Olaylar ve görüşler.
Ayetullah Fethullah!
Doğu Silahçıoğlu
Siyasal İslam ve Bölücü /Ayrılıkçı hareketten kaynaklanan bir büyük tehdit altında bulunan Türkiye’de, özgürlükçü (liberal) sağın ve halkçı (demokratik) solun kendi içlerinde bütünleşerek bir işbirliğine ya da birlikteliğe gitme arayışlarının yoğun hale geldiği; bu yolda umutların yeşerdiği bir dönemde; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ”Cumhuriyet Düşmanı” bir kişi hakkında aldığı beraat kararı, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğinden kaygı duyan tüm yurttaşları endişeye sevk etmiştir!.. Mahkemelerine, yargıçlarına güvenen, yargı kararlarına büyük saygı gösteren Türk toplumu, bu kararın hukuksal gerekçelere uygun olduğundan kuşku duymasa da; yurttaşların birçoğu, bu kararla doğacak sonuçların ne gibi gelişmelere yol açacağını düşünmeye başlamıştır… Bir erken seçimin gündemde olduğu Türkiye’de, bu kararla bağlantılı olarak ortaya çıkacak gelişmelerin tüm siyasal dengeleri altüst etmesi olasılığı belirmiştir…
Sürdürülen çabalar
Geleceği göremedikleri için 2002 seçimlerinde kendi içlerinde bütünleşmeyi ve iki kanat arasında birlikteliği sağlayamayan ”özgürlükçü sağ” ve ”halkçı sol” için ortaya çıkan bu gelişme karşısında artık tek çıkar yol kalmıştır: ”Ulusal Bütünleşme İçin Birliktelik!..”
Türkiye’de ”sağ” ın bütünleşme koşullarının giderek arttığı bir ortamda, ”sol” un da bütünleşmeye gitmesi kaçınılmaz görünmektedir. Ne var ki, her iki kanadın birliktelik olasılığı, Türkiye’yi yörüngede tutmak isteyen bir küresel gücü önlem almaya yönlendirmiştir. Çünkü ulusal bütünleşmeyi gerçekleştirebilecek bir ”Özgürlükçü Sağ/Halkçı Sol Koalisyonu” , ABD’nin ”Ilımlı İslam” ve ”Büyük Ortadoğu” planlarını bozacaktır. Böyle bir koalisyonun oluşturulma aşaması öncesinde atılacak tek adım; ABD’deki emin adamın, ”Cumhuriyet Düşmanı” nın Türkiye’ye gönderilmesidir. Oyunun sondan bir önceki sahnesi bu olacaktır…
Olurlar ve olmazlar
İran’da 56 yıllık monarşiyi yıkan siyasal İslam, bugün Türkiye’de 83 yıllık Cumhuriyeti tehdit altında tutmaktadır. Şubat 1979’da İran’da gerçekleştirilen İslam Devrimi ile İran’ın 27 yılda geldiği nokta ortadadır. İran bugün çağdışı ”Siyasal İslam” ın koyduğu kurallarla çizilmiş sınırlar içerisinde, karanlık bir yaşamla baş başadır. Türkiye’de yaşamakta olup da İran’a özlem duyanlar bile bu resimden korkar olmuşlardır…
İran’da devrim çok süratli gelişmiştir. Yönetim ve Silahlı Kuvvetler ilk günlerde dağılmıştır. El ilanları ve duvarlara asılan pankartlarla ”Asker; Humeyni ‘nin Emri ile Firar Et” çağrılarıyla parçalanan Silahlı Kuvvetler, yetişmiş kadrolarını ve komuta kademesinin tümünü başlangıçta kaybetmiş, bir yıl sonra Irak’la girişilen savaş (1980- 1988) bu nedenle yönetilemez hale gelmiştir. Hapsedilen ve emekli edilenler hariç sadece kurşuna dizilerek öldürülen generallerin ve amirallerin sayısı 30’u bulmuştur. (Silahlı Kuvvetlerde, Emniyet Teşkilatında, Haber Alma Teşkilatında SAVAK’ta görevli general ve amirallerin, üst düzey yöneticilerin idam kararları, maiyetlerindeki görevliler tarafından infaz edilmiştir.) Bu arada ideolojik nedenlerle, ”özgürlük ve demokrasi” sloganlarıyla monarşik yönetime karşı çıkarak mollalarla birlikte hareket eden ve ”İran İslam Cumhuriyeti” özlemiyle mollalara destek veren, Halkın Fedaileri, Halkın Mücahitleri, Yasadışı Komünist Partisi/TUDEH gibi sol kanattaki bütün örgütler tasfiye edilmiş ve yandaşlarının tümü idam edilmiştir.
Devrim sonrasında yönetim mollaların eline geçince ilk uygulama kadınların tesettüre (örtünmeye) sokulması olmuştur… Örtünmeyen kadınların yüzüne yollarda kezzap atılmış ya da yüzleri jiletle parçalanmıştır… Kız ve erkek çocukların okulları ilk günden ayrılmıştır… İçki satan yerler tümüyle tahrip edilmiş ve kapatılmıştır… Müzik ve eğlence programlarının tamamı yasaklanmıştır… Sahipsiz kalan taşınır ve taşınmaz malların hepsi yağmalanmıştır… Eğer ”Bunların hiçbiri Türkiye’de olmaz” diye düşünenler varsa, geçmişin ve bugünün Türkiye’sinden fotoğrafları yan yana koyarak gelinmiş olan noktayı görmeli ve düşüncelerinin sağlamlığını irdelemelidirler…
Tekrarlanan sahneler
Air France’ın 1 Şubat 1979 tarihli Paris-Tahran seferiyle İran’a dönen Humeyni’yi örnek alarak, elinde Pan American’ın Washington- Ankara seferi için açık tarihli bilet bulunduran bir ”Cumhuriyet Düşmanı” bugün yola çıkmak için sabırsızlanmaktadır. Onun gibi, onu karşılayacaklar da sabırsızlanmaya başlamıştır. Bu kişinin yetiştirmeleri onun yolunu gözlemektedirler. Küçük yaştan itibaren beyinleri şekillendirilerek yaratılmış bir neslin mensupları olarak, artık devleti ele geçirme zamanının geldiğini düşünmekte ve ”Cumhuriyet Düşmanı” nın liderliğini beklemektedirler. Uçaktan iner inmez onun da ”Ben değiştim” diyeceğini umut etmektedirler…
”Laik Türkiye Cumhuriyeti, İslam çizgisinden ve Osmanlı yolundan ayrılmıştır” ,”Allah ve Peygamber emirleri yerine Türkiye’de Atatürk’ ün emirleri geçerlidir” diyen Humeyni’nin Türkiye’deki temsilcileri, bugün ondan daha da ileri gitmişler; işgal ettikleri makamları, bulundukları konumları unutmuş görünerek, başta ”Laiklik” olmak üzere ”Türkiye Cumhuriyeti” nin anayasal niteliklerini tartışmaya açacak kadar; devletin en yüce makamlarına, anayasal kurum ve kuruluşlarına saldıracak kadar derin bir ihanet çukuru içine düşmüşlerdir. Bu resim içinde Türkiye’de şeriat ve bölücülük tehlikesi olmadığını söyleyenler de boy göstermiştir. Onların bu kapsamdaki söylemleri belli bir maksada yöneliktir. Bu yolda alınabilecek önlemlerin başlangıçtan itibaren etkisiz kılınması için bir taktiktir. Amaç; tehdidi yok göstererek, şeriat ve bölücülüğe karşı alınabilecek önlemleri engellemek, oluşabilecek direnci önceden yok etmektir! ”Bu millet istedikten sonra laiklik tabii ki elden gidecek” diyenlerin ve ona destek verenlerin başka türlü düşünmesi zaten mümkün değildir!..
Türkiye İran olabilir mi?
”Türkiye İran olmaz” , ”olmayacak” diyebilenler varsa; bugünden tezi yok ortaya çıkmalıdırlar!.. Ulus tümlüğü ve ülke bütünlüğünden yana olan; ”Laiklik” başta olmak üzere, Cumhuriyetin anayasa ile belirlenmiş temel niteliklerinde hiçbir görüş ayrılığı bulunmayan, ”Atatürk İlke ve Devrimleri” ni aynı biçimde algılayan, yalnızca isimleri farklı olan ”özgürlükçü sağ” ın ve de ”halkçı sol” un liderleri, parti örgütlerinin temsilcileri, her iki hareketin destekçileri, sivil toplum örgütleri ve tüm yurtseverler bir kutsal görev için hemen mücadeleye soyunmalı ve yola koyulmalıdırlar…
Bugün Türkiye’de, ”Laik Cumhuriyet” in ”İslam Cumhuriyeti” ne dönüştürülmesi planı, İran arşivinden yararlanılarak oluşturulmaktadır… Bu arşivde yer alan yöntemler kullanılmaktadır… Bölücü ayrılıkçılarla, şeriatçılarla, ikinci cumhuriyetçilerle; özet olarak tüm Cumhuriyet karşıtları ile dayanışma içinde olan bir ”Cumhuriyet Düşmanı” , şimdi Amerika’da kendisine tahsis edilmiş bir konutta, ”Humeyni’nin Tahran’a Dönüşü” adlı bir filmi seyretmekte; Esenboğa’da kendisini uçağın merdivenlerinde karşılayan, dizi dibine diz çöküp el öpmeyi çok seven bir başka ”Cumhuriyet Düşmanı” nın kolunda merdivenlerden aşağı doğru indiğini düşlemektedir…
Bugün Türkiye’nin üzerinde dolaşan bir kara buluttur!.. Türkiye’nin geleceği tehlikelerle doludur!.. Kurtuluş için tek yol ”Ulusal Bütünleşme İçin Birliktelik” yoludur. Bu yol Türkiye için son umuttur…
Cumhuriyet Gazetesi
10 Mayıs 2006