ONLAR Kİ KARINCA MİSALİ ÇOKTULAR – Zafer Bayramının 88. yılı Türk Ulusuna kutlu olsun‏

30 ağustos 2010
Zafer Bayramının 88. yılı
Türk Ulusuna kutlu olsun

Büyük, Asil Türk Milleti;

Garp Cephesi’nde 26 Ağustos’ta başlayan taarruz harekatımız, büyük bir meydan muharebesi halinde 5 gün 5 gece devam etti. TBMM Ordularının yürekliliği, şiddeti, sür’ati, Allah’ın lütfu ile vesile-i tecelli oldu. Zalim ve mağrur düşman ordusunun anasır-ı asliyesi akıllara dehşet verecek şekilde kesinlikle imha edildi. 31 Ağustos sabahı muharebe meydanını dolaştığım zaman ordumuzun kazandığı zaferin azameti ve buna mukabil hasım ordusunun uğramış olduğu felaketin dehşeti beni çok mütehassis etti.

Mustafa Kemal Atatürk

***

Yüce önder Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını,şehitlerimizi saygıyla anarak …

Büyük taarruz başlamıştı.
Hiç yoktan var edilen yoksul ama kahraman bir halkın çocukları
destanlar yazıyorlardı.bazen öyle oluyordu ki,eldeki tüfek sayısı var olan
askeri donatmaya yetmiyordu.

Askerin ayağındaki çorap ve çarık,sırtındaki mintan,Tekalifi Milliye adı verilen
imece genelgesiyle evlerde elleri öpülesi nineler,analar ,genç kızlar tarafından örülmüş,dikilmişti…Çarıkçılar gece gündüz demeden askerin ayağına çarık,kundura yapmışlardı.

Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları yoksul halktan ,işgal ordularını ,Düvel-i Muazzamayı yenebilecek bir ordu yaratmışlardı.Doğru dürüst silahı ve donanımı olmayan ama koca bir yüreği olan komutana böylesi askerler yakışırdı.
Ve inancın zaferi Sakarya’da, Afyonkarahisar’da başladı.
Şimdi sizlere büyük zaferin anılarından bir demet sunuyorum.

Naci kaptan
30 Ağustos 2010

***

Afyonkarahisar’ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı üst rütbeli tutsak, geceleyin Mustafa Kemal’in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik’ten gelmişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı.
– Binbaşı mısınız?
– Hayır.
– Albay mı?
– Hayır.
– Korgeneral mi?
– Hayır.
– Peki nesiniz?
– Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım!
Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi:
– Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..

General SHERRIL

Kaynak: General Sherril – Atatürk Nezdinde Bir Yıl Elçilik, 1935

***

ONLAR Kİ KARINCA MİSALİ ÇOKTULAR

” onlar ki toprakta karınca
suda balık
havada kuş kadar
Çokturlar;”

Nazım Hikmet Ran

Onlar karınca misali çoktular… Mustafa Kemal’in önderliğinde zafere, bağımsızlığa giden yolda inançla yürüyorlardı..Kimi çocuktu, kimi kadın.. Kimi ak pürçekli bir nene, kimi bunca yaşına rağmen dimdik durmasını bilen yaşlı bir dede..

Kadınlar… Demir yollarında amele, atölyelerde, fabrikalarda işçi, köylerde muhtar, tarlalarda yaba tutan, orak sallayan, hasat kaldıran kınalı eller..Cepheye mermi taşıyan, havada uçan güllelerin arasında sakalık yapan, zamanı gelince her asker gibi sessizce şehit olup ,vatan toprağında uzanan cesur yürekler..Kadınlarımız…

Elindeki beş kuruşu ,ayağındaki yün çorabı yıkayıp Ordu’suna bağışlayan Hasan çocuklar, deli Yusuflar..Gelinlik kumaşını sargı bezi yapanlar..

Askerler, askerler… Kimi on altı-on yedi yaşında tüyü bitmemiş bir yiğit, kimi kırklarında senelerdir cepheden cepheye koşmuş, uğruna savaştığı yurdunu ana, avrat, evlat bilmiş, yüzlerini hatırlayamadığı tüm sevdiklerinin özlemini, sevgisini vatan sevdasına dönüştüren usta askerler..

Zafere, bağımsızlığa giden tüm yolcuların, yolu Kocatepe’de kesişti bir gün.
Yakup; Ankara-Elmadağ Yakup Abdal köyünden Rüstem oğlu Yakup.. Güdüklerin Yakup..Henüz 18 yaşında gencecik bir delikanlı. O da zafer yolunun yolcusu..16 yaşındayken katılmıştı orduya..Anası daha o çocukken ölmüştü.Ablası eteklerine yapışan iki bebesi ile gelmiş, ellerine kına yakmıştı vatana kurban olsun diye.Ablasının eri Kelahçıoğullarından Ali Rıza Efendi, Yemen’e gitmişti bir daha dönmemek üzere..

Sarı Paşa’yı ilk kez Ankara Garı’nda trene binerken uzaktan görmüştü.Uzaktan görmüştü ama, Paşa’nın mavi gözlerinde tutuşan kıvılcım, Yakup’un yüreğinde kocaman bir ateş olmuş, bu ateş zafer yolculuğunda daha, daha da büyümüş..
Önce Sakarya, sonra Kocatepe..Tarih 25-Ağustos-1922..Yüzbaşı Ağah Bey komutasındaki birlik, Afyon- Kalecik köyü, Kurtkayası mevkisinde mevzilenmiş, verilecek emri bekliyorlar..

150 kişilik bu birliğin görevi, Kocatepe’ye çıkış yolu olan, Kurtkayası’nda Yunan’a geçit vermemek..Yunan 2500 kişi..” Olsun , ne fark eder.” diye düşünmüş Yakup.Gecenin ayazında kınası solmuş ellerine şöyle bir bakmış ve tüfeğine sımsıkı sarılmış..Tıpkı hiç olmayan yavuklusuna sarılır gibi..

Bir emir yankılanmış Kocatepe’nin zirvesinden…

” ORDULAR !.. İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR, İLERİ !…”

Kurtkayası’ındaki çarpışma 26-Ağustos öğleden sonra başlamış. Yüzbaşı Ağah Bey komutasındaki 150 yiğit, 2500 kişilik Yunan kuvvetine saldırmış. Yaman bir çarpışma olmuş.Silahlar hiç susmuyor, mermiler, gülleler, kollar bacaklar havada uçuşuyormuş..Yakup’un aklına birden köyü gelmiş, babası , kardaşları, hatta buz gibi suyuyla köy meydanındaki çeşme, bir, bir gözünün önüne gelmişler. Vedalaşır gibi bakmış Rüstem oğlu Yakup, son kez sevdiklerinin hayallerine..İzmirli Arif’le kucak, kucağa vatana katılan Diyarbakırlı Hüseyin’e, ”elveda ” dercesine dokunmuş, mermisi biten tüfeğine süngüsünü taktıktan sonra, var gücü ile ”Allah, Allah” diye bağırarak düşmanın arasına dalmış.

Çarpışmalar 27-Ağustos öğlene kadar sürmüş,Yüzbaşı Ağah Bey, Üsteğmen Memduh Bey ve tam 100 yiğit şehit olmuş bu çarpışmada..Ama Kurtkayası Yunan’a geçit vermemiş.

Bu onurlu yürüyüş , zafere, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yürüyüş 9-Eylül de İzmir’de sona ermiş. Bir ulusun inancı, vatan sevgisi ve bağımsızlık tutkusu Mustafa Kemal’in önderliğinde, devrin emperyalist devlerine , hatta tüm dünyaya diz çöktürmüş.

Ama Rüstem oğlu Ankaralı Yakup, Yunan’ın İzmir’den denize dökülüşünü görmemiş. Cumhuriyet’in kuruluşunu da görememiş, size bir kaç satırla anımsatmaya çalıştığım, tarihlere sığmayan Büyük Zafer’in coşkusunu da yaşayamamış. Bunları da bize hiç anlatamamış. Çünkü Güdüklerin Yakup, Kocatepe-Kalecik köyü, Kurtkayası’nda vatana katılmış.

Babaannem, Güdüklerin Fatma, bize hep anlatırdı.. ” Benim bir Yakup kardaşım vardı.” Sorardık ona..” Yakup kardaşına ne oldu babaanne ?..” Hiç” derdi. ” Daha çocuktu, askere giderken, anamız yok diye, ellerine kına yakmıştım. O’da tıpkı erim gibi dönmedi.”

***

not : bu yazının orjinal halinin sahibi sayın Figen özen’dir.
bakınız : http://ciddiyizbiz.biz/ic-politika-haberler-yorumlar/zafer-yuruyusu-!/

Yazı başkası tarafından ana metni alınarak tekrar yazılmış .
Değiştirilmiş yazının sahibi bilinmemektedir.

This entry was posted in Uncategorized. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *