TEKEL DİRENİŞİNDEN NOTLAR / Türkülerin her biri zaten direniş öyküsüdür‏

Türkülerin her biri zaten direniş öyküsüdür,
sevda şiiridir, hasret romanıdır.

Kumlu gider boş gelir
Ley ley lüm lüm ley
Tayyip sözü hoş gelir
Lüm lüm güzel gel bize.

Müdahale geliyor
Nakarat
Biber gazı vız gelir
Nakarat

Ankara’nın taşları
Nakarat
Ampulün ışıkları
Nakarat
Yedi bitirdi bizi
Nakarat
Arınç’ın gözyaşları
Nakarat

TEKEL DİRENİŞİNDEN NOTLAR

Yazar Rahmi YILDIRIM
Pazartesi, 15 Şubat 2010

TEKEL direnişi, üçüncü ayını tüketmeye başladı. Üçüncü ayında direnişçilerin kararlılığında, coşkusunda bir azalma yok. Uluslararası Sendikalar konfederasyonu ETUC da TEKEL işçileri için uluslararası dayanışma eylemi yapılmasını kararlaştırdı.
TEKEL işçilerinin salt kendi ekonomik çıkarları için direnişe geçtiklerini düşünen haksızlık eder. İşçilerle birlikte geçirilecek birkaç saat bile direnişin ne denli haklı ve meşru olduğunu kavramaya yeter.

* * *

Direnişin katılımcı gözlemcileri

Nazım Hikmet Kültür Merkezi (NHKM)’nin “TEKEL işçileriyle dayanışma” eylemi kapsamında, tanınmış şair yazar Ataol Behramoğlu, tanınmamış gazeteci Rahmi Yıldırım, hafta sonunda, işçilerin arasındaydı. Behramoğlu ve Yıldırım, hafta sonunda Tuna, Sakarya ve Bayındır sokaklarına kondurulmuş çadırlarda ve TÜRK-İŞ genel merkez binasının konferans salonunda açlık grevinde direnen işçilerle birlikte nefes alıp verdiler, hayatı ve direnişi paylaştılar. Katılımcı gözlemin bir bölümünde dostları Günay Güner, Metin Aksoy ve Arzu Yıldız da kendilerine eşlik etti.

Behramoğlu ve Yıldırım, açlık direnişçilerinin arasına karışmadan önce, direniş çadırlarını ziyaret ettiler. İşçiler aylardır, derme çatma naylon çadırları mesken edinmişler. Hatta, medyada da izlendiği üzere, direniş çadırları artık posta adresleri olmuş.
Türkiye’nin dört bir yanından işçilerin çadırları yan yana dizili. Sakarya caddesine doğru da direnişe katılımcı destek veren sosyalist partilerin ve örgütlerin çadırları kurulu.
Her birinde direnişin haklılığını, 4C’nin kölelikle eşanlamlı olduğunu vurgulayan, TEKEL işyerlerinin özelleştirme adı altında peşkeş çekilmesine öfkeyi ve tepkiyi ifade eden sloganların yazılı olduğu pankartlar asılı…

* * *

Diyarbakır çadırında direniş konseri

Hepsini ziyaret olanaksızdı. Bir doğudan bir batıdan deyip, Diyarbakır ve İzmir çadırlarını ziyaretle başladılar.
Diyarbakır çadırı erkek yoğunlukluydu. Galiba en neşeli olan da Diyarbakır çadırı. Ataol Behramoğlu bir şiirini okudu. Diyarbakırlı işçiler bir anekdotla karşılık verdiler.
Maliye Bakanlığı’na protesto yürüyüşü yapıyorlar, yola bakan binalardan birinin penceresinde, ayaklarını sarkıtmış, mel mel bakan bir köpek. Hep birlikte köpeğe dönüp, “Susma, sustukça sıra sana gelecek!” diye slogan atmışlar. Köpek mel mel bakmayı bırakıp başlamış havlamaya.
Anekdotu anlatan Abdülhalim ve arkadaşları, nasıl da ağzı kulaklarındalar. “Köpekçik bile anladı, birileri hâlâ anlamadı.” diye eklediler.
Başka direniş anıları da paylaşıldıktan sonra Diyarbakırlı işçiler mini bir konser verdiler. Konser için seçtikleri parçalarda, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ve TÜRK-İŞ Başkanı Mustafa Kumlu’nun kulaklarını çınlattılar.

“Tren gelir hoş gelir” türküsünü direniş türküsüne çevirmişler.Söylerken hayli neşeliydiler!

Kumlu gider boş gelir
Ley ley lüm lüm ley
Tayyip sözü hoş gelir
Lüm lüm güzel gel bize.

Müdahale geliyor
Nakarat
Biber gazı vız gelir
Nakarat

Ankara’nın taşları
Nakarat
Ampulün ışıkları
Nakarat
Yedi bitirdi bizi
Nakarat
Arınç’ın gözyaşları
Nakarat

Türkülerin her biri zaten direniş öyküsüdür, sevda şiiridir, hasret romanıdır.
Konser bir türküyle olmazdı. “İndim havuz başına” türküsünün uyarlanmışı, uğurlama türküsüne dönüştü:
İndim havuz başına
Tayyip çıktı karşıma
4C nedir bilmezdim
O getirdi başıma

Nakarat:
Edemem ben gidemem ben
4C’yi kabul edemem ben
Al 4C’yi çal başına
Geçemem geçemem ben

TÜRK-İŞ önünde hurma
Tayyip karşımda durma
Ya işçiye sahip çık
Ya da Meclis’te durma
Nakarat.

* * *

Kadın yoğun İzmir çadırı

Türküleri direniş öyküsüne çevirmeleri, tanınmamış gazetecinin içini kıpır kıpır ediyor. Geçmişe dalıp gidiyor. Gözlerinin önünden hayatı bir film şeridi akıp geçiyor. Yaşanan gerçeğe uyandığında, “Esmerim biçim biçim”, “Ooof, et getir ekmek getir” türkülerini de direnişe uyarlamalarını öğütlüyor…
Hayli geniş İzmir çadırı kadın yoğunluklu. Birçok kadın işçi hafta sonunda memleketten gelmiş çocuklarıyla özlem gidermenin telaşında. Sohbetler ediliyor, temenniler dile getiriliyor. Direnişin gururu, onuru, umudu paylaşılıyor.
Simgesel ziyaretlerin ardından TÜRK-İŞ binasının önünde toplanan kalabalığa Ataol Behramoğlu kısa bir konuşma yapıyor, dayanışmanın erdemini vurguluyarak, açlık grevine katılmak üzere vedalaşıyor. İşçiler “Birleşe birleşe kazanacağız” sloganıyla karşılık veriyorlar.

* * *

Açlık eylemcilerinin arasında

Doktorların uyarısı nedeniyle sendika, genel açlık grevine son vermiş. İşçilerden 16’sı, sendikanın kararına karşın, açlık direnişine devam ediyor. Hafta sonunda 5 arkadaşları daha katılmış kendilerine. Açlık eylemcileri hakikaten Türkiye mozaiği. MHP seçmeni, Demokrat Parti seçmeni, artık vazgeçmiş olmakla birlikte AKP seçmeni, BDP sempatizanı, dindarı, solcusu, Türk, Kürt, Sünni, Alevi hepsi birarada, omuz omuza. Emekçi sınıf üyeliğini ortak kimlik edinmişler. “Türkiye’nin gerçek açılımı burada” diye gururla dikkat çekiyorlar.
Açlık grevindeki 21 işçi, eylemin 10’uncu gününde tanınmış şairi ve tanınmamış gazeteciyi aralarına kabul etme nezaketi gösterdiler. Açlığın 11’inci günü birlikte yaşandı. İşçiler siyah, dayanışmacılar beyaz bantlıydı.
İlk kez dışarıdan birileriyle açlık direnişinde birlikte olduklarını söylediler. Dayanışmacılar buruk bir mutluluk hissettiler. İlk saatlerin çekingenliği, resmiyeti, ileriki saatlerde yerini ezeli ve ebedi kardeşliğe, dostluğa bıraktı; sohbetler derinleşti.
Almanya Sol Parti’den Duran, iki aydır direnişçilerle birlikte. Açlığın 11’inci günü için Michael Moore’un “Zico” adlı belgeselini getirmiş. İki saat süren belgesel hakikaten öğretici, çarpıcı. ABD, İngiltere, Fransa ve Küba’daki sosyal güvenlik ve sağlık sigortalarını anlatıyor.
Filmde anlatıldığına göre, İngiltere ve Fransa’da emekçilerin inatçı bir mücadeleyle kazandıkları sosyal refah devleti modeli yürürlükte. Bunda, Sovyetler Birliği’nin varlığı ve burjuvazinin emekçileri duvarın ötesine meyletmekten caydırma arzusu da etkili. ABD ise tam bir facia. Kişi başına sosyal güvenlik harcaması 6 bin dolar; ama 50 milyon kişi sosyal güvenlik şemsiyesinin dışında, içindekiler de hastalandıklarında tedavi görebilmek için sigorta şirketleriyle ölüm kalım mücadelesi veriyorlar. Küba’da ise kişi başına sosyal güvenlik harcaması 251 dolar; ama sağlık sigortasının dışında kimse yok. Üstelik, ne zaman dünyanın bir yerinde bir felaket vukubulsa, Kübalı sağlıkçılar hazır ve nazır…
Belgesel filmin ardından tartışma açıldı. Açlık eylemcileri ve dayanışmacılar sansürsüzce görüşlerini paylaştılar. Sadece sosyal güvenlik sistemi değil, “açılım” dahil, Türkiye’nin güncel sorunları özgürce tartışıldı.
Filmin ardından gece el ayak çekildiğinde sohbet daha da koyulaştı. Saat 02.30 gibi Ataol Behramoğlu dinlenmeye çekildi. Açlığın üzerine uykuya da direnenlerin sohbeti, ezan okunana kadar sürdü. Tanınmamış gazetecinin subaylık, cezaevi ve gazetecilik günlerine ilişkin sorgulamalar, Diyarbakırlı Nevzat’ın askerlik anıları sohbete damgasını vurdu. Açlık eylemcisi kadın işçiler Şerife, Aynur ve Deniz’in varlığına karşın, anlatılan fıkralar sansürsüzdü. Sohbet, güne dirençli başlamak için teslim olunan uykuyla bölündü.

* * *

Aleyna kızın verdiği akıl

Pazar gününün ilk ışıklarında ülkenin her yerinde insanlar derin uykudayken, saat 07.30 gibi ilk sloganlar duyuluyor. Binanın içinde 21+2 kişi açlık eylemindeyken, çadırlarda işçiler yoksul kahvaltılarını yapıyorlar. İçeride uykuyu ilk yenen direnişçiler, gazetelerde, kendileriyle ilgili haberleri, varsa köşe yazılarını okumak için gazeteleri kapışıyorlar.
Birkaç gazetede sürmanşetten verilen Aleyna öyküsüne dalıp gidiyorlar.
Aleyna, açlık direnişçisi Abdurrahman Akyürek’in sevgili kızı. Abdurrahman, Demokrat Parti sempatizanı. Arkadaşlarıyla birlikte hak direnişinde açlık eylemi yapıyor. “Doğunun direngenliği ve dik duruşuyla batının kültürü birleşti, böyle barışçı, ama kararlı bir eylem ortaya çıktı.” diye açıklıyor TEKEL direnişini. Abdurrahman açlık eyleminde hastalanmış; arkadaşları bırakmasını istemiş, ama bırakmamış arkadaşlarını.
İlköğretim 5’inci sınıf öğrencisi Aleyna, hafta sonunda babasını ziyaret etti. Nasıl da sevimli, güzel bir çocuk. “Başbakan değişirse Türkiye düzelir” diye akıl vermekten geri kalmadı.
Meğer Aleyna, babası açlık eylemindeyken açlık krizine girmiş, yemek yemiyor. Ziyaretin ilk gününde babası Aleyna’yı yemeye ikna etti. Ama, görüntülü telefondan Aleyna’nın yemek yemediğine tanık olunca gözyaşlarını tutamadı. Açlık direnişçileri Abdurrahman’ı güçlükle ikna etiler kızının yanına gitmeye. Vedalaşmaları hakikaten duyguluydu. Ayrılmamacasına kucaklaştılar. Dayanışma eylemcileriyle de öyle. Abdurrahman’ın gözlerinden yaşlar akıyordu.

* * *

Şair her yerde şairdir

Dayanışma eylemcileri, açlık direnişçileriyle hafta sonunu birlikte geçirdiler; simgesel de olsa açlığı, direnme coşkusunu, hak mücadelesinin onurunu paylaştılar.
14 Şubat Pazar, aynı zamanda Sevgililer Günü’ydü. Tanınmış şair Ataol Behramoğlu, günün ve direnişin anısına, açlık eylemindeki Deniz, Aynur ve Şerife’ye kırmızı gül ve karanfil vermek için tutturdu. NHKM’den Abdullah Nefes, çiçekleri hazır etti. Tanınmamış gazeteci ise tanınmış şaire şaka yollu sitem etti. “Senin yaptığın ayrımcılık. Sevgililer günü niçin sadece kadınlar içindir? Niçin sadece erkek, sevgiliye çiçek vermekle yükümlüdür? Kadınlar da sevgiliye çiçek vermeli değil mi?”
Şair, gülümsedi, tutamadı kendini, kahkaha attı. Sonra açlık eylemcisi Adıyamanlı Aynur’un şiirlerini okudular. İki şair söyleşmeye durunca, tanınmamış gazeteci birazcık kenara çekildi.
* * *

Derin bir ayrılık sohbeti

Ayrılık vakti geldi. Ayrılmak hakikaten zordu. Telefonlar kaydedildi. Açlık eyleminin mekânı salonun duvarındaki notlar, sloganlar kaydedildi, fotoğraflar çekildi.
Duvardaki notların hepsini aktarmak olanaksız. Her biri, Türkiye’nin ekonomik, sosyal, siyasi, ideolojik haritasının münhanisi (eşyükseklik eğrisi) gibi.
Birinde, “Şalterimiz olmadığı için açlık grevindeyiz.” diyor işçiler.
Diğerinde organlarını bağışladıklarını söylüyorlar ve uyarıyorlar:
“Aman dikkat, Tayyip duymasın.
Onu da satar…”

* *

Başka bir direniş notunda, “Kendi vatandaşına ‘paranızı faize yatırın’ diyen bir Başbakan nasıl bir Müslümandır?” sorusuna yanıt isteniyor.
* *
Bir işçi, bal tutanın parmağını yaladığına, yalayacağına işaret etmiş:
“Oğluna gemi,
Damada ATV,
İşçiye git eve.”
* *
Birçoğunda da AKP’nin açılımı yapılmış. Sadece ikisi aktarılmış olsun:
Amerika’yı Kalkındırma Partisi
AKreP
* *
Notlar sıralamakla bitmez. Ayrılık vaktiydi. Sendika yönetiminden kimse yoktu. Diyarbakırlı işçilerle ayrılık sohbeti hakikaten ufuk açıcıydı. Karayağız tütün işçisi Ercan, “Türkiye hepimize yeter, çok bedel ödedik. Herkes kendi kimliğiyle özgürce yaşamalı, ülke bölünmemeli” derken gözyaşlarını tutamadı. Sarıldık birbirimize.
* *
Sendika danışmanı Servet Akbudak’la sohbet etmek güzeldi.
Anlattığına göre, Hacettepe Üniversitesi öğrencileri dayanışma ziyaretine gelmişler. Kendilerine, “Okulunuza gidin, derslerinize çalışın, yoksa sizin için kötü olur, fişlerler.” diye nasihat etmiş. Öğrenciler, “Biz kaydımızı yatay geçişle TEKEL üniversitesine aldık” diye karşılık vermişler.
Bu anıyı paylaşırken gözleri parlıyordu Servet’in. Anlaşılıyor ki, dindar bir insan. Tanınmamış gazetecinin ise dinle diyanetle arası pek iyi değil. Ama sohbet hakikaten güzeldi.
Servet, Sadrettin Yüksel’in Tayyip hakkındaki fetvasını anlattı, (aramızda kalsın).
Tanınmamış gazeteci, Nahl Suresi’nin takıyyeyi düzenleyen 106’ncı ayetine göre Tayyip’ın nasıl bir konumda olduğunu değerlendirmeye çalışarak karşılık verdi. Sonra, televizyondaki programda Tayyip’in sendikacılar hakkındaki dedikodusunu, Hucurat Suresi’nin gıybeti “ölü kardeşinin yemek” olarak nitelendiren 12’nci ayeti bağlamında yorumlamaya çalıştı.
Sohbet arasında Servet, direnişin ortalarında “Beş vakit komünistiz.” diyen Malatyalı Hasan Topal’ın kulaklarını çınlattı.
Dostça, kardeşçe bir vedalaşma oldu.
* * *

Direnişçilere vedanın hüznü

TÜRK-İŞ binasının önündeki vedalaşma anında Ataol Behramoğlu, tutturduğunu yaptı, direnişçi kadın işçileri temsilen, açlık eylemcileri Aynur, Şerife ve Deniz’e çiçek verdi, şiir okudu. Fikir emekçilerini TEKEL işçileriyle birlikte olmaya çağırdı.
Tanınmamış gazeteci ise, kendisine mikrofon tutan ANKA muhabiri Mürşüde’ye direniş izlenimlerini şöyle özetledi:
“Burada bir tarih yazılıyor. Türkiye işçi sınıfının Türkiye sendikal hareketinin üzerine serpilmiş ölü toprağı silkeleniyor. Bu direniş başarıya ulaşsın ya da ulaşmasın şimdiden Türkiye işçi sınıfının kazanımıdır. Çünkü Türkiye’de gerek işçi sınıfı örgütlerinin gerek siyaset örgütlerinin netleşmesi kendi politik ve sosyal koordinatlarını sağlamlaştırmaları açısından örnek bir eylemdir. Burada Türkiye’nin güncel sorunlarıyla ilgili olarak sermaye sınıfının hep ön plana çıkarmaya çalıştığı tartışmaların aşıldığı bir dayanışma ve direniş eylemi sergilenmektedir. Hem açlık grevindeki hem çadırlardaki insanlar arasında akla gelebilecek her siyasi eğilimden, her inanç grubundan, her etnisiteden insanlar var. Fakat burada kardeşçe. Ortak emekçi kimliğini ön plana çıkarmışlar. Türkiye’nin gerçek açılımını burada gerçekleştirmişler. Ben buna tanık olmaktan mutluluk duydum. Bunun Türkiye’de fikir emekçilerine de örnek oluşturmasını diliyorum.”

Rahmi Yıldırım
15 Şubat 2010

This entry was posted in DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK, Ekonomi, Uncategorized. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *