“ŞALOM ALEYKE” DEMEYECEĞİM” * SELAMUN ALEYKÜM VE TÜRKÇE KURAN *YAZIŞMALAR


Sayın …………….,

Aslında prensip olarak dini tartışmalara girmek ve konumuzu inanç yönünden de derinleştirmek istemiyorum. Din ve inanç konuları özellikle mütedeyyinler için hassas konulardır. İşin içinde bağnazlık ve yobazlık olmaz ise tüm mütedeyyinlere saygım LAİKLİK gereğidir. İşte tam burada sizin laikliği hafife aldığınızı düşünüyorum.

Laiklik sizin inancınızın, ibadetinizin güvencesi olduğu gibi , mütedeyyin olmayanların da güvencesidir. Her bir birey bir diğerinin düşünce ve inancına, inançsızlığına karışmamalıdır.

Fakat durum günümüz Türkiye’sinde öyle değildir. Tüm topluma iktidar ve diyanet tarafından İSLAMİ YAŞAM kuralları dayatılıyor. Oruç tutmayan bir üniversite öğrencisi sözde inananlar tarafından katledildi. Restaruantlar, kamu kurumlarındaki yemekhaneler kapatılıyor. Bir savcı dövülerek darp edildi. Kamu kurumlarında cuma namazına gitmeyenler fişleniyor. KPPS sınavlarında dualar soruluyor. Kadınlar sosyal hayattan dışlanıyor. kadınların gülüşlerine, giyimlerine karışılıyor. Bu nedenlerle laikliğin önemi ortaya çıkıyor. Günümüz inananlarının büyük bölümü kul hakkı yiyor, dünyanın en büyük yolsuzluklarını, hırsızlıklarını yapıyor ve hatta uyuşturucu kaçakçılığı yapıyor. Ve bunlar namaz kılıyor, oruç tutuyor. Bunlar yetmiyor küçücük çocukların, kuran kursu öğrencilerinin ırzına geçiliyor!!! Bu nasıl Müslümanlık???

İşte bu noktada DİB’in açıklamasına göre islami selamlama konusu ortaya atıldı. Toplumumuz araplaştırılmak isteniyor. Çağdaş aydın kitle araplaşmaya ve arapçaya karşıdır. Türkiye’miz cahiliye dönemine götürülmeye çalışılıyor.

Selamün Aleyküm bir dua değil karşı tarafın iyiliğini isteyen bir temennidir. Duada biri zikir ve saygı, diğeri de dilek olmak üzere iki unsur hep yan yana bulunur. Bu nedenle bu tarz selamlamaya bir kutsallık giydirmek yanlıştır. Zamanın günlük yaşamında insanların bir birlerini selamlama deyişidir ve sayın Hilal’in dün paylaşmış olduğu aydınlatıcı “selam’un aleyküm” savaşmayalım başlıklı yazıda bu durum açıkça belirtilmiştir. Ayrıca sayın Taner Ertunç’un yazısı da bu tür selamlamanın ucunun siyasi islama, toplumsal bölünmeye kadar gittiği konusu örnekle açıklanmıştır.

Bu konuyu şöyle sonlandıralım; Herkes dilediği gibi selam versin fakat bu selamlaşma tarzını toplumsal bölünmeye taşımasın. Bu deyişin kutsal olmadığı sadece bir dilek içerdiği bilinsin.

Gelelim sizin de yazdığınıza göre Kuran’ın ve duaların TÜRKÇEleştirilmesine karşı olduğunuzu düşündüm. Bu konuda sayın Oraj Poyraz dün bu konuda hadislerle örnekleyerek yazışmalara katkıda bulundu. Kuran Arap coğrafyasında Araplara indirilmiştir ve bu nedenle arapçadır. Kutsal kitabı okumak isteyen Türk bir vatandaş arapça kelimelerin anlamını bilmeden kuran’ı nasıl okuyabilir. Örneğin bir papağana da onlarca kelime öğretebilirsiniz ve çok da güzel söyler FAKAT anlamını bilmez. Bu nedenle Kuran ve dini kitaplar, hadisler TÜRKÇEye tercüme edilerek topluma sunulmalıdır. Ve büyük Atatürk bu görevi kendi parasını harcayarak yapmıştır. İnananlar duayı Allah’a yakınlaşmak için eder fakat anlamını bilmediği kelimelerle ancak mırıldanır dururlar. Bu nedenle duaların da Türkçe, öz dilimizle yapılması daha doğru, mantıklıdır.

Konuya örnekleme yoluyla açıklama getirelim;
“Araştırmacılardan Lessing, XVIII. yüzyılın sonlarına doğru ortaya attığı bir tez ile dört İncil’den önce, aslî bir İncil’in var olduğunu, bunun dilinin Aramice olduğunu, Matta, Markos ve Luka’nın, İncillerini yazarken bundan istifade ettiklerini söylemiştir. J. G. Eichon da bu ilk aslî nüshanın varlığını haber vermektedir. J. Wellhausen’e göre, bu ilk aslî nüsha Markos’a aittir. Markos Aramice olarak bu ilk nüshayı yazmış, bilâhare bunu genişleterek Yunancaya çevirmiştir. Ona göre, Matta ve Luka İncilleri, bu Aramice aslî nüsha ile bunun Yunancaya tercüme edilen nüshasından istifade edilerek yazılmışlardır. Zahn’a göre, bu aslî nüsha, Markos’a değil; Matta’ya aittir. Halen elde mevcut olan Matta ve Markos, bu aslî nüshadan istifade edilerek yazılmışlardır.” https://sorularlaislamiyet.com/incil-hangi-dilde-yazilmistir-yunanca-mi-aramice-mi-0

Önce Aramice olan, sonra Yunanca’ya çevrilen incil hristiyanlık yayıldıkça incil’i kutsal kitap olarak kabul eden ülkeler, incili Aramice ve Yunanca’dan kendi dillerine çevirerek kullanıma almışlardır. Onlar mı yanlış yaptı yoksa kuranı illa ANLAMADAN arapça okur gibi yapmakta olan biz Türkler mi?

Sonuç olarak;
Tartışmaya örnek olarak sunduğunuz photo-shop görsele eklenmiş olan yazı bir gerçeği anlatıyor. Emperyalizmin savaşları neden hep islam coğrafyalarında çıkarttığının yanıtıdır.
Ortadoğudaki arap ülkeleri ulus/millet olamamışlar ve çağdaşlaşamamışlardır. Din toplumda etken öge olup farklı mezhepler islam adına birbirini kırmaktadır. Dini konulardan küresel emperyalizme döndüğümüzde BOP ve Arap Baharı tuzaklarının, arapların ökseye nasıl düşürüldüğünü anlatır. Şimdilerde Türkiye’miz de yönetenlerin işbirliği ile bu tuzağa düşürülmüştür

Tüm İslam ülkelerinin halkları bilim ve aydınlanma kitaplarını en az din kitapları kadar okuyarak özümsemezse, eğitim, akıl, demokrasi, laiklik devrimi yapmazlarsa, kulluktan birey olmaya geçmezlerse, Müslümanlığın yaşandığı ülkeler, emperyalizmin hizmetkârı olmaya devam edeceklerdir.

Kalın sağlıcakla

Naci Kaptan


On 23.10.2021 22:56:42, Taner Ertunc <ertunc@gmail.com>

Alay veya saygısızlık görmemekle birlikte konunun tartışılmasını sağlıklı buluyorum. Konuya farklı bir bakış açısı getirmeye çalışayım.

Aslında aynı konu Amerika’da veya Avrupa’da da tartışılan bir konu. Hristiyan olmayan nüfusun buralarda artması ile birlikte God bless you ve Grüss Gott selamlarını saldırgan bulanların sayısı da artmaya başladı. Saldırgan bulanların arasında özellikle Müslüman nüfus da var. Saldırgan bulma sebepleri bu şekilde selam verene sizin de aynı şekilde yanıt vermenizin beklenmesi. Bu şekilde selam verenlerin bir bölümü yüzyıllardır süren alışkanlık olarak Grüss Gott diyorlar. Ama bir bölümü de kötü niyetli olarak karşısındaki Müslümana, inanmayana ya da başka din mensubuna “Tanrı seni korusun” cevabı verdirterek üstünlük taslamak ya da “bizden misin değil misin” sorgulaması yapmak istiyor. Oysa karşındakinin inançlarını asla bilemeyeceğin gibi, Grüss Gott diyenin de iyi niyetli mi yoksa saldırgan amaçlı mı söylediğini asla bilemezsin. Bu sebeple çözüm olarak dini selamlamaları genç kuşaklar, öğretmenler kamu görevlileri yavaş yavaş terkediyorlar.

Saygılar


On Sat, 23 Oct 2021

Sayın Naci Kaptan,

Öncelikle konunun özü ile ilgili doğru bilgiler, Selamün Aleyküm’ün aynı zamanda bir dua olduğu konusundaki site müdavimlerini aydınlattığınız için teşekkürler.

Yeme-içme dahil birçok tüketim ve günlük uygulamalarda bir başka ülkenin alışkanlıklarını hepimiz kullanıyoruz. Mesela şu anda latin harfleriyle yazıyoruz, halbuki bu milletin, Türklerin Orhun yazıtlarından gelen kendi alfabesi var.

Selam ve merhaba belirttiğiniz gibi halkımızın kahir ekseriyetinin inanç veya adeti haline gelmiştir. Ben selam verirken aynı zamanda inanç tarafını da dikkate alırım, dua ederken yaptığım duanın bana da sevabının yazıldığına inanırım. Bunan inanmayanlar da istediği gibi selam verir, istediği kelimeyi kullanır. Bir miktar dilbilimsel, antropolojik bilgilerle halkımızın (Müslümanların) inancını hafife alma veya tepeden “bu usulü değiştirin” demeye kimsenin hakkı yoktur. Esasen bu tür toplumsal mühendislik projelerinde Stalin dahi başarısız kalmıştır. Kullanılan üslup yumuşak veya iyiniyetli de olsa hedef önemli ölçüde inanç veya gelenektir. Aynen ısrarla ibadetlerin Türkçe yapılmasının gündeme getirilmesi gibi.

İnandığım, huşu ile okuduğum Kur’an-ı Kerim hakkında asırlardan beri, özellikle Oryantalist-Sömürgecilerin her fırsatta ortaya attığı, oldukça gerici hale gelmiş laik geçinenlerin yeni keşfedebildiği bir takım lakırdılar, hakkında ciltlerle dolusu cevaplar, açıklamalar bulunmaktadır. Kitab-ı Kerim’e inanmamak ayrı bir konu, aydın geçindiği halde “bu kitapta bu var, o halde inanmaktan vazgeç” safsafatası ayrı bir konudur. Lütfen herkes konumu, seviyesi ile inanç hürriyeti, inançlara saygı konusunda bir kere daha aynaya baksın.

Doktora tezim, üçüncü baskı yapıldı “Sömürgecilik-Panislamizm Işığında Türkistan” olup kaynaklarımın önemli bir kısmını ABD Kongre Kütüphanesi ile İngiliz arşivlerinden aldım.

Saygılarımla

Prof.Dr. ………………………


Sayın …………….,

Doğaldır ki herkes istediği selamlama deyişini kullanır.
Buna toplumda herkes saygı gösterir.
Sayın ……………. da bu konuda aksine bir görüş yazmadı…
ŞALOM ALEYKE’nin nereden ve ne zaman türediğini,
hangi kültürler ve inanç toplulukları tarafından kullanıldığını
bilmeyenler öğrendi . Neden alındınız ki?

Mesela AMİN, AMEN, FİRAVUN AMENOS konusunu şayet okumadı iseniz,
okumanızı öneririm. Dinlerle, inançlarla zamanın güçlü yöneticileri mukaddes
sayılan din kitaplarının bir köşesinde veya hadislerde bir şekilde yer alıyor.
Akıl karıştıran kavram karışıklıkları ortaya çıkıyor.

Selamün aleyküm’ü BU MİLLETİN SELAMI diye tanımlamışsınız.
Bu Milletten kastınız Türk Halkının tamamı ise ise bu düşünceniz yanlıştır.
Evet bu İslami selamlama, orta yaş üzeri Anadolu halkı arasında ve
İslamı bir yaşam tarzı seçmiş olan bireyler arasında çokça kullanılır.
Bu deyişle selamlaşmak geçmiş zamanın toplumsal ve inanç kültürü gereği idi.

“Mü’minlerin birbirleri ile karşılaştıklarında, “es-selâmüaleyküm” ve “selâmünaleyküm” cümleleriyle birbirlerine duâ’ etmelerine denir. Bu kullanımda selâmın anlamı ‘Allâh seni esenliğe kavuştursun‘ demektir. (DİYANET) Bu selamlama 1500 yıl önce Müslümanlık ile birlikte doğmuştur.

Günümüzde İYİ GÜNLER, GÜNAYDIN, İYİ AKŞAMLAR v.b söyleyişler çağ ve zamana daha uygundur. Karşılaşıldığında yapılan selamlama MERHABA’nın da kökü Arapça’dır. “Geniş ve mamur yere geldiniz, rahat ediniz, günaydın, hoş geldiniz” anlamlarında bir esenleşme veya selamlaşma sözüdür, ve daha çağdaşdır. Toplum tarafından kabul görmüştür.

Çağdaşlaşan, aydınlanan, bilimde kültürde ileri giden dünyada kendi dilimizle, Türkçe’mizle yapacağımız SELAMLAMA varken günlük yaşamımızda neden 1500 yıl öncesinin arapçasını kullanalım?

Naci Kaptan


“ŞALOM ALEYKE” DEMEYECEĞİM”

Selamun aleyküm” İbranicedir. Aslı “şalom aleyke” dir. Ben “Şalom Aleyke” demeyeceğim.

Şalom, M.Ō. 1000’li yıllarda yaşamış zalim, acımasız ve katliamcı ilk Yahudi-İsrail kent devleti kralının adıdır.

Aleyke ise; “üzerine, dâhil, tâbi, tabâ” yani “Kral Şalom’un milletindenim” demektir.

Bugün “şalom aleyke” – selamün aleyküm diyerek selamlaşanlar, üç bin yıl önceki bir Yahudi kralın milliyetindenim diyen ve bunu esenleşme sanan gafillerdir.

Tıpkı bir parola gibi..

Araplar da cahiliye döneminde akrabaları olan Yahudilerden selamlaşma sözü olarak aldılar.

“Şalom Aleyke” sözü o dönemlerde “selamün aleyküm” olarak kullanılmaya başlandı.

Oysa Oğuz Kaan destanında, Göktürk Yazıtlarında ve Kaşgarlı Mahmut’un Bağdat’ta 1072 – 1074 yılları arasında Araplara Türkçe öğretmek için yazdığı eserinde kün (gün) tün (gece) ay (ışık) sözcükleri geçer.

Bugün kullandığımız günaydın, tünaydın selamlamaları Türk varlığı kadar eskidir ve bizimdir.

Türkçede esenleşme sözcüğü varken özellikle İbranice “selamün aleyküm” demeyi Müslümanlık sananlar öğrensin, bilsin isterim.

Dinler işte böyle bir rivayet batağıdır; tabii ki önyargısız sınayıp, sorgulayabilen ve bilimsel kuşku duyabilenler için…

Karşılaşmalarda;

– iyi günler,

– günaydın,

– gününüz aydın olsun,

– iyi akşamlar,

– iyi geceler.

Uğurlamalarda (ayrılırken);

– uğur(lar) ola,

– uğurlar olsun,

– güle güle,

– esen kalın,

– görüşmek üzere,

– görüşürüz,

– sağlıcakla kalın,

– mutlu kalın..

şeklindeki kullanımların daha doğru seçimler olduğu kanısındayım.

Yahudiden aşırma Arap selamını hala belirli bir grup PAROLA gibi kullanıyor. Ama ben Şalom’un tebası veya Arap takipçisi değilim.

Yarına yine GÜNAYDIN.

Prof. Dr. Ahmet SALTIK

This entry was posted in DİN-İNANÇ. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *