Hayal gezginleri * “En güzel yolculuklar hiç çıkılmayanlardır”

Mine G. Kırıkkanat – 10.10.2021
kirikkanat@mgkmedya.com

Hayal gezginleri


Kırk yaşlarında, yakışıklı bir adamdı. Her istediğine sahipti, hiçbir isteği olmamış gibi duruyordu. Çünkü çok istediği “bir” varlığın yokluğunu çekiyordu.

Nerede yitirmişti o varlığı?

Aşkta mı, parada mı, başarıda mı, bilinmez. Ama belliydi: Yüreğinin yarısını, düşüncelerinin karasını o yitikte bırakmıştı.

Neyi yitirdiğini bilmiyordum ama nasıl yitirdiğini tahmin edebiliyordum. Uğruna yeni bir yaşam kurulması, sıfırdan başlanması gereken gelecekler, geçmişe feda edildiklerinde acı verirler. Var olanı korumak, verilen bir sözü tutmak, kırmamak, dökmemek için kırılır insanlar. Ve kaçırdıkları geleceği bir bıçak yarası gibi taşırken kalan geçmişe de küserler.

Aramızdaydı. Gülüyor, konuşuyor, seviyor, kızıyor ama bir gün her şeyi bırakıp gitmek hayaliyle yaşıyordu.

HAYALLERİN EVRENSEL GÜCÜ

“En güzel yolculuklar hiç çıkılmayanlardır” dedim ona.
Anladı. “Yazsana bunu” dedi bana.
Yazıyorum.

Büyük yolculukların yazarı Gerard de Nerval, meslektaşı Théophile Gautier’ye şöyle demiş bir mektubunda: “Ülkeden ülkeye, bir kentten diğerine taşırken benliğimi, en güzel hayallerimi tek tek yitirdim. Yakında düşlerimin hayaline dönüşeceğim.”

Bir başka yazar, Ernest Hemingway de yolculuklarda aramıştı, esin ve doygunluğu. Ülkeden ülkeye dolaşırken yitirdiği hayalleri bitince bir kapı tokmağına bağladığı tüfekle vurdu kendini. Oysa bir kaçışın hayaliyle yaşayanlar, gerçekleşmeyen yolculukları onlardan daha güzel yazdılar.

GERÇEKÇİ HAYALCİLİK

Mikhail Bulgakov’un en büyük hayali, bir gün Fransa’yı görmekti. Hiç gidemediği ve göremeden öldüğü bu ülkeyi, coğrafyası, tarihi, edebiyatıyla tüm Fransız meslektaşlarından daha iyi biliyordu. Ve Moliére’in romanını, Rus steplerinin soğuk kış gecelerinde yazdı. Moliére’in ülkesini, o ülkede yaşayan yazarların anlatamayacağı gerçeklik ve güzellikte anlattı. Çünkü Fransa’yı görmemişti, hayalleri bakirdi.

Edgar Allan Poe, “Fantastik Öyküler”indeki Paris’i görmeden yazdı. Frederic Prokosch, “Asyalılar” başyapıtını, Asya’ya adımını atmadan imzaladı. İstanbul’a gelip kenti Pera Palas’tan seyreden Agatha Christie’nin “Orient Express”i dünyaca ünlendi ama Graham Greene’in İstanbul’u tanımaya gerek duymadan yazdığı “Orient Express” kadar etkileyici ve soluklu değildi.

İNATÇI KERABAN’IN HAYAL YOLCULUĞU

Ya Jules Verne?
Anlatımı seksen kitaba sığan o muhteşem yolculukları yapmaya kalksa insanlık onun pek çok hayalini gerçekleştirmek peşinde koşar mıydı hatta uçar mıydı dersiniz?

Çıkılmamış yolculukların şampiyonu, en verimli ve en büyük yazarı Jules Verne’in İstanbul’da geçen bir romanı olduğunu bilir misiniz?

“İnatçı Keraban” adını taşıyan 474 sayfalık bu macerayı, 1883 yılında kaleme almış, Jules Verne. Ne kendisi İstanbul’dan Trabzon’a uzanan bu yolculuğu yapmış ne de kitabı olağanüstü desen ve haritalarla süsleyen ressam Benett, zamanın Osmanlı topraklarına adım atmış. Oysa roman, Türkiye’yi gezerek tanıyan tüm yazarların anlattıklarından daha gerçek, daha inandırıcı.

HAYAL KURUN, GERÇEK OLSUN!

Çünkü hayaller sınırsızdır. Hayallerimizi koruduğumuz sürece, kanatlarımız gerçeğin duvarlarına çarpıp kırılmazlar. Gerçeklerin kırdığı kanatları, bir gün o büyük kaçış için sakladığımız kapıdan çıkınca yeniden çırpabileceğimizi hayal edemezsek, bedenimiz ölmese bile ruhumuz ölür.

En güzel yolculuklar, hiç yapılmayanlardır. Kaçış kapılarımız, aralık kaldığı sürece vardır. Ardımızdan kapananlar, duvarlaşır. Ama o zaman bile, Marcel Ayme gibi duvarlardan geçeceğimizi hayal edebiliriz.

Beyin yolculuklarında umut tükenmez.
Belki umutlarımız hayaldir, belki hayallerimiz umut.
Boşuna, hayal ettiğimiz müddetçe yaşarız, dememiş şair.

UÇUŞUNU SÜRDÜREN KIRIK BİR KANADA

Kader aritmetiği yaşa bağlıdır
habersiz çıkagelir
yongalarını serper
Yedinci on yıl

İki on yıl, ekim zamanı
yeri kalıtsal değerler tarlası
Kınından çekilen üçüncü onluk
yirmiyle ilişkiyi kesip
kendi yolunu çizen

Kırk yaş basamaklarında
kararan gökyüzüne doğru
yankılanır çıkılan merdivende
avuç dolusu Elli yaşın
sallanan omurgası
ve fakat

ufalanan taşın altmış kıratı
ören yerinde parlamaktadır

Yedinci onluk
notlar dolu bir sandık
kayık gibi sallanırken
denizin akıntısında
tekrarlanır aynı nakarat

Geride kalan dönemeci
aşacak olandır
inanç, irade bitişik
Şafak sözlerine yapışık
hülya dolu tanyeriyle
gökyüzü aydınlanır!

DANİEL COLAGROSSİ

This entry was posted in HAYATIN İÇİNDEN. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *