uçak, başkanlık sarayı üzerinde uçarak propaganda broşürleri attı. Halk, Castillo Armas’ın liderliğinde komünist ateizmine karşı mücadele etmeye çağrılıyordu. Fazla kulak asan olmadı ama daha önce hiç havadan bombalanmamış olan ülkenin üzerinden savaş uçakları geçirilebilmişti. Bu tür tacizler ve Nikaragua’ya iltica etmiş bir hava generalinin sesiyle yapılan yalan dolu kışkırtıcı radyo yayınlarıyla ülkeye ve özellikle Arbenz’in birlikleri üzerine korku salınmaya çalışılıyordu.

Arbenz’in tepesi attı. Pilotların düşmana iltica edecekleri korkusuyla kendi hava kuvvetlerini uçamaz hale getirdi, CIA ile yakın işbirliği yapan komünizm aleyhtarı tanınmış bir öğrenci liderinin evini bastı, sivil özgürlükleri kısıtladı, teşkilâta çalıştığı bahanesiyle yüzlerce insanı tutukladı, bunlardan en az yetmiş beşi işkence altında öldü ve toplu mezarlara gömüldü. CIA’nın, yaptığı propagandalarla çizmeye çalıştığı diktatör portresine gerçekten benzemeye başlamıştı.
Bunlar olurken, CIA, Moskova politbüro üyelerinin ülkeye geldiği, komünist çalışma kampları kurularak, 16 yaşından büyük tüm erkek ve kız çocukların buralarda eğitimden geçirileceği, insanların kiliseden koparılacakları yolundaki propagandalarını iyice artırdı ve köylüyü yasal güçlere karşı silahlandırdı.
18 Haziran’da Castillo Armas, dört yıldan beri hazırlandığı saldırıyı başlattı ama saldırı hükümet güçlerince püskürtüldü. Armas, gizlendiği yerden CIA’ya yardım çağrısında bulundu. Ülkede panik havası esiyordu. CIA istasyon şefleri, genel merkezin bombardımanı bir an önce başlatmasını istiyordu. Büyükelçi Peurifoy doğrudan Allen Dulles’e bir tel çekerek “Bombalayın. Tekrar ediyorum, bombalayın!” diye yazdı.
CIA karargâhında büyük gerginlik yaşanıyordu. Bombardımanın, saldırıya tepki olarak hükümet güçlerini daha dirençli hale getirmesinden endişe ediliyordu. Verilecek sivil kayıpların, ABD aleyhtarı bir kampanyaya dönüşebileceğini savunanlar da vardı, bu aşamadan sonra geri adım atmanın büyük itibar kaybına yol açacağını,saldırının bir an önce yapılarak işin bitirilmesi gerektiğini savunanlar da.
Eisenhower, Dulles
Eisenhower, Dulles’e, o anki şartlar itibariyle darbenin başarılma şansının ne olduğunu sordu. “Sıfır” diye itiraf etti CIA başkanı. “Ya CIA’ya daha fazla uçak ve bomba verilirse?” diye üsteledi Eisenhower. “Yüzde yirmi” cevabını aldı ve hava harekâtını onayladı.
Dulles, Eisenhower’ı başkanlık seçimlerinde desteklemiş olan milyarder iş adamı Pawley’i aradı. Ancak o, gizli bir hava gücü kurabilirdi. Nikaragua Büyükelçisi Beyaz Saray’a çağrıldı, hemen yakındaki bankadan 150.000 Dolar nakit para çekilerek Pentagon’a gidildi, para buradaki bir askerî yetkiliye ödendi ve üç adet Thunderbolt uçağının Nikaragua devletine satış ve devrine ilişkin anlaşma imzalandı. CIA pilotlarının yönetimindeki uçaklar ertesi sabah Guatemala başkentini bombalamaya başladı (Bu arada Amerikan misyonerlerinin yönettiği bir radyo istasyonu ile demirli bir İngiliz şilebi de bombalardan nasibini aldı).
Karada ise Castillo Armas birlikleri hiçbir ilerleme kaydedemiyordu. ABD Büyükelçiliği çatısındaki hoparlörlerden, T38 savaş uçaklarının uçtuğu algısı yaratacak cayırtılar koparılıyor, ortalık velveleye veriliyordu. 25 Haziran’da en büyük resmi geçitlerin yapıldığı meydan bombalanınca subayların direnci kırıldı. Arbenz kabineyi toplayarak bazı subayların hükümeti devirme hazırlığı içinde olduğunu anlattı. Bu gerekçeyle yetkilerini Albay C. A. Diaz’a devretti. Diaz, Armas’a karşı savaş andı içerek cuntasını kurdu. CIA, Diaz’a, ikna yeteneği yüksek bir adamını (Times Gazetesinin Berlin büro Şefi Enno Hobbing) göndererek “kendisinin Amerikan dış politikaları bakımından uygun olmadığını” söyledi. Cunta dağıldı.
Büyükelçi Peurifoy’un iki ay süren manipülasyonları ve değişen dört liderden sonra Castillo Armas başkanlık görevini üstlendi. Davet edildiği Beyaz Saray’daki başkanlık yemeğinde yirmi bir pare top atışıyla karşılandı. R. Nixon, kadehlerin şerefe tokuşturulması öncesindeki konuşmasına şu cümleyle başladı:
“Bu akşam Guatemala halkının, kendi çürümüşlüğü, yalancılığı ve alçaklığı içinde boğulan komünist yönetime karşı gerçekleştirdiği direnişe önderlik eden kahraman asker Castillo Armas’ı misafir ediyoruz.”
Guatemala, askerî yöneticiler, ölüm timleri ve silahlı baskı gölgesinde geçecek kırk yıllık bir sürece adım atıyordu.
Jake Esterline
CIA yöneticileri, tıpkı İran olayında olduğu gibi “Başarı Operasyonu” diye adlandırdıkları Guatemala eylemi için de şatafatlı bir ambalaj yaptılar. Oysa yaz sonunda Guatemala istasyonunun başına geçen Jake Esterline,darbenin sadece kaba kuvvet ve kör talih sayesinde başarıldığını söyleyecekti. CIA yetkilileri, olaylar sırasında Armas’ın güçlerinden kaç kayıp verildiği konusunda Eisenhower’a “Sadece bir kişi” diyerek yalan söylediler. 43 kişi ölmüştü.
Bu yalan, CIA tarihinde bir dönüm noktasıydı. Yabancı ülkelerde gerçekleştirilen gizli operasyonlar için kapak sayfası düzenlemek, teşkilâtın sıradan bir uygulaması haline gelmişti. Üst düzey bir CIA yetkilisi olan Bisell, “CIA mensubu olarak bir çoğumuz, yaptığımız eylemler sırasında tüm ahlâki kurallara bağlı kalmak gibi bir zorunluluk hissetmiyorduk” demişti. O ve onun gibiler, CIA’nın itibarını cilâlamak adına Başkan’a yalan söylemekte bir sakınca görmüyorlardı. Bu yalanların bıraktığı kalıcı izler uzun süre çıkmayacaktı.
“Bunlardan Biri Yakalanacak, Ardından Kıyamet Kopacak”
Allen Dulles, teşkilâtı halkın ve yönetimin denetiminden uzak tutmak için ne mümkünse yapıyordu.Yardımcılarına sıklıkla kendisine parlatılmış başarı öykülerini içeren raporlar tanzim etmeleri talimatı veriyor,böylece bütçeden aldığı tahsisatı artırmayı amaçlıyordu.
Joseph McCarthy
Dulles’in tarzından rahatsız olanlardan biri de o günlerin kızıl avcısı Senatör Joseph McCarthy idi. McCarthy’nin ekibinde, Kore Savaşının sonlarına doğru CIA’dan kızgın bir biçimde ayrılan ajanlar bulunuyordu. Bunlar vasıtasıyla elde ettiği bilgilere göre CIA, bilmeden komünistler hesabına çalışan bir yığın eleman istihdam etmişti. Senatörün sıklıkla dile getirdiği temelsiz bir takım ithamların aksine bu suçlamada doğruluk payı oldukça yüksekti. Dulles, kamuoyunda komünizm korkusunun bu denli yoğun olduğu bir dönemde, CIA’nın Avrupa’da, Asya’da, Çinli ve Rus ajanlar tarafından aldatıldığı ortaya çıkarsa teşkilâtın sonunun geleceğinden endişe ediyordu.
CIA’nın çalışmalarıyla ilgili olarak muhtelif devlet organlarının yürüttüğü çalışmalar hep aynı sonuca ulaşıyordu:
Teşkilâtın demir perde arkasında olup bitenlerle ilgili dişe dokunur hiçbir önemli çalışması bulunmamaktadır,CIA itibarını korumak için bir çok bilgiyi saklamış, yönetimine yalan söylemiştir. Dulles, acımasız, muhteris ve yeteneksiz bir bürokrattır, teşkilâtın acilen bir temizliğe ihtiyacı vardır, gizli operasyonların niceliği değil, niteliği önemlidir, Dulles ve adamları kaliteli operasyonlar gerçekleştirmek için gerekli yetenek ve bilgiden yoksundur…
Teşkilâtın sorunlarını sessizce gidermek yanlısı olan Eisenhower’a sunulan bir başka raporda da Sovyetlerle ilgili istihbarat ediniminin ABD’nin hayati bir meselesi olduğuna dikkat çekiliyor ve şöyle deniyordu;
“ajanlar vasıtasıyla edinilen bilgiler, kaybedilen hayatlara ve yapılan harcamalara değecek boyutta değildir. ABD’nin gerçek bir istihbarat için hiçbir masraftan kaçınmaması gerekir”.

Eisenhower’ın teşkilâttan beklediği en öncelikli görev, nükleer saldırı tehditlerine ilişkin bir erken uyarı mekanizmasının kurulmasıydı. Dulles’e “Pearl Harbor benzeri bir olayı bir kez daha yaşamayalım” talimatını verdi. Diğer yandan MIT (Massachusetts Institute of Technology) başkanından, muhtemel bir saldırıyı erken haber almaya yönelik elektronik gözetleme ve iletişim tekniklerinin geliştirilmesi için her türlü çabanın gösterilmesini istedi.
CIA, dinleme faaliyetlerini kat be kat artıracak girişimler başlattı. Bunlardan biri, İngiliz istihbaratı ile ortak geliştirilen bir proje idi. Fikir İngilizlerden çıktı. İngiliz istihbaratı, II. Dünya Savaşının bitmesinden hemen sonra,Viyana’nın işgal edilmiş bölgelerinde yer altı tünelleri inşa ederek Sovyet iletişim kablolarına ulaşmış ve onları dinlemeyi başarmıştı. Buna benzer bir şey Berlin’de de yapılabilirdi. Hemen işe girişildi. Öncelikle şehrin fakir ölgelerinden birinde büyük bir bina yapılarak tepesine devasa bir anten dikildi. Amaç, haberleşme sinyallerinin atmosferden yakalanmasına yönelik bir tesis yapılmakta olduğu izlenimini vererek Rusları aldatmaktı.
Bu arada Amerikalılar doğuya, Rus bölgesine giden tüneli kazdılar, İngilizler de Viyana deneyimlerinden yararlanarak kablolara dinleme aygıtlarını yerleştirdiler. Tünel 1955 yılının Şubat ayında bitirildi, Mayıs ayından itibaren de bilgi akışı başladı.
Sovyetlerin Almanya ve Polonya’daki nükleer ve konvansiyonel gücü, Sovyet Savunma Bakanlığının iç yüzü,Sovyet karşı casusluk teşkilâtının çalışma tarzı, Sovyet ve Doğu Alman resmi makamları arasındaki koordinasyonsuzluk, Rus istihbarat ajanlarının isimleri gibi çok önemli bilgilere ulaşıldı. On binlerce saatlik telefon dinlemeleri sonucunda elde edilen bilgilerin kağıda geçirilmesi ve tercüme edilmesi için yeterli personelbulunmasında büyük güçlükler çekildi ve muazzam paralar harcandı. Ne var ki bu faaliyetler sadece bir yıl sürebildi ve bir yılın sonunda tüneller Ruslar tarafından bulundu. Buna rağmen yaşanan eziyetlere değmiş, paha biçilmez bilgiler edinilmişti. CIA casusluk konusunda çaylaklıktan kurtulmuş, sonunda rüştünü ispat edebilmişti.
Oysa kazın ayağı tam öyle değildi; Ruslar ilk kazma vurulduğu andan itibaren İngiliz istihbaratındaki köstebekleri George Blake sayesinde tünel projesinden haberdar idiler. Ruslar bir yıl boyunca tünelin içine yanıltıcı bilgiler mi üflediler yoksa edinilen bilgiler gerçeği mi yansıtıyordu bu gün bile tartışılıyor. Ancak deliller şunu gösteriyor ki,Sovyet ve Doğu Alman güvenlik sistemlerine ilişkin bazı bilgiler gerçekti. Ayrıca, Moskova’nın yeni bir savaşa girişmek anlamında bir takım niyetleri olduğuna ilişkin her hangi bir diyalogla karşılaşılmamıştı.
Hal böyle olsa da Beyaz Saray ve Pentagon, Kremlin’in niyetinin kendilerininkiyle aynı olduğu konusunda ısrarlı idiler: III. Dünya Savaşını ilk darbeyi vuran kazanacaktı. Dolayısıyla düşman ilk günden yok edilmeliydi. Bu yüzden Sovyet askerî tesislerinin yerleri tespit edilmeli, karşı taraf bir hamle yapamadan berhava edilmeliydi.
Yönetimin, ABD ajanlarının bu tespiti yapabileceğine ilişkin inancı yoktu ama bu işi belki makinalar yapabilirdi.MIT Başkanı Killian’ın raporu, CIA’daki modası geçmiş casusluk devrinin üzerine gölge düşmeye başladığının,bunun yerini teknolojinin almakta olduğunun habercisiydi. Bir süredir üzerinde çalışılmakta olan casus uçakları projesi artık uygulama aşamasına gelmişti. Eisenhower, Amerikan gözlerinin demir perde arkasını görmesini sağlayacak U-2 casus uçaklarının üretime geçirilmesi emrini verirken bir de kötümser öngörüde bulundu:
U2 Spy plane
“Bu makinalardan biri, bir gün yakalanacak ve ardından kıyamet kopacak”.
U-2 uçakları büyük bir gizlilik içinde üretim bandına kondu. Bu arada CIA bünyesinde, akıllı alet yanlıları ile klâsik casusluk yanlıları arasında ciddi çekişmeler yaşanıyordu. U-2 projesini yürüten ve gelecekte CIA’nın başına geçecek olan Bisell, bu uçakları Sovyet tehdidine karşı çok etkili bir önlem olarak görüyordu. Bisell’e göre U-2’lerin Sovyet hava sahasına girerek gözetleme yapmasını hiç bir güç engelleyemeyecek, bu da Moskova’nın hem gücünü, hem gururunu fena halde zedeleyecekti.
U-2’lerin keşif bölgelerini belirleyen gizli CIA hücresinin şefi James Q. Reber, ileriki yıllarda şöyle bir saptamada bulunmuştu:
“Pentagon’un bizden bütün istediği, Rusların kaç bombardıman uçağına, kaç atom bombasına, kaç tanka, füzeye sahip olduklarına dair bilgi idi. Soğuk savaş, adamların beyinlerini buna kilitlemişti. Başka türlü resimlerin de görülmesinde fayda olabileceğini düşünemez hale gelmişlerdi. Oysa, CIA, Sovyetler Birliğindeki yaşamın iç yüzünü anlamaya yönelik bir ufukla büyük resme bakabilseydi, öğrenirdik ki, Ruslar bir ülkeyi gerçekten güçlü bir konuma getirecek alanlara yatırım yapmıyorlar, ya da yeterince yapmıyorlardı. Zayıf bir düşmandılar. Günlük yaşamın gerektirdiği ürünler üretilmiyordu. Buradan yola çıkarak CIA belki anlardı ki,soğuk savaşın son hamleleri askerî alanda değil, iktisadî alanda yapılacaktı. Ancak bu tür düşünceler hayal güçlerini aşıyordu”.

Başkanın CIA’nın yeteneklerine yönelik araştırmaları, istihbarat alanında teknolojinin kullanımını devrim yaratacak biçimde arttırdı ama teşkilâtın içindeki sorunların köküne inemedi. Oluşturulmasının üzerinden yedi yıl geçmiş olmasına rağmen CIA doğru dürüst denetlenemiyordu. CIA’nın sırlarının kiminle paylaşılacağına Dulles karar vermekteydi.
Teşkilât başkanı olarak, ulusal güvenlik sisteminin diğer unsurlarının her şeyi ve özellikle gizli operasyonları bilmesi gerekmediğini düşünüyordu. Yurt dışındaki yardımcıları, istasyon şefleri,gizlilik içinde kendi politikalarını kendileri oluşturuyor, kafalarına göre uyguluyor, sonuçları da kendilerine uyacak şekilde yorumluyorlardı. Dulles uygun gördüğü bilgileri Başkan’la paylaşıyor, bazı şeyleri bilmemesinin daha doğru olacağı kanaatini taşıyordu.
“Bizim Yolumuz Yöntemimiz Farklı”
CIA’nın, kimsenin erişemeyeceği ustalıkla kullandığı bir silâh varsa o da nakit paradır. Teşkilât yabancı politikacıları satın alma konusunda tam bir uzmandır. Gelecekte dünyanın önde gelen güçlerinden birinin lideri olacak şahsiyeti saflarına kattığı ilk ülke Japonya oldu.
ABD’nin istihdam ettiği ajanların en önemlilerinden ikisi, II. Dünya Savaşı sonrasında ABD işgali altındaki Japonya’da vatana ihanet suçuyla hapiste yatmaktaydı. 1948 yılı sonlarında, koğuş arkadaşlarından bir çoğunun hapishanenin idam sehpasını boylamasından bir gün önce CIA’nın yardımıyla tahliye oldular.
Bunlardan Nobusuke Kishi, teşkilâtın desteğiyle başbakanlığa kadar yükseldi.
Yoshio Kodama
Yoshio Kodama ise, Amerikan ajanlarına yaptığı hizmetler sayesinde ülkenin bir numaralı gangsteri haline geldi. Bu iki adam, faşizme karşı savaş sürecinde Amerika’nın nefret ettiği tüm olumsuzlukların canlı temsilcileri idiler. Komünizme karşı savaş sürecinde ise Amerika’nın en çok ihtiyaç duyduğu tiplere dönüştüler.
İkili, savaş sonrası Japon siyasi yaşamını şekillendirecekti.
Kodama 1930’larda, başını çektiği sağcı bir gençlik grubuyla başbakana suikast tertiplemeye çalışmış,başaramamış, yakalanıp hapse tıkılmıştı. Sonraları Japon hükümeti bu adamı, savaş sırasında ihtiyaç duyacağı metalleri temin etmesi için kullandı. İşgal altındaki Çin’de beş yıl çalıştıktan sonra savaş döneminin en büyük karaborsacılarından biri haline geldi, 175 milyon dolarlık bir servetin sahibi oldu ve amiral rütbesi ile ödüllendirildi. Kodama, servetinin büyük bir bölümünü Japonya’nın en muhafazakâr politikacılarına kariyer yaptırmak için harcadı ve bu kadronun iktidarı ele geçirme projesinin gerçekleştirilmesinde CIA namına hayatî hizmetlerde bulundu.
Kodama, Amerikan silâh sanayiinin en önemli girdilerinden biri olan tungsten maddesini Japon depolarından çalarak ülke dışına çıkarttı ve Pentagon’a 10 milyon dolara sattı.
Kishi ise, Kodama’nın finansal gücünü ve kendi yeteneklerini kullanarak Tokyo’daki önde gelen Amerikalılarla yakın dostluklar kurdu. CIA Başkanı Allen Dulles’in çok yakın arkadaşı olan Newsweek dergisi Tokyo bürosu Şefi Harry Kern’den İngilizce dersleri aldı ve onun sayesinde etkili Amerikan politikacılarıyla tanıştı. Kishi bunlardan birine hedefinin iktidardaki Liberal Partiyi çökertmek olduğunu söylemişti. Kendi liderliğindeki Yeni Liberal Parti,ne liberal, ne de demokratik olacaktı.
İmparatorluk Japonya’sının küllerinden çıkaracağı feodal önderlerle iktidara gelecek ve Japon dış politikasını Amerikan isteklerine uyumlu hale getirecekti ama bunları yapabilmek için ABD’nin desteğine ihtiyacı vardı. İstediği destek, 1955 yılında bizzat ABD Dışişleri Bakanı Foster Dulles’den geldi; eğer Japon muhafazakâr kesimi bir araya getirebilir ve komünizm ile savaşta ABD’ye yardım ederse kendisine her türlü destek verilecekti. Tabii Amerikan desteğinin ne anlama geldiğini herkes biliyordu.

Naci KAPTAN 27.08.2012 / Güncellendi 30 Mayıs 2021
BÖLÜM 6 SONU Devam edecek
This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, Dizi Yazilari, İSTİHBARAT KURUMLARI. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *