ABD – EMPERYALİZM * Yeşil Kuşak talebeleri

 

Yeşil Kuşak talebeleri

Mehmet Ali Güller – 22 Temmuz 2021 Perşembe


ABD’yle Kâbil Havalimanı pazarlığını sürdüren Erdoğan’ın “Taliban’ın bu görüşmeleri Türkiye’yle çok daha rahat yapması lazım, çünkü Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok” demesi, haliyle tepki gördü.

Öncelikle belirtelim. Türkiye’nin Taliban’la görüşmesinde bir sorun yok. Öyle ya da böyle, Taliban Afganistan’ın geleceğinde hâlâ var; ABD, AB, Çin ve Rusya nasıl kendi çıkarları için Taliban’la görüşüyorsa, Türkiye de görüşmeli.

Erdoğan’ın cümlesindeki sorun Taliban’la görüşme değil, Taliban’ın inancıyla ters bir yanlarının olmadığını belirtmesidir!

AMERİKAN MÜCAHİTLİĞİ

Erdoğan’ın inancıyla Taliban’ın inancı ne kadar örtüşüyor bilemem, ancak bildiğim şu: Erdoğan da Taliban da “Yeşil Kuşak” stratejisinin talebeleridir.

Yeşil Kuşak, ABD’nin SSCB’yi İslamcılıkla çevreleme stratejisiydi. Bu stratejinin gereği, pek çok ülkede komünizmle mücadele etsin diye dinciliğin önü açıldı. Ziya ül Hak’ın 1977’de Pakistan’da, Kenan Evren’in 1980’de Türkiye’de yaptığı darbeler, bu stratejinin gereğiydi. 12 Eylül rejimi, Türkiye’de Türk-İslam sentezi altında laikliğin tırpanlandığı ve dinciliğin önünün alabildiğine açıldığı bir süreç oldu.

ABD’nin Afgan mücahitleri SSCB’ye karşı desteklemesinde Pakistan kilit önemdeydi; Taliban, bölgedeki medreselerde yetişen talebelerdi. ABD’nin Afganistan konusunda Pakistan’ı cihatçı örgütler yatağına dönüştürmesi ile Suriye konusunda Türkiye’nin cihatçı örgütler yatağına dönüşmesi arasındaki benzerliğe dikkatinizi çekerim.

İNANÇ AYNILIĞI-AYRIKLIĞI SORUNU

Erdoğan’ın işaret ettiği “inanç aynılığı” konusu, iki yönlü incelenmesi gereken bir sorundur:

Birinci yön, “aynılığın örtü olması” sorunudur. Bu yön içinde aynılık en geniş anlamıyla, “hepimiz Müslümanız” anlayışıyla uygulanır. AKP iktidarının “alnı secdeye değenden zarar gelmez” anlayışı ile FETÖ kadrolarını devlete dolduruşu buna örnektir.

İkinci yön, “aynılığın ayrıklığı” sorunudur. Siyasal İslamcılık, İslamiyetin iktidar mücadelesinin ideolojisi olarak kullanılması işidir. Konu iktidar mücadelesi olunca süreç kaçınılmaz olarak mezhepçilik, tarikatçılık, cemaatçilik ayrılıkları üzerinden dallanıp budaklanmaya ve karşılıklı mücadeleye dönüşmektedir.

Örneğin Erdoğan’ın Sisi’ye karşı olmasını, esas nedeni, Sisi’nin darbeciliği değil, İhvan’ı iktidardan indirmesidir. Örneğin Erdoğan’ın Esad rejimini yıkma hedefi, Esad’ın İhvan’ı hükümetine monte etmeye direnmesidir.

Aynı durum Taliban için de geçerlidir. Konu SSCB’nin Afganistan’ı işgali olmaktan çıktığı ve iktidar mücadelesine döndüğü anda, Taliban, “inanç aynılığı” gereği diğer yedi mücahit grubuyla savaşmaktan geri durmadı örneğin…

Sonuç olarak, paranın iki yönü gibi birbirini bütünleyen inancın aynılığı ve ayrıklığı, temelde inancı siyasetin aracı olarak kullanma sorunudur.

SİYASAL İSLAMCILARIN MİLLET ANLAYIŞI

Erdoğan’ın Taliban’la “inanç aynılığına” işaret ettiği sözlerini, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sözleriyle birlikte yorumlamakta yarar var.

Millet olmak kolay iş değildir” diyen Soylu, “Ay-yıldızlı tabutları taşımakla millet olunur. Beraber cuma namazında sıkı sıkı saf tutarak millet olunur” diyor!

İnanç aynılığını” millet olmanın gereği olarak ortaya koyan bu tanım, millet/ulus tanımı olmadığı gibi, tipik bir siyasal İslamcılık ve bölücülüktür!

Millet, bırakın inanç birliğini; ırk, milliyet, etnisite birliği bile değildir. Millet dil birliğidir, kültür birliğidir, hedef birliğidir; bu birlikler de vatan dediğimiz “ortak pazar” üzerinde tam egemenlik içindir. Laiklik de bu birliğin yapıştırıcısıdır, harcıdır.

Laiklik budandıkça, Süleyman Soylu gibiler çıkar ve cuma namazında saf tutmayı millet olma ölçüsü koyarak Müslüman olmayanları Türk milletinden saymamaya kalkar!

Siyasal İslamcılığın tipik hareket yöntemidir bu. Başörtüsü varken ve sorun değilken türbanı bayrak yapar, iktidar mücadelesinin aracı olarak kullanır. “Özgürlükçülük” oynar, “kimsenin kıyafetine karışılmasın” diyerek bazı kesimleri kandırır ve türbanı kabul ettirir. Ancak “kimsenin kıyafetine karışılmasın” diyenler, zamanla şorta, eteğe karışmaya başlarlar.

Laiklik, budandığı haliyle bile korunamazsa, türbanlı kadınlar da risk altındadır; türbanları açık bulunur, çarşafa girmeleri istenir!

This entry was posted in ABD - AB - EMPERYALIZM, DİN-İNANÇ, İrtica, MEHMET ALİ GÜLLER, RADİKAL İSLAM, TARİKAT VE CEMAATLAR, TERÖR, YOBAZLIK - GERİCİLİK. Bookmark the permalink.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *