Güneş-Dil Kitabımız Çalıntı mı, İntihal mi?

Güneş-Dil Kitabımız Çalıntı mı, İntihal mi?


Burası Türkiye. Yeni bir kitabı çıkınca sevinmiyor insan, yine ne tuhaflık yaşanacak diye bir tedirginlik duyuyor. Bir kitabım matbaadan çıkmadan toplatılmıştı, başka birinin kapağı yanlış basılmıştı. Kitaplara, özellikle iyi kitaplara ilgi düzeyi malum durumda. Alaka beklememeyi kanıksadı yazarlar, ilk küfür nereden gelecek merakı onun yerine geçti, daha heyecanlı oluyor.

Güneş-Dil kitabımızla aynı şeyi yaşadık. Bunu anlatacağım altta. Ne var ki en son değerli Soner Yalçın’ın yazısıyla gösterdiği destek ilaç gibi geldi. Çok teşekkür ediyoruz. Daha önce de Ahmet Yıldız, Mehmet Tanju Akad, Kaya Ataberk, Reha Başoğul yazmıştı. Sitemizde aktarmıştık.

Güneş-Dil kitabımız matbaadan çıktı, hemen kargoladılar; Düzce’deki İnsanbu buluşmamıza yetişti. Daha dağıtıma verilmemiş, ilk kez biz görüyoruz, keyifle sayfaları karıştırıyoruz. Bir arkadaşımız, bir face paylaşımı gösterdi o sırada. Kitaba ve biz yazarlara hakaretli bir paylaşım. Kamil Kartal adlı bir face kullanıcısından. Çok büyük ihtimalle kitabı facebook’a koyduğumuz reklamdan duymuş. O ilk birkaç hafta buna benzer face mesajları birbirini takip etti, alenen tehditli taciz mesajlarına muhatap olduk.

Bu beyin iddiası şuydu: 2000’lerden beri internette bu konuyu, Güneş-Dil’i işleyen yayınlar yapıyorlarmış. Bu işin yürütücüsü Polat Kaya adlı hocalarıymış (ona “ata” diyorlar). Grupları varmış. Face sayfalarında da aynı faaliyeti yürütmekteymişler. Onları binlerce kişi izliyormuş. Dolayısıyla Güneş-Dil konusunda bir kitap çıkarmışsak, bu onlardan çalıntı, hırsızlık eseriymiş. (Tüm bunları daha kitabı okumadan söylüyor, ama okuduktan sonra da yargısı kuvvetlenerek devam ediyor!)

İlk yanıtlarımız, olayı anlamaya ve şaşkınlığımızı alt etmeye dönük iletilerdi. Bizim de bu çalışmalarımızı birkaç yıldır kamuoyuna açık ve tartışmalı bir biçimde sürdürdüğümüzü izah etmeye çalıştık. Bu isme ve gruplarına onca internet taramamızda gerçekten rastlamadığımızı anlatmaya çalıştık. Ayrıca, konuyu tartıştığımız yüzlerce kişi içinden herhangi biri bize onlardan bahsetmemişti. Dahası kitap kaynak-referans doluydu. Yüzlerce kaynak taramıştık. Rastladığımız kitapların neredeyse hepsini almış, okumuş ve bunlardan kitapta bahsetmiştik. İnternet kaynaklarıyla ilgili keza öyle. Sözlük kısmında birçok kelimenin aldığımız kaynağını belirtmiştik.

Sözün özü burada bir kötü niyet asla yoktu. Kötü niyetli bir yazar kitabında asla bu kadar kaynak ve referans göstermezdi. Ayrıca kitapta şunu da belirtmiştik: Bu bir bitmemiş, yarım çalışma. Okumalarımız, tartışmalarımız devam edecek. Eleştirileri, katkıları toplayacağız. Hatalarımızı gösterin, kabul edilebilecek olanları kabul ederiz. Sonraki baskılarında çalışma genişleyecek.

Bunları açıklamaya gayret etsek de, karşı taraf anlayacak durumda değildi, normal bir mantık işlemiyordu muhatabımıza, “hırsızlık” hakareti artarak devam ediyordu. Söz konusu kişi, sizi mahkemeye vereceğiz, mahkeme koridorlarında hesaplaşacağız türünden çoğul özneli ifadeler kullanıyordu. Size hırsız diyorum, beni mahkemeye verin, diyordu. Bunu kendilerine karşı “yıllardır bekledikleri” bir komplo, bir Cizvit oyunu gibi görüyor ve takipçilerini bu yönde kışkırtıyordu. Adeta tarikatlarına hakaret etmiştik, adeta yüzyıllardır bekledikleri saldırı bizim tarafımızdan gelmişti. Hiç abartmıyorum.

Tüm bunlardan sonra Arif Yavuz Aksoy arkadaşımız kendisi hakkında hukuki girişim başlattı. Fakat şahsın aynı iddiaları, aynı suçlamaları halen devam etmekte. Şöyle bir mantık yürütmekte: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup Atatürk’ü bilmemekle, Güneş-Dil kitabı yazıp Polat Kaya’yı, bizi bilmemek aynı şeydir. Yani biz bu kitabın yazarları bildiğimiz halde, onlardan çalıntı yapmak için onları önceden bildiğimizi inkar ediyormuşuz. Yalan söylüyormuşuz! Daha ileri hukuki girişimler de açıkçası düşünmekteyiz.

Konunun özüne tekrar daha esaslı gelirsek.

polatkaya.net adlı sitedeki yayınları ve bu konuyla ilgili face paylaşımlarını hayli dikkatli bir şekilde inceledik ve şu sonuçlara vardık:

Bir – Bu siteden ve bu söz konusu kişilerden daha önce haberimiz olmadığı için intihal yapmamız bizim mantığımıza göre mümkün değildir.

İki – Bu kişilerden kitabı çıkarmadan önce haberimiz olduğu halde habersizmiş gibi yapmamız nasıl izah edilebilir peki? Alıntı yaptığımız onca yazar ve kitap bizlerin yakınları, eşi dostu mu? Hayır, hiçbiriyle kitaplarını, yazılarını okumamız dışında bir tanışıklığımız yoktur. Birkaçı hariç hiçbirine karşı baştan bir yargımız yoktur. Çoğu ilk kez okuduğumuz yazarlardır. Birçok kaynağı katılarak, değerli bularak; birçok kaynağı kısmen katılarak; birçok kaynağı da hiç katılmadığımız halde aktardığımıza göre polatkaya.net adlı siteden de öyle veya böyle bahsetmekten neden kaçınacaktık? Hatta görüşlerimize yakın olduğu, daha zengin materyal sunduğu takdirde, bunu daha bir zevkle yapardık.

Üç- İddia sahibinin bu doğrultuda tek mantıklı açıklaması şu olabilir ve o da daha çok oraya çalışıyor: Biz birçok kaynaktan bahsetmiş, alıntı yapmış olabiliriz. Fakat bu kaynaklarda Güneş-Dil kavramı ya hiç geçmiyor ya örtülü veya çok kısaca geçiyor. Kısa geçiyor uzun geçiyor, ama bizim söz ettiğimiz kaynaklarda Güneş-Dil savunusu yok değil. Hadi hiç yok diyelim. Bu durumda iddia sahibi lafı şuraya getiriyor: Bu konu özelinde bu denli kapsamlı ve fanatik çalışma yürüten ve yayın yapan bir tek biziz. Bu alan bizim alanımız. Bunu açıkça söylüyor: Burası bizden sorulur. Giriş iznini biz veririz. Siz izinsiz iş yaptınız demeye getiriyor. Kaynak göstermemekle suçumuz daha da ağırlaşmış. Onları bilmememize imkan yokmuş. Peki onlar niye bizden ancak kitap çıkarken haberleri olmuş? Buna yanıt yok.

Sitemizde bu çalışmayla ilgili ilk yazımız 24.12.2014’de çıkmış. Bunu takip eden beş haber-yazımız daha çıkmış. Bu konuda 20’den fazla face paylaşımı yapmışız kitap çıkmadan. Bizdeki verilere göre bunlar toplamda 40 bin kadar tık almış, hakkında yüzlerce yorum yapılmış. Bu iki buçuk yıl zarfında iddiacı şahıs bizden hiç haberdar olamamış, ama bizim haberdar olamayışımızda kötü niyet arıyor. İyi niyeti sanırım hiç tanımamışlar.

4- İlgili sitede Güneş-Dil ile ilgili faaliyet yürüten bu kişiler, bizlerden çok daha önceden konuya büyük emek vermişler. Çok kaynak toplamışlar. Çok sayıda sözcük göstermişler. İstihza yok, büyük çalışma, çaba ve kutluyorum. Tavsiye de ediyorum. Girin okuyun. Zihin açmak ve bilgi edinmek açısından faydalıdır. Kitap çıkmadan önce bilseydik, bunu kitaba da yazardık.

5- Ancak bizim kitapla, bizim anlayışımızla bu şahısların yaklaşımı arasında çok temel farklılıklar var. Konuyla az çok ilgili bir kişi, yarım saatini ayırarak bu farkı görebilir. Konuya uzaktan bakan biri, birkaç saat incelemekle ayrıma varabilir.

Konunun kuramsal kısmı, tarihsel bağlantısı elbette çok önemli. Kitabın yarısından bir hayli fazlasını oluşturan teorik kısımda, biz, bambaşka bir görüşteyiz. Güneş-Dil kuramının doğuşu dahil konuya eleştirel bakıyoruz. Ayrıca çok farklı çıkışlar öneriyoruz. Kaynaklarımız elbette bazı yönlerden örtüşüyor, ama birçok yönden farklılaşıyor. Hayli değişik belgeler sunuyoruz.

Sözlük bölümüne gelince.

İlgili internet yayınında rastladığımız sözcüklerden bir bölümü, (aslında çok büyük bölümü) daha önce bizim de aklımıza gelen, bize okurlarımızın önerdiği veya başka kaynaklarda rastladığımız, ancak sözlüğe almadığımız sözcükler. Bir bölümüyle yeni karşılaştık.

Geri kalanlardan bir bölümü, eleştirerek, soru işaretiyle sözlüğümüze aldığımız sözcükler. Kitabımızın isminde boşuna ELEŞTİREL yok. Sözlük bölümü de çataçat eleştirel ve kendi içimizde tartıştığımız bir bölüm.

Sözlüğümüzdeki bazı sözcükler de, işbu internet yayınında geçen sözcüklerle aynı. Kitap çıkmadan bunları okumuş olsak kaynak gösterirdik. Lakin bunlardan bir bölümü okuduğumuz başka kitaplarda da var. Bazıları çok eski basım. Onları niye intihal ile suçlamıyorlar? Yine de, işte diyebilirler, itiraf ediyorlar, biz daha önce bulmuştuk, onlar bizden apardı!

Bu noktada söylenebilecek çok söz var, ama anlayanına.

Bir kere onların sözcük bulma, çözme yöntemi “anagram” yöntemi. Batılılıların, şu anda kullandıkları binlerce sözcüğü, (neredeyse masa başına oturup çalışarak) harf oynamaları, değişimleri, kaydırmaları yaparak Türkçeden aldıklarını iddia ediyorlar, o sözcüklerin deşifrasyonu için de tersinden “anagram” uyguluyorlar. Biz bu “anagram” anlayışına da, yöntemine de başından karşıyız. Bu yöntemi bilim dışı buluyoruz. Kaldı ki Güneş-Dil projesinin en başında 1936’dan başlayarak kullanılan Pankronik yönteme (ki kökü anagramdır) de karşıyız. Kitapta bunu belirtiyoruz.

Böyle harf oynamaları yaparak yabancı sözcükleri Türkçeye benzetme yolu, onaylamadığımız bir yoldur, böyle sözcükleri sözlüğümüze sokmadık.

Biz hem fonetik, hem anlamsal benzerlik bulunan sözcükler üstünde çalışma yaptık. Bunların etimolojik kökleri yabancı kaynaklarda ne gösteriliyor, Türkçe güvenilir kaynaklarda ne gösteriliyor, aklımıza yatanları tarihsel ve dilbilimsel bağlamı da göz önünde bulundurarak tartıştık. Bazılarını sözlük dışı bıraktık. Bazılarına kuşkulu ibaresi koyduk. Bazılarını ise içimizden şerhleri ile birlikte yayınladık.

Sözlük hakkında başkaca birkaç nokta:

Sözlükteki sözcüklerden bir bölümü kendi bulduklarımız, bir bölümü bize sağdan soldan önerilenler, bir bölümü okuduğumuz kaynaklarda rastladıklarımızdır. Sonuncu grup için olabildiğince kaynak göstermeye çalıştık. Ama her sözcüğe kaynak göstermedik. Bu zorunlu mudur bilmiyoruz. Olabildiğince kaynak gösterdik, ama falanca kaynaktan aldığımız o sözcük acaba ilk o yazarın bulduğu bir sözcük müdür? Ya o da bir başkasından aldıysa? İlk kim buldu? Bunu kimse bilemez, ispatlayamaz.

Sonuçta sözcük bulmak olağanüstü bir zeka gerektirmiyor. Yabancı dil öğrenmeye başlayan bir ilkokul çocuğu bu benzerlikleri kolayca keşfetmeye başlayabilir. Bizler daha ortaokul sıralarında İngilizce Türkçe benzerliklerinden espriler yapardık. İlk kaynak kendimiz miydik, bir başkası mıydı, yoksa anonim miydi bunlar?

Elbette konuya daha yatkın, daha çok emek harcayan, daha yetenekli kişiler, daha çok benzer sözcük bulabilir. Fakat burada kelime bulmak kadar önemlisi, bulunan sözcüğün rastlantı mı, dilbilim kurallarına uygun zorunluluk mu olduğuna belli bir bakış açısı içinden karar verebilmek. Tabii bir de en basit hataları yapmamak, yani Türkçedeki Arapça Farsça asıllı olduğu çok belli kelimeleri Türkçe köklü zannetmemek. Yani maharet sözcük bulmaktan fazla, onu işleyip yorumlayabilmekte. Güvenilirliğine karar verip kitaba koymakta. Şişirmeye niyetlensek rahatlıkla yüzde 200 hacimli bir sözlük çıkarırdık. Bu iş, ben uydurdum oldu, denecek basit ve sorumsuz bir iş değil.

Böyle binlerce sözcük bulduk, ama neredeyse yarısını uzun tartışmalar ve değerlendirmeler sonunda attık. Daha ilginci, “hiçbir kaynakta rastlamadım, tamamen kendim buldum” diye düşündüğüm bazı sözcüklere kitap çıktıktan sonra okuduğum bazı kitaplarda rastlamam. Demek ki ilk ben bulmamışım. Ama ilk kez benim bulduğum sözcükler de kuşkusuz vardır ve sayıları sanırım 100’ün üstündedir. Onları ben buldum derim. Ama ilk ben mi buldum? Bunu iddia edemem. Ancak başka bir kaynakta rastlayıncaya dek, ilk kendimin bulduğunu sanmaya devam edebilirim.

Sonuçta bu sözcükler milletlerin sözcükleri. Kimsenin babasının malı değil. Kitapların kuramsal bölümlerinde aktarılan görüşler için kaynak belirtmek bilimsel-etik bir zorunluluk. Ama sözlük hazırlarken sadece “olsa iyi olacak” bir uygulama. Biz sözlüğümüzde olabildiğince bunu yapmaya çalıştık. Anlatmak istediğim şey, sözcüklerin bir görüş olmadığı. Sözcük sözcüktür. Kaynağı göstermeye çalışmak lazım, ama bunun dibi yok. Güneş-Dil çalışmaları 1935’de başlamış. Öncesinde de çalışanlar, yayın yapanlar olmuş. Elin Almanları daha 1900’lü yıllar başında Sümerce-Türkçe-Almanca ortak sözcükleri bulmuşlar. Osman Nedim Tuna sözcük sayısını önce 200’e, sonra 300’e çıkarmış… (Örneğin bunlardan çoğunu uygun bulmadığımızdan sözlüğe almadık, bazılarını aldık.) Demem o ki, kaynak olarak gösterdiğin şey ilk kaynak olmayabilir. Birçok Türkçe-Yabancı Dil benzer sözcük bulumunda da hiç kaynak olmayabilir, anonimdir. Çok kişinin bildiği, benzettiğidir.

Sonuç olarak: Bu bizim kitaptan sonra, birisi çıkıp En Gelişmiş Güneş-Dil Sözlüğü. Yazar Tankut Kutsi.. dese. Ne yapacağız? İçindeki sözcüklerden birçoğunun bizimkiyle aynı olduğunu görsek… Mahkemeye mi vereceğiz? Hesap mı soracağız? Kitapta eğer bizden bahsedilmediyse bunu kınayacağız belki, ama biz kitabın niteliğine bakacağız. Okurlarımıza önereceğiz ya da yaramaz, olguyu çarpıtıyor diyeceğiz. O kadar. Biz kendi çalışmamıza bakacağız.

Bunun ötesi pazarcı mafyası tavrı. Burası benim. Başkasını sokmam bu alana. Yok öyle dava. Böyle şeyler ne normal bulunabilir, ne kabul edilebilir. İyi niyetli olan hatamızı gösterir. İkna ederse kabul ederiz. Konu milletin, halkın, bilimin ortak konusu. Görüşler, yayınlar, kitaplar kimsenin şahsi malı değil. İyi niyetli olan birlikte çalışır, birbirine destek olur, hiç değilse köstek olmaz. İyi niyetli olan tapu derdinde olmaz, doğru bir görüşün ne kadar yaygınlaştığıyla ilgilenir. Keşke bu konuda bir değil on bir kitap çıksaydı. Zaman da ortak. Hiçbir şey için geç değil.

Kaan Arslanoğlu


SONER YALÇIN’IN SÖZCÜ ve ODATV’deki YAZISI

Bayramınız Kutlu Olsun
Tek istedikleri Arapça’nın ana dil olması mı?
Son on gündür ne diyorlar:
Müfredat, diyorlar…
TEOG, diyorlar…
Ders kitaplarından şikayet var, diyorlar…
Üniversite sınavları, diyorlar…
Eğitimde hata yaptık, diyorlar…
Diyorlar… Diyorlar…
Türkçe, demiyorlar.

75’inci yılını kutlayan “Dil Bayramı”, kuru bir mesajla geçiştiriyorlar. Tek etkinlik düzenlemediler. Niye?

Tarih: 12 Temmuz 1932.

Atatürk, Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu) kurdu. Amacı, “Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini ortaya çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek” idi.

Atatürk entelektüeldi; Türk dili üzerindeki yerli ve yabancı araştırmaları inceleyen bir devlet adamıydı. Dönemindeki dil uzmanlarını Türk dili üzerinde araştırma yapmaya yönlendirdi.

Neler yapmadı ki? Örneğin…

Türk dilinin en eski anıtları olan Göktürk yazılı metinlerin ilk iki cildi onun sağlığında yayımlandı. Divânu Lügati’t-Türk ve Kutadgu Bilig gibi yapıtlar üzerine onun sağlığında çalışılmaya başlandı.

13. yüzyılda başlayarak Türkçe’nin taranması ve Anadolu ağızlarında kullanılan kelimelerin derlenmesiyle oluşturulan -birçok cilt halinde yayımlanan- “Tarama ve Derleme Sözlüğü” çalışmalarına başlandı. Evet…

Çağdaş Türkçenin dilbilgisi, sözlüğü, yazımı ve terimleriyle ilgili çalışmaların öncüsü Atatürk idi. Her 26 Eylül’de Türkçe’ye katkıda bulunanlara ödül verilirdi…

50 yıl sonra…12 Eylül faşist darbesi tarafından dil kurumu kapatıldı.

KÜLTÜR EMPERYALİZMİ

Sadece 12 Eylül darbesi değil… Sadece AKP değil…Demokrat Parti 1951’deki bütçe görüşmeleri sırasında dil kurumunun ödeneğinin kesilmesine karar verildi. Şaşırmayınız… ABD emperyalizminin Türkiye’yi “işgale” başladığı dönemdi.

Şunu da eklemem lazım:
Kültür emperyalizminden sol da etkilendi.
Özellikle 1960’larda dil/Türkçe üzerinde özenle duran sol kuşağın kimi ardılları bambaşka yerlere savruldu.
Türk adına düşman oldular.
Türkçe adını duymak istemediler.
Bunları telaffuz edenlere ulusal faşist dediler!
Bu zavallı köksüzler emperyalizmin gölgesine kadar savruldu.

Ama…

Devrimciliği bulandırmayanlar oldu/olacak.
İşte… Yazar Kaan Arslanoğlu…

Atatürk’ün ortaya çıkardığı “Güneş Dil Teorisi”ne hep merak duydum. Hatta, Hürriyet gazetesinde pazar yazısı kaleme aldım. (26 Aralık 2010)
Bu sebeple Kaan Arslanoğlu’nun dil araştırmaları ilgimi çekti. Önceleri “Güneş Dil Teorisi”ni destekleyen makalelerini mahcubiyetle “Tülay Yılmaz” imzasıyla yazıyordu!

Ve sonunda Kaan Arslanoğlu, (İlknur Arslanoğlu ve Arif Yavuz Aksoy ile) “Güneş-Dil Kuramı ve İlk Güneş- Dil Sözlüğü” kitabını çıkardı.

Arslanoğlu şöyle diyor:

“Bir bilim insanı, bir aydın her şeyden önce dürüst olmak zorundadır… Ne araştırıp ne bulmuş isek kitap bu. Gördük ki Türkçe tarihin en eski kök dillerinden biri. Binlerce yıl önceden başka dillere binlerce yapı, binlerce kök sözcük vermiş. Bu anlamda Güneş Dil kuramı özü bakımından doğru bir kuram.”

İSTEDİKLERİ, ARAPÇA

Yazar Arslanoğlu çalışmaya nasıl başladı:

“İngilizce sözcüklerden birçoğunun bugünkü Türkçe sözcüklerle tuhaf biçimde benzeştiğini on yıllardır görür, eş dostla eğlenceli muhabbetler yapardık. Güneş Dil Teorisi de o vesileyle dalga geçtiğimiz bir antikaydı. Ne zamanki İlknur Arslanoğlu Tıp Dilinde Türkçe Sorunu adlı ayrıntılı kaynak çalışmasına başladı ve… ‘able’in ‘yapabilme’yle ‘reader’in ‘yapar, eder’deki ‘r’ ile, ‘readed’in ‘yapıldı’daki ‘ed’ ekiyle, yani düpedüz Türkçe çakışmayla karşılaştık…”

Zaman Atatürk’ü haklı çıkarıyordu: “Türkçe dünyadaki en eski dilerden biridir, hatta en eski dildir ve dünya’daki diğer dilerin pek çoğu Türkçe’den doğmuştur.” Bu tez, Batı’nın bizlere ezberlettiğine haklı olarak karşı çıkıyor. Kuşkusuz Arslanoğlu vd. dil uzmanı değil. Ancak…

Halil İnalcık, Vecihe Hatipoğlu gibi bilim insanları da bu görüşte. Örneğin… Washington Üniversitesi dil alanlarında çalışan, “Türk Dilinin Yaşı Meselesi” üzerine ömrünü adamış Prof. Osman Nedim Tuna şöyle diyor:

“Altay Dilleri Teorisi adlı çalışmamda, Türk dilinin arkelogy ve glottochronology araştırmalarından hareketle ileri sürdüğüm yaşı en pinti hesaplara göre 8 bin 500’dür. Ana Türkçeden ana Doğu ve Batı Türkçesine kadar geçen zamanı da hesaba katarsak bu devreden zamanımıza kadar geçen 5 bin 500 yılın ikiye katlanması mümkündür.”

Türk dil ailesi 41 dil ve lehçeden oluşur. Bunlardan bugünkü Türkiye Türkçesi ve Osmanlı Türkçesini çıkarırsak geriye kalan 39 dil ve lehçe Türkçe’nin en saf versiyonlarıdır.

Bunlar unutturulmak isteniyor.

Soner Yalçın


http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/soner-yalcin/bayraminiz-kutlu-olsun-3-2029494/

This entry was posted in EDEBİYAT - ANI - ÖYKÜ - ŞİİR, Sanat Edebiyat ve Kultur. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *