72 TÜRK GENERALİNİN NEDEN HAPİSTE
OLDUĞUNA DAİR ABD’DEN YANIT VAR
Ergenekon’la başladı, Balyoz’la devam etti, 28 Şubat’la sürüyor. Cezaevlerindeki sadece muazzaf general sayısı 72! Toplam 400’e yakın subay cezaevinde. Bunları büyük ihtimal TSK ile ilişkisi mutlaka kesilecek. Yani, Yüksek Askeri Şura kararlarını artık polis soruşturmaları belirliyor. Bu soruşturmalar belirliyor kimlerin terfi alacağını ya da emekli olacağını!..
Peki tüm bunlar niye?
Barış Pehlivan-Barış Terkoğlu “Wikileaks’te Ünlü Türkler” ve Soner Yalçın “Samizdat” kitabında bunun yanıtını veriyor. *2*
***
Orhan BURSALI
Komplo itirafı mı?
Şu kötü ünlü Balyoz davası ile ilgili yeni konuları paylaşmam gerekir. Tüm belgelerin sahte ve uydurulmuş bir darbe senaryosu olduğu ortaya çıktıktan sonra, bu ahlaksızca komplo üzerime sıçramış hissediyorum!
Balyoz iddianamesinin tamamı, CD’lerde kayıtlı “Balyoz darbe senaryosu”na dayanıyor. Bu CD’lerin hepsinin sonradan oluşturulmuş olduğu, bilimsel raporlarla belgelenmiş olmasına rağmen, 250 kişi komplonun esirleri olarak Silivri’de tutuluyor…
Yeni durum: Savcı, CD’lerin “2003” tarihinde kaydedildiğine ilişkin, TÜBİTAK’tan “bilirkişi raporu” almıştı… Görevlendirme de, bizzat savcılar tarafından ilginç bir şekilde “TÜBİTAK’ta çalışan şu şu kişiler” talebiyle gerçekleşmişti! Bilirkişiler, gerçeğe aykırı ama beklentiye uygun olarak, CD’lerin 2003 yılında kaydedildiklerini ve üzerinde oynama yapılmadığını rapor etti.
Ama ortaya çıktı ki bu CD’ler 2003’te değil, en erken 2007 sonrasında hazırlanmış ama 2003’te kaydedilmiş süsü verilmiş. Bunu yazıp çizdik. Savcı beyler, buna rağmen, kılları kıpırdamadan, aynı iddiayı sürdürüyor.
Savcıların görevlendirdikleri bilirkişilerden ikisinin (Erdem Alpaslan ve Tahsin Türköz) yeminli bilirkişi olmadığı ortaya çıktı! Yani işi aldıklarında yemin de etmemişler. Ayrıca resmen TÜBİTAK tarafından görevlendirilmemişler de!
Kanuna aykırı bir durum söz konusu, dolayısıyla isnat edilen suç/delil, aslında“düşüyor”. Avukatlara diyor ki mahkeme onları çağırıp yemin ettirtebilir! Herhalde bu yemini yaptıracaklardır. Yemini yaptırırken, CD’lerle ilgili itirazlar kendilerine hatırlatılacak veya bunları yeniden incelemeleri istenecek mi? Adalet adaletse eğer, bunu istemeli!
Yoksa adaletin de, tıpkı subaylar gibi, daha baştan tutuklu olduğu kesinlik kazanır! “Sanıklardan önce adalet tutuklandı”, dememeliyiz. Yargıçların bu söylentileri boşa çıkarmaları gerekiyor!
Fakat, yurttaş olarak hukuk ahlakı anlayışım, söz konusu bilirkişi raporunun yok hükmünde sayılması biçiminde. Daha da ileri gideyim: Gelip mahkemede yemin etseler bile, bu ilk rapor kabul edilemez. Çünkü bir insanın yeminli bilirkişi olarak verdiği raporla, yeminsiz verdiği raporun tıpkısının aynı olamayacağını düşünüyorum! Aksi takdirde, yasa, bilirkişilerin yeminli olmasını şart koşmazdı!
İkincisi, CD’lerin hem Türkiye’de 2-3 üniversiteden uzmanlar hem de ünlü bir Adli Tıp bilirkişi kurumu Arsenal tarafından, 2003’te yazılmamış olduklarını saptamaları karşısında, ilk raporu veren TÜBİTAK’çılara veya başka uzmanlara, CD’leri yeniden inceletmek, gerçeği sadece gerçeği aramakla görevli mahkemelerin bir numaralı görevidir!
Adalet, gerçekleri araştırmakla yükümlüdür! Bu yükümlülüğü duymayan yargı, adalet dağıtamaz!
Başından beri Balyoz’un doğru olduğunu inanç meselesine dönüştüren Alper Görmüş, dünkü Cumhuriyet’te de yer aldığı gibi, 4 Kasım 2011 tarihli yazısında (Taraf) bir durumun itirafını yapıyor.
Görmüş, 2004’te, Fethullahçı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nca düzenlenen Abant toplantısına davet edilmiş. 10-15 kişilik bir akademisyen gazeteci grubu olarak, askeri vesayeti tartışmışlar… Diyor ki, “Toplantıda aramızdan biri, belki de askeri vesayeti ortadan kaldırmanın yegâne yolunun, başarısız kalmış bir askeri darbe girişiminin ardından eski ve yeni darbecilerin derdest edilip yargılanmaları olduğunu savundu.”
Balyoz’un tamamen komplo olduğu ortaya çıktığına göre, demek ki bu komplo, “o kişi”nin bu parlak fikri üzerine inşa edilmiş! Düşündüm de Alper Görmüş bunu niye yazdı?! Bu yazı, davanın bugün geldiği noktada, tamamen bir itiraf yerine geçer!
Bu noktayı ya “boş bulunup” ya saflığından ya kendine ve davaya olan aşırı inancından veya “kendini kurtarmak” için yazdı… Bu komployu kimlerin hazırladığına bir işaret olarak. Görmüş, aynı yazıyı bugün yazar mıydı?!
***
Tabii, eski MİT’çi ve “analizci” Mahir Kaynak’ın, Fatih Camii bombalanacaktı, biçiminde topluma sunulan Balyoz haberinden hemen üç gün sonra, 23 Ocak 2010’daki Balyoz Planı yazısı da çok ilginç. Kaynak’ın “işin içinde” olma olasılığını en az kabul edelim, o zaman müthiş bir komplo öngörüsünde bulunmuş.
Diyordu ki “Şimdi komplo teorisi sayılabilecek bir proje sunuyorum: Silahlı Kuvvetler’den bazı dokümanlar ele geçirildi ve bunlar bir darbe hazırlığına yeniden düzenlenerek kamuoyuna sunuldu.” Kaynak, tabii bu komplonun amacını da açıklıyor! Bulup okuyun!
Balyoz çoktan çökmüştür, yargıçlar bunu görmüyor mu?
Bırakın Silivri tutuklularını, herkes anasına babasına kızına oğluna eşine dostuna kavuşsun!
İtibarlarını iade edin, onurlarıyla yaşasınlar!
Bu komployu kimler yazdı, ana sorun artık budur! *1*
***
İŞTE BALYOZ DAVASI’NDA YAŞANANLAR
21.05.2012
Balyoz davasında yargılananların yakınlarının oluşturduğu
´Vardiya Bizde´ grubu dava sürecine ilişkin video hazırladı..
İşte çok konuşulacak o video:
http://www.odatv.com/n.php?n=isye-balyozun-ozeti-2105121200
Balyoz Davası’na ilişkin hazırlanan animasyon sosyal medyada tıklanma rekoru kırıyor.Videoda Balyoz Davası’na ilişkin birçok belgenin, CD’nin sahte olduğunu tek tek ortaya çıkarmakta.
Bu sahtecilikle ilgili emniyet, yargı ve iktidarın gerekli titizliği göstermemesi ve sahte belge üretenlerin üzerine gitmemesinin nedenleri de ayrıntılı bir şekilde ele alınıyor. *2*
*1* Cumhuriyet 21 Mayıs 2012
*2* http://www.odatv.com