10 KASIM 2010 *** ÖZLEDİK *** ATATÜRK’ÜN DOĞAYA VERDİĞİ ÖNEM VE AĞAÇ SEVGİSİ‏

ÖZLEDİK…
 
Naci Kaptan 
 
 
“Ülkenin başına öyle insanlar getirelim ki,
İnançlı gözüküp ,Bize hizmet etsinler” diyen,
İngiliz komiserin 1920’li sözleri doğru çıkıyor.
 
***
 
Yarın Kasım ayının karası ,
Ayın onuncu günü …
 
Tam 72 tane kocaman sene geçti aradan.
Kısa sayılacak bir yaşama,
Hem askeri hem de nice Devrim başarılarını sığdıran,
Masaya konarak paylaşılmakta olan bir imparatorluğun küllerinden
Ulu bir ateş yakarak .
Bağımsız bir ülke yaratan ,
Ulus kahramanı ,
Halkının vazgeçilmez önderi,
Mustafa Kemal Atatürk’ün
Sarı kurdun,
Çelik bakışlı, mavi gözlümüzün,
72. ölüm yıldönümü.
O’nu çok özlüyoruz.
 
Yaptığı işlerin ne kadar büyük ve zor olduğunu,
içinden geçmekte olduğumuz ,
üstü örtülü savaş sürecinde daha iyi anlıyoruz.
Yandaş yöneticilerin destekleriyle,işbirliğiyle,
O zamanın yedi düveli olan ,
Bu günün emperyalist,işgalci ülkeleri,
Ülkemize yavaş yavaş yerleşiyorlar.
El-hak,
Çabaları boştur….
 
Gazi Paşanın halk arasında itibarı silinmeye çalışılıyor.
Biliyorlar ki,
Mareşal Mustafa Kemal Paşaya olan sevgi
ve O’nun emanetleri yok edilirse,
İşgalci baronlar ülkemizi daha çabuk ele geçireceklerdir.
 
Tarih 2010 Kasım ama,
“Ülkenin başına öyle insanlar getirelim ki,
İnançlı gözüküp ,Bize hizmet etsinler” diyen,
İngiliz komiserin 1920’li sözleri doğru çıkıyor.
 
Ülke ekonomisi elimizden kayıyor.
Ekonomi kaydıkça,
Bağımsızlık da yitiyor.
Devşiriliyoruz.
Vurdum duymazlarla birlikte eritiliyoruz.
Bağımsızlık kozasını Mustafa kemal’in ördüğü bu ülke,
Özgürlüğünü yine sahiplenecektir.
İşgalciler ve işbirlikçileri ise,
Geldikleri gibi yine gideceklerdir !!!
 
Bu yazıda, her bir öngörüsü doğru çıkan Atatürk’ün,
doğa ve ağaç sevgisini paylaşacağım.
 
Çevrecinin daniskasıyım “ diyen,
Ama ülkenin doğal kaynaklarını,
sularını ve çevre zenginliklerini
Talana açanlara örnek olsun…
 
Naci Kaptan
10 Kasım 2010
 
 
 
ATATÜRK’ÜN DOĞAYA VERDİĞİ ÖNEM VE AĞAÇ SEVGİSİ
 
Atatürk’ün doğayı, ağacı sevmesinin en belirgin örneklerinden birisi de kuşkusuz Atatürk Orman Çiftliği’dir. Atatürk, 1925 yılında kendi aylığından ödeyerek çiftliğin bugünkü yerini satın almıştır. O yıllarda bu topraklar, ortasından demiryolu geçen bataklık ve boş bir araziydi. O toprağa karşı zafer kazanabileceğini de kanıtlayarak çiftliği burada kurdu. Bugün, Ankaralılar için çiftlik bir dinlenme yeri haline gelmiş, Atatürk’ün önderliğinde dikilen ağaçlar büyümüş, gölgesinde insanlar dinlenir olmuştur.
 
Ankara’yı Türkiye Cumhuriyetinin başkenti yapan ve bir bozkır kasabasında modern bir şehir kuran Atatürk, bu yönüyle de, günümüzdeki, şehircilik, çevre ve tabiat güzelliği kavramlarına, 1920’li yılların şartları içinde ışık tutan bir dehadır. Bu kavramların bilinmediği ve konuşulmadığı o yıllarda, şehircilik uzmanlarını getirterek, Cumhuriyetin başkenti Ankara’yı düzene sokan, ağaç diktiren, bulvarlar açtıran, Çiftliği kuran, sefaret bahçelerinde yeşilliğe imkan veren Atatürk, diğer yönleriyle olduğu gibi, bu yönüyle de her zaman örnek alınması gereken eşsiz büyük bir önderdir.
Atatürk’ün kişiliğini oluşturan etkenler arasında bitki ve hayvan sevgisinin de önemli bir yeri bulunmaktadır. Atatürk, yaşamının son günlerinde de yeşillikler arasında olma özlemini duymuştur. Yeşilliği olduğu kadar barışı da seven Atatürk’ün Anıtkabiri’ne dünya uluslarının gönderdikleri fidanlarla meydana gelen Barış Parkı, ölümünden sonra da Ata’nın kişiliğiyle bütünleşmiştir.
 
Dayısının çiftliğinde 
Atatürk’ün doğa sevgisi, babası öldükten sonra annesi ve kardeşi ile beraber Selanik’in otuz kilometre yakınlarında Zübeyde Hanımın ağabeyi olan Hüseyin Ağa’nın çiftliğine yerleşmeleri ile başlamıştır. Burada, Atatürk çiftçilik işleri ile uğraşarak, yeşilliğe, toprağa ve doğaya ilgi duymuştur. O’nun bitki ve hayvan sevgisinin ilk belirtileri, bu çiftlik yaşamından kaynaklanmaktadır. Çünkü O, ilerki yaşamında çiftlikler kuracak, hayvan besleyecek ve ağaçlandırmaya büyük önem verecektir. 
Atatürk’ün sınıf arkadaşlarından Ali Fuat Cebesoy,
O’nun doğa sevgisini belirtirken bir anısını şöyle anlatır: 
“Harp Akademisi’nin üçüncü sınıfına geçtiğimiz zaman Mustafa Kemal, Selanik’e sılaya gitmeden önce bizde misafir kaldı. O günlerin birinde Satılmış Çavuş’u da alarak Alemdağı’na uzandık. Arkadaşım samimi bir doğa aşığı idi. Ormanlık yerlerden çok hoşlanırdı. Öğleye doğru pınar başında mola verdik…Uzaklarda bir kasır vardı ve manzarası harikulade güzeldi. Adeta Mustafa Kemal’i büyüledi…Oradan ayrılırken Mustafa Kemal: ‘Fuat’ dedi, ‘İnsan yaşlandıktan sonra şehirlerin gürültülü hayatından uzaklaşmalı, böyle sakin ve ağaçlık bir yere çekilmelidir. Bak, şu karşıdaki köşk insanın ruhuna nasıl bir ferahlık veriyor.” 
Afet İnan, Atatürk ve Çankaya’nın ilk Cumhurbaşkanlığı Köşkü için seçilmesini anlatırken şöyle diyor: “Atatürk’ün Çankaya’yı seçmesinde etken, birkaç büyük karakavak ve söğüt ağaçlarının bulunması idi. Onların rüzgarlı günlerdeki hışırtısından daima zevk duyardı.”
Atatürk doğayı çok seven bir insandı. Yeşile, çiçeğe, ağaca hayrandı. Nezihe Araz, Atatürk’ün ağaçlandırmaya verdiği önemle O’ndaki doğa sevgisini bir söyleşide şöyle dile getirmiştir:
 
 
“Ne oldu buradaki ağaca”
“Çankaya köşkünden Meclis binasına giderken o günün Ankara’sında bir tek iğde ağacı vardır. Mustafa Kemal, her gün ağacın önünden geçerken arabayı yavaşlatıyor ve ağacı selamlıyor. Bir gün; ‘Bakın bu benim…’ derken, o ağacın yerinde olmadığını görüyor. Büyük bir telaşla otomobili durdurup iniyor. Buradaki işçilere; ‘Ne oldu buradaki ağaca’ diyor. ‘Efendim, yolu genişletmek için ağacı kestik’ cevabını alıyor. Arabasına dönen Mustafa Kemal ağlamaya başlıyor. Bunun başka yolu yok muydu? diye.”
Afet İnan, Atatürk’ün doğa ve ağaç sevgisi ile ilgili olarak şöyle diyordu: 
“1919 yılında Atatürk Ankara’yı pek az ağaçlı bulmuştu. O, eski adı Orman Çiftliği olan yerde, orman yetiştirmeyi kendisine ideal edinmişti. O’nun için her ağaç yeni, kıymetli birer varlıktı. Bunların yetiştiğini, büyüdüğünü görmek, bir idealin tahakkuk edişindeki zevki kendisine veriyordu. Gazi Orman Çiftliği, insanların irade ve çalışmalarıyla, tabiatı güzelleştirme ve verimli kılma kuvvetinin bir örneğidir.” 
Atatürk’ü yakından tanıyanların şu ortak görüşte birleştikleri görülmektedir: “Atatürk doğayı severdi. Ağaçlandırmaya önem verirdi.” Bir gün Atatürk, Kurmay Başkanı İsmet Bey’le Diyarbakır çöllerinde atla gidiyorlarmış. Mustafa Kemal demiş ki: “Çabuk bana yeni bir din bul. Ağaç dini. Bir din ki, ibadeti ağaç dikmek olsun.”
Atatürk’ün doğayı, ağacı sevmesinin en belirgin örneklerinden birisi de kuşkusuz Atatürk Orman Çiftliği’dir. Atatürk, 1925 yılında kendi aylığından ödeyerek çiftliğin bugünkü yerini satın almıştır. O yıllarda bu topraklar, ortasından demiryolu geçen bataklık ve boş bir araziydi. O, toprağa karşı zafer kazanabileceğini de kanıtlayarak çiftliği burada kurdu. Bugün, Ankaralılar için çiftlik bir dinlenme yeri haline gelmiş, Atatürk’ün önderliğinde dikilen ağaçlar büyümüş, gölgesinde insanlar dinlenir olmuştur. O doğadan zevk alan bir insan olarak, yeşilliği ve ormanı daima sevmiştir.
Falih Rıfkı Atay, “Atatürk çiftlik dağlarının ormanlaşması için bizzat uğraştı. Hemen her ağaçta hakkı vardır derken; Afet İnan da, “Orman Çiftliği’nin her ağaçlandırma evresinde Atatürk’ün bakışı, görüşü, emeği vardır” diyor. Eski adı Orman Çiftliği olan yerde orman yetiştirmeyi amaç edinmişti. Onun için her ağaç eski ve yeni, kıymetli birer varlıktı. 
Özlemi tüm ülkeyi ağaçlandırmaktı 
Atatürk’ün ağaç ve yeşillik sevgisi, yalnız Ankara’ya has bir özlem değildi. “Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya değer” diyen Atatürk’ün özlemi, tüm ülkeyi ağaçlandırmaktı, yeşillendirmekti. 
Bir gün, İstanbul’un eski vali ve belediye başkanlarından Muhittin Üstündağ ve Afet İnan’la birlikte boğazda bir motor gezisinde Salacak önlerinden geçerken; “Bu güzel yerleri ağaçlarla bir kat daha güzelleştirmek için İstanbul Belediye Başkanı olmak istiyorum” derken, Atatürk’ün bu sözlerindeki gerçeği çözmek elbette güç değildir. 
Ülkemiz toprakları üzerinde Atatürk’ün yakın ilgisi ve sevgisiyle Yalova yeşil bir cennet köşesi haline gelmiştir. Muhsin Zekai Bayer, Atatürk’ün Yalova’yı ağaçlandırma çabalarını şöyle anlatır:
 
“Yalova kaplıcalarının yeşil cennet diyarı ve çam ormanları, Atamızın çabaları ile meydana gelmiştir…İlk iş olarak o zamanın ünlü bahçıvanlarından Pandeli Efendi’yi Boğaz içindeki çiçek bahçesinden alarak işin başına geçirtmiştir. Onun yakın ilgileriyledir ki, bu gün ‘Çam Burnu’ adı verilen ormanlık alan yaratılmıştır.”
Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi açış konuşmalarında, doğal varlıklarımız olan ormanların korunması, dengeli ve tekniğe uygun şekilde işletilmesine yönelik konulara da yer vermiştir. 1 Mart 1922 yılında 1. Dönem 3. Yasama Yılı konuşmasında, ormancılığın kurallarını şöyle belirtmiştir.
“Gerek tarım, gerek memleketin varlık ve genel sağlığı konularında önemi kesin olan ormanlarımızı da modern önlemlerle iyi duruma getirmek, genişletmek ve en yüksek faydayı sağlamak da önemli kurallarımızdan biridir.”
 Gazi Mustafa Kemal, Türklerin Orta Asya’dan kuraklık ve ağaçsızlık yüzünden göç ettiklerini pek iyi bildiği için ağaca karşı sevgi ve saygı gösterilmesini teşvik etmiştir.Atatürk son günlerinde yeşile duyduğu özlemi şöyle dile getirmiştir: “Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk ulusunu sonsuzluğa dek yaşatmak için verimli kalacaksın. Türk toprağı sen, seni seven Türk ulusunun mezarı değilsin. Türk ulusu için yaratıcılığı göster.”
 
Not: Bu yazı Cemil Sönmez’in Türkiye Çevre Vakfı’ndan yayınlanan “Atatürk’ün Tabiat ve Çevre Anlayışı” adlı kitabından derlenmiştir.
 
21 Ağustos 1929 tarihinde Atatürk’ün talimatıyla yapımına hemen başlanan köşk, 12 Eylül 1929’da tamamlandı.
Konuya Araştırmacı Yazar Ahmet Akyol’un yayınladığı
Atatürk ve Yalova isimli kitaptaki anlatımıyla açıklık getirelim.
13 Eylül 1929 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde: “ Gazi Hazretleri’nin Yalova Millet Çiftliği’nde inşa edilen köşkü ikmal edilmiştir.” şeklinde konuyla ilgili haber yer almaktadır.Bu habere göre köşk, Atatürk’ün yapılsın dediği 21 Ağustos’tan 22 gün sonra tamamlanmıştır.Ancak, bu köşkün tanınmasına sebep olan asıl olay, bulunduğu yerden biraz doğuya doğru kaydırılması oldu.
Atatürk, 1930 yılında, (olasılıkla Haziran ayı içinde), bir gün köşke gittiğinde, orada çalışanlar, yandaki çınar ağacının dalının köşkün çatısına vurduğunu, çatı ve duvara zarar verdiğini söyleyerek, çınarın köşke doğru uzanan dalını kesmek için izin istediler.Atatürk ise, çınar ağacının dalının kesilmesi yerine, binanın tramvay rayları üzerinde biraz ileriye alınmasını emretti. Bu görev, İstanbul Belediyesi’ne verildi.
O sıralarda, Belediye Fen işleri Müdürü Yusuf Ziya (Erdem) Bey’di.Onun direktifleriyle, Fen İşleri Yollar Köprüler Şubesi sorumluluğu üstlendi. Başmühendis Ali Galip (Alnar) Bey, yanına aldığı teknik elemanlarıyla Yalova’ya gelerek çalışmaya başladı.
Önce, bina çevresindeki toprak büyük bir dikkatle kazılarak, temel seviyesine inildi. İstanbul’dan getirilen tramvay rayları, binanın temeline yerleştirildi.Santim santim yapılan çalışmalar sonunda bina, temelin altına sokulan raylar üzerine oturtuldu.
Atatürk, zaman zaman bu çalışmaları izliyordu. O günlerde, Paris Büyükelçisi olan Fethi (Okyar) Bey, kendisini ziyarete geldi. Fethi Bey, hatıralarında bu ziyaret sırasında köşkte yapılan çalışmalarla ilgili olarak şunları anlatmıştır :
“…24 Temmuz 1930 günü öğleden sonra Gazi, beni otomobille Yalova’daki çiftliklerini gezdirdi. Araziyi, yapılan binaları ve altına kızaklar konarak bir küçük köşkün mevkiini beş on metre değiştirmek için nasıl çalışıldığını gördük. Sonra köşkün yanında kurulmuş olan eski sultanlara ait iki güzel çadırın içinde istirahat ettik. Çadırların her biri nefis sanat eseri idi. Biraz istirahattan sonra, otomobil ile Yalova kaplıcalarına döndük.”  
 
Şehremaneti Fen Heyeti (Belediye Fen İşleri), 7 Ağustos 1929 Perşembe günü Yalova’ya bir gezi düzenledi. Bu geziye İstanbul’da bulunan bütün mimar ve mühendisler davet edildi. Köşkün yürütme çalışması, olasılıkla Atatürk’ün isteğiyle, mühendislerin önünde yapılacaktı.
8 Ağustos 1930 Cuma günü öğleden sonra saat 15 00 civarında, yürütme çalışması başladı. Bu çalışmayı Gazi Hz. (Atatürk), kız kardeşi Makbule (Atadan ) Hanım, Vali Vekili Muhittin (Üstündağ) Bey, Emanet Fen Müdürü Yusuf Ziya (Erdem) Bey, İstanbul’dan gelen mühendisler ve gazeteciler izlediler.
Köşkün yürütülme işlemi iki safhada yapıldı.
8 Ağustos 1930 Cuma günü, öncelikle yapının teras bölümü ( toplantı salonu olarak kullanılan, üç yanı camlarla kaplı bölüm) kaydırıldı. Geri kalan iki gün içinde de, ana binanın raylar üzerinde yürütülmesi işlemi tamamlandı ve bina, 5 metre kadar doğuya kaydırıldı. Böylelikle köşk yıkılmaktan, çınar ağacı kesilmekten kurtuldu.
Gerçekte, burada önemli olan köşkün yürütülmesi değil, verilmek istenen mesajdı. Atatürk, Yalova’daki bir çınar dalını bahane ederek tüm kamuoyuna bir mesaj vermek istemişti. Yoksa, küçük bir binayı yıkıp, yerine yenisini yapmak çok daha kolaydı

This entry was posted in ATATURK, Uncategorized. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *