Kıtlık insanın kaderi değil icadıdır

Kıtlık insanın kaderi değil icadıdır

Bu yazı salı günkü yazımın devamıdır. Amerikalı antropolog Richard Lee’nin Şikago’da Avcı Olarak İnsan Konferansı’nı topladığı 1960’larda dünyaya iki ekonomik ideoloji hâkimdi: Batı’da egemen olan kapitalist pazar ekonomisi ve Sovyetler Birliği ve Çin’de uygulanan komünizm.

Ekonomistler bu iki ideolojiden birine din gibi bağlı idiler.

Lee’nin Afrika’nın güneyinde avlayarak ve toplayarak yaşayan Ju/’hoansi’lerin düzeni ile ilgili olarak ortaya çıkardıkları onların pusulasını şaşırttı.

Kıtlık Teorisi kapitalist ekonomi teorisinin temel varsayımlarından biridir. Buna göre insanın istekleri sonsuz, dünyanın kaynakları kısıtlıdır. Bu dengesizliğin yarattığı kıtlık ve rekabet dünyada yaşayan bütün insanlar için geçerli bir vakıadır.

İnsan bencil bir varlıktır, istekleri sonsuz ama imkânları kısıtlıdır. Bu nedenle hayatını tatmin etmesi mümkün olmayan isteklerinin hamallığını yaparak geçirir. Sonsuz olan istekler ile kısıtlı olan imkânlar arasında köprü kuramamak, evrensel bir insan gerçeğidir. Bunun kökten yanlış olduğunu düşünen ekonomistler var. Bunlardan biri olan Macar Karl Polanyi’ye (1886-1964) göre pazar kapitalizmi ile ilgili olarak evrensel olan tek şey, bu teorinin ateşli destekçilerinin kibridir. Pazar ekonomisi modern ulus devletlerin yarattığı, kapitalizmin yan ürünü olan kültürel bir fenomendir.

İnsan yeryüzünde var olduğu 300,000 yılın son on on beş bini hariç tamamını küçük topluluklar hâlinde avlayarak ve toplayarak geçirmiştir. Onların son temsilcilerinden olan Ju/’hoansi’ler ve dünyanın başka yerlerinde onlar gibi yaşayan avcı-toplayıcı toplumlardan elde edilen bilgiler klasik ekonomistlerin tespitlerinin “evrensel” olmadığını gösteriyor.

Avcı-toplayıcıların ne istekleri sonsuzdur ne de hayatları kıtlığa karşı bitmeyen bir mücadeledir. Zaman zaman mevsimsel nedenlerle darlık yaşayabilirler. Ama normal akışta canlarının istediği her şeyi kolaylıkla elde edebiliyorlar. “İhtiyaçlar, çok üreterek veya az isteyerek, kolayca tatmin edilebilir,” diye yazıyor Avcı Olarak İnsan Konferansı’nın katılımcılarından olan antropolog Marshall Sahlins (1930-2021). Avcı-toplayıcılar bu konuyu az isteyerek hâlletmişlerdi.

Wall Street’te ne yapacaklarını bilmedikleri sayıda eve, yata, arabaya, saate sahip olan ama tatmin olmayıp hâlâ çalışan birçok bankacı var. Stressiz hayat yaşayan, sadece en temel ihtiyaçları için çalışan ve bunun sonucunda milyoner bankacılardan daha iyi beslenen, daha çok seks yapan ve uyuyan avcı-toplayıcılar,  onlardan çok iyi durumdadırlar. Onlar, Sahlins’e göre, “orijinal varlıklı toplumdurlar.”

Avcı-toplayıcılar ve bu tarzda yaşadıkları müddetçe insanlık için kıtlık ekonomik hayatı düzenleyen bir olgu değildi. Klasik ekonomistlerin iddialarının aksine, atalarımızın yaşamını belirleyen kıtlık değil, bolluk  da değil ama varsıllık idi. İhtiraslarının ve isteklerinin sonsuz olması insanın kendi seçimidir. İkisi de doğada olmayan yoksulluk ve zenginlik de kendi icadı. Bugün yaşadığı ve kendini de dünyayı da felaketin eşiğine getiren yaşam tarzı, avlama ve toplamayı terk etmekle ve bilinmeyen nedenlerle yerleşik hayata, tarıma ve hayvan bakıcılığına geçmekle başladı.

İnsan cennetten kovulmadı. Cenneti kendisi terk etti. Gidebileceği tek  yerin cehennem olduğunun farkında olmayarak.


Bu yazı, Diyalog Gazetesi’nden alınmıştır.

This entry was posted in Ekonomi, GEÇMİŞİN İÇİNDEN YAŞAM. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *