TARİHTEN GÜNÜMÜZE SAĞLIK * Tarihte İlk Panzehir Rize’de Yapılmıştı, Yine Yaparız!

Tarihte İlk Panzehir Rize’de Yapılmıştı, Yine Yaparız!

Mahiye Morgül – Eğitimci yazar


Roma ordularıyla 48 yıl savaşan Başoğuzlu kralımız günde bir doz panzehir kullanıyordu. Köylerde kadınlar askerler için de yerel ilaçlar yapıyordu, kızlarından Sare Gelin ekipleriyle köyleri dolaşıp elindeki divit kalemle derman dedikleri ilaç yapım tarifelerini yazıyordu. Hem ordunun ihtiyacı hem de halkın ihtiyacı için toplanan ilaçlar gittiği yerde halka dağıtılıyordu. Hatta hastalara Hızır gibi yetiştiği için halk dilinde adı Hızır İlyas olmuştu. Mitra kalelerindeki insan başlı at figürü (Kentour) ona yakıştırmaydı.

Rize Kale Mahallesindeki Mitra Kalesinden Roma’ya savaş ganimeti olarak götürülen ilaç reçeteleri ve tıp kitaplarıyla orada ilk tıp kütüphanesi Jupiter (Hubudor) kuruldu. Götürülen reçeteler arasında bizzat kralın kendi yazısıyla tarifini verdiği Mitridatikom panzehiri de vardı. Prof.Murat Arslan kralımızın hayatını anlattığı “Roma’nın Büyük Düşmanı Mithridates VI Eubadore ” adlı kitabında bu panzehirin tarifini veriyor.
Kitapta bazı hatalı çeviriler olduğunu fark ettim. Kolay değildir iki bin yıl önce konuşulan yerel dille yazılmış cümleleri bugüne aktarmak. Ben de kendimce düzeltmeler yaparak panzehirin tarifini okurlarımla paylaşmak istiyorum.

Kitabın 522.sayfasındaki dipnotta şöyle yazıyor:
“İki kuru ceviz, iki incir ve 20 yaprak sedefotu ezilerek karıştırılır ve üzerine bir tutam tuz ekilir. Bu karışımı alan kişi o gün için bütün zehirlere karşı korunmuş olurdu.”

Kitabın yazarı bu satırları bir başka tarihçiden alıntıyla destekliyor ve diyor ki, “Bir rivayete göre kral buna ördek kanı ilave eder ve ihtiyat tedbiri olarak her sabah alırmış. Pontos Bölgesi’ndeki ördekler birçok zehirli otları yiye yiye zehre bağışıklık kazanmışlardı. Bu bakımdan bu ördeklerin kanı kral tarafından panzehir olarak kullanılıyordu.”

Roma kaynaklarından çevrilen metinlerde bana hatalı görünen kavramlar var, ya da iki bin yıl önce o kelimelerle ifade edilenler bugünkü kavramlarla örtüşmüyor. Örneğin bugün “sedefotugiller” demiyoruz, “narenciye” ya da “turunçgiller” diyoruz.

Mitra panzehirini bugün için anlaşılır hale getirmeye çalışacağım:

1-“Sedefotugillerden 20 yaprak ezilerek….” değil, bu cümle “20 adet turunç yaprağı kaynatılır”, şeklinde çevrilebilirdi.
2- İçine “incir eklenir” değil, bence “ılıtılır ve içine incir sütü eklenir”, olabilirdi.
3- İçine “ceviz eklenir” değil, içine “yeşil kabuklu taze ceviz dövülerek eklenir”, olabilirdi.
4-Kral bu karışıma “bazen ördek kanı eklerdi” değil, bence “içine haftada bir, bir miktar karatavuk kanı eklerdi”, şeklinde çevrilebilirdi.

Zehirli otlar yiyen ördekler konusuna gelince;
Rize’de “karatavuk” adlı güzel ötüşlü bir kuş “çişon” denilen zehirli bir sarmaşığın siyah çiçeğini yer, kanı bu nedenle zehirlidir. Siyah taneli minik salkımları olan çişonu yılan da yer. Yılan da bunun gibi zehirli otlarla beslenir.

İlk Birleşik Oğuz Ordularını (MÖ.109, Ordu, Kurul Kalesi) kuran Başoğuzlu kralımız savaşa yanında tıp ekibiyle gidermiş. Diyebilirim ki GATA’yı kaldıranlar bu Oğuz töresini yok ettiler.

Roma senatosu Milat ilan etmeden önce, Rize ve çevresinde ilaç yapmayı bilen 3 bin kadını büyücü ilan ederek yakarak öldürme kararı verdi. İlaç bilen kadınların adres listeleri köy köy ellerindeydi. İkizdere Anzer yaylasında 1800 Roma askerini delibal tuzağına çekip hancerleyerek öldüren Kırklar Tepe kadınları da öldürüldü.

Antik yıllarda Doğu Karadeniz’de (Kolkhis/Kolheti) ilaç yapmak çok önemli beceriydi. Krallar bilge kişilerden seçilirdi. Kolkhis kralı Ayatasi, eliyle bilgelik işareti verirken resmedilmiştir. Bu el işaretini başka kimlerde gördüğümüze bakalım: Antik Kelt kavminde ilaç bilen Druid (Troylu) kadınlar, Zerdüşt Peygamber ve Hz. Muhammed.

Efsane prensesimiz Media (Kolkhis/Kolheti kralı Ay-Atasi’nin kızı Mediha) internette “https://tr.wikipedia.org/wiki/Medea” linkinde elinde ilaç sürahisiyle resmedilmiş, yaptığı işler olarak “ilaçlar, zehirler, büyü (ay)” diye eklenmiştir.

Bu tarih bize bir görev veriyor. Yani Korona ve varyantlarına derman bulmak Karadeniz kadınlarına yakışacaktır. Mitra kralımızın buluşu olarak tarihe geçen Mitridatikom panzehiri iki bin yıl sonra yeni milat ilan edilen bugünlerde, üstümüze yağmakta olan malûm virüslere karşı bize derman olabilir mi?

Evet, neden olmasın?
Ancak önce kafamızdaki engelleri yıkmamız lazım, aşı diye ısrar etmemek lazım. Eğer solunum yoluyla virüs ciğerlere gidiyorsa, üst solunum yolunda ona bariyer koymak lazım. Bu yapıldı, Rize’de Habib Koçal tarafından kestane balından permante edilerek üretildi. Yani derman Rize’de bulundu ve ANDON patentiyle satışı yapılıyor.

Şimdi soralım; yılan ve akrep sokmasına karşı panzehir olarak kullandığımız şifa kaynaklarını burada kullanmıyoruz da neden aşı diye diretiyoruz? Mesela, köylerde keçi sütünden incir sütü karıştırarak elde edilen teleme yoğurdu ile tedavi yöntemi denenmelidir. Keza ökse otu çayı denenmelidir. Hatta bunlar halka bedava dağıtılabilir.
Basında yer aldı; TÜMOSAN çalışanlarının önemli bir kısmı koronaya yakalanınca hep beraber zeytin yaprağı çayına başlamışlar, kimse hastaneye kaldırılmamış, kimse ölmemiş, herkes iyileşmiş.

Eğer doktorlarımız Kovit19 virüsü ile yılan zehiri akciğerde aynı reseptöre bağlanıyor diye bir tespit yapmışlarsa, bu virüsün çaresi de var demektir. Halkımızın panzehir olarak kullandığı ne varsa ortaya dökülmelidir. Mesela yılan sokmasında turunç suyu panzehirdir. Turunç yaprağı çayı da akciğer iltihaplarına panzehirdir. Akrep sokmasına incir sütü panzehirdir. İncir sütüyle mayalanmış yoğurt da panzehirdir.
Yani, un var şeker var, neden helva yapmıyoruz?

İlk panzehir 2 bin yıl önce Rize’de yapılmıştı, yine yaparız!


Bitirirken:
Yazımda adres verdiğim “MEDEA” bağlantısında şu satırlara dikkatinizi çekerim.
“Medea” karakteri bakımından da bazı Antik Çağ yazarlarınca yine Karadeniz kabilelerinin kralı olan Mithridates VI Eupator Dionysos, Medea’nın tarihe yansıması olarak görülmüştür. Mithridates Eupator Dionysos’un da tıpkı Medea gibi zehir ve ilaç yapımı konularında kendisini yetiştirmesi, tıpkı onun gibi çabuk öfkelenmesi ve öfkelendiğinde en sevdikleri dahil gözünün kimseyi görmemesi iki Karadenizli soylunun da birbirinin benzeri olarak görülmesine sebep olmuştur.[12] Ayrıca Mithridates Eupator Dionysos’un en çok kullandığı lakabın “Dionysos” olması, Medea’nın da “Dionysos’un bakıcılarının ve yoldaşlarının koruyucusu ve şifacısı” olarak bilinmesi de göze çarpan bir diğer ayrıntı olarak görülmüştür.”


Mahiye Morgül –Rize /9.9.2021

This entry was posted in DOĞA - ÇEVRE, Doga - Cevre - Ekoloji - Tarim, GEÇMİŞİN İÇİNDEN YAŞAM, MAHİYE MORGÜL, Saglik. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *