Karşıdevrim Geldiği Gibi Gidiyor…

Karşıdevrim Geldiği Gibi Gidiyor…

Orhan Özkaya – 09.08.2021
<orhanozkaya9@hotmail.com>


 Siyasal sessizlik ve edilgenlik

Bazı dönemlerde toplumsal beklentiler son derece hızlı gelişir, ancak siyasal çözüm üretilmesi çeşitli daralmaların etkisi altına sokularak, bu beklentilerin dışında sürüklenmelere uğrar. Ülkemizdeki yaşanmakta olan süreç bunun benzerine sahne oluyor. Meclis’in devre dışı olması, stepneli iktidarın hâkim konumda olmasıyla, işlerin engelsiz yürümesi sağlanıyor. Tek sesli nüfuz sıkışıklığı, atılacak olumlu adımların sınırlanmasını, onaysız kımıldanma olanağının bulunmamasını öne çıkartıyor ve kutupsal ayrışmaları körüklüyor. Muhalefet çözüm üretme seçeneğini bu daralmış ortamda bulamayınca oldukça sıkıntılı siyasal ortam halkın yaşamı için gerekli olan oksijenin eksilmesine, bunalmasına ve boğulmasına neden oluyor. “Hak, Hukuk, Adalet” yürüyüşündeki milyonlarca kitleyi anımsayarak, kendisine rehber alarak takılı kalmayı sürdürmeye devam ediyor. Toplumun bütün bileşenleri cansız, heyecansız ve duyarsız kalarak siyaset dışına düşüyor.

        Kitleler yılgınlık kuşatması altında

Hiçbir kıvılcım belirtisi olmadan, zaman tüketilerek sorunlar birikiyor, kitleler yılgınlık kuşatması altında tükenme tehlikesine düşmemek için mevzii direnmelere yöneliyor. Son yangınlar özelleştirilen “Yangın söndürme” nin bedelinin ne kadar ağır olduğunu gösterdi. Oysa yangınlar başlamadan söndürülmeli ilkesi Cumhuriyet dönemi yapılanmasında saklı; “Orman Muhafaza Memurları” mucizesi ortada, bütün ormanlar atla, katırla, motosiklet ve yaya olarak gözetlenir, bir kıvılcımda hemen söndürme işlemi başlardı. Şimdi ise, orman işçileri bile kadrosuz, her yıl 8 aylık çalışmadan sonra kapı dışarı ediliyor. Amaç, sigortasız çalıştırmak ve küresel finansın yerli işbirlikçilerinin gözüne girmek…  Çıkartılan “Büyükşehir Yasası” yla köyler mahalleye dönüştürüldü, orman ve dağ köylüleri göçe zorlandı, tarım bitirildi ve “Köy Hizmetleri, Toprak Su ve Toprak-İskân, Orman ve Köy İlişkileri (ORKÖY) Genel Müdürlüğü, Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü gibi yoğun kamucu kurum ormanları gözü gibi bakarken ivedi yok edildi. Tıpkı “Köy Enstitüleri” gibi… Ormanın vasfını yitirmesi diye bir “oy deposu” zihniyet öne çıkartılarak, “İmar Afları” yla oy sandıkları işgal altına alındı.  Son olarak da THK’ u özelleştirmeye kurban edildi.

        Toplum mutlaka çıkış arar ve bulur

Demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve muhalefet partileri sadece bürokratik siyasi çizgiyi sürdürme yöntemini tek seçenek alarak, tuzak kurulması tehlikelerine karşı önlemlerini arttırıyorlar. Bu tür dönemlerde her türlü tuzağın, mayının döşenebileceği olası bir durum olduğu bilinen bir durum… Sadece halkın kitlesel direnişlerine, ayağa kalkma eylemlerine destek olmak önemli bir çalışma şekli sayılıyor. Halkın sorunlarını direnerek aşmaya çalışması yıllardan beri sürüyor; özelleştirmelerle işsiz kalan çocuklarını, eğitimdeki çıkmazları, çevre yağmasını ve maden bahanesiyle orman talanını, taş ocaklarının riskine, on binlerce ağaç katliamına karşı isyan ederek ayaklanmasına katkı yapmamak, insan olan herkes için olanaksızdır. Bu nedenle muhalefet, kitle örgütleri, sendikalar ve duyarlı herkes tavrını göstererek, doğru tarafta yer alıyor. Halk, hele orman yangınlarında tehlikeleri tanımayıp, geleneksel alışkanlıklarının verdiği disiplinle çoluk çocuk söndürme eylemlerine katılmaları onlar için kanıksanan davranışlar oluyor. Toplumun ciğerlerinin yanmasına karşı bütün benliğiyle önlem almaya çalışıyor. Yerli yabancı maden yağmacılarına karşı ağaçları tek tek kucaklayarak, kesilmelerine engel oluyor.

        Halkla eylemli çözüm sağlanmalı

“Halkımız cahil, hiçbir şekilde oralı olmuyor… Her türlü baskıya katlanıyor” gibi değerlendirmeler, onları yalnız bırakmak demektir. Mutlaka bir suçlu icat etmek sorumsuzluğu olayların çözülmesine katkı yapmaz. Kitleler seçeneksiz bırakılamaz, böyle bir durum çıkış sağlamayacağı gibi geleceğin de inşa edilmesine faydası olmaz. Muhalefet için de, sürekli savunmada kalmak, kendi gündemini yaratmamak, yaratamamak kabul edilir bir çıkış sayılmaz. Halka belediye seçimlerindeki gibi başarı grafiği çizmek, geleceği tasarlamak, kaybedilenlerin, zenginliklerin ve varlıkların nasıl geri kazanılacağını saptamak ve en önemlisi de işsizliğin en somut belgesi olan ve durdurulamayan kanamaya sebep olan “özelleştirme” krizinin nasıl aşılacağını halka anlatmak ve inandırmak… Küresel finans sermayesinin tamir edilmesi, düze çıkmasının beklentisini halka aktarmak, ona bel bağlamak Atatürk ideolojisi sayılamaz. Örneğin belediyeler birleşerek kuracakları konsorsiyum şirketlerle “Telekom, Seydişehir Aliminyum, SEKA, TEKEL, Et-Balık, Sümer Bank, Eti Bank ve daha onlarca ‘KİT’ ” i geri almaları mümkün olabilir. Bunlara işçilerin ve halkın ekonomik desteği, ortaklığı sağlanabilir. Bu tür örnekler halka özgüven sağlar, muhalefetin çelikleşecek iradesine katkı koyar. Belediyelerin halkla birlikte ülkeye sahip çıkmasının eylemli çabası olur. Geleceği kurmanın ve çözümsüzlüğe terk edildiği savlanan sorunların nasıl çözüleceğinin kanıtı sağlanmış olur.

        Emperyalizmin kirli oyunları aşılıyor

İflas eden küresel ekonomi dahi artık O’nun “Karma Ekonomi” yolunu seçmek için çaba gösteriyor. Almanya gibi kapitalizmin atar damarı sayılan ülke Merkel’le sanayide devleti katkısını düşünebiliyor. Çin, Rusya ve İskandinav ülkeleri ve Latin Amerika’ da; Küba, Venezüella, Uruguay, Guatelama, Şili, Arjantin, Luna da Silva ile DilmaRousseff’in Brezilyası, Rafeal Correa’ nın Ekvador’ u, Bolivya’da Evo Morales, Peru’da Hugo Chavez’in izinden giden Alan Garcia gibi başkanlar rüşvet gibi en rezil iftiralarla karalanarak CİA damgalı darbelerle indirilmeye çalışılıyor. Nedense bütün devrimci başkanlar rüşvet suçlaması komplosuyla karşılaşarak, emperyalist oyunlarla karşı karşıya kalıyor. Ancak olanların farkında olan halk, daha bilinçli örgütlenerek isyan etmeye devam ediyor. Artık Ortadoğu’da da ABD ve eklentilerine rahat yok… BAE’lerinde de halk örgütlenerek Filistin halkına destek veriyor, ABD’ in kurduğu tuzağı teşhir ediyor ve direniş İran, Bahreyn, Tunus, Lübnan, Ürdün ve Yemen halkına ulaşarak, ABD üsleriyle kuşatılmalarına rağmen yılmadan devam ediyorlar. Afrika’da Cezayir ve Fas halkı da bu eylemlere katılarak hem Filistin halkını ve hem de bu tuzağı tanımadığını açıklayarak ayağa kalkıyor.

        ABD Ortadoğu ve Latin Amerika’da zorda  

ABD, 11 Eylül 2001’de İkiz Kulelere El Kaide tarafından düzenlenen saldırıyı bahane ederek, dünyayı baskı altına almaya çalıştı. Oysa El Kaide, hâlâ aktif durumda yaşamaya devam ediyor; kullanma süresi dolmadı, miadı bitmedi… Kendi kurdukları bu terör örgütü, CİA ve MOSSAD kontrollü eylemleriyle uygulamaya konan saldırıdan sonra terörü kaynağında ezmek bahanesiyle, dönemin Başkanı George W. Bush tarafından dünyaya dayatılan işgal ve korsanlık serüveni devam ediyor. Böylece soykırımlar yaptığı Afganistan, Irak, Libya, Suriye ve Yemen’de kayaya çarparak bozguna uğramış durumda.

        Ülkemiz ABD mayınlarını temizlemek zorunda

Ülkemizde siyasal ümitsizlik aşılanarak, baskının daha da yoğunlaştırılması ve halkın mevzi direnişi de kırılarak, topyekûn kuşatma uygulamasına geçilmek isteniyor. Bu nedenle tarikat yapılanması FETÖ örgütlenmesindeki gibi gevşek tutulup; hatta birlikte yürünerek, ileride kullanılmak üzere laiklik de lime lime edilerek hedefe kilitlenmeye çalışılıyor. Bu uygulamalar klasik CİA ve MOSSAD katkılarıyla ABD’nin hedefine aldığı ülkelerin tümünde kullanılan stratejiler. Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerini iliklerine kadar özümsemiş halkımız, hiçbir gerici, karşıdevrimci yapılanmaya izin vermez; ABD’nin son kullanma tarihi tükenmiş stratejilerine boyun eğmez, tek ferdi kalıncaya kadar; “O’nun tarihe altın harflerle kazıdığı unutulmaz özgüven deyişi olan, “Geldikleri gibi gederler!” isyanın da belirttiği gibi direnir.   

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, İrtica, KÜRESEL POLİTİKALAR, YOBAZLIK - GERİCİLİK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *